Yeni bir yıla girerken durum
değerlendirmesi yapmak, geçen yılın muhasebesini, gelecek yıla ilişkin beklenti
ve umutları sıralamak adettendir. 2014 sonunda yenilenen Sol Portal blogları
arasında yayın hayatına başlayan Sınıfın Sağlığı,
bugüne kadar okurlarıyla bu makale dahil 108 yayın paylaştı, yedi arkadaşımız
makale ve çeviri yazılarıyla Sınıfın Sağlığı’na katkıda bulundular. Bu süreçte
Sol Portal verilerine göre, oldukça özgül bir alanda yazmamıza rağmen, geniş
bir okur çevresine ulaştık. İlgileriyle bizi onurlandıran okurlarımıza çok
teşekkür ederiz.
Sınıfın Sağlığı’nda çıkan yazılarımız aynı zamanda sosyal medyada da paylaşılıyor ve paylaşım rakamları geçen yıl 5 kat artarak ortalama 500’leri buldu. Yazılarımız aynı zamanda Toplumcu Tıp Sayfaları ve İnsan Bu web sitelerinde de yayınlanıyor. Geçtiğimiz yıl içinde Sınıfın Sağlığı’nda yayınlanan çok sayıda yazımız Petrol İş Sendikası, Diren Emek, Direnişte ve Güvenli Çalışma başta olmak üzere birçok web sayfasında da paylaşıldı. Akademisyenler ve yazarlar çalışmalarında Sınıfın Sağlığı bloğunda yayınlanan yazılara atıfta bulundular. Yayınlarımızın okurlarına ulaşmasını sağlayan bütün dostlarımıza teşekkürü borç biliriz.
SAĞLIKTA SINIF BAKIŞI
Sınıfın Sağlığı toplumda ve aydınlar
arasında sağlıkta “sınıf” bakışını yaygınlaştırmayı, sağlığa “sınıf mücadelesi”
perspektifinden yaklaşmayı amaçladı. Son yıllarda sağlığa “toplumcu” bir
perspektiften bakan yayın sayısında önemli bir artış oldu. Geçtiğimiz 5 yıl
içinde toplumcu tıp alanında yayınlanan kitap sayısı, Cumhuriyet tarihimiz
boyunca yayınlanandan daha fazladır. Diğer yandan internet ortamı, özellikle
sosyal medya, yayınların çok daha geniş kitlelere ulaşmasında büyük rol oynadı
ve toplumcu tıp popülerleşmeye başladı.
Daha beş yıl önce Google arama
motorunda “toplumcu tıp” terimi arattırıldığında erişilebilen sayfa sayısı 10’u
bulmazken, bugün binlerce
sayfaya erişilebiliyor. Kuşkusuz bunda birçok duyarlı sağlıkçının ve
aydının, kamuoyunu sağlığa toplumcu yaklaşım konusunda bilinçlendirme
çabalarının büyük payı var. Yine bugün elektronik ortamda veya yazılı basında
birçok gazetenin toplumcu tıp konularını ele alan “köşeler” açtığını görmekten
çok memnunuz.
NEDEN SINIF?
Konu “sağlık” olduğunda, toplumu
oluşturan bütün kesimlerin çıkarları “ortakmış” gibi göründüğünden, diğer bir
deyişle sağlık “sınıflar üstü” bir alan olarak algılandığından sağlıkta “sınıf”
vurgusu ilk bakışta yadırgatıcı gelebilir. Nitekim çoğu sol ve sosyalist
çevreler “sınıf” vurgusu yerine daha çok sağlıkta “eşitsizliklere” vurgu
yapmayı tercih ediyorlar.
“Sağlıkta eşitlik” yaklaşımı toplum
içinde sağlık bakımından ortaya çıkan eşitsizlikleri daha çok sosyoekonomik
konum, toplumsal cinsiyet ve ırk/etnisite eksenlerinde ele alıyor ve bu
eşitsizliklerin giderilmesinde çoğu kez kaynakların yeniden dağıtımı ve
transferler politikaları öneriyor. Sağlıkta “sınıf” vurgusu ise yukarıdaki
eksenleri yadsımamakla birlikte, eşitsizliklerin ana nedeninin “sınıfsal
eşitsizlikler” olduğundan hareketle, eşitsizliklere “sınıf” ekseninde yaklaşıyor
ve bu eşitsizliklerin giderilmesi için toplumun sosyal örgütlenmesinde işçi
sınıfı lehine bir değişim (devrim) öneriyor.
Bazı yazarlar “sağlıkta eşitlik”
yaklaşımının da “sınıfı” dışlamadığını, araştırmalarda kullanılan gelir,
meslek, eğitim gibi değişkenlerin bireylerin ait olduğu toplumsal sınıfı
yansıttığını savunuyorlar. Bizce bu yaklaşımın iki sorunu vardır:
Birincisi, sınıf “sosyoekonomik
konuma” indirgenerek, içeriği boşaltılmaktadır. Bir bireyin ait olduğu sınıfı
bireyin üretim araçları karşısındaki konumu, üretim araçlarıyla ilişkisi
belirler. Bu anlamda kapitalist bir toplumda iki “ana” sınıf vardır: üretim
araçları üzerinde mülkiyete ve kontrole sahip kapitalist sınıf (sermaye) ve
geçimini emeğini satarak sağlayan, üretim araçlarına sahip olmayan ve bu
araçlar üzerinde kontrolü olmayan işçi sınıfı (emek). Bu iki sınıf dışında “ara
sınıflar” veya “orta sınıf” olarak tanımlanan kesimler de vardır fakat sınıf
mücadelesi açısından belirleyici olan sınıflar sermaye ve emektir.
Örneğin “gelir” değişkeni kullanan
araştırmalar genellikle toplumu yüzde 20’lik gelir dilimlerine ayırarak inceler
ve bu dilimler arasındaki eşitsizlikleri gelir dağılımındaki adaletsizliğe
bağlar. Oysa Küba deneyiminden asıl sorunun “gelir” olmadığını biliyoruz. ABD
ile “gelir” bakımından hiçbir şekilde kıyaslanamayacak bir ülke olan Küba’nın
sağlık göstergelerinin ABD’ninkilerle yarışıyor olması bunun en açık kanıtıdır.
Araştırmalarda “gelir” yerine “sınıf” değişkeni kullanıldığında bu durum daha
da belirginleşecektir.
İkincisi, sağlıkta eşitsizlik
yaklaşımının kullandığı sosyoekonomik konum, toplumsal cinsiyet ve ırk/etnisite
eksenlerinin “kesişme” noktası da sınıftır. Sosyoekonomik konum, toplumsal cinsiyet
ve ırk/etnisite değişkenleri kullanılan araştırmalarda yoksullar ile zenginler,
düşük eğitimlilerle yüksek eğitimliler veya kadınlarla erkekler arasında sağlık
bakımından büyük eşitsizlikler ortaya konmaktadır. Ancak bu araştırmalarda
“sınıf” değişkeni kullanılarak, bulgular “sınıf” değişkenine göre
“düzeltilirse”, bu eşitsizliklerin de ardında sınıfsal eşitsizliklerin yattığı
ve asıl belirleyici olanın sınıf olduğu görülür.
TOPLUMCU SAĞLIK SÖYLEŞİLERİ
Kadıköy Nazım Hikmet Kültür
Merkezi’nde geçen yıl başlattığımız ve bu yıl da sürdürmeye karar verdiğimiz
Toplumcu Sağlık Söyleşileri, sağlığa “sınıf” bakışını ve sağlığın nasıl “sınıf
mücadelesi” perspektifiyle ele alınabileceğini ortaya koymaya çalıştığımız bir
çalışma. Başta Sınıfın Sağlığı okurları olmak üzere sağlıkçılar ve çeşitli
mesleklerden aydınlar geçen yıl çeşitli konuları tartışmak için 7 kez bir araya
geldiler. Bu yıl da “Çocuklarımızı şeker tehlikesinden nasıl koruruz?” başlıklı
bir toplantı gerçekleştirdik. Toplantılarımız 2016 yılında da devam edecek.
Toplumcu Sağlık Söyleşileri İstanbul
dışında Çanakkale (iki söyleşi) ve İzmir’de de (bir söyleşi) yapıldı.
Önümüzdeki dönemde söyleşilerin yapılacağı il sayısının artacağını
umuyoruz.
TOPLUMCU SAĞLIK DERNEĞİ
Geçen yıldan beri Kadıköy Nazım
Hikmet Kültür Merkezi’nde (NHKM) sürdürülen Toplumcu Sağlık Söyleşileri, bu yıl
toplum içinde toplumcu sağlık anlayışının yaygınlaştırılması çabalarının daha
örgütlü bir hale getirilmesini hedefleyerek “Toplumcu Sağlık Derneği” kurmaya
karar verdi. Dernek ilk olarak Anadolu yakasında Maltepe bölgesinde “mahalle”
temelli çalışmalara başladı.
Maltepe ilçesinin 17 mahallesinde başlatılan
emekçilere yönelik çalışmalar çerçevesinde Maltepe Kent Konseyi, Maltepe
Belediyesi ve Maltepe NHKM ile ilişkiye geçilerek bir “eylem planı”
oluşturuldu. Çalışmaların bölge halkına duyurulması için her mahalleye pankart,
afiş ve el ilanları ile ulaşılmasına karar verildi.
İlk olarak 16 Aralık 2015’de Gülensu
Mahallesi’nde düzenlenen toplantıya 40 kadın katıldı. Hijyen ve
enfeksiyonlardan korunma konularının tartışıldığı eğitim oldukça başarılı oldu.
Diğer mahallelerde muhtarlarla eğitim gereksinimlerinin belirlenmesi için görüşmeler
devam ediyor. Bundan sonra eğitim çalışmaları oluşturulacak bir takvim
çerçevesinde Toplumcu Sağlık Derneği gönüllüleri tarafından sürdürülecek.
DİLEK VE TEMENNİLER
On dokuzuncu yüzyılda temelleri
Engels ve Virchow tarafından atılan, yirminci yüzyılda Ekim Devrimi ile ete –
kemiğe bürünen “toplumcu tıp” anlayışı, yirmi birinci yüzyılda Dünya Sağlık
Örgütü (DSÖ) Sağlığın Toplumsal Belirleyicileri Komisyonu tarafından yeniden
canlandırıldı. Türkiye’de ise Cumhuriyetin ilk yıllarında ve 1960’larda kısa
bir süre için de olsa sağlık ortamına egemen olan toplumcu tıp yaklaşımı, uzun
bir süredir unutturulmaya çalışılıyor.
Günümüzde sağlıkta toplumcu
yaklaşımın gerek DSÖ düzeyinde, gerekse en prestijli tıp dergilerinde gündemde
olmasına rağmen, Türkiye’nin tıp ve sağlık ortamında bireyci tıp ve biyomedikal
yaklaşım egemenliğini koyulaştırıyor. Yurt dışında bu alanda devasa bir
literatür olmasına rağmen, başta tıp fakültelerimiz olmak üzere akademi ve
aydınlarımızın çoğu sağlığın toplumsal belirleyicilerini “görmemeye” devam
ediyorlar. Türkiye’de bu alandaki yayınlar, yurt dışındakilerle kıyaslandığında
çok cılız kalıyor.
Önümüzdeki dönemde sağlıkta
“toplumcu” yaklaşımın ülkemizin tıp ve sağlık ortamlarında daha fazla
tartışılabilmesini ve toplum içinde sağlığa ve tıbba ilişkin “yanlış
bilinçlenmenin” giderilmesini sağlayabilmek için çabaların daha da artacağını
umuyoruz. Tıbbın hastalıkların “nedenleri” üzerine yoğunlaşmak yerine
“nedenlerin nedenlerine” yönelebilmesi için hekimlerimize Brecht’in şiirinde
işçinin hekimine sorduğu soruyu daha yüksek sesle sormamız, hekimlerin
tedaviden çok önleyiciliğe ağırlık vermesini teşvik etmemiz gerekiyor:
“Rutubetten, diyorsun, vücudunuzdaki
ağrı.
Duvarlarımızdaki leke de ondan.
Söyle öyleyse bize:
Rutubet nerden?”
Akif Akalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder