Önümüzdeki Cumartesi (18 Nisan 2015) günü
Kadıköy Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde yapılacak olan Toplumcu Sağlık
Söyleşisi’nin konusu “tıp eğitimi”. Söyleşide “Tıp eğitimi nasıl olmalı?”
sorusuna yanıt aranacak.
Sizce bu söyleşinin muhatapları
kimler olmalı? Örneğin bir işçinin bu konuda söyleyecek sözü olabilir mi? Ya da
bir mühendisin, öğretmenin veya çiftçinin bu tartışma da yeri var mı? Sıradan
bir yurttaş tıp eğitiminden ne anlar, neden katılsın böyle bir söyleşiye?
Bu sorunun yanıtını Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı tarafından 2011 yılı sonunda yayınlanan “Meslek Hastalıkları
Rehberi” başlıklı kitapta bulmak mümkün. Kitabın önsözü şu paragrafla başlıyor:
“Ülkeler arasında değişmekle birlikte, yılda her bin işçiden 4 – 12’sinin meslek hastalığına yakalanma ihtimali olduğu bilinmektedir. Bu varsayıma göre; ülkemizde 2009 yılı verilerine göre 9.030.202 zorunlu sigortalı çalışan üzerinden beklenen meslek hastalığı vaka sayısı 36.000 – 108.000 arasında iken, 2009 yılı SGK istatistiklerine göre meslek hastalıkları vaka sayısı 429’dur”.
Bu ne anlama geliyor? Basit bir
aritmetikle bu paragrafı şöyle tercüme etmek mümkün: Türkiye’de hekimlerimiz en
iyi olasılıkla meslek hastalıklarının yüzde 1’ine (429 / 36.000), en kötü
olasılıkla binde 4’üne (429 / 108.000) tanı koyabiliyorlar. Dikkat edilirse
yukarıdaki rakamlar “zorunlu sigortalı” işçileri gösteriyor, oysa Türkiye’de
işçi sayısının 20 milyonun üzerinde olduğunu biliyoruz.
Meslek hastalığı aslında işçi
hastalığı demektir. Meslek hastalıkları, geçimlerini emeklerini satarak
sağlayan insanların, bu süreçte maruz kaldığı etmenler nedeniyle ortaya çıkan
hastalıklardır. Yani bu hastalıklar işçilere, işçi sınıfına özgü hastalıklardır.
Nitekim 6331 sayılı yasa da meslek hastalığını “Mesleki risklere maruziyet
sonucu ortaya çıkan hastalık” olarak tanımlıyor.
Peki, Türkiye’de hekimler neden
toplumun en az üçte birini oluşturan işçilerin hastalıklarına teşhis koyamıyorlar?
Bu sorunun yanıtını da Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Doç. Dr.
Hınç Yılmaz veriyor:
“Mesleki hastalıklar maalesef bizim tıp eğitim müfredatımızda yer almıyor. Hiçbir hekimimiz hiçbir eğitim döneminde bu hastalıklar ile ilgili yeterli eğitim almıyor”.
Durum çok açık; tıp eğitiminde
işçinin adı yok. Tıp eğitimi müfredatında işçilerin, işçi sınıfının
hastalıklarına yer verilmiyor.
O halde yazımızın başlığında
sorduğumuz soruyu bir kez daha soralım: “İşçiler tıp eğitimini tartışmalı mı?”
Bu sorunun yanıtını Cumartesi günü söyleşimize katılan işçilerin vereceğini
umuyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder