Çocuk felci aşısını bulan Jones Salk bu cümleyi, 12 Nisan 1955’te kendisiyle canlı yayında röportaj yapan gazeteci Edward R. Murrow’un “aşının patenti kime ait” sorusu üzerine kurmuştu:
“İnsanlar derdim... Patent yok. Güneşin patentini alabilir misin”?
Bu cümlenin Salk’a 7 milyar dolara mal olduğu söylenir. Hiç de zengin olmayan orta halli bir bilim insanı, eğer aşının patentini alırsa yeryüzünde milyonlarca insanın aşıyı satın alamayabileceğini düşünerek, 7 milyar doları elinin tersiyle itiyor ve yaşamı boyunca bu kararından dolayı asla pişman olmuyor.
Tabii 20. yüzyılın
ortalarında yaşanan bu olayı, bugün 21. yüzyıl insanının,
özellikle bu yüzyılın başında dünyaya gelmiş olan gençlerin
anlayabilmesi gerçekten çok güç. Muhtemelen Salk’ın bu 7
milyar doları son kuruşuna kadar “hak ettiğini” düşünüp,
bulduğu aşının patentini almamasını “salaklık” olarak
niteleyecekler veya en azından “pazarlık” önereceklerdir.
Halkın Sağlık Hareketi’nden Alan Rossi Silva, Murrow’un Salk
ile yaptığı bu röportajı izlerken bir ayrıntı yakalıyor:
Murrow Salk’a “aşının patenti kime ait” diye sorarken,
aşının patentinin “mutlaka” birine ait olduğundan emin bir
tarzda soruyor, yalnızca “kime” ait olduğunu öğrenmek
istiyor.
Silva
Murrow’un soruyu büyük bir “doğallık” içinde sorduğunu,
çünkü birinin mutlaka bu kadar “kârlı”
bir buluşun haklarına sahip olması gerektiğini düşündüğünü
söylüyor. Yani Murrow çağının oldukça ilerisinde bir gazeteci.
Bugün yaşıyor olsa muhtemelen 21. yüzyıla hiç yabancılık
çekmeyecekti...
Oysa videoda Salk’ın
soru karşısında çok şaşırdığı, bir an duraklayıp düşündüğü
ve sonra yanıt verdiği görülüyor. Silva’ya göre bunun nedeni,
Salk’ın gazetecinin “mantığını” kesinlikle reddetmesidir.
Salk tam bir 20. yüzyıl insanıdır. Murrow’un aksine bugün
yaşıyor olsa, muhtemelen kendisini yaşadığımız dünyaya çok
yabancı hissedecekti.
Silva Salk’ın
gazetecinin sorusu üzerine bir an duraksamasını, gazetecinin
sorduğu soruyu “saçma” bulmasına bağlıyor. Gerçekten de
bugün bakıldığında çoğumuza “doğal” gelebilecek olan
“aşının patenti kime ait” sorusu, birçok 20. yüzyıl
insanına “çok saçma” gelmiş olabilir. 1955 yılının 12
Nisan gecesi bu röportajı canlı izleyen birçok insanın Salk ile
aynı duygu ve düşünceleri paylaştığına, sorunun “saçmalığını”
hemen fark ettiğine eminiz.
Yanlış anlaşılmasın,
20. yüzyılda bütün insanlar Salk gibi davranır, başkaları için
7 milyar doları elinin tersiyle iterdi demek istemiyoruz. Nitekim
20. yüzyılda da, aşının patenti alındığında birçok insanın
aşıya erişemeyeceğini bildiği halde, Murrow gibi mutlaka birinin
bu
kadar “kârlı”
bir buluşun haklarına sahip olması gerektiğini düşünenler
vardı. Fakat bunlar toplum içinde “çoğunluk” değillerdi.
Toplumun çoğunluğu Salk gibi düşünen insanlardan oluşuyordu.
Salk Murrow’a
sorusunun ne kadar “saçma” olduğunu göstermek için, sorusuna
başka bir soruyla yanıt veriyor: “Güneşin patentini satın
alabilir misin”?
Aslında burada eskiden
çok değer verdiğimiz, fakat uzun zamandır unuttuğumuz başka bir
olgu daha var. Murrow’un Salk’a sorduğu soru yalnızca “saçma”
değil, aynı zamanda “ahlaksız” bir soru. Bir bilim insanının
buluşu için patent talep etmesi “ahlaksızlık” değil midir?
Bir insanın kendi maddi çıkarı için milyonların yaşamını
tehlikeye atması “ahlaksızlık” değildir de nedir?
Pandemi sürecinde de
dünyanın neredeyse yarısından fazlasının aşıya erişimini
olanaksız hale getiren patent sistemi, kesinlikle “ahlaksız”
bir sistemdir. Fakat 21. yüzyılda insanlar, olanaklı olsa güneşin
dahi patentini alabilecek ve dünyanın geri kalanını karanlığa
mahkum edebilecek kadar ahlaksızlaşmışlardır.
Elbette bu durum
insanların suçu değildir, aksine insanlar ahlaksızlaşmanın
“mağdurudurlar”. 21. yüzyılda insanları ahlaksızlaştıran,
her türlü ahlaki değeri yok edip, insanları en yüce değerin
“para” olduğuna ikna eden kapitalist düzendir.
Jones Salk’ı 29 yıl önce bugün, 23 Haziran 1995’te yitirdik. Salk her şeyden önce dürüst ve ahlaklı bir bilim insanıydı. Şüphesiz bugün de aramızda Salk gibiler var, fakat maalesef sayıları yok denecek kadar az.
İki yıl kadar önce
“Bilimsel
kapitalizm ve müteşebbis bilim insanları” başlıklı
yazımızda D’Eramo’nun 2022 yılında fizik ve kimya dallarında
Nobel ödülü alan altı bilim insanından dördünün “şirketi”
bulunduğunu söylediğini ve bu bilim insanlarını “müteşebbis
bilim insanı” olarak tanımladığını aktarmış ve “nasıl
bir dünyada yaşamak istiyoruz” sorusunu sormuştuk.
Müteşebbis bilim
insanlarının buluşlarını ticarileştirmek, patent altına almak
ve paraya çevirmek için yarıştıklarını, akademideki yerlerini
mütevelli heyetlerin “gözdeleri” olarak daha da
sağlamlaştırdıklarını ve öğrencileri için “rol model”
olup, kendileri gibi ahlaksız nesiller yetiştirdiklerini,
asistanların hocalarından kürsüdeki yerlerini korumak
istiyorlarsa üniversiteye “para getirecek” işler yapmaları
gerektiğini öğrendiklerini yazmıştık.
Ne yazık ki geçtiğimiz
iki yıl içinde aramızdaki Salkların sayısı artmadı, aksine
daha da azaldı. Ve içinde yaşadığımız “ahlaksız” düzen
yıkılmadıkça da, ahlaksızlar kendilerini yeniden üretmeye devam
edecek görünüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder