Ekim Devrimi’ni izleyen yıllarda Rusya emekçilerinin çalışma ve
yaşam koşullarında gerçekleştirilen olağanüstü iyileştirmeler, bu
ülkenin “Batı” tarafından izole edilmesiyle dünya emekçilerinden gizlenmeye
çalışılmış, fakat özellikle sağlık alanında elde edilen olağanüstü başarılar
birkaç yıl içinde saklanamaz hale gelmiştir.
1922 yılında Amerikan Yardım İdaresi görevlisi olarak Leningrad’a
gelen Amerikalı hekim William Andrew Horsley Gantt, 1924 yılından
itibaren Sovyetler Birliği’nde sağlık alanında yaşanan gelişmeleri düzenli olarak
British Medical Journal’da yayımlamaya başlamıştır. Gannt’ın makaleleri
(daha sonra 1927 yılında Medical Review of Soviet Russia ve 1932 yılında
Russian Medicine başlıklarıyla kitaplaştırılmışlardır) özellikle Amerikalı ve
İngiliz hekimler arasında büyük ilgi uyandırmıştır. Amerika Birleşik Devletleri ve
İngiltere gibi dünyanın en zengin ve gelişmiş ülkelerinde dahi başa
çıkılamayan verem gibi sağlık sorunlarında elde edilen başarılar inanılmaz
görünmektedir.
Sovyet tıbbına ilişkin ilk kapsamlı çalışma 1928 yılında, Amerikan
Dostluk Hizmet Komitesi adına görev yapan Amerikalı hemşire Anna Jones Haines’den
gelmiştir: Health Work in Soviet Russia. Hekimlerin ve sağlık emekçilerinin
günde altı saat çalıştıklarını, muayeneden tetkiklere, yataklı tedaviden
ameliyatlara, kreşlerden dinlenme evlerine ve sanatoryumlara, hatta ilaçlara
veya gözlüğe kadar sağlıkla ilgili her şeyin, herkese ücretsiz olarak
sunulduğunu anlatan Haines, yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde bir sağlık cenneti
tanımlıyor gibidir.
Tarihsel olarak sağlığın hastalıkların yokluğu olarak
tanımlandığı, sağlığın toplumsal belirleyicileri göz ardı edilerek hastalıkların yalnızca
biyolojiyle açıklandığı ve bireylerin kişisel sorunu olarak kabul edildiği
Amerika Birleşik Devletlerinde ilerici kesimlerin devletin sağlık alanında
sorumluluk almasına ilişkin taleplerine şiddetle karşı çıkılmakta ve bu talepler
komünist zırvalık olarak yaftalanmaktadır. Ancak 1929 Büyük Bunalımı’nın yükünün
Amerikalı emekçilerin sırtına yüklenmesi ve işsizliğin, yoksulluğun zengin
Amerikan kentlerinin caddelerinde kol gezmeye başlamasıyla birlikte,
Amerika Birleşik Devletlerinde devletin sağlık alanına müdahale etmesi gerektiğini
savunanların sesi daha gür çıkmaya başlamıştır.
Bu dönemde İngiltere hükümetine Sağlık Başdanışmanlığı (Chief
Medical Officer) görevinden emekli olduktan sonra Johns Hopkins
Üniversitesi’nde yeni kurulan Halk Sağlığı Okulu’nun başına geçmesi için davet
edilmiş olan Sir Arthur Newsholme, Milbank Vakfı adına Avrupa ülkelerini
ziyaret ederek bu ülkelerin sağlık sistemlerini incelemektedir. Sovyetler
Birliği’nin olağanüstü başarılara imza atan yeni sağlık sisteminin, sosyalizme
antipatisiyle tanınan Newsholme ve Sovyetler’e sempatisi olduğu bilinen Milbank
Vakfı sekreteri John Adams Kingsbury tarafından değerlendirilmesinin
uygun olacağı düşünülmüştür.
1932 - 1933 yıllarında kaleme alınan kitabın ilk bölümleri
yazarların altı hafta boyunca yaklaşık 15 bin kilometre yol kat ederek
dolaştıkları 14 Sovyet kentine ilişkin günlükleri ve gezi notlarından oluşmaktadır. Bu
bölümlerde okurlara Rusya’nın Çarlık dönemindeki sağlık durumuna ilişkin
bilgiler de sunulmakta, ülkenin sosyoekonomik durumu ve gündelik yaşam
hakkında izlenimler aktarılmaktadır. Kitabın sonraki bölümlerinde Sovyetler
Birliği’nde tıbbın ve sağlığın örgütlenmesi, tıp ve sağlık eğitimi, sağlık
hizmetlerinin sunumu, işçi sağlığı ve ana-çocuk sağlığı hizmetleri, sosyal
sigorta sistemi ve dönemin en büyük sağlık sorunları olan bulaşıcı hastalıkların
kontrolü gibi konular ele alınmaktadır.
Sovyetler Birliği 1930’lu yıllarda dünyada tıbbın ve sağlık
hizmetlerinin emeğin gereksinimlerine göre örgütlendiği tek ülkedir. Tıp ve
sağlık meta (alınır/satılır bir mal) olmaktan çıkartılmış, dolayısıyla
hekimlik ve sağlık hizmetleri devlet eliyle sunulan kamusal hizmetler haline
gelmiştir (ya da yazarların ifadesiyle sosyalleştirilmiştir). Dahası, tıp eğitiminde yapılan reformlarla tıp fakültelerinin kapıları toplumun en yoksul
kesimlerinin çocuklarına
ve kadınlara açılmış, böylece sağlık
hizmetleri gibi hekimlik mesleği de sosyalleştirilmiştir. Tıbbın ve
sağlık hizmetlerinin sermayenin gereksinimleri doğrultusunda örgütlendiği ve
emekçilerin bu hizmetlere yalnızca bedelini ödeyerek erişebildiği 1930’ların
Amerika’sı için, yazarların kitaplarının önsözüne “Bir Rus hastalandığında,
devlet buna ilişkin bir şeyler yapar” tümcesiyle başlaması çok baştan çıkartıcıdır
(Amerikan işçisi sosyal sigorta güvencesine ancak İkinci Dünya Savaşı sonunda
kavuşabilecektir).
Kızıl Tıp kitabında ana hatlarıyla tanımlanan ve canlı örneklerle
resmedilen toplumcu tıp anlayışı 1960’lı yıllara kadar Sovyet tıbbına egemen
olmuştur. Sovyetler Birliği Komünist Partisi 20. Kongresi sonrasında
Sovyetik sağlık sisteminin temel ilkeleri büyük ölçüde korunmakla birlikte,
toplumcu tıp anlayışından sapmalar gözlenmeye başlamıştır. Tıp eğitiminde ileri
uzmanlaşmaya, sağlık hizmetlerinin sunumunda tedavi hizmetlerine yönelim artmış, 1970’lerde
tıbbın her alanında “Batı” tıbbına öykünme kendisini hissettirmeye başlamıştır. Bu
gelişmeler kendisini 1980’lerde sağlık göstergelerinde kötüye gidişin
başlamasıyla göstermiş, emekçilerin sağlık hizmetlerinden memnuniyetsizliği
artmış ve sosyalizmin çözülmesiyle birlikte Sovyetik sağlık sistemi tasfiye
edilmiştir.
Sovyetler Birliği’nde bu gelişmeler yaşanırken, dünyanın diğer
ucunda küçük bir ada devleti olan Küba, emperyalist zincirden kurtulmayı
başararak 1960’larda sosyalizm yolunda ilerlemeye başlamıştır. Toplumcu tıp bayrağını
Sovyetler Birliği’nden devralan Küba, bu anlayışı daha da geliştirerek
günümüze taşımıştır. Newsholme ve Kingsbury’nin 1930’ların Rusya’sından aktardığı
toplumcu tıp uygulamaları bugün Küba’da (ve bir ölçüde Venezuela’da)
başarıyla sürdürülmektedir. Dahası günümüzde toplumcu tıp anlayışı
Küba’nın sağlıkta enternasyonalist dayanışma politikasının bir ürünü olarak
Kübalı gönüllü sağlık emekçileri tarafından Asya, Afrika ve Latin
Amerika’da birçok ülkeye taşınmaktadır. Bu anlamda Kızıl Tıp bir tarih kitabı
gibi değil, temelleri V.İ. Lenin ve Sovyetler Birliği’nin ilk Sağlık Bakanı olan
Nikolay Semaşko tarafından atılmış olan Sovyetik tıp modeli için bir kılavuz
olarak okunmalıdır.
Akif Akalın
Yazılama Yayınevi tarafından yayınlanan “Kızıl Tıp: Sovyet Rusya’da
Toplumsallaştırılmış Sağlık” başlıklı kitabın Türkçe baskısına önsöz olarak
kaleme alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder