Günümüz standartlarına göre
kesinlikle “yaşlı” sayılamayacak biri olmama karşın, tıp fakültesine girdiğim
yılların koşullarıyla bugünü kıyasladığımda, yüzyıllar geçmiş duygusuna
kapılıyorum. Bizim zamanımızda Türkçe basılmış çok az tıp kitabı vardı.
Derslerde hocanın ağzından çıkan her sözcüğü yakalamak için yarışır, ders
notlarımızı ciltletip, kitap gibi saklardık. Bugün öğrenciler, aklınıza
gelebilecek her şeye cep telefonlarının ekranlarından birkaç dokunuşla
ulaşabiliyorlar. Çağımıza bu nedenle bilgi
çağı deniyor olmalı.
Günümüzde bilgiye ulaşmak gerçekten
çok kolaylaştı. Aslında çoğu kez siz bilgiye ulaşmak için özel bir çaba
harcamasanız da, bilgi size zorla ulaşıyor. Bilgi, sayısız kanaldan ve yetişilemez
bir hızda akıyor. Herhalde insanlar tarihin hiçbir döneminde bu denli yoğun bir
bilgi bombardımanına uğramamışlardı.
Fakat insanlara ulaşan bilgilerin büyük çoğunluğu inanılmaz bir hızla
tüketilerek, hiçbir iz bırakamadan sanki buharlaşıveriyor. Oysa bilginin bilince dönüşmesi ve hayatı değiştirmeye
katkı sunması beklenir.
Bilinci kabaca, kendinin ve etrafında
olup bitenlerin farkında olmak şeklinde tanımlayabiliriz. İnsanların
etraflarında olup bitenin farkına varmalarında medyanın çok büyük bir rol
üstlendiğini biliyoruz. Ancak etrafımızda olup bitenlerin farkına varabilmemiz
için bilgilerin işlenmesi gerek. Bir
toplumdaki aydınların rolü de bu
noktada ortaya çıkıyor. Aydınlar bilginin bilince dönüşmesine yardımcı olarak,
etrafımızda olup bitenleri daha iyi anlamamıza ve anlamlandırmamıza yardımcı
oluyorlar. Sağlık(sızlık) Yıllığı 2013
de, geçtiğimiz yıl içinde Türkiye’de sağlık alanındaki gelişmeleri eğitimli gözlerin merceğinden geçirerek bilince
çıkartmamıza yardımcı oluyor.
Editörler kitabı, 2013 yılında sağlık
alanında olup bitenleri kronolojik bir dizge içinde, aylık dönemler halinde sunacak
tarzda tasarlamışlar. Yöntem olarak kitabın ayrı bir bölümünde de sağlıkla
ilgili olayları belli başlıklar (özelleştirme, gericilik, hekime şiddet vb)
altında toplayarak ele alsalardı, çalışma daha etkili olabilirdi. Fakat her
ayın sonuna o ay içinde iş cinayetlerinde yaşamlarını yitiren emekçilerin
sayılarını vermeleri, okurun bu konuya dikkatini çekmek bakımından gerçekten
oldukça etkili ve etkileyici bir yöntem. Yine bu sayede 2013 yılı içinde iş
cinayetlerinin pik yaptığı Ağustos ayında, medyanın bu cinayetleri neredeyse
tamamen görmezden geldiğini de açıkça görebiliyoruz.
Editörler her bölüme (ay) sağlığın
farklı bir alanına ilişkin makaleler alarak Yıllığı zenginleştirmişler. Bu
makaleler arasında özellikle Metin Çulhaoğlu ve Erhan Nalçacı’nın makaleleri
dikkate değer. Türkiye’de nesnel durumu en iyi analiz eden aydınlar arasında ilk
sıralarda yer alan Çulhaoğlu, makalesinde Yıllığın konusu olan 2013 yılının
politik değerlendirmesini yaparak, 2013 yılı içinde meydana gelen sağlık
olayları için mükemmel bir politik bağlam çiziyor. Özellikle 2013 yılına
damgasını vuran sağlıkta gericileşme (domuz kanı, haram tedavi, hacamat vb),
Çulhaoğlu’nun hükumetin 2013 yılında “daha
bağnaz kitle desteğini pekiştirme” politikasına yöneldiğinin altını
çizmesiyle daha da anlamlı hale geliyor.
Türkiye’de sağlığa sınıf bakışını ilk tanıştıran* yazarlar
arasında yer alan Erhan Nalçacı, makalesinde toplumsal etkene, yani sağlıksızlıkların içinde oluştuğu ve
geliştiği toplumsal ve ekonomik bağlama dikkati çekiyor. Ülkemizdeki bütün
sağlık sorunlarının altında bir toplumsal etmen olarak AKP hükumetinin
politikalarının yattığına vurgu yapan Nalçacı’nın makalesi, 2013 yılında
kelimenin tam anlamıyla “patlayan” sağlıkçıya şiddet olaylarından, iş
cinayetlerine kadar birçok olayla bu politikalar arasındaki ilişkiyi gözler
önüne seriyor.
Geçtiğimiz yılın olaylarının bir
Yıllık içinde sunulması, sağlıkta Türkiye’nin nereden nereye gittiğini
görmemizi kolaylaştırıyor. Örneğin Ocak ayının başındaki Yıldırım Beyazıt
Üniversitesi’nde ortaya çıkan kadrolaşma
skandalının sporadik bir vaka olmadığını, Ağustos ayında RTE Üniversitesi’ndeki
skandalı ve Kasım ayındaki Kamu Hastane Birlikleri’ne CEO atamalarını
gördüğünüzde daha iyi kavrıyorsunuz.
2013 yılı, Türkiye’de politikanın
insan bedeni üzerinden yapıldığı, biyopolitika ve biyoiktidar kavramlarının
gündelik yaşamımızda somutlaştığı bir yıl oldu. Yıllık, yıl içinde tanık olduğumuz
sezaryen ve kaç çocuk sahibi olmak gerektiğine ilişkin tartışmaları derli toplu
bir şekilde gözlerimizin önüne seriyor. Benzerlerine Hitler Almanya’sında tanık
olduğumuz bu politikaların sosyologlarımız tarafından daha yakından mercek
altına alınacağını umuyoruz.
Kuşkusuz geçtiğimiz yılın en önemli
olayı Haziran Direnişi’ydi. Direniş sırasında sağlıkçıların barikatların
ardında Paris Komünü günlerini çağrıştıran hizmetleri Yıllık’ta hak ettiği yeri
bulmuş. Beyazıt İlhan’ın Haziran Direnişi sırasında Türk Tabipleri Birliği’nin
tutumunu değerlendirdiği makale de tarihsel bir belge niteliğinde.
Geçmişte Sağlık(sızlık) Yıllığı 2013 tarzında çalışmaları Türk Tabipleri Birliği yapardı. Bu
çalışmalarda geçen yıl yitirdiğimiz Dr.
Ata Soyer’in çok büyük payı vardır. Dr. Ata Soyer, Türk Tabipleri Birliği
içinde görev yaptığı sürece örgütün toplumcu
çizgide kalması için büyük çaba göstermiş ve başarılı olmuştur. Sağlık(sızlık) Yıllığı 2013 tam da Dr.
Ata Soyer’in aramızdan ayrıldığı yıl yayınlanarak, Soyer’in çeyrek yüzyılı
aşkın bir süre taşıdığı bayrağın yere düşmediğini, genç sağlıkçılar tarafından
taşınmaya devam ettiğini kanıtlamıştır.
Akif Akalın
* Erhan Nalçacı’nın da yazarları
arasında yer aldığı Sınıfsız Toplum
Yolunda Türkiye İçin Sağlık Tezi başlıklı kitap ülkemizde sağlığı sınıf
bakışıyla ele alan ilk çalışmalardan biridir.
Editörler: Hande Arpat, Ekin Sönmez,
Osman Güven
Mart 2014, Yazılama Yayınevi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder