Kiera Butler 4 Mayıs 2015 tarihinde Mother Jones’da yayınlanan
makalesinde “hastalıklardan biri çoğunlukla siyahları, diğeri beyazları
vuruyor; hangisi fonlarda milyarları alır?” diye soruyor. Yirmi birinci
yüzyılın ilk çeyreğinde bir hekim olarak tercüme ederken utandığım, eminim
yazarın yazarken utandığı ve sizlerin de utanarak okuyacağınız bu makale,
“paran kadar sağlığın” ne demek olduğunu daha iyi anlamamızı sağlıyor.
12 Şubat 2009’un Carlton Haywood Jr.
için büyük gün olması gerekiyordu: Çiçeği burnunda Johns Hopkins profesörü
önemli bir tıp toplantısında bir sunum yapmak üzere Baltimore’dan New York’a
seyahate hazırdı. Fakat Haywood’un ayrılmasından bir gece önce kollarını keskin
bir ağrı kapladı ve kısa sürede bacaklarına yayıldı. Ertesi sabah trene
bindiğinde bütün bedeni sanki yanıyordu. Penn istasyonuna vardığında acile zor
yetişebildi.
Ağrıya Haywood’un orak-hücre
hastalığı neden olmuştu; deforme kırmızı kan hücrelerinin kan damarlarında
birikerek enfeksiyonlara, inmelere ve dayanılmaz ağrı nöbetlerine neden olan
genetik bir durum. 39 yıldır orak hücre hastalığıyla yaşayan ve bir biyoetikçi
olarak hastalığı inceleyen Haywood nöbeti durdurması için gerekli tedaviyi
biliyordu ve bu nedenle özgül bir ilaç kombinasyonu istedi. Ancak hematolog
Haywood’un ne dediğini bilmediğini ima ederek reddetti. Haywood toplantıyı
kaçırmaktan gergindi ve hastanede bir hafta kaldı.
Orak hücre hastalığı ABD’de yaşamı
kısaltan en sık görülen genetik hastalıktır ve bu hastalığa sahip olan 100 bin Amerikalı
için bu gibi aşağılamalar rutindir. Haywood “bize neyin iyi geldiğini, neyin
gelmediğini biliyoruz, fakat hekimler genellikle dinlemiyor” diyor. Araştırması
orak hücre hastaları ilaç istediklerinde (özellikle ağrılarını kontrol altına
almak için opioidler), genel toplumdan daha fazla ağrı kesici bağımlısı
olmadıkları halde rutin olarak ilaç arayıcılar gibi kapı dışarı edildiklerini
buldu. Akut ağrı çeken orak hücre hastaları aynı zamanda acil servislerde akut
ağrı çeken diğer hastalardan daha uzun süre bekliyorlar.
Orak hücre hastalarına özgü olan ne?
Hastaların yüzde 90’ı Afrika kökenli Amerikalı. Bu özelliğin sıtma hastalığına
bir uyum yanıtı olarak Afrika’da ortaya çıktığı düşünülüyor. Birçok araştırmacı
orak hücre hastalarının aldığı bakımda ırk ayrımının büyük bir rol oynadığına
inanıyor.
Karşılaştırma için diğer bir yaşam
kısaltıcı genetik solunum ve sindirim hastalığı olan kistik fibrozisi ele alın.
Orak hücre hastalığı gibi yaşlandıkça kötüleşir, günlük katı ilaç rejimi
gerektirir ve genellikle hastaneye yatmakla sonuçlanır. Orak hücre hastalığı
gibi hastanın yaşamını dramatik olarak kısaltır. Orak hücre hastalığında
ortalama yaşam 40 – 45 yılken, kistik fibroziste 37 yıldır.
Fakat kilit bir fark vardır: Kistik
fibrozis çoğunlukla beyazları etkiler. İki hastalığın verilerini karşılaştıran
Johns Hopkins hematoloğu John Strouse, bu durumun kistik fibrozis
araştırmaları, ilaç geliştirme ve hasta savunuculuğu için finansmanın, orak hücre
hastalığı için harcanan parayı geride bırakmasının bir nedeni olduğundan şüphe
etmektedir. Elindeki en yeni verilerin bulunduğu 2011 yılında orak hücre
hastalığı, kistik fibrozisten üç kat daha fazla insanı etkilemesine karşın,
orak hücre hastalığına 66 milyon dolar harcanırken, kistik fibrozis için bunun
4 katı, 254 milyon dolar harcanmıştır.
Bunun nedeni kısmen Kistik Fibrozis
Vakfı’nın düzinelerce orak hücre hastalığıyla mücadele örgütünün toplamından
daha zengin olmasıdır. 2011 yılında Vakıf kistik fibrozis için 176 milyon dolar
harcamıştır. En büyük savunucu grup olan Amerika Orak Hücre Hastalığı Birliği
ise 1.1 milyon dolar harcamıştır.
Ancak eşitsizlik bu özel fonlarla
sınırlı değildir. Ulusal Sağlık Enstitüleri kistik fibrozis araştırmaları için,
orak hücre araştırmalarına yaptığının yaklaşık 4 katını harcamaktadır. 2009’dan
2011’e kadar araştırmacılar kistik fibrozis için orak hücre üzerine
yayınladıklarının iki katı araştırma yayınlamışlardır.
Strouse “böyle bir döngü var” diyor.
Orak hücre hastalığı topluluğu daha yoksul, savunuculuğu daha güçsüz, bu
nedenle araştırmaya daha az ilgi var. “Bir hastalığa ilgi çekmek için bunu
teşvik eden zengin insanlara gereksiniminiz var. Ve sonra hastalığa dikkat
çekilir çekilmez daha fazla insan buna para yatırmak ister”, bu da daha fazla
araştırmaya yol açar.
2000 yılında Kistik Fibrozis Vakfı yenilikçi bir tedavi geliştiren bir ilaç şirketine yatırım yaptı. Vakıf geçen Kasım’da
ilaç üzerindeki haklarını 3.3 milyar dolara sattığında tarihteki en zengin
nadir görülen hastalık savunucu grup haline geldi. Yeni ilacın bir avuç hastaya
iyi gelmesine rağmen, bu rüzgar bir gün herkesi iyileştirebilecek daha ileri
ilaç araştırmalarını destekleyecek. Vakfın başkanı destekçilere yazdığı bir
mektupta “kistik fibrozisi temelinden iyileştirmek için bilimde ve tıpta en iyi
beyinleri toplayacağız” dedi.
Uzmanlar bunun diğer nadir
hastalıklar için bir örnek oluşturabileceğini söylüyor. Fakat Strouse, tomarla
parası olan hastalar araştırmaları kendi koşullarına göre finanse ederlerse,
orak hücre hastalığı gibi hastalıklara karşı mücadeleyi kimin destekleyeceğini
merak ediyor. Yoksul hastaların “farkındalık yaratmak ve sizin çocuğunuzun
hastalığı için çağrı yapmaya” daha az fırsatı olacak; "işinizi sürdürürken
yalnızca geçinebilmek, çocuğunuzu hekime götürebilmek için mücadele
ediyorsunuz” diyor.
Kiera Butler
Çeviren Akif Akalın
Kaynak:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder