“Ben biliyorum, o direğin tepesine çıkarsam düşüp ölürüm. Bilmediğimden değil! Çıkmazsam işten atılırım, açlıktan ölürüm. Ben direkten düşerek mi öleyim yoksa açlıktan mı öleyim; bu ikisi arasında tercih yapmak durumundayım. Benim önümde yaşam tercihi yok zaten!”
Sacayak Dergisi: Kot taşlama işinde çalışanların tedavi edilemez hastalığa yakalanması üzerine ne söylemek istersiniz?
Akif Akalın: Kot
taşlama atölyeleri birer küresel fabrikadır aslında. Bu nedir? Kot taşlama, kotun kumaşının eskitilmesi! Kotun
kumaşını eskitmenin en ucuz yolu içinde silisyum bulunan kumlama. Yüksek
basınçlı kompresörlerle kum püskürtüldüğü zaman kot kumaşı eskimiş bir görünüm alıyor. Biliyoruz
ki deniz kumu içindeki silika kansere yol açan bir maddedir. İnsan sağlığına çok zararlı ve çok kısa
sürede insanda kanser oluşturuyor.
Bu işlemde kum püskürtürken
makinelerin kapalı ortamda çalışması gerekir. İşçi, sağlık ve iş güvenliği önlemleri yeterince
alınmazsa işçiler bu tür kimyasal maddelere karşı korunmasızdır. Bu işyerlerinde sendikasız işçiler çok ucuza,
güvencesiz, sigortasız çalıştırıldılar. Bunların kaç kişi olduğunu hâlâ bilmiyoruz. İşverenler üç kuruş kâr etmek için bu işçilerin sağlıklarını tehlikeye
attılar. Ve biz bu işçileri, kanser oldukları zaman fark etmeye başladık.
Böyle bir şeyin, işçi sınıfı mücadelesinin
güçlü olduğu, sendikal hakların, işçi sağlığının, iş güvenliği yasalarının güçlü olduğu bir ülkede
uygulanabilmesi mümkün mü? Değil! Mesela, Kanada’da, Almanya’da
göremiyoruz. O zaman ne oluyor? Üretici firmalar bu üretimi işçi sağlığı, iş güvenliği yasalarının yeterince
güçlü olmadığı ülkelerde yaptırıyorlar. Ne yazık ki, Türkiye işçi sınıfı mücadelesinin
güçlü olmadığı; işçilerin iş güvenliği, işçi sağlığı konusunda yeterince bilinçli olmadığı bir ülke! Kot işçileri problemi Türkiye’de
bu yüzden var.
Türkiye’de işçi sınıfı mücadelesinin
Batılı gelişmiş kapitalist ülkeler göre daha geri olması; işçi sağlığı, iş güvenliği yasalarının olmaması, işverenlerin rahatça işçi sağlığını tehlikeye atarak işlerini, kârlarını güvence
altına alabilmeleri sağlıyor. Normal şartlar altında sağlıklı bir insanda bu kadar
kısa bir sürede kanser gelişmesi mümkün değil. Kanser uzun yıllarda
gelişen bir hastalık! Bu kadar kısa süre içinde kansere yol açan nedir? Bu arandığında, silika olduğu bulundu. Bu işçilerin ortak hikâyeleri küçük
atölyelerde çalışmış olmalarıydı. Bundan sonra yapılan iki şey var: Bir tanesi bu
insanlara yardımcı olmaya çalışmak. Kayıtsız çalıştıklarından bu insanların
tümüne ulaşmak mümkün olmadı. Bugün hâlâ ulaşamıyoruz. Kaç kişi bu
sektörde çalıştı, hangi koşullarda çalıştı bilemiyoruz.
SD: Demek ki eğitimsizlik ile yasalarındaki boşluklardan sermaye sahiplerinin yararlanması
bir arada.
AA: Bir şeyin pek çok sebebi vardır.
Ancak bir olguyu pek çok sebebe bağlarsanız esas önemli olan
gözden kaçar. Kot işçilerinde görülen bu hastalığın esas sebebi sendikasız
ve sigortasız çalışmadır. Eğitimsizlik de bir sebeptir,
ama bu insanlar sendikasız, sigortasız çalıştıktan sonra üniversite
mezunu olsaydı ne olacaktı? Eğitim mutlaka önemlidir.
Kendisi eğitim işi içinde olan biri olarak eğitimi yadsıyamam. Ama
insanlar bugün ağır ve tehlikeli işlerde, hayatlarını tehlikeye atarak çalışıyor.
İşçi Sağlığı Platformu, Petrol-İş Sendikası’nda
bir toplantı düzenlemişti. Bu toplantıda uzmanlar, bilim adamları,
sendika liderleri işçileri eğitmek gerektiğinden, eğitimli olursa işçilerin buna karşı mücadele edeceklerinden
konuştular. Bir akademi kurulur, bilimsel çalışmalar yapılır, işçiler bilinçlendirilirse bu
sorunların önüne bir ölçüde geçilebileceğini düşündüler. Tuzla
tersanelerinden gelen bir işçi kalktı, bu insanlara çok
güzel bir cevap verdi:
“Ben
biliyorum, o direğin tepesine çıkarsam düşüp ölürüm. Bilmediğimden değil! Çıkmazsam işten atılırım, açlıktan ölürüm. Ben direkten
düşerek mi öleyim yoksa açlıktan mı öleyim; bu
ikisi arasında tercih yapmak durumundayım. Benim önümde yaşam tercihi yok zaten!”
Birincisi, sendikalı, sigortalı olmak! Eğer o işçi sendikalı, sigortalı olsa
okuma yazma bilmese bile bu kadar kötü duruma düşmez. Çünkü sendika onun
hakkını koruyacaktır. İşçi sağlığı, iş güvenliği yasaları Türkiye’de o
kadar kötü değil. Bir ölçüde var, ama uygulanmıyor bunlar. Sigorta olsa sigorta müfettişleri bunları uygulatmak zorunda
kalacaklar.
Devlet denetiminden, işçi sağlığı-iş güvenliği denetiminden kaçmak için
sigortasız çalıştırıyorlar ve taşeron kullanarak işçi sayılarını bölüyorlar.
Adam, “benim işyerimde yüz kişi çalışıyor” demiyor. “Benim işyerimde on tane taşeron firma çalışıyor, bunların her biri ayrı
şirket” diyor. Böylece işçi sağlığı-iş güvenliği yasalarının getirdiği yükümlülüklerden kurtuluyor.
Bu nedenle taşeronda çalışmak zorunda kalan işçi üniversite mezunu olsa ne değişir? Hiçbir şey değişmez. Bu iş kazaları yine olur, çünkü
insanlar açlıktan ölmekle iş kazasında ölmek arasında
tercih yapıyorlar. Sadece kendileri değil, çolukları çocukları da
açlıktan ölecek. İş kazalarında ölen işçilerin hepsi çolukları-çocukları
aç kalmasın, açlıktan ölmesin diye ölmüşlerdir. Toplumun dikkatini
esas bu noktaya yönlendirmek gerekiyor.
SD: İşçi sağlığıyla ilgili çalışmalara Alevi-Bektaşi örgütleri destek verdi mi?
AA: Alevi-Bektaşi kuruluşlarının bu mücadelenin
neresinde olduğunu hakikaten bilmiyorum. Herkese Sağlık, Güvenli Gelecek
Platformu yaklaşık yüz kuruluşun bir araya gelerek oluşturduğu bir platform. Bu
mücadele, toplumsal bir mücadele! Bunun dışında kalmaları mümkün değil. Bu toplum içinde yaşayan emekçilerin belli bir
temelde örgütlendiği bir kurum, yani meşru bir kurum. Kendi
talepleri doğrultusunda mücadeleye devam ederken bütün toplumu ilgilendiren böyle bir
konuda suskun kalmaları mümkün değil. Bu nedenle Alevi-Bektaşi örgütlerinin gerçekten
programlarında bu toplumsal sorunlara öncelik vermeleri gerekir.
SD: Alevi-Bektaşiler bu toplumun bir parçası olarak bu
platformların içinde olmalı diyebilir miyiz?
AA: Bu
Alevi örgütlerinin kendi talepleri için mücadele etmemeleri, kendi bağımsız kimliklerini
korumamaları anlamına gelmez. Onlar gene kendi mücadelelerini sürdürsünler,
hatta bu platformlar içinde kendilerini diğer kesimlere ve örgütlere
de tanıtsınlar. Bakın bu da büyük bir imkândır. Herkese Sağlık, Güvenli Gelecek Platformuna
geldiğiniz zaman insanlar en azından sizin varlığınızdan haberdar olacak.
Belki sizin yaptığınız işler hoşuna gidecek, belki onlar size başka katkılarda bulunacaklar.
Bir arada olmakta her zaman yarar var. Sadece bir mücadelenin başarısı için değil, bu tür yan yararları da
olur.
Röportaj Sacayak Dergisi’nin Mayıs – 2009 nüshasında yayınlanmıştır. (S: 9 –
11).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder