Şüphesiz mülteci
sorunu yeni bir sorun değil fakat geçtiğimiz ay içinde Akdeniz’de batan
gemilerde yaşamını yitirenlerin sayısının “binlerle” ifade edilmeye
başlamasıyla daha da görünür hale geldi. Önceleri yürek burkan ölümler
karşısında insan kaçakçılarını, hatta bizzat mültecileri suçlayan “batı”
medyasında, son zamanlarda “bu insanlar neden ölümü göze alıyorlar?” ve “bunda
batının parmağı var mı?” soruları öne çıkmaya başladı.
2013 yılında
yalnızca İtalya’ya deniz yoluyla 43 bine yakın mülteci geldi. Bu rakam 2014
yılında 170 bini aştı. Oldukça tehlikeli olan bu yolculuklarda binlerce mülteci
yaşamlarını yitirirken, binlercesi de kurtarma ekipleri tarafından denizden
toplandı. Kayıpların ne kadar olduğu tahmin dahi edilemiyor. Halen Libya’da
yarım milyon kadar mültecinin Akdeniz’e çıkmak için beklediği sanılıyor. 2011
yılında emperyalist batının ortak müdahalesiyle kaosa itilen Libya, Ortadoğu’da
yerlerinden edilmiş milyonlarca insana canlarını kurtarabilmek için bir “çıkış”
kapısı haline geldi. Durumu daha iyi olanlar Avrupa’ya Türkiye ve diğer ülkeler
üzerinden geçmeye çalışırken, Afrika’nın en yoksulları, kendilerine bırakılan
tek çıkış kapısı olan Libya’yı denemek zorunda kalıyor.
21. YÜZYILIN EN BÜYÜK HALK SAĞLIĞI
SORUNU ADAYI
Mülteciliğin 21.
yüzyılın en büyük halk sağlığı sorunu olmaya aday olacağı uzun süredir
biliniyordu. 1970’li yıllarda başlayan neoliberal saldırının insanlığa büyük
bir yıkım getireceği, sosyalizmin çözülmesinden sonra dizginsiz kalan emperyalizmin
dünyayı bir kan gölüne çevireceği birçok yazar tarafından öngörülüyordu.
Ne yazık ki bu
öngörüler haklı çıktı. Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler Departmanı
Nüfus Bölümü web
sitesinde yer alan bilgiler göre bugün dünyada 250 milyona yakın
uluslararası göçmen yaşıyor (diğer bir ifadeyle her 30 kişiden biri). Ancak
sayıları 750 milyona varan iç göçmenler buna eklendiğinde durum daha da vahim
bir hal alıyor. Bu, dünya üzerinde yaşayan her 7 kişiden birinin “yerinden
edildiği” anlamına geliyor.
KALKINMA MAFYASI
17 Nisan 2015’de
Guardian’da Anders Lustgarten
imzasıyla yayınlanan “Mültecilerin
gözyaşlarımıza gereksinimi yok. Onları mültecileştirmeyi kesmemize
gereksinimleri var” başlıklı makalede Avrupa Birliği’nin de facto mülteci
politikasının, başka mültecilerin gelişini durdurmak için göçmenlerin
boğulmalarına izin vermek olduğu belirtiliyordu. Yazara göre mülteci akını
“kalkınma mafyasını oluşturan” Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu, Avrupa
Yatırım Bankası ve Avrupa Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Bankası tarafından
kışkırtılıyor.
Dünya Bankası
geçen beş yıl içinde özelleştirmeleri, toprak gasplarını, barajları fonlayarak,
yolsuz hükumetleri destekleyerek, sosyal etkileri bakımından “geri döndürülemez
ve şimdiye dek görülmedik ölçüde” yüksek riskli projelere 50 milyar dolar
akıtarak dünya ölçeğinde güçsüzleştirilmiş insanların akışına muazzam bir
katkıda bulundu. Geçen on yılda banka, topraklarını ellerinden alarak ve geçim
olanaklarını yok ederek 3.4 milyon insanı yerlerinden etti.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ
Artık geri
dönülmez bir noktaya ulaşan iklim değişikliğinin özellikle Afrika’da 250 milyon
insanı aç ve susuz bırakacağını ve kıyıların sular altında kalacağını
biliyoruz. 2050 yılına kadar ilkim değişikliği nedeniyle ülkelerini terk etmek
zorunda kalacak insan sayısının 1 milyara ulaşacağını tahmin eden yazarlar
var.
Dünya Sağlık
Örgütü ve bazı uluslararası sağlık örgütleri son birkaç yıl içinde göçmenlik
konusunu ele alan bir dizi yayın yaptı. Bunlar arasında öne çıkanlar “Uluslararası
Göç, Sağlık ve İnsan Hakları” (2013) ve “Avrupa
Birliği’nde Göç ve Sağlık” (2011) adlı yayınlar. Her iki yayında da
göçlerin devasa sağlık sorunlarını beraberinde getireceği ve insanlığın
gerçekten başa çıkılması çok güç sorunlarla karşılaşacağı belirtiliyor.
Neoliberal politikalarla çökertilen ulusal sağlık sistemlerinin, göçmenlerin
sağlık taleplerinin altından kalkamayacağı, tarihe karışan kimi bulaşıcı ve
salgın hastalıkların yeniden ülkeleri tehdit eder hale gelebileceği ifade
ediliyor.
TÜRKİYE
Küresel bir
sorun olan göçmenlik Türkiye için de büyük önem taşıyor. Türkiye’de mültecilik
üç boyutlu bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye bir yandan “göç alan”,
bir yandan “göç veren” ve bir yandan da “göçe köprü” bir ülkedir. Bugün
Türkiye’de yaşayan göçmenlerin sayısı milyonlarla ifade ediliyor. Bir kısmı
çadır kentlerde yaşayan, büyük bir bölümü başta büyük şehirler olmak üzere
Türkiye’nin neredeyse bütün kentlerine dağılmış göçmenlerin insani dramı
gözlerimizin önünde sürüyor.
Geçtiğimiz ay
Türkiye’de yaşayan göçmenlerin yaşadığı sağlık sorunlarına dikkat çekmek
amacıyla Galatasaray Lisesi önünde bir eylem yapan İnsan Sağlığı ve Eğitim
Vakfı (İNSEV), bu sorunların çözümüne katkı sağlamak için bir kitap yayınladı: "Mülteciler
veya Yerinden Edilmiş Topluluklar İçin Hızlı Sağlık Değerlendirmesi".
22 Mayıs 2015
Cuma günü saat 17.30’da Beyoğlu, Aynalı Geçit’te kitap için bir “Tanıtım
Toplantısı” yapılacak. İNSEV’in düzenlediği toplantıda Prof. Dr. Mehmet Şükrü
Sever, Dr. Apostolos Veizis ve Aral Sürmeli konuşmacı olacak.
Akif Akalın
Akif Akalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder