Translate

10 Haziran 2025 Salı

Sosyalizm Penceresinden Toplumcu Tıp | Toplumcu Tıbba Giriş



Akif Akalın tarafından kaleme alınan bu eser 2013 yılında Yazılama Yayınevi tarafından yayımlanmıştır. Yazar, halk sağlığı alanında eğitim almış bir tıp doktorudur. İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Eğitimi Anabilim Dalı’nda öğretim görevlisi olarak görev almış ve Toplumcu Tıp dersleri vermiştir. 2010 yılında Yazılama Yayınları tarafından kapsamı yalnızca Sovyet deneyimiyle sınırlı olan “Toplumcu Tıp: Sovyetler Birliği Deneyimi” başlıklı kitabı yayınlanmıştır.

Yazar, 2011 yılında İstanbul’da toplumcu tıp konulu seminerler düzenlemiş, 2012 yılından itibaren ise İstanbul Tıp Fakültesi’nde seçmeli ders olarak toplumcu tıp dersleri vermeye başlamıştır. Kitap, bu seminerlerin derlemeleri ve ders notlarının bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur. Yazar, ülkemizde toplumcu tıp literatürünü zenginleştirmeyi amaçlamaktadır.

Kitap yedi bölümden oluşmakta ve sağlık hizmetlerini tarihsel, siyasal ve sosyolojik açılardan incelemektedir. Her bölümün sonunda “okuma notu” isimli bölümler bulunmakta ve anlatılan konulara dair anekdotlar sunulmaktadır.

Toplumcu Tıp Düşüncesinin Doğuşu ve Tarihsel Kökleri


Toplumcu tıp, sağlıksızlık ve hastalıkların temel nedeninin toplumsal eşitsizlikler olduğunu ve bu nedenle tıbbın bir sosyal bilim olarak ele alınmasını gerektiğini savunan bir yaklaşımdır.

18.yüzyılda Avrupa’da Sanayi Devrimi ile birlikte el işçiliğine dayalı üretimden makineleşmeye geçilmiştir. Sanayi üretimi büyük şehirlerde yoğunlaşmış ve kırdan kente geniş ölçekli göç meydana gelmiştir. Şehirlerdeki hızlı nüfus artışı çarpık kentleşme, hava kirliliği, temiz su ve sanitasyon eksikliğini beraberinde getirmiştir. İşçilerin uzun saatler boyunca, düşük ücretlerle ve kötü koşullarda çalışmasına yol açmıştır. İşçi sınıfı ile burjuvazi arasındaki gelir eşitsizliği derinleşmiş ve işçiler temel yaşam gereksinimlerini karşılayamaz hâle gelmişlerdir. Yazar, Sanayi Devrimi’nin özellikle işçi sınıfı ile alt tabakayı etkilendiğini ve sağlıktaki eşitsizliklerin bu süreçte belirginleştiğini vurgulamaktadır.[2]

Toplumsal eşitsizlik ve sağlık üzerindeki etkileri çeşitli düşünürler tarafından dile getirilmiş ve ayrıntılı şekilde incelenmiştir.  Thomas More, 1516 yılında yayınladığı Ütopya adlı eserinde, sağlık hizmetlerinin devlet eliyle herkese eşit ve ücretsiz olarak sunulması gerektiğini savunan ilk düşünürlerden biridir.[3]  Ütopya’dan etkilenen Ütopyacı Sosyalistler, Sanayi Devrimi’nin getirdiği toplumsal eşitsizliklere karşı barışçıl yöntemlerle sosyal reformlar yapılmasını savunmuşlardır.

Halk sağlığı biliminin babası kabul edilen Johann Peter Frank, Tıbbi Polis Sistemi adlı eserinde, devletin halk sağlığını koruma görevini üstlenmesi gerektiğini savunmuştur. Edwin Chadwick, İngiltere’de sanitasyon reformları yapılmasını önermiş ve sosyo-ekonomik yapıya dokunmadan sorunlara çözüm aramıştır. Louis-René Villermé19. yüzyılın önemli halk sağlığı araştırmacılarından biri olup yaptığı çalışmalar toplumcu sağlık anlayışının oluşumunda “en önemli köşe taşlarından birini” oluşturmuştur. Villermé, sanayi işçilerinin yaşam koşullarını incelemiş ve yoksulluk ile hastalık arasındaki doğrudan bağlantıyı ortaya koymuştur.

Toplumcu tıbbın babası kabul edilen Rudolf Virchow’a göre, “Hekimler yoksulların doğal avukatlarıdır ve sosyal sorunlar büyük ölçüde hekimlerce çözülmelidir. ”[4] Ona göre, toplumu baskıdan kurtarmak da hekimin sorumlulukları arasındadır.[5]  Bir hekim olan Virchow, topluma mesleğinin penceresinden bakmış ve toplumu çoğu zaman hasta bir organizma gibi değerlendirmiştir. “Hekim, toplumun iyileştiricisi; devlet ise hekimin toplumu iyileştirmek için kullandığı bir politika aracıdır.”[6]

Toplumcu tıbbın doğuşunda Alman düşünür Friedrich Engels’in önemli bir yeri vardır. Engels, arkadaşı Karl Marx ile birlikte Marksizm’in temel kitabı olan Komünist Manifesto’yu yayınlamıştır. Bu düşünürler kapitalizmin doğası gereği işçileri sömürdüğünü ve bu nedenle reformların yeterli olmayacağını, toplumsal devrim gerektiğini savunmuşlardır.[7]  Engels, İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu adlı eserinde, işçilerin kötü yaşam koşullarından ve kapitalist sistemin sağlık üzerindeki olumsuz etkilerinden bahsetmektedir:

“Bu koşullarda alt sınıfın sağlıklı olması, uzun yaşaması nasıl mümkün olabilir? Aşırı ölüm hızından, sonu gelmez salgınlardan, çalışan nüfusun bedeninde ilerleyici bir kötüleşmeden başka ne beklenebilir?” [8]

Engels’e göre toplum, binlerce insanı yaşamın gereklerinden yoksun bırakmış, içinde yaşayamayacakları konumlara sokmuş ve bu kişilerin erken yaşlarda ölmesine neden olarak cinayet işlemiştir.[9]

Kitapta bahsi geçen ve toplumcu tıbbın gelişiminde önemli rol oynayan düşünürler, toplumsal eşitsizliklerin (yoksulluk/varsıllık) mortalite ve morbidite üzerindeki etkilerini incelemiş, bu eşitsizliklerin kökenlerini ve sağlığı nasıl olumsuz etkilediklerini ortaya koymuşlardır.[10]  Aralarındaki temel farkı, hastalıkların önlenmesini bir teknik mesele veya politik bir sorun görmeleri ve bu sorunların çözümünde devrimci veya reformcu bir yaklaşım benimsemeleri oluşturmaktadır.[11]


Sovyetler Birliği ve Toplumcu Tıp Deneyimi


Bu bölümde 1917’de kurulan Sovyetler Birliği ile toplumcu tıp düşüncesinin “ilk kez ete-kemiğe bürünmesi” anlatılmaktadır.[12] “Engels’in tohumlarını attığı, Virchow’un kuramlaştırdığı toplumcu tıp”, dünyanın en geniş coğrafyalarından birinde hayata geçirilmiştir [7].  Sovyet devrimi ile dünyada ilk kez sağlık bakanlığı kurulmuş ve sağlık hizmetleri sosyalleştirilmiştir. Bu sistemde sağlık hizmetleri tamamen ücretsiz ve herkese eşit hâle getirilmiş; Ücretli Emekçiler için Tam Sosyal Sigorta sistemi oluşturulmuş, işyeri sağlık birimleri oluşturularak çalışanların sağlığı hekimler tarafından sürekli takip edilmiş, koruyucu hekimliğe öncelik verilmiştir.

Sovyet sisteminde yurttaşların çalışması hem hak hem de bir görevdir. Devlet, herkese iş sağlamak ve insanların çalışabilmeleri için sağlıklı olmalarını temin etmek yükümlüğündedir.[13]  Bu nedenle önleyici ve iyileştirici sağlık hizmetleri herkese ücretsiz sunulmalıdır. [14]

Yazar, Sovyet sağlık modelini kapitalist sağlık sistemlerine bir alternatif olarak ele almakta, Toplumcu Tıp: Sovyetler Birliği Deneyimi adlı kitabında daha ayrıntılı bilgi verdiğini ifade etmektedir.


Kapitalist Tıbbın Eleştirisi


Yazar Avrupa’da sanayileşme ile başlayan kapitalist düzenin tıpta ve hekimlikte meydana getirdiği değişimden bahsetmektedir. Marx ve Engels yayınladıkları Komünist Manifesto’da kapitalist düzenin getirdiği değişimi ifade etmektedir:

“Egemen burjuvazi devleti kendi hizmetine sokmuş ve bütün yaşamı (toplumsal, ekonomik, kültürel vb) sermayenin çıkarlarına göre yeniden inşa etmeye başlamış, “hekimi, avukatı, rahibi, şairi, bilim insanını kendi ücretli işçileri haline getirmiştir.” [15]

Kitapta kapitalist sistemin sağlık hizmetlerini nasıl ticarileştirdiği ele alınmaktadır. Kapitalist tıp, daha fazla kâr getiren alanlara yönelmiş, koruyucu sağlık hizmetlerini ihmal etmiştir. Kapitalist ülkelerde tıp sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda örgütlenmiştir. Hekimlerin başarıyla yüz nakli yapabilirken basit bir kurşun zehirlenmesinin tanısını koyamaması örneği üzerinden günümüzdeki tıp anlayışının sorunlarını tartışmaktadır. Bunun nedenini “tıbbın toplumun sorunlarını çözmek amacıyla örgütlenmemiş olması”na bağlamaktadır. Kapitalist ülkelerde tıp, en çok kâr getiren alanlarda örgütlenmiştir.[16]

Yazara göre bu ülkelerde toplumsal yaşam ve tıpta sermaye egemenliği olsa da tıbbi bilgi ve kurumlar sermayenin politik egemenliği ve ideolojik hegemonyası altındadır.[17]

Hekimlerin tıbbi olaylar karşısındaki tutumu sosyoekonomik konumlarına ve ülkelerindeki düzene karşı duruşlarına göre şekillenmiştir.[18]  Liberal hükümetlerin işbaşında olduğu ülkelerde hekimler salgınlara karşı çevre sağlığı ve hijyen kampanyalarına öncelik vermiş, karantina uygulamasını despotik bir müdahale olarak görmüşlerdir. Muhafazakâr-militarist hükümetlerin işbaşında olduğu ülkelerde hekimler karantina ve insan haraketliliğini kısıtlama benimsemişler, karantina tedbirlerini bireysel özgürlükleri sınırlandırmasına karşın, devletin toplumun güvenliği için alması gereken bir tedbir olarak görmüşlerdir.[19]


1.Dünya Savaşı Sonrası


Yazar, toplumcu tıbbın II. Dünya Savaşı öncesinde işçi sınıfının mücadelesiyle geliştiğini, ancak Avrupa’da faşizmin yükselişiyle gerilediğini ifade etmektedir.[20]

Batılı ülkelerde savaş sonrası sosyal devlet politikaları ile sağlık alanında reformlar yapılmıştır. Ancak kurulan bu yeni sağlık düzeni; toplumsal eşitsizlikleri ortadan kaldırmayı amaçlamamakta, koruyucu ve önleyici sağlık hizmetlerine öncelik vermemekte ve bu hizmetleri tedavi edici hizmetlerle gerektiği gibi bütünleştirmemektedir.[21]


Türkiye’de Sağlık Politikalarının Dönüşümü


Yazar Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarından itibaren sağlık hizmetlerinin ve politikalarının tarihsel değişimini ayrıntılı olarak anlatmaktadır. Yazara göre devlet politikaları nedeniyle 21. yüzyılda sağlık alanı kapitalizmin başlıca kâr alanlarından biri hâline gelmiştir.[22] Sağlıkta özelleştirme politikalarıyla birlikte “sağlığın giderek bir meta haline gelmesini” eleştirmekte, toplumcu tıp anlayışının ancak mevcut ekonomik düzenin değişmesiyle yeniden inşa edilebileceğini öne sürmektedir.[23] Yazara göre bu sorunun gerçekçi çözümü sosyalleştirilmiş sağlık hizmetleri ve özel sağlık hizmetlerinin kısıtlanması veya ortadan kaldırılmasıdır.[24]


Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi


Yazar, sağlık kavramının günümüzde hastalık ve sağlık kurumları odaklı ele alındığını, sağlık sorunlarının ise sağlık hizmetlerine ulaşabilme veya bu hizmetlerin ücretini ödeyebilme sorunu olarak tanımlandığını ifade etmektedir.  Bu sorunlar toplumun her kesimini aynı ölçüde etkilememekte ve maddi açıdan refah içinde olan kişiler bedelini ödeyerek istediği sağlık hizmetini alabilmektedir. Bu nedenle yazara göre “sağlık sorunları ödeme gücü olmayanların sorunudur.”[25]

Tarih boyunca bu sorunun çözümüne yönelik iki temel öneri ortaya atılmıştır. İlki sigorta sistemidir. Bu sistemde devlet veya özel sektör tarafından oluşturulan sigortalara ödenen primlerle, sigorta tarafından belirlenen ölçüde sağlık hizmeti sunulmaktadır. İkincisi ulusal sağlık hizmeti sistemi veya sosyalleştirmedir. Bu sistemde devlet sağlık hizmetlerini kendi bütçesinden karşılar, sağlık hizmetlerini kendisi sunar veya özel sektörden satın alır. Günümüzde genellikle bu iki sistemin farklı oranlarda bir araya getirildikleri karma sistemler mevcuttur.

Bu sistemler aracılığı ile ödeme gücü olmayanlara “belirli bir düzeyde standartlaştırılmış” bir sağlık hizmeti sunulmaktadır. Bu “düzeyi” ya kapitalist düzenin üretkenliğini sağlayacak emek/işçi ihtiyacı ya da sağlık hizmetine ihtiyacı olan emeğin bilinç ve örgütlülük düzeyi belirlemektedir.  Kapitalist düzende sermaye, kâr oranını koruyabilmek için standartlaştırılmış sağlık hizmetlerini asgari düzeyde tutmaya çalışır; sosyalizmin hâkim olduğu düzende ise emek/işçi sınıf bu düzeyi yükseltebilmek için mücadele eder.[26]

Yazar, kapitalist sistemin sağlık alanında neden olduğu eşitsizliklerin gerçek çözümünün sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi olduğunu savunmaktadır. Özel sağlık sektörünün kısıtlanması veya tamamen kaldırılması gerektiğini, bireyin değil toplumun genel sağlığını korumayı hedefleyen toplumcu tıp anlayışını savunmaktadır.


Sonuç


Yazar, tıbbın tarihsel dönüşümünü “toplumcu tıp perspektifinden” ele almakta ve sosyalist sistemlerde gerçekleşen toplumcu tıp devrimlerini ayrıntılı olarak incelemektedir. Sağlık hizmetlerinin örgütlenmesini kapitalist ve sosyalist sistemler arasındaki farklar üzerinden değerlendirmekte ve çözümün sosyalist sistemlerde olduğunu ifade etmektedir.

Yazar Avrupa, Latin Amerika, Küba, Doğu Avrupa ve Rusya’da kurulan sistemleri incelemiş; Doğu coğrafyasından bahsetmemiştir. Kendi deyimiyle sonraki çalışmalarında “Güney Yemen’den Afganistan’a, Angola’dan Nepal’e kadar dünyanın birçok coğrafyasındaki toplumcu tıp deneyimlerini de gün yüzüne çıkartmayı” hedeflemektedir.[27]

Yazar, yakın geçmişte dünyada ve Türkiye’de yaşanan siyasal ve toplumsal olayları kendi ideolojik perspektifi doğrultusunda yorumlamakta, sosyalizm çerçevesinden değerlendirmektedir. Bu eser, toplumcu tıbbı anlamak ve sosyalist sağlık sistemleri üzerine derinlemesine bilgi edinmek isteyen okuyucular için akademik düzeyde bilgiler sunmaktadır. Ancak, tarihî olayları farklı açılardan değerlendirmek isteyen okuyucuların, ek okumalar yapması faydalı olacaktır.

Kitap, tıp, halk sağlığı ve toplumcu tıp alanında bilgi edinmek isteyenler için kapsamlı bir eser olmakla birlikte, konuyla ilgili altyapısı olmayan okurlar için anlaşılması zor ve yoğun bir içeriğe sahiptir.


Zeynep Cemile Ankaralı[1]


[1] Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Araştırma Görevlisi, zeynep.c.ankarali@gmail.com (Bu yazı Young Academia tarafından yürütülen Prof. Dr. Hasan Hüseyin Eker yönetiminde “Halk Sağlığı Yazarlık Atölyesi” kapsamında üretilmiştir.)

[2] M. Akif Akalın, Toplumcu Tıbba Giriş (İstanbul: Yazılama Yayınevi, 2013), s. 22.

[3] Akalın, Toplumcu Tıbba Giriş, s. 14.

[4] Akalın, Toplumcu Tıbba Giriş, s. 91.

[5] Akalın, Toplumcu Tıbba Giriş, s. 93.

[6] Akalın, Toplumcu Tıbba Giriş, s. 95.

[7] Akalın, Toplumcu Tıbba Giriş, s. 121.

[8] Akalın, Toplumcu Tıbba Giriş, s. 46.

[9] Akalın, Toplumcu Tıbba Giriş, s. 51.

[10] Akalın, Toplumcu Tıbba Giriş, s. 88.

[11] Akalın, Toplumcu Tıbba Giriş, s. 92.

[12] Akalın, Toplumcu Tıbba Giriş, s. 119.

[13] Akalın, Toplumcu Tıbba Giriş, s. 127.

[14] Akalın, Toplumcu Tıbba Giriş, s. 130.

[15] Akalın, Toplumcu Tıbba Giriş, s. 7.

[16] Akalın, Toplumcu Tıbba Giriş, s. 10.

[17] Akalın, Toplumcu Tıbba Giriş, s. 108

[18] Akalın, Toplumcu Tıbba Giriş, s. 114

[19] Akalın, Toplumcu Tıbba Giriş, s. 116

[20] Akalın, Toplumcu Tıbba Giriş, s. 202

[21] Akalın, Toplumcu Tıbba Giriş, s. 203

[22] Akalın, Toplumcu Tıbba Giriş, s. 209

[23] Akalın, Toplumcu Tıbba Giriş, s. 211

[24] Akalın, Toplumcu Tıbba Giriş, s. 216

[25] Akalın, Toplumcu Tıbba Giriş, s. 200

[26] Akalın, Toplumcu Tıbba Giriş, s. 201

[27] Akalın, Toplumcu Tıbba Giriş, s. 291


KAYNAK: https://youngacademia.com/blog/2025/06/03/sosyalizm-penceresinden-toplumcu-tip-toplumcu-tibba-giris/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder