TOPLUMCU TIP VAKA TARTIŞMALARI
VAKA 1. Ayşe’nin öyküsü
“Hasta bebek annesi ve anneannesi tarafından
3 gündür devam eden ishal yakınmasıyla polikliniğimize getirildi. Bebeğin
muayenesinde fontanellerin çöktüğü, karın derisinin elastikiyetini yitirdiği ve
37.5 C ateşi olduğu bulundu. Akut gastroenterit tanısıyla kliniğe yatırılarak
damariçi sıvı tedavisi uygulandı. Eğitim hemşiresi tarafından emzirme ve
beslenme eğitimi verildi. Hastanın klinik durumu iyileştikten sonra reçetesi
verilerek taburcu edildi”.
Ayşe de çoğu kadın gibi bebeğini
emzirmek isterdi, fakat ailesinin geçimini sağlayabilmek için bir tencere
fabrikasının montaj bölümünde çalışmak zorundaydı. Aslında iş yasalarına göre
günde bir-buçuk saat süt izni vardı fakat bebeğini fabrikaya getirebilmek
olanaksızdı. Çalıştığı fabrikada kadın işçi sayısı az olduğundan, işverenin
bebekler için kreş açma yükümlülüğü yoktu. Birçok işyerinde olduğu gibi günde
bir-buçuk saat süt izni kullanmak yerine, hafta arası bir gün izin
kullanıyordu. Bebeğinden uzun saatler ayrı kaldığından, ek gıdalara başlamaktan
başka çaresi yoktu. Bir süre sonra sütü kesildi.
Geçimini sağlayabilmek için emeğinden
başka satacak bir şeyi olmadığından, hem de kadın olduğundan, iki kat
dezavantajlıydı. Haftada 6 gün, günde 10 – 12 saat yorucu bir çalışmaya rağmen,
kendisi gibi “niteliksiz” işçilere ödenen “asgari ücret” ve bazen biraz mesai
ücreti alabiliyordu. Bu ücret, devletin istatistik kurumunun açıkladığı asgari
geçim için gerekli miktarın altındaydı ve ailenin yeterli beslenmesine
yetmiyordu. Oğlu Kenan da, 7 yaşından beri okuldan eve dönerken sıkışık
trafiğin olduğu caddelerde su ve mendil satarak ailesine destek oluyordu.
Ayşe çalışırken bebeğine annesi
bakıyordu. Ayşe evden çıkmadan önce pirinç unu ve musluk suyuyla bebeğinin
mamasını hazırlıyordu. Musluk suyunun güvenli olmadığını duyduğundan, suyu
kaynatarak mikroplardan arındırmaya çalışıyordu. Damacana suyu alacak durumları
yoktu. Sabahları kahvaltı yapmadan evden çıkan Ayşe, ilk öğününü öğlen
fabrikada çıkan yemekle alıyordu. Çay molalarında bardağına 4 – 5 kesme şeker
atarak açlığını bastırmaya çalışıyordu.
Hafta sonları pazara çıkan Ayşe, ev
için yeterli gıda alamıyordu. Tezgahlardaki en ucuz gıdalar arasından seçim
yapmaya çalışıyor, belediyenin ucuz ekmek sattığı büfelerden ekmek alıyordu. Ailenin
beslenmekten çok, “karnını doyurduğu” söylenebilirdi. Ancak ay sonlarında veya
ücretlerin bankaya zamanında yatmadığı günleri aç geçirdikleri de oluyordu. Yalnızca
ramazan aylarında yiyecek yardımı geldiğinde mideleri bayram ederdi.
Kazandığı ücretinin yarısını kirası
için ödediği bodrum kat, fabrikada çalışan diğer işçi arkadaşlarının oturduğu
gecekondulardan daha iyiydi. En azından elektrik, su, kanalizasyon gibi temel
altyapı vardı ve fabrikaya bir belediye otobüsüyle, aktarma yapmadan
ulaşılabiliyordu. Evin kaldırım seviyesindeki pencerelerinden güneş günde
birkaç saat girebiliyordu. Tek sorun ağır rutubet kokusuydu, fakat buna
alışmışlardı. Bir de yağmur çok yağdığında evi su basardı.
Şimdi dördüncü ayını tamamlayan bebek,
arada bir ishal oluyordu. Kenan da bebekken çok ishal olurdu. Annesi çocuklar
ishal olduğunda pirinç suyu hazırlıyordu. Çocukların ateşi çok yükselmedikçe
doktora götürmezlerdi. Annesi yaşlı olduğundan, evden 3 – 4 kilometre ilerideki
aile doktoruna tek başına götüremiyordu. Ayşe de fabrikadan her zaman izin
alamıyordu. Bu yüzden çocukları hastalandığında geceleri yakınlardaki
hastanenin acil servisine gidiyorlar, fakat burada da durumlarının “acil”
olmadığı gerekçesiyle her zaman gerekli bakımı alamıyorlardı.
Bu kez bebeğin ishali üç gündür
kesilmemişti. Ayşe bebeğinin kilo kaybettiğini görünce korktu ve izin gününde
bebeğini hastaneye götürmeye karar verdi. Sabah çok erken yola çıkmalarına
rağmen, önceden randevu alamadıkları için uzun bir sıra beklemeleri gerekti.
Sonunda hekimin muayene odasına girebildiler.
Hekim bebeği muayene ettikten sonra
Ayşe’yi bebeği bu kadar geç getirdiği için azarlamaya başladı. Fakat Ayşe’yi
asıl yıkan, “bakamayacaksanız doğurmayın” demesi olmuştu. Bebeğin bileğinin
yanından bir serum taktılar ve bir sıvı vermeye başladılar. Akşama doğru bebek
biraz toparlanmıştı. Ayşe’nin yanına gelen hemşire, neden emzirmediğini sordu.
Ayşe boynunu büktü, yanıt veremedi. Hemşire Ayşe’ye emzirmenin önemini
anlatmayı sürdürürken, Ayşe bebeği doğmadan önce bir iş kazasında yaşamını
yitiren kocasının neden kendisini yalnız bırakıp gittiğini düşünüyordu.
Hemşire serum iğnesini çıkarttı ve
hekimin yazmış olduğu reçeteyi Ayşe’ye vererek ilaçları mutlaka almasını
söyledi. Ayşe bebeğini eve bıraktıktan sonra hemen eczaneye koştu. Sigortası
ilaç bedelinin büyük bir kısmını karşılıyordu fakat yine de katkı ve katılım
payları ödemesi gerekiyordu. O hafta yapacağı pazar alış-verişi için ayırdığı
parayı eczaneye bırakarak eve koştu.
SORULAR ve TARTIŞMA
·
Ayşe’nin bebeği neden hasta oldu?
·
Ayşe’nin yaşam ve çalışma koşullarının bebeğinin hastalığıyla
bir ilgisi olabilir mi?
·
Hekim ve hemşirenin Ayşe’ye yaklaşımını tartışınız.
·
Sizce bu öykü 2014 yılında yaşanmış olabilir mi?
· Sağlıkçı olarak bu tür vakalarda yapılanlardan başka bir şey
yapabilir miyiz? (lütfen eczacıyı unutmayınız).
Akif Akalın
Not: Öykünün hazırlanmasında David
Werner ve David Sanders tarafından yayınlanan Questioning the Solution: The Politics of Primary Health Care and Child
Survival başlıklı kitaptan yararlanılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder