İnsanın sağlığa/hastalığa
ilişkin kavrayışı tarihsel ve toplumsal gelişim süreçleri içinde gelişerek ve
değişerek günümüze ulaşmıştır. Binlerce yıl hastalıkları “tanrısal bir ceza” olarak
kavrayan insan, sağlık sorunlarının çözümünü adaklarda, kurbanlarda, sihirlerde
ve dualarda aramıştır. Dinin/metafiziğin toplumsal yaşam üzerindeki etkisinin
görece zayıfladığı ve aklın güçlenmeye başladığı dönemlerde bilim tıp üzerinde
egemen olmuş ve sağlık sorunları dünyevi nedenlerle ilişkilendirilmeye
çalışılmıştır.
On dokuzuncu
yüzyıla gelindiğinde bilim ve teknolojide görülen devasa gelişmeler, geleneksel
tıbbı ve sağlık anlayışını bütünüyle değiştirmiştir. Mikroskobun bulunması ile
enfeksiyon ajanları görünür kılınmış ve sağlık sorunlarını açıklayan yeni
modeller geliştirilmeye başlanmıştır (von Engelhardt, 1999: 1 – 7).
MEKANİK SAĞLIK
ANLAYIŞI
Sağlığa mekanik
(veya biyomekanik) yaklaşım, sağlığı basitçe
hastalığın olmayışı olarak
tanımlar. Bu anlayışın kaynağı, genel olarak ortaçağ sonrasında bilim dünyasına
egemen olan pozitivist ideolojinin ve mekanik nedensellik yaklaşımının tıp
biliminde de ağırlığını hissettirmesidir (Campbell, 1999: 1274; Kneebone, 2002:
516; Bunniss, 2010: 359).
1596 – 1650
yılları arasında yaşamış olan René Descartes tarafından temelleri atılan
mekanik sağlık anlayışında insan, tanrı tarafından mükemmel bir saat gibi
çalışmak üzere kurulmuş bir varlıktır. Bu anlayışa göre insan, beden (res extensa) ve ruhtan (res cogitans) oluşur. Mekaniğin genel
yasaları insan bedeni için de geçerlidir.
Descartes’ın
dünyayı anlamakta ve açıklamakta kullandığı yöntem, önce doğruluğu sezgisel
(intutitive) olarak kavranabilecek sağlam bir nokta bulmak ve sonra bunun
üzerinde bir senteze ulaşmaktır. Kuşkusuz burada en önemli sorun doğruluğu sezgisel olarak kavranabilecek
sağlam bir noktanın yani bilginin
nasıl bulunacağıdır. Matematik, fizik ve özellikle optik bilimindeki gelişmeler
bilgiye/gerçeğe ulaşmakta duyu organlarına çok güvenilemeyeceğini ortaya koymuş
ve insan o güne kadar bilgi edinmekte kullandığı en önemli aracı yitirmiştir.
Descartes bu
soruya ünlü deyişiyle yanıt verir: Cogito
ergo sum (düşünüyorum, o halde varım). İnsan ancak
düşüncesinin/bilincinin gerçekliğine güvenebilir. Rasyonalizm (akılcılık)
felsefesinin temeli olan Descartes bu önermesiyle, o güne kadar bilgiye
ulaşmakta kullanılan bilimsel yöntemi (tümdengelim) reddetmekte, aklı bilginin
kaynağı olarak sunmaktadır.
Gerçeği/dünyayı
doğru olarak kavrayacak bilginin yapısını bu şekilde ortaya koyan Descartes,
gerçeği de yapısal bakımdan birbirinden farklı olan cisim/madde (düşünmeyen ama
uzayda yer kaplayan şey) ve ruh (uzayda yer kaplamayan ama düşünen şey) olarak
ikiye ayırır (dualizm). Böylece Descartes dünyayı (olayları ve olguları)
tamamen mekanik olarak
kavrayan bir anlayışa ulaşır.
Descartes’ın
doğası bir makine gibi
çalışır. Doğada olup biten her şey dışarıdan
bir etkiyle meydana gelir. Bütün bunlar cansız doğa için olduğu kadar,
canlı varlıklar için de geçerlidir. Canlıların cansızlardan tek farkı, canlı
varlıkların daha karmaşık makineler olmasıdır. Descartes’ın insana mekanik
yaklaşımına en güçlü destek, çağdaşı William Harvey’nin (1578 – 1657) kan
dolaşımını, kalbin pompa işleviyle açıklamasıyla (1628) gelmiştir.
Ancak canlılar
içinde insanın farklı bir yeri vardır. İnsan da bir makinedir, fakat ruhları
olmayan diğer canlılardan (bitkiler ve hayvanlardan) farklı olarak insanda,
bitki ve hayvanlardaki gibi mekanik olarak açıklanabilecek istençsiz hareketler
(solunum, dolaşım vb) yanında, mekanikle açıklanamayacak, doğrudan doğruya ruhun
etkisiyle meydana gelen istençli hareketler vardır (Gökberk, 1990: 261 – 272).
Pozitivizmle
birlikte hasta ‘tıbbın nesnesi’ haline gelirken, hastanın öyküsü de ‘hastalığın
öyküsüne’ indirgenmiştir.
Anatomi ve fizyoloji birbirine bağlanmış ve dikkatin odağına dokunun yerini
alan hücre geçmiştir. Deney, istatistik ve nedensel düşünce tıbbi araştırmanın
temeli haline gelmiştir. Tanı ve tedavide Kartezyen (Dekartçı) mekanik yapı ve
işlev esas alınmıştır (von Engelhardt, 1999: 5).
Pozitivizme
göre bilim genele ulaşmak için özelden yola çıkmalı ve sağlık
sorunlarını da, doğa kurallarına bağımlı doğa olayları gibi ele almalıdır. Bu
anlayışla nedensellik, doğrudan gözlenebilen olguların ilişkisiyle kurulabilir
ve açıklanabilir. Pozitivizm tıpta en açık şekilde insan bedeninin parçalara
bölünerek ele alınmasında (doku/organ/sistem
temelinde uzmanlaşma) kendisini göstermektedir.
Pozitivist -
mekanik anlayışa göre hastalığa, hastalıkla daima ilişkili olan ve gözlenebilen
bir veya birkaç etmen neden olmaktadır. Hastalıklara mikro düzeyde bakılarak,
sağlığın toplumsal belirleyicileri etyopatogenezin dışında
bırakılmaktadır (Navarro, 1986: 69). Bir örnek vermek gerekirse; mekanik
yaklaşım veremi, insan bedeninin tüberküloz basiline maruz kalmasını izleyerek
ortaya çıkan bir hastalık olarak tanımlar. Maruziyet vücutta patolojik
değişikliklere yol açar ve bunlar akciğer tüberkülozunda akciğer grafisinde
gözlenebilir. Basil kan veya balgam kültürüyle tanımlanabilir. Hastalık,
öksürük, hemoptizi, kilo kaybı ve ateş gibi bulgular verir. Hastalığın nedeni basildir
ve tedavisi ilaçlarla basilin vücuttan uzaklaştırılarak bedenin sağlığa
kavuşturulmasıdır (Bury, 2005: 4).
Mekanik model
bireyleri ve toplumu, sağlığı bireysel bir sorun olarak görmeye
teşvik eder. Sağlık üzerine etkili olabilecek bireyin bedeni dışındaki olaylar
(çalışma koşulları, çevre vb) hekimin mesleki ilgi alanı dışında kalır. Bu
durum hekim – hasta ilişkisinde sağlık alanındaki otoriteyi hekimin özellikle
tanı için kullandığı uzmanlık ve beceriye vererek hastaya pasif bir rol
tanımlar. Öte yandan hekimle ilişkisinde pasif olan birey, sıra kendi
sağlığını korumaya ve yitirdiğinde yeniden kazanmaya geldiğinde kendi
başınadır, çünkü sorun kendi bireysel sorunudur (Zerda, 2002).
Mekanik –
bireysel yaklaşımın temel özelliklerini ve tıp ve sağlık anlayışı üzerine
etkilerini özetlemek gerekirse:
·
Hastanın içinde yer aldığı toplumsal ve çevresel bağlama
değil, kendisine odaklanır
·
İnsanı önce beden ve ruh olarak ikiye ayırır, sonra
bedenini de parçalara ayırarak hücre ve hücre altı düzeylerde ele alır
·
Hastalığın biyolojik etkenine odaklanarak diğer
(çevresel, psikososyal vb) etkenlere daha az önem verir
Bu anlayışla
hekime ve dolayısıyla tıp eğitimine biçilen rol, hastalığa neden olan biyolojik
etkeni ortaya çıkartmak ve biyolojik etkenle mücadele ederek bireyi sağlığına
kavuşturmaktır.
Akif Akalın
Tanrısal bir ceza olarak hastalık
KAYNAKLAR
Bunniss, S., Kelly, D.R. (2010). Research Paradigms in Medical Education
Research. Medical Education. 44(4): 358 – 366.
Bury,
M. (2005).
Health and Illness. Cambridge: Polity Press.
Campbell, J.K. ve Johnson, C. (1999). Trend Spotting: Fashions in Medical
Education. British Medical Journal. 318(7193): 1272 – 1275.
von Engelhardt, D. (1999). Teaching History of Medicine in the
Perspective of “Medical Humanities”. Croatian Medical Journal. 40 (1): 1 –
7.
Gökberk M.
(1990).
Felsefe Tarihi. 6. Basım. İstanbul: Remzi Kitabevi.
Guilbert, J.J.
(2012). Sağlık Çalışanları İçin Eğitim Kitabı. Altıncı Baskı. İstanbul: Nobel.
Kneebone, R. (2002). Total Internal Reflection: an Essay on Paradigms. Medical
Education. 36(6): 514 – 518.
Navarro, V.
(1986). What Is Socialist
Medicine? Monthly Review, 38(3): 61 - 70.
Zerda, A., Velásquez, G., Tobar, F., Vargas, J.E. (2002). Health Insurance Systems
and Access to Medicines. Case Studies from: Argentina, Chile, Colombia, Costa
Rica, Guatemala and the United States of America Washington, D.C. PAHO.
http://apps.who.int/medicinedocs/en/d/Jh3012e/. (Erişim: 12 Temmuz 2013).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder