Translate

23 Haziran 2024 Pazar

Güneşin patentini alabilir misin?


Çocuk felci aşısını bulan Jones Salk bu cümleyi, 12 Nisan 1955’te kendisiyle canlı yayında röportaj yapan gazeteci Edward R. Murrow’un “aşının patenti kime ait” sorusu üzerine kurmuştu:

İnsanlar derdim... Patent yok. Güneşin patentini alabilir misin”?

Bu cümlenin Salk’a 7 milyar dolara mal olduğu söylenir. Hiç de zengin olmayan orta halli bir bilim insanı, eğer aşının patentini alırsa yeryüzünde milyonlarca insanın aşıyı satın alamayabileceğini düşünerek, 7 milyar doları elinin tersiyle itiyor ve yaşamı boyunca bu kararından dolayı asla pişman olmuyor.


Tabii 20. yüzyılın ortalarında yaşanan bu olayı, bugün 21. yüzyıl insanının, özellikle bu yüzyılın başında dünyaya gelmiş olan gençlerin anlayabilmesi gerçekten çok güç. Muhtemelen Salk’ın bu 7 milyar doları son kuruşuna kadar “hak ettiğini” düşünüp, bulduğu aşının patentini almamasını “salaklık” olarak niteleyecekler veya en azından “pazarlık” önereceklerdir.


Halkın Sağlık Hareketi’nden Alan Rossi Silva, Murrow’un Salk ile yaptığı bu röportajı izlerken bir ayrıntı yakalıyor: Murrow Salk’a “aşının patenti kime ait” diye sorarken, aşının patentinin “mutlaka” birine ait olduğundan emin bir tarzda soruyor, yalnızca “kime” ait olduğunu öğrenmek istiyor.


Silva Murrow’un soruyu büyük bir “doğallık” içinde sorduğunu, çünkü birinin mutlaka bu kadar “kârlı” bir buluşun haklarına sahip olması gerektiğini düşündüğünü söylüyor. Yani Murrow çağının oldukça ilerisinde bir gazeteci. Bugün yaşıyor olsa muhtemelen 21. yüzyıla hiç yabancılık çekmeyecekti...


Oysa videoda Salk’ın soru karşısında çok şaşırdığı, bir an duraklayıp düşündüğü ve sonra yanıt verdiği görülüyor. Silva’ya göre bunun nedeni, Salk’ın gazetecinin “mantığını” kesinlikle reddetmesidir. Salk tam bir 20. yüzyıl insanıdır. Murrow’un aksine bugün yaşıyor olsa, muhtemelen kendisini yaşadığımız dünyaya çok yabancı hissedecekti.


Silva Salk’ın gazetecinin sorusu üzerine bir an duraksamasını, gazetecinin sorduğu soruyu “saçma” bulmasına bağlıyor. Gerçekten de bugün bakıldığında çoğumuza “doğal” gelebilecek olan “aşının patenti kime ait” sorusu, birçok 20. yüzyıl insanına “çok saçma” gelmiş olabilir. 1955 yılının 12 Nisan gecesi bu röportajı canlı izleyen birçok insanın Salk ile aynı duygu ve düşünceleri paylaştığına, sorunun “saçmalığını” hemen fark ettiğine eminiz.


Yanlış anlaşılmasın, 20. yüzyılda bütün insanlar Salk gibi davranır, başkaları için 7 milyar doları elinin tersiyle iterdi demek istemiyoruz. Nitekim 20. yüzyılda da, aşının patenti alındığında birçok insanın aşıya erişemeyeceğini bildiği halde, Murrow gibi mutlaka birinin bu kadar “kârlı” bir buluşun haklarına sahip olması gerektiğini düşünenler vardı. Fakat bunlar toplum içinde “çoğunluk” değillerdi. Toplumun çoğunluğu Salk gibi düşünen insanlardan oluşuyordu.


Salk Murrow’a sorusunun ne kadar “saçma” olduğunu göstermek için, sorusuna başka bir soruyla yanıt veriyor: “Güneşin patentini satın alabilir misin”?


Aslında burada eskiden çok değer verdiğimiz, fakat uzun zamandır unuttuğumuz başka bir olgu daha var. Murrow’un Salk’a sorduğu soru yalnızca “saçma” değil, aynı zamanda “ahlaksız” bir soru. Bir bilim insanının buluşu için patent talep etmesi “ahlaksızlık” değil midir? Bir insanın kendi maddi çıkarı için milyonların yaşamını tehlikeye atması “ahlaksızlık” değildir de nedir?


Pandemi sürecinde de dünyanın neredeyse yarısından fazlasının aşıya erişimini olanaksız hale getiren patent sistemi, kesinlikle “ahlaksız” bir sistemdir. Fakat 21. yüzyılda insanlar, olanaklı olsa güneşin dahi patentini alabilecek ve dünyanın geri kalanını karanlığa mahkum edebilecek kadar ahlaksızlaşmışlardır.


Elbette bu durum insanların suçu değildir, aksine insanlar ahlaksızlaşmanın “mağdurudurlar”. 21. yüzyılda insanları ahlaksızlaştıran, her türlü ahlaki değeri yok edip, insanları en yüce değerin “para” olduğuna ikna eden kapitalist düzendir.

Jones Salk’ı 29 yıl önce bugün, 23 Haziran 1995’te yitirdik. Salk her şeyden önce dürüst ve ahlaklı bir bilim insanıydı. Şüphesiz bugün de aramızda Salk gibiler var, fakat maalesef sayıları yok denecek kadar az.


İki yıl kadar önce “Bilimsel kapitalizm ve müteşebbis bilim insanları” başlıklı yazımızda D’Eramo’nun 2022 yılında fizik ve kimya dallarında Nobel ödülü alan altı bilim insanından dördünün “şirketi” bulunduğunu söylediğini ve bu bilim insanlarını “müteşebbis bilim insanı” olarak tanımladığını aktarmış ve “nasıl bir dünyada yaşamak istiyoruz” sorusunu sormuştuk.


Müteşebbis bilim insanlarının buluşlarını ticarileştirmek, patent altına almak ve paraya çevirmek için yarıştıklarını, akademideki yerlerini mütevelli heyetlerin “gözdeleri” olarak daha da sağlamlaştırdıklarını ve öğrencileri için “rol model” olup, kendileri gibi ahlaksız nesiller yetiştirdiklerini, asistanların hocalarından kürsüdeki yerlerini korumak istiyorlarsa üniversiteye “para getirecek” işler yapmaları gerektiğini öğrendiklerini yazmıştık.


Ne yazık ki geçtiğimiz iki yıl içinde aramızdaki Salkların sayısı artmadı, aksine daha da azaldı. Ve içinde yaşadığımız “ahlaksız” düzen yıkılmadıkça da, ahlaksızlar kendilerini yeniden üretmeye devam edecek görünüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder