Sözcüklerin insan yaşamındaki rolü büyüktür; insan sözcüklerle düşünür, sözcüklerle ifade eder ve dünyayı sözcüklerle anlar. Sözcük, üç-beş harfin yan yana gelişinden çok daha fazlasıdır. Bazen bir sözcüğün anlamını ifade etmek için birkaç cümle yetmez; hatta üzerine kitaplar yazılmış sözcükler vardır...
Sözcüklerin bir başka özelliği de taşıdıkları anlamların tarihsel – toplumsal süreçler içinde değişebilmesidir. Bazen bu değişim çok dramatik olur. Örneğin “çapulcu” sözcüğünün anlamı Türkiye’de başbakanın ağzından çıktıktan sonra neredeyse saatler içinde milyonlarca insan için “özgün” halinden çok başka şeyler ifade etmeye başlamıştır. Tek bir sözcük birkaç gün içinde milyonları ikiye bölmeyi başarmıştır: sözcüğü bir küfür olarak kullananlar ve bir onur olarak kabul edenler.
Çok büyük insan topluluklarını tek bir sözcükle esir alabilir veya özgürleştirebilirsiniz. Gerçekten de bunu aynı sözcükle yapabilirsiniz. Örneğin sanayileşme böyle sözcüklerdendir; geniş yığınları feodal yükümlülüklerden kurtararak özgürleştirebildiğiniz gibi, aynı yığınları ücretli köleler haline de getirebilirsiniz.
En ilginç sözcükler ise çoğu zaman ne söyleyenin, ne de söylenenin tam olarak anladığı, fakat herkesin anlamını çok iyi bildiğini sandığı sözcüklerdir. Sosyalizm bu tür sözcüklerden biridir. Sosyalizm sözcüğü ile tüyleri diken diken olan, kanı beynine çıkan, gözünün önünde şeytani görüntüler canlanan biri, sosyalizmin en temel unsurlarından biri olan “herkese eşit, ücretsiz sağlık” belgisini içtenlikle savunabilir. Bazen de kendisinin doğuştan sosyalist olduğuna inanan, belki mücadelesi uğrunda işkenceler görmüş, uzun yıllar hapislerde yatmış, ağır bedeller ödemiş biri, devrimden sonra kendisini karşı saflarda bulabilir...
Sözcüklerin gücü nereden gelir?
Yıllar önce bir yabancı dil kursunda Ukraynalı öğretmenimin tahtaya bilmediğimiz bir sözcük yazıp, öğrencilere dönerek “bu sözcük size ne hissettiriyor?” diye sorduğunu anımsıyorum. Tek tek yanımıza gelir, sözcüğü kulağımıza fısıldar ve sorardı: “iyi, hoş bir şey mi; yoksa kötü, berbat bir şey mi?”. Zamanla sözcüklerin de bir dili olduğunu anladım ve bilmediğim bir sözcükle karşılaştığımda onun ne anlama gelebileceğini “hissedebilmeyi” öğrendim.
İnsanlar ancak kullandıkları sözcükler birbirlerine aynı şeyi “hissettiriyorsa” anlaşabilirler. Bir sözünüz sizi dinleyen iki kişiden birinde başka, diğerinde bambaşka bir duygu uyandırabilir. Bunun nedeni sözcüğün önce beyin zarlarına değil, yürek tellerine dokunmasıdır. Beyin zarına sözcüğün kendisi değil, yürek telinde çıkarttığı tınısı gider. Bu nedenle bazen tek bir sözcük milyonlarca insana ortak bir duygu yaşatabildiği gibi, bazen de hiçbir anlam ifade etmeyebilir. Barış sözcüğü de böyle sözcüklerdendir. “Çözüm” sürecinde milyonlarca insan buna yakından tanık oldular.
Avazeyi bu aleme Davud gibi sal. Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş.
Akif Akalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder