Translate

16 Kasım 2014 Pazar

Ayşe’nin öyküsü

TOPLUMCU TIP VAKA TARTIŞMALARI
VAKA 1. Ayşe’nin öyküsü

Hasta bebek annesi ve anneannesi tarafından 3 gündür devam eden ishal yakınmasıyla polikliniğimize getirildi. Bebeğin muayenesinde fontanellerin çöktüğü, karın derisinin elastikiyetini yitirdiği ve 37.5 C ateşi olduğu bulundu. Akut gastroenterit tanısıyla kliniğe yatırılarak damariçi sıvı tedavisi uygulandı. Eğitim hemşiresi tarafından emzirme ve beslenme eğitimi verildi. Hastanın klinik durumu iyileştikten sonra reçetesi verilerek taburcu edildi


Ayşe de çoğu kadın gibi bebeğini emzirmek isterdi, fakat ailesinin geçimini sağlayabilmek için bir tencere fabrikasının montaj bölümünde çalışmak zorundaydı. Aslında iş yasalarına göre günde bir-buçuk saat süt izni vardı fakat bebeğini fabrikaya getirebilmek olanaksızdı. Çalıştığı fabrikada kadın işçi sayısı az olduğundan, işverenin bebekler için kreş açma yükümlülüğü yoktu. Birçok işyerinde olduğu gibi günde bir-buçuk saat süt izni kullanmak yerine, hafta arası bir gün izin kullanıyordu. Bebeğinden uzun saatler ayrı kaldığından, ek gıdalara başlamaktan başka çaresi yoktu. Bir süre sonra sütü kesildi.

Geçimini sağlayabilmek için emeğinden başka satacak bir şeyi olmadığından, hem de kadın olduğundan, iki kat dezavantajlıydı. Haftada 6 gün, günde 10 – 12 saat yorucu bir çalışmaya rağmen, kendisi gibi “niteliksiz” işçilere ödenen “asgari ücret” ve bazen biraz mesai ücreti alabiliyordu. Bu ücret, devletin istatistik kurumunun açıkladığı asgari geçim için gerekli miktarın altındaydı ve ailenin yeterli beslenmesine yetmiyordu. Oğlu Kenan da, 7 yaşından beri okuldan eve dönerken sıkışık trafiğin olduğu caddelerde su ve mendil satarak ailesine destek oluyordu.

Ayşe çalışırken bebeğine annesi bakıyordu. Ayşe evden çıkmadan önce pirinç unu ve musluk suyuyla bebeğinin mamasını hazırlıyordu. Musluk suyunun güvenli olmadığını duyduğundan, suyu kaynatarak mikroplardan arındırmaya çalışıyordu. Damacana suyu alacak durumları yoktu. Sabahları kahvaltı yapmadan evden çıkan Ayşe, ilk öğününü öğlen fabrikada çıkan yemekle alıyordu. Çay molalarında bardağına 4 – 5 kesme şeker atarak açlığını bastırmaya çalışıyordu.

Hafta sonları pazara çıkan Ayşe, ev için yeterli gıda alamıyordu. Tezgahlardaki en ucuz gıdalar arasından seçim yapmaya çalışıyor, belediyenin ucuz ekmek sattığı büfelerden ekmek alıyordu. Ailenin beslenmekten çok, “karnını doyurduğu” söylenebilirdi. Ancak ay sonlarında veya ücretlerin bankaya zamanında yatmadığı günleri aç geçirdikleri de oluyordu. Yalnızca ramazan aylarında yiyecek yardımı geldiğinde mideleri bayram ederdi.

Kazandığı ücretinin yarısını kirası için ödediği bodrum kat, fabrikada çalışan diğer işçi arkadaşlarının oturduğu gecekondulardan daha iyiydi. En azından elektrik, su, kanalizasyon gibi temel altyapı vardı ve fabrikaya bir belediye otobüsüyle, aktarma yapmadan ulaşılabiliyordu. Evin kaldırım seviyesindeki pencerelerinden güneş günde birkaç saat girebiliyordu. Tek sorun ağır rutubet kokusuydu, fakat buna alışmışlardı. Bir de yağmur çok yağdığında evi su basardı.

Şimdi dördüncü ayını tamamlayan bebek, arada bir ishal oluyordu. Kenan da bebekken çok ishal olurdu. Annesi çocuklar ishal olduğunda pirinç suyu hazırlıyordu. Çocukların ateşi çok yükselmedikçe doktora götürmezlerdi. Annesi yaşlı olduğundan, evden 3 – 4 kilometre ilerideki aile doktoruna tek başına götüremiyordu. Ayşe de fabrikadan her zaman izin alamıyordu. Bu yüzden çocukları hastalandığında geceleri yakınlardaki hastanenin acil servisine gidiyorlar, fakat burada da durumlarının “acil” olmadığı gerekçesiyle her zaman gerekli bakımı alamıyorlardı.

Bu kez bebeğin ishali üç gündür kesilmemişti. Ayşe bebeğinin kilo kaybettiğini görünce korktu ve izin gününde bebeğini hastaneye götürmeye karar verdi. Sabah çok erken yola çıkmalarına rağmen, önceden randevu alamadıkları için uzun bir sıra beklemeleri gerekti. Sonunda hekimin muayene odasına girebildiler.

Hekim bebeği muayene ettikten sonra Ayşe’yi bebeği bu kadar geç getirdiği için azarlamaya başladı. Fakat Ayşe’yi asıl yıkan, “bakamayacaksanız doğurmayın” demesi olmuştu. Bebeğin bileğinin yanından bir serum taktılar ve bir sıvı vermeye başladılar. Akşama doğru bebek biraz toparlanmıştı. Ayşe’nin yanına gelen hemşire, neden emzirmediğini sordu. Ayşe boynunu büktü, yanıt veremedi. Hemşire Ayşe’ye emzirmenin önemini anlatmayı sürdürürken, Ayşe bebeği doğmadan önce bir iş kazasında yaşamını yitiren kocasının neden kendisini yalnız bırakıp gittiğini düşünüyordu.

Hemşire serum iğnesini çıkarttı ve hekimin yazmış olduğu reçeteyi Ayşe’ye vererek ilaçları mutlaka almasını söyledi. Ayşe bebeğini eve bıraktıktan sonra hemen eczaneye koştu. Sigortası ilaç bedelinin büyük bir kısmını karşılıyordu fakat yine de katkı ve katılım payları ödemesi gerekiyordu. O hafta yapacağı pazar alış-verişi için ayırdığı parayı eczaneye bırakarak eve koştu.

SORULAR ve TARTIŞMA

·         Ayşe’nin bebeği neden hasta oldu?
·         Ayşe’nin yaşam ve çalışma koşullarının bebeğinin hastalığıyla bir ilgisi olabilir mi?
·         Hekim ve hemşirenin Ayşe’ye yaklaşımını tartışınız.
·         Sizce bu öykü 2014 yılında yaşanmış olabilir mi?
·   Sağlıkçı olarak bu tür vakalarda yapılanlardan başka bir şey yapabilir miyiz? (lütfen eczacıyı unutmayınız).


Akif Akalın


Not: Öykünün hazırlanmasında David Werner ve David Sanders tarafından yayınlanan Questioning the Solution:  The Politics of Primary Health Care and Child Survival başlıklı kitaptan yararlanılmıştır.    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder