Azrail'in mesaisinin çoğunu Paris’in
yoksul semtlerinde harcadığının Villermé tarafından bilimsel (istatistiksel)
olarak kanıtlanması üzerinden neredeyse
iki yüzyıl geçti (1). Geçtiğimiz iki asır boyunca toplumcu hekimler sağlığın
toplumsal belirleyicilerini gün yüzüne çıkartmaya çabaladılar. Bu çabalar
kapitalist tıp tarafından sürekli baltalandı ve sağlık toplumsal boyutlarından
soyutlanarak mikroplara, genlere veya bireysel tercihlere ve davranışlara (yaşam tarzı) hapsedilmeye
çalışıldı. Ancak güneşin balçıkla sıvanması olanaksızdı ve bugün etkinliklerini
Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu güdümünde sürdüren Dünya Sağlık Örgütü
dahi sağlığın toplumsal belirleyicilerinin önemini kabul etmek zorunda kaldı
(2).
Günümüzde artık sağlıkta görülen
toplumsal eşitsizlik yokuşunun varlığı
tartışılmıyor ve toplumsal yokuş kapitalist tıp tarafından dahi bir veri olarak
kabul ediliyor. Şimdi tartışmanın konusu toplumsal etmenlerin sağlığımızı
belirleyip belirlemediği değil, sağlığı hangi
mekanizmalar üzerinden belirlediğidir.
Sağlıkta toplumsal eşitsizlik yokuşu
üzerine açıklamalar esas olarak üç grupta toplanabilir (3):
·
Maddi
/ yapısal
·
Davranışsal
/ yaşam tarzı
·
Psikososyal
Maddi / yapısal açıklama daha çok yoksunluklara vurgu yapmasıyla diğer
açıklamalardan ayrılır. Toplum içindeki konumları (sosyo-ekonomik konum) daha
düşük olan bireyler ve gruplar fiziksel çevrenin olumsuz etkilerine daha fazla
maruz kalırlar (olumsuz barınma, beslenme, eğitim, istihdam vb koşulları) ve
gereksindiklerinde sağlık hizmetlerine erişimleri daha kısıtlıdır. Yine birçok
çalışmada esas olarak toplumun bu kesimlerine yönelik olan sağlığı koruyucu ve
geliştirici çalışmalardan paradoksal biçimde en az bu kesimlerin
yararlanabildikleri ortaya konmuştur. İlk olarak Hart tarafından ortaya atılan “tersine bakım yasası” (inverse care law), sağlık hizmetlerinin en çok bu hizmetlere en az gereksinimi olanlara gittiğini
ifade etmektedir (4).
Davranışsal / yaşam tarzı açıklaması
daha çok mağduru suçlama
eğilimindedir. Kapitalist tıbbın benimsediği bu açıklamaya göre düşük sosyo-ekonomik
konumlarda yer alanlar maddi / yapısalcı açıklamada ifade edilen yoksunluklar
nedeniyle değil, daha çok sağlıkla ilişkili olumsuz davranışlar (tütün kullanmak,
kötü gıdalarla beslenmek vb) geliştirdiklerinden / sergilediklerinden daha
sağlıksızdırlar. Lalonde Raporu’ndan beri öne çıkartılmaya çalışılan bu
açıklama doğrultusunda sağlığı teşvik etkinlikleri özellikle bireysel
tercihleri değiştirmeye (sigarayı bırakma vb) yönelmiştir. Ancak bu sağlıksız
davranışların bireylerin kişisel
tercihleri olmadığı, bu davranışların da toplumsal olarak belirlendiği
birçok araştırmayla ortaya konmuştur (5).
Psikososyal açıklama esas olarak
maddi / yapısalcı açıklamanın kimi açıklarını kapatarak bu alanda kapsamlı bir
kavramsal çerçeve oluşturmaktadır. Whitehall çalışmasının ortaya koyduğu
gerçekler ışığında toplumsal eşitsizlik yokuşunun her bir basamağında sağlık
bakımından anlamlı farklılıklar bulunması, bu farklılıkların tek başına “yoksunluklarla”
açıklanamayacağını göstermiştir (6). Psikososyal açıklama, maddi / yapısalcı
açıklamada sağlıksızlıkların belirleyicisi olarak ortaya konan sosyo-ekonomik
koşulların aslında sağlıksızlıkların içinde geliştiği bağlamları oluşturduğunu ileri sürmektedir. Bu sosyo-ekonomik
koşullar (bireyin maddi yaşam ve çalışma koşulları) davranışsal ve
psikobiyolojik mekanizmalar üzerinden sağlıksızlıkla / hastalıkla sonuçlanır.
Bireylerin stres altında sigara,
alkol veya uyuşturuculara yönelmelerinin bireylerin bireysel tercihleri
olmadığını, aksine bireylerin bu tercihlere itildiklerini
ifade edenler, düşük sosyo-ekonomik konumlarda olanların stresle başa
çıkabilme olanaklarının da düşük olduğuna vurgu yapmaktadırlar (7). Navarro’nun
toplumsal mesafe açıklaması da bu
kapsamda değerlendirilebilir (8). Diğer taraftan stresörlere uzun süre
maruziyetin kortizol üzerinden endokrin ve immün sistemler üzerine etkileri
birçok çalışmada psikobiyolojik mekanizmalarıyla ortaya konmuştur (9).
Bireyin sosyo-ekonomik konumu,
bireyin belli bir toplum içinde diğer bireylere göre nerede durduğunu anlatır.
Kuşkusuz bu durum bireyin ait olduğu toplumsal sınıfla doğrudan ilişkili olduğundan
sınıftan bağımsız ele alınamaz. Kapitalist tıbbın ısrarla bireyleri ait
oldukları sınıftan bağımsız ele alma çabalarına karşın, araştırmalarda
kullanılan gelir, eğitim veya meslek gibi değişkenler sağlıkta sınıf faktörünün
yadsınamayacağını göstermektedir.
Bireyin sosyo-ekonomik konumunun en önemli
belirteci geliridir. Çağdaş
toplumlarda gelir esas olarak istihdam veya sosyal transferlerle sağlanır. Bu
nedenle gelir ile meslek ve eğitim arasında gelirin belirleyici olduğu bir
ilişki olduğunu söyleyebiliriz. Bireyin maddi yaşam ve çalışma koşullarının
belirlenmesinde gelir kendisini ilk sırada gösterir. Bu anlamda gelir yalnızca
sağlığın önemli bir toplumsal belirleyicisi olmakla kalmaz, aynı zamanda
sağlığın diğer toplumsal belirleyicilerini de belirler (10).
Sovyetler Birliği’nde sosyalizmin
çözülmesi sonrasında sağlık alanında yaşanan gelişmeler de sağlığın toplumsal
belirleyicilerinin sağlık üzerine etkilerini daha iyi anlamamızı sağlamıştır.
Sovyetler Birliği döneminde eğitim ile sağlık arasındaki ilişki, diğer bütün
ülkelerde olduğu gibi eğitim düzeyi ile sağlık arasında doğru orantı olduğu
şeklindedir. Ancak ilkokul mezunları ile üniversite mezunlarının 20 yaşında
iken 65 yaşına kadar hayatta kalma ihtimali karşılaştırıldığında sosyalist
dönem boyunca aralarında oldukça küçük bir fark olduğu ve bu farkın sabit
olarak seyrettiği gözlenirken, sosyalizmin çözülmesinden sonra aradaki farkın
her yıl biraz daha açıldığı görülmektedir (11).
Bu durum sağlığın toplumsal
belirleyicilerinin sağlığı nasıl belirlediğini anlamak bakımından çok
önemlidir. Sosyalist dönemde bireylerin eğitim düzeyi onların sosyo-ekonomik
konumları üzerinde belirleyici olmazken, kapitalizme dönüldükten sonra eğitim
düzeyi ile sosyo-ekonomik konum arasındaki ilişki üniversite mezunları lehine
değişmiştir. Artık daha yüksek eğitim almak, aynı zamanda toplum içinde daha
prestijli konumlara gelmek ve daha yüksek gelir anlamına da gelmektedir. Eşitlikçi
bir toplumda tek başına bireyler arasında sağlık bakımından anlamlı bir fark
yaratmayan eğitim, eşitsiz toplumlarda önemli bir fark yaratmaktadır. Bu da
sağlığın toplumsal belirleyicilerinin sağlığı toplumsal eşitsizlikler üzerinden
belirlediğinin açık bir göstergesidir.
Akif Akalın
Dipnotlar:
1. Akalın, MA. (2013). Toplumcu Tıbba Giriş. İstanbul: Yazılama. Sayfa: 30 – 34.
2. WHO. (2010). Action on the Social Determinants of Health: Learning from Previous Experiences. Social Determinants
of Healyh Discussion Paper 1. Geneva: WHO. Sayfa: 4.
3. Elstad, JI. (2000). Social Inequalities in Health and their Explanations. Oslo: Norweigian Social Research.
Sayfa: 14 – 21.
4. Hart, JT. (1971). The Inverse Care Law. Lancet, 1(7696): 405–412.
5. Akalın, MA. (2013). Toplumcu Tıbba
Giriş. İstanbul: Yazılama. Sayfa: 258 – 259.
6. Marmot, MG., Rose, G., Shipley, M.
ve Hamilton, PJ. (1978). Employment Grade and Coronary Heart Disease in British Civil Servants. Journal of Epidemiology and Community Health, 32 (4): 244 –
249.
7. Baum, A. ve Posluszny, DM. (1999).
Health Psychology: Mapping Biobehavioral Contributions to Health and Illness.
Annual Review of Psychology, 50: 137 – 163.
8. Akalın, MA. (2013). Sağlıkta “toplumsal yokuş” üzerine. İnsan Bu. http://insanbu.com/ a_haber.php?nosu=1250 (Erişim: 13
Kasım 2013).
9. Marmot, M. ve Wilkinson, RG.
(2009). Sağlığın Sosyal Belirleyicileri. İstanbul: İNSEV. Sayfa: 18 – 44.
10. Raphael, D. (Ed.) (2009). Social Determinants of Health: Canadian Perspectives. 2nd Ed. Toronto: Canadian
Scholars’ Press. Sayfa: 8.
11. Murphy, M., Bobak, M., Nicholson,
A., Rose, R. ve Marmot, M. (2006). The Widening Gap in Mortality by Educational Level in the Russian Federation,
1980–2001. American Journal of Public Health, 96: 1293 – 1299.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder