Önümüzdeki hafta Dünya Tabipler Birliği Başkanı Sir Michael Marmot, Türk Tabipleri
Birliği’nin davetlisi olarak bir konferans vermek üzere İstanbul’a geliyor. 25
Şubat Perşembe günü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde verilecek konferans öncesinde
fırsattan yararlanarak kendisine birkaç soru sormak ve konferansa katılacaklar
için kısa bir dinleme kılavuzu hazırlamak istedik.
SIR MICHAEL MARMOT
Marmot “halk sağlığı” camiasında
önemli bir isimdir. Halen University College London’da Sağlıkta Hakkaniyet Enstitüsü yöneticisi olan Marmot, neredeyse 40
yıldır “sağlıkta hakkaniyetsizlikler” üzerine çalışıyor. Bu konuda çok sayıda araştırması
ve yayını var. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2005 yılında kurduğu Sağlığın Toplumsal Belirleyicileri
Komisyonu’na da (DSÖ – STBK) başkanlık etti ve 2008 yılında komisyon
çalışmalarının sonuçlarını Uçurumu Bir
Nesilde Kapatmak başlığıyla bir rapor halinde yayınladı. Raporda sağlığın
toplumsal belirleyicilerinin yapısal ve aracı belirleyiciler üzerinden sağlığı
nasıl belirlediği örneklerle aktarılıyor.
Marmot’yu esas olarak İngiltere’de
yürütülen Whitehall çalışmalarından
tanıyoruz. Bu çalışmalarda Marmot ve arkadaşları farklı kıdemlerdeki (sosyoekonomik
konum) İngiliz kamu görevlileri arasında sağlık bakımından farklılıkları ortaya
koyarak, kamuoyunun dikkatini sağlığın toplumsal belirleyicileri üzerine
çekmeyi başarmışlardı. Bireylerin sosyoekonomik konumlarıyla sağlıkları
arasındaki ilişkiyi irdeleyen çalışma, sağlıkta bir “toplumsal yokuşun” (social
gradient) varlığını göstermiş ve psikososyal risk etmenlerinin sağlık üzerindeki
rolünün önemini vurgulamıştı.
Marmot daha sonra yayınladığı Statü Sendromu başlıklı kitabında
konuyu daha da derinleştirerek birçok yeni kanıtla tezlerini desteklemiş, daha
sonra İNSEV tarafından dilimize çevrilen Sağlığın
Sosyal Belirleyicileri başlıklı kitaba Richard Wilkinson ile birlikte
editörlük yapmıştı. Marmot son olarak İstanbul’daki konferansın da başlığı olan
Sağlık Uçurumu: Eşitsiz Bir Dünyanın
Sorunu isimli kitabını yayınlamış, biz de kitabın Lancet dergisinde
yayınlanan bir bölümünü dilimize çevirerek okurlarımızla paylaşmıştık (http://haber.sol.org.tr/blog/sinifin-sagligi/ceviren-akif-akalin/saglik-ucurumu-esitsiz-bir-dunyanin-sorunu-142473).
Kapitalist tıp sağlıkta toplumsal eşitsizlikler konusuna uzun yıllar uzak
durmuştur. PubMed arşivleri “social
inequalities in health” terimi yönünden tarandığında, bu alanda 1970 – 79
arasında yalnızca 12 yayın bulunurken, bu rakam 1990 – 99 arasında 272’ye ve
2000 – 2007 arasında 537’ye yükselmiştir. DSÖ – STBK’nun 2008 yılında
yayınladığı rapordan sonra bu alandaki yayın sayısı çok artmıştır.
Kuşkusuz bu rakamlar tıbbın birçok
konu başlığıyla kıyaslandığında ihmal edilebilecek düzeydedir, fakat yayınların
etkisi sayılarına oranla çok büyüktür. Kapitalist tıpta sağlıkta toplumsal
eşitsizlikler konusunun kendisine yer bulmasında Sir Marmot’nun çabaları
gerçekten çok değerlidir.
MARMOT’YU ANLAMAK
Marmot’nun “söylemi” özellikle sınıf
bilinci yeterince gelişmemiş ve kuramsal arka planı güçlü olmayan dinleyiciler
/ okurlar üzerinde yanıltıcı bir izlenim bırakabiliyor. Bağlamın “sağlıkta
eşitsizlikler” oluşu ve Marmot’nun 2010 yılında yayınlanan Adil Toplum, Sağlıklı
Yaşamlar başlıklı kitabında olduğu gibi söze Şilili komünist şair Pablo
Neruda’nın “benimle örgütlü sefalete karşı başkaldırın” dizesiyle başlaması,
yanılsamayı pekiştirebiliyor.
Oysa Marmot’nun “dünya görüşü” çok
farklı bir zemine oturuyor. Aşağıda Marmot’nun dünya görüşünün ana hatlarını özetlemeye
ve bu dünya görüşünün “toplumcu” düşünceyle ayrıştığı noktaları belirlemeye çalışacağız.
MARMOT’NUN TOPLUM ANLAYIŞI
Marmot’ya göre insanların sağlığını
ve iyiliğini belirleyen “toplumsal” belirleyiciler, “yapısal” (ülkenin genel
sosyoekonomik ve politik bağlamı ile bireylerin sosyoekonomik konumu) ve
“aracı” (maddi koşullar, biyolojik – davranışsal – psikososyal etmenler ve
sağlık sistemi) belirleyicilerdir. Bu çerçevede topluma egemen üretim
ilişkilerinde köklü değişimlere gidilmeden, yapısal ve aracı belirleyiciler
üzerine müdahalelerle (sosyal politikalar, yeniden dağıtım, eğitim vb) toplum
sağlığında iyileşmeler sağlanabilir.
Marmot’nun söyleminde bir ülkenin
sosyoekonomik ve politik bağlamını “üretim tarzı” değil, yönetim tarzı,
izlediği makro – mikro politikalar ve toplumsal – kültürel değerler oluşturur.
Bu çerçevede üretim araçlarının mülkiyetinden ve toplumsal zenginliklerin nasıl
üretildiğinden çok, ürünlerin nasıl “paylaşıldığı” önemlidir. Toplumlar birbirlerinden
ürünlerin toplum içinde nasıl paylaşıldığına göre daha eşitlikçi veya daha
eşitsiz toplumlar olarak ayrılırlar.
Bu çerçevede bireylerin toplum
içindeki konumlarını, dolayısıyla toplumsal zenginliklerden aldıkları payı da
üretim araçlarıyla ilişkileri (sınıfları) değil, toplum içindeki sosyoekonomik
konumları (gelir ve eğitim düzeyleri, meslekleri, toplumsal cinsiyetleri ve
etnik / kültürel özellikleri) belirler.
Bu bakış açısı 1980’li yıllardan
sonra post-modern söylemlerden etkilenen ve liberal ideolojilerin etkisiyle “sınıf”
siyasetinden uzaklaşarak “kimlik” siyasetini öne çıkartanlar tarafından geniş
ölçüde benimsenmektedir. Türkiye solunun çok büyük bir bölümü de liberal
ideolojiden oldukça etkilenmiştir.
EŞİTSİZLİKLER
Marmot’ya göre sağlıkta
eşitsizliklere sınıfsal eşitsizlikler değil, bireylerin içine doğduğu,
büyüdüğü, çalıştığı ve yaşlandığı toplumsal koşullardaki (barınma, beslenme,
eğitim, gelir, istihdam, sağlık hizmetlerine erişim vb) eşitsizlikler yol açar.
Bu çerçevede bireyin sosyoekonomik konumu çok önemlidir. Nitekim bireylerin
sağlık durumları sosyoekonomik konumlarına göre değerlendirildiğinde, insanların
toplumsal kaynaklara erişimde avantajlı veya dezavantajlı konumda olmalarına
bağlı olarak, kendisini sosyoekonomik hiyerarşinin her basamağında gösteren bir
“toplumsal yokuş” (social gradient) oluşmaktadır.
Ülkenin üretim tarzından bağımsız
olarak “bütün” toplumlarda insanlar, “kıt kaynaklara erişim” yarışı içindedir
ve bu yarışta dezavantajlı olanlar geride kalır. Bireyler arasındaki
sosyoekonomik konum, toplumsal cinsiyet ve etnik – kültürel farklılıkları,
bireylerin toplumsal zenginliklere ve fırsatlara erişimlerinde farklılıklara
yol açar ve bu farklılıklar da sağlıkta hakkaniyetsizliklere zemin oluşturur.
Fakat gelir dağılımının daha adil olduğu eşitlikçi toplumlarda (Kuzey Avrupa
ülkeleri, Japonya, Küba) bu farklılıklar “yapısal” belirleyicilere
müdahalelerle azaltılırken, gelir dağılımının çok adaletsiz olduğu eşitsiz
toplumlarda (ABD, çoğu üçüncü dünya ülkeleri) sağlıkta eşitsizlikler artar.
Marmot analizlerinde daha çok
sosyoekonomik konum göstergeleri olarak tanımladığı eğitim düzeyi, meslek ve
gelir gibi değişkenleri kullanmaya özen gösteriyor, fakat bunları bir şekilde
insanların sosyal sınıfıyla ilişkilendirerek, sanki sosyoekonomik konum ile
sınıf aynı şeymiş gibi göstermeye çalışıyor. Marmot’nun analizleri
incelendiğinde toplumu, “gelir” durumuna göre birbirinden ayrılmış yüzde 20’lik
gelir dilimlerinden oluşan bir “bütün” olarak gördüğü anlaşılıyor.
Karşılaştırmalarını genellikle bu “dilimler” arasında yapıyor ve bu dilimler
arasındaki sağlık farklılıklarına odaklanıyor.
Marmot bütün yazılarında dünya
üzerinde hiçbir toplumun sağlıkta eşitlik sağlayamadığını, bütün toplumlarda
bireyler gelir, eğitim veya sosyoekonomik konumlarına göre analiz edildiğinde
bir “sağlık yokuşu” ortaya çıkacağını iddia ediyor. Sosyalist toplumlarda insanlar
arasında sağlık bakımından büyük farklılıklar yoktur, fakat bu durum ülkenin
üretim tarzıyla ilişkili değildir ve Japonya ve Kuzey Avrupa ülkeleri gibi
gelir dağılımının daha adil olduğu toplumlar için de geçerlidir.
EŞİTLİK YERİNE HAKKANİYET
Marmot daha politik bir içerik
taşıyan “eşitlik” sözcüğü yerine, daha ılımlı olan “hakkaniyet” sözcüğünü
kullanmayı tercih ediyor. İdeolojik olarak “eşitlikçi” bir toplum öngörüsü
olmadığından, eşitsizlikleri ortadan kaldırmak yerine azaltmayı hedefleyen “yeniden
dağıtım” mekanizmalarına odaklanan öneriler sunuyor.
Marmot insanlar arasında sağlık
bakımından büyük uçurumlar olmasını, örneğin Afrika’da doğan bir çocuğun yaşam
beklentisinin İsveç’te doğan birininkinin yarısından daha az olmasını da
eşitsizlik değil, “haksızlık” olarak görüyor.
Ancak Marmot sağlıkta hakkaniyetsizliklerden
sorumlu tuttuğu toplumsal koşullardaki eşitsizliklerin nedenlerine asla inmiyor. Ona göre “bütün” toplumlarda sosyal ve
ekonomik eşitsizlikler vardır ve bu durum neredeyse “doğaldır” ya da en azından
bu konuda yapacak bir şey yoktur. Toplumsal eşitsizlikleri ortadan kaldırmak
“mümkün olmadığına” göre, yapılacak tek şey bu eşitsizliklerin azaltılması ve
çeşitli yöntemlerle sağlık üzerindeki olumsuz etkilerinin giderilmesidir.
Burada özellikle gelir ve zenginlik eşitsizliğinin
asıl nedeni olan özel mülkiyet
tartışılmamakta, gelirde ve zenginlikte eşitsizlik yaratan toplumsal koşullara
(üretim araçları üzerinde özel mülkiyet) hitap edilmeden, bu koşulların sağlık
üzerindeki olumsuz etkilerinin toplumsal zenginliklerin daha “adil” paylaşımıyla
giderilmesi önerilmektedir. Bir tür modern Robin Hood olarak da
tanımlayabileceğimiz Marmot, adaletin “eşitlik” olmadan da sağlanabileceğine
inanıyor.
Marmot’nun bütün söyleminin “adaletsizlikler”
üzerine kurulu olmasına rağmen, toplumdaki adaletsizliklerin “kaynağına” hitap
etmekten kaçınması dikkat çekicidir. Marmot toplum içindeki adaletsizlikleri
“verili durum” olarak kabul eder ve bu adaletsizlikleri azaltmanın yollarını arar.
Bütün yazılarında toplum içindeki
“gelir eşitsizliğine” vurgu yapan ve insanlar arasındaki sağlık bakımından
eşitsizlikleri doğrudan veya dolaylı olarak gelir eşitsizliği ile
ilişkilendiren Marmot, asla “gelir eşitliği” önermez. Marmot’nun önerisi “asgari sağlıklı yaşam
geliri”: en alttakilerin gelirleri sağlıklı bir yaşam için gereksinimlerini
karşılayabilecekleri düzeye getirilerek “gelir dağılımında” adalet
sağlanmalıdır. Oysa gelir eşitsizliği başka bir yöntemle de azaltılabilir: “en
üsttekilerin gelirlerini azaltmak” ve bu şekilde gelir dağılımını daha adil
hale getirmek. Nedense Marmot’nun aklına bu olasılık hiçbir zaman gelmiyor.
Marmot’nun söylemi sağlıkta
eşitsizliklerin bir toplumsal yokuş göstermesi üzerine kurulmuştur ve bunu en
ince detaylara kadar ve hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kanıtlar.
İngiliz devlet memurları üzerinde yapılan Whitehall çalışmalarına atıf
yapmadığı bir yazısı yok gibidir. Böylece bizi sağlıkta eşitsizliklerin
yalnızca “en alttakilerin” sorunu olmadığını, toplumun “en üst” dilimi ile
bunun “bir altındaki” dilim arasında dahi sağlık bakımından büyük farklılıklar
olduğuna ikna eder. Fakat “çözüme” geldiğinde sanki bunların hiçbirini
söylememiş gibi bütün önerilerini “en alttakilerin” durumunu iyileştirmeye
yönelik tedbirlerle sınırlaması tam bir çelişkidir. Madem eşitsizlikler
yalnızca en alttakilerin sorunu değil, o halde neden bütün çözüm önerileri
yalnızca en alttakilere yöneliyor?
Kuşkusuz hizmetlerde “en çok
gereksinimi olanları” hedef almak çok mantıklıdır, fakat neden toplumun bazı
kesimleri hizmetlere diğerlerine göre daha çok gereksinim duyarlar? Sürekli
olarak toplumun en alttakilerini kayıran hizmetler üretmektense neden bu
kesimlerin diğerlerine göre daha fazla gereksinimi olmasına yol açan koşulları
ortadan kaldırmayalım? Bir deyişimizde ifade edildiği gibi neden yorgan gidip,
kavga bitmesin? Sağlıkta sosyal farklılıkları üreten sosyal eşitsizlikleri
azaltmak daha mantıklı değil mi?
GERÇEKÇİ OL, İMKANSIZI İSTE
68 kuşağının “gerçekçi ol, imkansızı
iste” sloganı, “reformların” sorunlara çözüm olamayacağını, sorunların gerçekçi
çözümlerinin köklü değişimlerden (diğer bir deyişle devrimden) geçtiğini
anlatır. Marmot da 68 kuşağından geliyor olmasına karşın, “gerçekçilik”
konusunda bu kuşağın söylemini benimsememektedir.
Marmot toplumun egemen üretim
ilişkilerine müdahale etmeksizin, mevcut koşullar içinde “uygulanabilir”
önerileri daha gerçekçi bulmaktadır. Mevcut politik iklimde toplum içinde daha
fazla “eşitlik” yaratmak için gerekli politikalara yeterli destek
bulabileceğine “inanmayan” Marmot, daha gerçekçi bulduğu “adalet” retoriğine
sığınmaktadır.
SIR MARMOT’YA SORULAR
- Bildiğiniz gibi tarihte
insanların içine doğduğu, büyüdüğü, yaşlandığı ve çalıştığı koşulların
sağlıkları üzerinde etkili olduğunu ilk kez kapsamlı bir şekilde ifade
eden düşünür, ülkeniz İngiltere’de işçi sınıfının durumunu irdeleyen
Friedrich Engels’dir. Yüz elli yıl kadar sonra Engels’in fikirlerini
yeniden, tıbbi kanıtlarıyla birlikte kamouyuna sunduğunuz için çok
teşekkür ederiz. Ancak hiçbir çalışmanızda düşüncelerinizin “babası” olan
Engels’e atıf yapmamanız dikkat çekici. Bunun “özel” bir nedeni var mı?
- Bir halk sağlığı profesörü
olarak öğrencilerinize Rudolf Virchow’un Yukarı Silezya Tifüs Salgını Raporu’ndan
bahsettiğinizden eminiz. Virchow sizden farklı olarak sağlıkta
eşitsizliklerin giderilmesi için daha “politik” önerilerde bulunuyor ve
toplumun sosyal ve ekonomik yapısında emekçiler lehine dönüşümler
öneriyor. Virchow’un önerilerine katılıyor musunuz?
- Çözüm önerileriniz toplumun
sosyal ve ekonomik yapısında dönüşümlerden çok, “yeniden dağıtım”
politikalarıyla sınırlı. İngiltere İkinci Paylaşım Savaşı sonrası dönemde
Beveridge tarafından formüle edilen yeniden dağıtım politikalarını
yeryüzünde en iyi uygulayan kapitalist ülkedir. Ancak 1980’lere
gelindiğinde bu politikaların amaçlandığı gibi sağlıkta eşitsizlikleri
azaltmadığı, aksine daha da arttırdığı Black Raporu ile ortaya konmuştu.
Denenmiş ve başarısızlığı görülmüş politikaları yeniden önermek doğru mu?
Akif Akalın
http://haber.sol.org.tr/blog/sinifin-sagligi/akif-akalin/sir-michael-marmotya-sorular-146187
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder