F. Engels
2000’li yılların en önemli
karakteristiği, işçilerin ve emekçilerin sağlık ve sosyal güvenlik alanlarında
yirminci yüzyıl boyunca elde ettiği bütün kazanımların hızla yitirilmesidir.
Bir yandan tedavi hizmetlerine katkı ve katılım payları getirilmesi ve sigorta
paketlerinin kapsamlarının daraltılması, diğer yandan emeklilik yaşının
uzatılması ve insanların kendi emekliliklerini “bireysel” olarak finanse etmeye
teşvik edilmesi gibi onlarca uygulama, içinde bulunduğumuz yıllarda sağlık ve
sosyal güvenlik alanlarında rastlanan genel eğilimlerdendir.
Bu gelişmeler birkaç on yıl kadar
kısa bir süre içinde gerçekleşmiş ve toplumlar içinde, biri geçmişte sahip
olduğu hakları yitirmenin şaşkınlığını yaşayan, diğeri bu haklarla hiç
tanışmamış iki kuşak yaratılmıştır. Haklarını yitirenler, bunların başlarına nasıl
geldiğini anlamakta güçlük çekerken, “güvence” kavramının ortadan kaldırıldığı
koşullara doğan genç kuşaklar, “yeni cesur dünyaya” uyum sağlama çabası
içindedir. Gelinen noktada insanlığın geçmişte sağlık ve sosyal güvenlik
alanlarındaki kazanımlarını nasıl elde ettiğini anımsamak, insanların daha iyi
bir gelecek için mücadelesine yol göstermek bakımından önemlidir.
İŞÇİ
SINIFININ ERKEN DÖNEM TALEPLERİ
Tarihsel olarak kapitalizm,
sanayileşmenin geliştiği bütün coğrafyalarda, kırsal alanlarda yaşayan
insanları merkezlere toplayarak çok kısa sürede büyük şehirler yaratmıştır. Bu
gelişmeye öncülük eden İngiltere’de şehirlerin altyapıları devasa nüfus artışı
karşısında yetersiz kalınca önemli sanitasyon sorunları ortaya çıkarak,
bulaşıcı ve salgın hastalıklar için elverişli bir zemin oluşturmuştur. Şüphesiz
salgınlardan en çok etkilenen kesimler, yeni göç ettikleri sanayi şehirlerinde
uygun barınma ve beslenme koşulları bulamayan, içme suyu ve kanalizasyon gibi
temel sanitasyon hizmetlerine erişemeyen ve kendilerini hastalıklara karşı
koruyamayan işçiler, işsizler ve kent yoksullarıdır. Bu nedenle tarihsel olarak
işçi sınıfının ilk sağlık taleplerinin “önleyici sağlık hizmeti talebi”
olduğunu söyleyebiliriz (Akalın, 2013: 48 – 49).
İngiliz işçi sınıfının önleyici sağlık
hizmeti talebi, egemen sınıfların üretim için gereksinim duyduğu sağlıklı
emekgücü talebiyle örtüşmektedir. Yine bulaşıcı ve salgın hastalıklar
“doğaları” gereği belli bir toplum kesiminde sınırlı kalmayıp, bütün toplum
kesimlerine yayılma eğilimi gösterdiğinden, “kolera, tifüs, çiçek ve öteki
salgın hastalıkların tekrar tekrar ortaya çıkması, İngiliz burjuvaya, eğer
kendini ve ailesini bu hastalıklardan koruyacaksa, kasaba ve kentlerde sağlık
koruma kurallarına hemen uyulması gereğini göstermiştir” (Engels, 1997: 16). Bu
gelişmeler tarihteki ilk “sanitasyon reformuna” yol açarak, işçi sınıfının
yaşam ve barınma alanlarında sağlık yönünden önemli iyileşmeler sağlanmıştır
(Akalın, 2013: 58 – 64).
Diğer yandan kırlardan kentlere
göçen emekçiler, sanayi kentlerinde sözcüğün tam anlamıyla “kimsesizdir”. İngiliz
hükumetinin emekçileri sermayeye mahkum etmek amacıyla yoksullara yaptığı
sosyal yadımlarda kısıntıya gitmesiyle birlikte (1830’larda kabul edilen yeni
Yoksulluk Yasaları) işçiler cenazelerini kaldıramaz hale gelmişlerdir.
Hastalıkları nedeniyle işe gidemeyen işçiler, sağlıkları yanında ücretlerinden
de olmakta ve sağlıklı olmak geçimini sağlayabilmenin önkoşulu haline
gelmektedir.
İşçi sınıfının bu koşullara yanıtı
iki koldan gelişmiştir: yardım sandıkları kurmak ve dinsel kurumlara sığınmak (Szreter
ve Woolcock, 2004: 658). İlk nüveleri 1750’lere kadar gerilere giden yardım
sandıkları (Friendly Societies), işçi sınıfının oluşturduğu ilk “gönüllü”
sosyal güvenlik kuruluşlarıdır. Bu sandıklar ortaçağ zanaatkar loncalarının
dayanışma kurumlarına benzerler. Ücretlerinin bir kısmını sandıklara veren
işçiler, hastalık ve ölüm durumlarında acil nakit gereksinimlerini bu
sandıklardan karşılamaktadır (ILO, 2009: 50 - 51). Benzer girişimlere ABD
(Abrams, 2001: 65), Avusturalya (Lewis ve Leeder, 2001: 28) ve Avrupa’nın diğer
sanayileşmiş ülkelerde de rastlanmaktadır (Porter, 1999: 197).
İngiltere’de 1803 yılında 704.350
üyesi bulunan 9.672 işçi yardım sandığı bulunmaktadır. İngiltere 1911 yılında
sosyal güvenlik yasasını kabul ettiğinde yardım sandıklarının üye sayısı 6.6
milyona ulaşmıştır. Bunlar dışında kayıtsız yardım sandıklarına üye olan
işçiler de vardır (Gladstone, 1999: 20).
İşçi sınıfının bilinçlenmesi ve
sermayeye karşı haklarını korumak için örgütlenmesi sürecinde önemli bir rol
oynayan “yardım sandıkları”, bu dönemde sendikaların ve işçi sınıfı
partilerinin en önemli mali kaynağıdır (Navarro, 1989: 890). Önceleri
hastalanan işçiler sandıktan para çekerek kendi sağlık sorunlarını kendileri
çözerken, giderek sandıklar hekimlerle sözleşme yaparak üyelerine tıbbi bakım
hizmeti sunmaya başlamışlardır (Gorsky, 1999: 4). ABD ve İngiltere’deki bu tür
girişimlere ilk örnekler Eagles, Moose ve Foresters gibi dayanışma örgütleridir
(Fetter, 2004: 279).
KENDİNDE
SINIFTAN KENDİSİ İÇİN SINIFA
Marx’a göre siyasal mücadelenin sınıfların
etkin bir toplumsal güç haline gelmesinde özel bir yeri vardır. Sınıf
mücadelesi işçilerin bilincinde var olan çelişkileri keskinleştirir ve ufkunu
düzenin değişmesi gerektiği inancı doğrultusunda genişletir. Bir başka deyişle işçi
sınıfını “kendinde” bilinç uğrağından “kendi için” bilinç uğrağına taşır
(Öngen, 2011: 27).
Ondokuzuncu yüzyılın ikinci
yarısında işçi sınıfının bilinç ve örgütlülük düzeyinin artışıyla birlikte
sağlık ve sosyal güvenlik talepleri “politikleşmeye” başlamıştır. Avrupa’yı
saran 1848 ayaklanmaları sırasında Almanya’da “Tıp Reformu” dergisini
yayınlamaya başlayan Rudolf Virchow, işçilerin sağlığını güvence altına almanın
“devlet” sorumluluğunda olması gerektiğini savunmuştur. İlk olarak 1848 yılında
kaleme aldığı Yukarı Silezya Tifüs Salgını Raporu’nda işçiler için tıbbi
bakımın örgütlenmesini (Akalın, 2013: 82 ve 85) talep eden Virchow,
hastanelerde yoksullardan ücret talep edilmesini eleştirmekte ve kamusal olarak
finanse edilen ve kamusal olarak sunulan bir tıbbi bakım sistemi önermektedir
(age: 89).
Virchow ile birlikte Tıp Reformu
dergisini çıkartan Solomon Neumann, 1847 yılında yayınlanan “Kamu Sağlığı ve
Mülkiyet” başlıklı kitabında, devletin işçilere sağlık hizmeti sağlama
yükümlülüğünü çok ilginç bir gerekçeyle savunmuştur. Varlık nedenini insanların
“mülkiyet hakkını” korumak olarak tanımlayan Alman devletine, işçi sınıfının
“emeğinden” başka mülkü olmadığını ve bu mülklerinin sağlıklı olmalarına bağlı
olduğunu, eğer Alman devleti mülkiyet hakkını koruyacaksa, işçilere sağlık hizmeti
sunması gerektiğini söylemiştir (Akalın, 2013: 88).
Rudolf Virchow emekçilerin sağlık taleplerini
1850’li yıllarda şöyle formüle etmiştir (Waitzkin, 2006: 7):
- Sağlık hizmetlerinin
genel bütçeden finansmanı
- Sağlık hizmetlerinin
devlet kurumlarında, devlet görevlisi sağlık emekçileri tarafından
ücretsiz sunumu
- Koruyucu ve önleyici sağlık hizmetlerine öncelik verilmesi
Komünist Manifesto’nun “hayaleti”
Avrupa kentlerinden Paris’i ele geçirdiğinde, egemen sınıflar işçi sınıfının
“yönetmeye” muktedir olduklarının farkına varmışlardır. Artık işçi sınıfının
talepleri daha ciddi değerlendirilecektir. 1871 Paris Komünü’nün sağlık
alanındaki uygulamalarına ilişkin pek az veri bulunmakla beraber (Akalın, 2013:
119; Şakacı, 2009: 246), Komünü izleyen yıllarda sağlık talebinin işçi sınıfı
partilerinin programlarına yer almaya başladığı görülmektedir.
Navarro’ya göre Paris Komünü’nün
Bismarck ve Komün’e tanık olan sosyal politika danışmanı Hermann Wagener
üzerinde büyük etkisi olmuştur. Bismarck Alman işçi sınıfının mücadelesini
söndürebilmek için bir yandan Sosyal Demokrat Parti’ye yönelik baskıcı
tedbirler alırken, diğer yandan işçileri sosyalist düşüncelerden uzaklaştırmak
için bir sağlık sigortası programı kurmuştur (1989: 892).
Almanya’da işçiler onsekizinci
yüzyıldan itibaren kendi aralarında yardım sandıkları kurmaya başlamışlardır. Bu
sandıklar giderek işçi dernekleri, birlikleri, sendikaları ve partilerinin
gelişmesine katkı sağlamıştır. 1870’lere gelindiğinde Almanya’da güçlü fakat
dağınık bir işçi sınıfı hareketi oluşmuştur. 1875 yılında Lasalle
önderliğindeki Genel Alman İşçileri Birliği ile Bebel ve Liebknecht
liderliğindeki Sosyal Demokrat İşçi Partisi birleşmiş ve Alman Sosyal Demokrat
Partisi kurulmuştur. Her ne kadar parti işçi sınıfının Komünist Manifesto’da
belirlenen programından uzak olsa da, Alman egemen sınıfları için ciddi bir
tehlike oluşturmaktadır.
Alman Sosyal Demokrat Partisi (ASDP)
tarafından tehdit edilen burjuvazi, Paris Komünü’nün Berlin’de yinelenmesini
engellemek amacıyla bir yandan 1878 yılında sosyalist örgütlenme ve toplantılar
ile sosyalist yayınların yasaklanmasına ilişkin bir yasa ile ASDP’ye acımasızca
saldırırken, bir yandan da bu parti etrafında birleşen emekçileri bölmek
amacıyla bir sosyal güvenlik reformu hazırlamaya başlamıştır.
İlk olarak 15 Haziran 1883’te İşçi
Sağlık Sigortası Yasası (Gesetz betreffend die Krankenversicherung der
Arbeiter) kabul edilerek, yıllık geliri 2 bin Mark’a kadar olan sanayi
emekçileri zorunlu ulusal sigorta kapsamına alınmıştır. 6 Temmuz 1884’te
tehlikeli işlerde çalışanlar için Kaza Sigortası Yasası
(Unfallsversicherungsgesetz) kabul edilmiştir. 13 Temmuz 1887’de denizcilik
sektöründe de kaza sigortası uygulamaya girmiş ve kaza sigortası zamanla
inşaat, tarım ve orman işçilerini de kapsamıştır (Carrin ve James, 2005: 51 –
53).
Böylece bir yandan emekçilere
“taleplerini” karşılayacak tek partinin ASDP olmadığı mesajı verilirken, diğer yandan
da sağlık ve sosyal güvenlik “korporatist” bir anlayışla sunularak, emekçiler
gelirlerine ve mesleklerine (niteliklerine) göre farklı sigorta şemsiyeleri
altına alınarak bölünmüştür (Günal, 2008: 68). Ancak Alman işçi sınıfı içinde
devrimci eğilimler güçlenmeye devam ettikçe, Alman egemen sınıflarının
“ödünleri” de devam etmiştir. 22 Haziran 1889’da İşçiler, Ustalar ve Çıraklar
İçin Yaşlılık ve Sakatlık Sigortası Yasası (Gesetz über Invaliditäts und
Alterssicherung für Arbeiter, Gehilfen und Lehrlinge) kabul edilmiştir.
Bu gelişmeler üzerine Alman Sosyal
Demokrat Partisi 14 – 21 Ekim 1891 tarihlerinde toplanan Erfurt Kongresi’nde yeni
talepler ortaya koymuştur. Kabul edilen yeni parti programında yer alan 10
genel talepten biri, “ebelik hizmeti ve ilaçlar dahil ücretsiz sağlık hizmeti”
olarak formüle edilmiştir. Ayrıca Program işçi sınıfının korunması için etkili
bir ulusal ve uluslararası İşçi Koruma Yasası talep etmektedir. Bu yasada
normal işgününün en çok 8 saat olması, 14 yaşından küçük çocuklara çalışma
yasağı, doğası gereği kamu yararı ya da teknik nedenlerle kaçınılmaz olan
sanayi kolları dışında gece mesaisinin yasaklanması, haftada en az 36 saat
kesintisiz dinlenme süresi ve ücretlerin ayni olarak ödenmesinin
yasaklanmasının yer alması talep edilmektedir.
Yine Program’da İmparatorluk İş
Kurumu, Bölge İş Kurumları ve İş Odaları tarafından kırda ve kentte tüm ticari
işyerlerinin denetimi, iş koşullarının tespiti ve düzenlenmesi, işyerlerindeki
hijyen koşullarına etkili müdahale talep edilmiştir. Ayrıca kırsal kesimdeki
işçi ve hizmetlilere sanayi işçileri ile eşit yasal koşullar sağlanması, hizmet
içi yönetmeliklerinin kaldırılması, örgütlenme hakkının sağlanması, işçilerin
etkili bir biçimde yönetime katılmalarıyla işçi sigortasının tümünün devlete
(imparatorluğa) devri istenmektedir (Marx ve Engels; 2002: 119).
Bu talepler karşısında 10 Nisan
1892’de Sağlık Sigortası Yasası (Krankenversicherungsgesetz) kabul edilmiş ve
daha önce kabul edilen sigorta yasalarının kapsamı daha da genişletilmiştir. Almanya’da
burjuvazinin bu hamlesi, kuşkusuz emek için tarihsel bir sendikal kazanım
olmakla birlikte, emeğin politik gücünü geriletmekte oldukça başarılı olmuştur.
Emekçilerin bir kısmı emeğin taleplerinin yerine getirilmesi için mutlaka
“devrime” gereksinim olmadığı, bu taleplerin “düzen içinde” de
karşılanabileceği şeklindeki düşünceleri desteklemeye başlamışlardır.
Alman işçi sınıfının kazanımları
dünya devrimci kamuoyunda büyük yankılar uyandırmış ve işçi sınıfı partileri
programlarında sağlık ve sosyal güvenlik hakkı taleplerine yer vermeye
başlamışlardır. 1894 yılında kurulan Bulgaristan Sosyal Demokrat İşçi Partisi,
sosyal güvence talebini programına alırken (Cervendineva, 1975: 21), Rus Sosyal
Demokrat İşçi Partisi 1903 yılında gerçekleştirdiği 2. Kongresi’nde işçi
sınıfının sağlık ve sosyal güvenlik talebini formüle etmiştir. Bolşevik
Partinin 1912 yılında Prag’da gerçekleştirdiği 6. Bütün Rusya Konferansı’nda
talepler daha da geliştirilerek Lenin tarafından kapsamlı bir sosyal güvenlik sistemi (kaza, hastalık, yaşlılık, iş kaybı)
önerilmiştir. Burada Lenin kamusal bir sigorta sisteminin ilkelerini
tanımlamıştır (Andreev, 1987: 31 - 32):
·
Bütün
ücretliler ve aileleri kamusal sigorta kapsamına alınmalıdır
·
İşçilere
sakatlanma ve işsiz kalma durumlarında yardım sağlanmalıdır
·
Telafi,
sigortalı üzerine başkaca bir ödeme dayatılmaksızın önceki kazancına eşit
olmalıdır
·
Sigorta,
sigortalıların yönetimindeki yerel ajanslar tarafından yönetilmelidir.
Almanya’nın öncülük ettiği bu
gelişmeler kısa sürede kapitalist dünyada yaygınlaşmaya başlamıştır. Avusturya
1888’de, Macaristan 1891’de, Lüksemburg 1901’de, Norveç, 1905’te hastalık
sigortasını; İngiltere, 1908’de yaşlılık sigortasını, 1911’de bütün işçiler
için hastalık ve malullük sigortasını ve bazı kategori işçileri için dünyada
ilk kez işsizlik sigortasını; Fransa, 1910’da sınırlı bir uygulamayla yaşlılık
sigortasını; İsviçre, 1911’de iş kazaları sigortasını; İsveç, 1913’te yaşlılık
ve malullük sigortasını getirmiştir (Akalın, 2014).
Navarro işçi sınıfının örgütlülük ve
mücadelesi ile sağlık ve sosyal güvenlik alanında elde ettiği kazanımları bir
tabloda sergilemiştir (1989: 892):
ÜLKE
|
EMEK PARTİSİ
|
SENDİKA
|
SOSYAL SİGORTA
|
ALMANYA
|
1875
|
1868
|
1883
|
AVUSTURYA
|
1888 – 9
|
1893
|
1888
|
DANİMARKA
|
1878
|
1889
|
1891
|
NORVEÇ
|
1887
|
1877
|
1894
|
FRANSA
|
1905
|
1895
|
1898
|
BELÇİKA
|
1889
|
1910
|
1900
|
HOLLANDA
|
1894
|
1905
|
1901
|
İNGİLTERE
|
1900
|
1868
|
1908
|
İSVİÇRE
|
1888
|
1880
|
1911
|
İSVEÇ
|
1889
|
1898
|
1913
|
İTALYA
|
1892
|
1906
|
1914
|
TARTIŞMA
Emek ve sermayenin sağlık ve sosyal
güvenlik uygulamalarından beklentileri farklıdır. Emekçiler kendileri ve
aileleri için gerek aktif olarak çalıştıkları dönemde, gerekse emekli
olduklarında sağlık ve sosyal bakımdan güvence altında olmak arayışı
içindeyken, sermaye yalnızca “canlı emek” ile ilgilidir. Emekçilere üretim
dışında kaldıkları dönemlerde sağlık hizmeti ve sosyal güvence sağlanması
sermayenin çıkarlarıyla örtüşmez.
Sosyalizme mesafeli duran aydınlar
kapitalist toplumlarda sağlık ve sosyal güvenlik sistemlerinin gelişimini
“sınıf mücadelesinin” bir ürünü olmaktan çok, sanayi toplumunun “doğal” bir
sonucu olarak görmek eğilimindedir. Ancak Navarro’nun yukarıdaki tablosunda
aynı sanayileşme düzeyine sahip ülkelerde sağlık ve sosyal güvenlik yasalarının
kabul edilmesi arasında bulunan “zaman” farkı, bu ülkelerdeki sınıf
mücadelesinin önemini göstermektedir. Porter da “tersinden” bir yaklaşımla
sanayileşmenin farklı aşamalarında bulunan İngiltere ve İsveç’te sosyal
güvenlik yasalarının hemen hemen aynı yıllarda kabul edilmiş olmasının
“sanayileşme mantığını” desteklemediğini belirtmektedir (1999: 197).
Sağlık ve sosyal güvenlik
alanlarında kazanımların yitirilmesi ile işçi sınıfının bilinç ve örgütlülük
düzeyindeki gerileme arasında da açık bir ilişki bulunmaktadır. OECD internet
sayfalarından 1960 – 2013 döneminde emekçilerin sendikalaşma oranları
incelendiğinde, hemen bütün üye ülkelerde emekçilerin sendikalaşma oranlarının
1960 – 1975 döneminde artış gösterirken, Reagan – Thatcher ekürisi öncülüğünde
başlatılan saldırılarla birlikte hızla düşmeye başladığı görülmektedir (ilk
yüzde 1975, ikincisi 2013 yılına ait): Avusturalya 50.1 – 17; Avusturya 59 –
27.4; Kanada 34.3 – 27.2; Fransa 22.2 –
7.7; Almanya 35.8 – 21.3; İrlanda 52.6 – 29.6; İtalya 48 – 36.9; Japonya 34,5 –
17.8; Hollanda 37.8 – 17.6; Portekiz 60.8 – 20.5; İsveç 74.5 – 67.7; İngiltere
42 – 25.4; ABD 25.3 – 10.8 ve OECD ortalaması 34.7 – 16.9. Türkiye (1975 verisi
yok) 1986 yılında 20.8 ve 2012’de 4.5.
OECD ülkeleri arasında bu dönemde emeğin
örgütlülüğünü koruyabildiği ülkeler de vardır: İspanya, Belçika, Danimarka,
Finlandiya ve Norveç gibi işçi sınıfının göreli güçlü olduğu ülkelerde sendikalaşma
oranlarında kazanımlar olmasa da, en azından kayıp yoktur.
Son 10 yılı değerlendiren tablolara
bakıldığında durum daha da vahimleşmektedir. 33 OECD ülkesi arasında son on
yılda işçi sınıfının örgütlülüğünü koruyabildiği yalnızca 3 ülke vardır: Şili,
İtalya ve İspanya. Diğer ülkelerde sendikalaşma oranları azalmış. Türkiye’de bu
azalma yüzde 50’yi aşmış ve sendikalaşma yüzde 9.5’den yüzde 4.5’e gerilemiştir.
Bu yılların aynı zamanda sağlık ve sosyal güvenlik alanlarında en büyük hak
kayıplarının yaşandığı yıllar oluşu tesadüf değildir.
Sonuç olarak bir toplumda sağlık ve
sosyal güvence düzeyinin, o toplumdaki işçi ve emekçilerin bilinç ve örgütlülük
düzeyine bağlı olduğu, bir başka deyişle asıl belirleyici olanın sınıf
mücadelesi olduğu söylenebilir.
Akif Akalın
http://haber.sol.org.tr/blog/sinifin-sagligi/akif-akalin/saglik-ve-sosyal-guvenlik-mucadelesi-106913
Kaynaklar
Abrams,
HK. (2001).
A Short History of Occupational Health. Journal of Public Health Policy, 22(1):
34 – 80.
Akalın,
MA. (2013).
Toplumcu Tıbba Giriş: Toplumcu Tıp Ders Notları. İstanbul: Yazılama.
Akalın,
MA. (2014).
Paris Komünü dünyayı değiştirmişti. Sınıfın Sağlığı. 17 Mart 2014.
http://sinifinsagligi.blogspot.com.tr/2014/03/paris-komunu-dunyay-degistirmisti.html
Andreev,
VS. (1987).
Pravo sotsial'nogo obespecheniia v SSSR. Moscow: Iuridicheskaia Literatura.
Carrin,
G. ve James, C. (2005).
Social health insurance: Key factors affecting the transition towards universal
coverage. International Social Security
Review, 58(1): 45 – 64.
Cervendineva,
M. , Pobornikova, S., Koleva, T., Mitef,
B., Nedef, N., Gradef, BB., Dimitrof, M. ve Samakovlief, N. (1975). Bulgaristan Komünist
Partisi Tarihi. Ankara: Kızılırmak.
Engels,
F. (1997).
Kişisel Gözlemlerden ve Ssağlıklı Kaynaklardan İngiltere’de Emekçi Sınıfın
Durumu. Ankara: Eriş.
Fetter,
B. (2004). Health
Care and Social Change in the United States A Mixed System, A Mixed Blessing.
Hygiea Internationalis, 4(1): 277 – 298.
Gladstone,
D. (Ed). (1999).
Before Beveridge: Welfare Before the Welfare State. Wiltshire: The Cromwell
Press.
Gorsky,
M. (1999).
Self Help and Mutual Aid: Friendly Societies in 19. Century Britain. Refresh,
8: 1 – 4.
Günal,
A. (2008).
Health and Citizenship in Republican Turkey: An Analysis of the Socialization
of Health Services in Republican Historical Context. Unpublished Ph.D. Thesis.
Boğaziçi University. Istanbul.
ILO.
(2009). Edward
Phelan and the ILO: Life and views of an international social actor. Geneva:
ILO.
Lewis,
MJ. ve Leeder, SR. (2001).
Where to from here? The need to construct a comprehensive national health
policy. Australian Health Policy Institute Commissioned Paper Series 2001/01. The
Australian Health Policy Institute at the University of Sydney.
Marx,
K. ve Engels, F. (2003).
Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi. Ankara: Sol Yayınları.
Navarro,
V. (1989).
Why Some Countries Have National Health Insurance, Others Have National Health
Services, and The US Has Neither. Social Science and Medicine, 28(9): 887 – 898.
Öngen,
T. (2011).
Marx ve Sınıf. Praksis, 8: 9 – 28.
Porter,
D. (1999). Health,
Civilization and State. London: Routledge.
Szreter,
S. ve Woolcock, M. (2004).
Health by association? Social capital, social theory, and the political economy
of public health. International Journal of Epidemiology, 33: 650 – 667.
Şakacı,
BK. (2009).
Unutulan Bir Sosyalist Deneyim: Paris Komünü. Toplum ve Hekim, 24(4-5): 245 –
250.
Waitzkin
H. (2006).
One and a Half Centuries of Forgetting and Rediscovering: Virchow’s Lasting
Contributions to Social Medicine. Social Medicine. 1(1): 5 - 10.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder