Sosyalizmin çözülmesi üzerinden çeyrek yüzyıl geçti. Bu süreçte eski sosyalist ülkelerde devasa değişimler yaşandı ve sermaye düzeni restore edilerek pekiştirildi. Çeyrek yüzyıl içinde bu ülkelerde her şey sermayenin gereksinimleri doğrultusunda yeniden örgütlendi ve insanların gündelik yaşamları tamamen değişti; o kadar ki, bugün bu ülkelerden bazılarını ziyaret edenler, bir zamanlar bu coğrafyada emekten yana, eşitlikçi bir toplumsal yaşamın sürdüğüne ilişkin en küçük bir ipucu bulamaz hale geldiler.
ÖNCE SAĞLIK BOZULDU
Kapitalizmin restorasyonu, sosyalizmle tarihe karışma yoluna giren sınıfları yeniden diriltti ve toplum içinde sınıf temelinde eşitsizlikler hortlamaya başladı. Eşitsizliklerin kendisini gösterdiği başlıca alanlardan biri olan sağlık giderek kötüleşmeye başladı ve “cepten” sağlık harcamaları hızla artarken, toplumların sağlık hizmetlerine en çok gereksinim duyan yoksul kesimlerinin bu hizmetlere erişimi dramatik olarak azaldı.
Sosyalist ülkelerde benimsenen toplumcu tıp yaklaşımının en önemli özelliklerinden biri sağlık hizmetlerinin “sosyalleştirilmesidir”. Ülkede yaşayan herkesin, gereksindiği bütün sağlık hizmetlerine hiçbir engelle karşılaşmadan erişebilmesi anlamına gelen sosyalleştirme, insanları sağlık sorunları nedeniyle başlarına gelebilecek sosyal ve ekonomik felaketlerden de korur.
Kapitalist restorasyonla bu güvencelerini yitiren halklar, sağlık sorunlarının kapitalist ülkelere özgü yıkıcı yönüyle yeniden tanıştılar. Yalnızca yoksullar değil, orta sınıf mensupları dahi kanser veya kronik hastalıklar gibi mali yönden de yıkıcı sorunlarla karşılaştıklarında, artık her koyunun kendi bacağından asılmaya başladığı “yeni” toplumlarında hastalık nedeniyle “yoksullaşma” yaşamaya başladılar.
SAĞLIK GÖSTERGELERİ
Sağlık “toplum” düzeyinde, “birey” düzeyinden farklı olarak bazı uluslararası kabul görmüş “ölçütlerle” değerlendirilir. Bu nesnel ölçütler arasında en çok bilinen ve kullanılan ölçütler doğuştan yaşam beklentisi ve bebek ölüm hızıdır, ancak ülkelerin sağlık durumlarını değerlendirmekte kullanılan başka birçok ölçüt de vardır.
Eski sosyalist ülkelerin bugünkü sağlık ölçütleri, 1991 yılı (sosyalizmin çözülüşü) öncesiyle kıyaslandığında, “bütün” ülkelerde geçen çeyrek yüzyılda sağlık ölçütlerinin çok kötüleştiği ve örneğin doğuşta beklenen yaşam süresinin birçok eski sosyalist ülkede hala 25 yıl önceki düzeylerine erişemediği gözlenmektedir.
Sağlık ölçütlerindeki en dramatik bozulmalar, sosyalizmin çözülmesinin hemen ardından yaşanmıştır. Rusya’da 1990–1994 yılları arasında erkeklerde doğuştan yaşam beklentisi inanılmaz bir sert düşüşle 63,8 yıldan 57,6 yıla inerek 6,2 yıl azalmıştır. Daha sonra 2006 yılına kadar belini doğrultamayan bu ölçüt, daha sonra göreli bir iyileşme göstermişse de hala sosyalizm döneminin gerisindedir.
Dahası Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) bu ülkelerin bebek ölümleri bildirimlerinde önemli eksikler bulunduğuna ve doğuştan yaşam beklentilerinin gerçekte daha da düşük olabileceğine inanmaktadır. Nitekim bu ülkelerin resmi bebek ölüm hızı ve doğuştan yaşam beklentisi rakamlarıyla DSÖ tahminleri arasında önemli farklar vardır.
VAKİTSİZ ÖLÜMLER
Eski sosyalist ülkelerin doğuştan yaşam beklentisi, Avrupa Birliği ülkeleriyle kıyaslandığında, arada büyük uçurum olduğu görülmektedir. Bunun iki önemli nedeni vardır; birincisi eski sosyalist ülkelerde bebek ölüm hızlarının yüksek oluşu ve ikincisi eski sosyalist ülkelerde erişkinlerde görülen “vakitsiz ölümler”.
2010 yılı rakamlarıyla eski sosyalist ülkelerde bebek ölüm hızı, Türkiye’nin dahi üzerinde, bin canlı doğumda 11,2 olarak kaydedilmiştir. Bu rakam Avrupa Birliği ortalamasının neredeyse 3 katıdır. Kaldı ki, belirttiğimiz gibi DSÖ bu rakamları dahi güvenilir bulmamaktadır.
Erişkinlerde görülen “vakitsiz ölümlerin” ana nedeni iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle ölümlerdir. Özellikle çalışma çağındaki erkeklerde gözlenen “vakitsiz ölümler”, erkeklerde doğuştan yaşam beklentisi rakamlarında bütün açıklığıyla görülebilmektedir. 2010 yılında batı Avrupa ülkelerinde 20 yaşında bir erkeğin altmışıncı doğum gününü kutlayabilme şansı yüzde 91 iken, Rusya’da 20 yaşında bir erkeğin şansı yüzde 64 olarak hesaplanmıştır.
Erişkin yaşlarda görülen diğer bir ölüm nedeni “trafik kazaları” olarak karşımıza çıkmaktadır. Kapitalizmin restorasyonuyla birlikte sermayenin gereksinimleri doğrultusunda toplu taşıma hizmetlerinin gerilemesi ve bireysel çözümlere yönelinmesi, eski sosyalist ülkelerde trafik kazalarına bağlı ölümlerin görülmedik hızda tırmanmasına neden olmuştur. 2010 yılında AB ülkelerinde trafik kazalarına bağlı ölümler yüz binde 6,4 iken, Rusya’da bunun üç katına yakındır.
TARİHE KARIŞAN HASTALIKLAR HORTLADI
Sovyetler Birliği’nde devrimden hemen sonra başlatılan ulusal bir mücadeleyle tarihe karışan verem gibi bulaşıcı hastalıkların çoğu, sosyalizmin çözülmesiyle birlikte hortlamıştır. Dahası Tacikistan gibi ülkelerde 2011 yılında tüberküloz insidansının (yeni vakalar) yüz binde 193’e yükselmesi kabus gibi bir olgudur.
Başta tüberküloz olmak üzere, yıllardır tarihe karışmış birçok bulaşıcı hastalığın hortlamasının ana nedeni insanların başta barınma ve beslenme olmak üzere maddi yaşam koşullarının kötüleşmesi (bu nedenle bu hastalıklar “sosyal” hastalıklar olarak da tanımlanmaktadır) ve bu hastalıklara yönelik tanı ve tedavi kurumlarının “sağlık reformu” ile ortadan kaldırılmasıdır.
ALKOL
Eski sosyalist ülkelerde alkol bir “sosyal” sorun haline gelmiştir. Bu ülkelerde sosyalist dönemde de alkol önemli bir sorundu, fakat sosyalizmin çözülmesiyle birlikte “sosyal” bir sorun haline gelmiştir. Bunun başlıca nedenleri sosyal stres, geleceğin belirsizleşmesi, yoksullaşma ve alkol üretimi üzerinde devlet tekelinin kalkmasıyla birlikte piyasaya çok sayıda ucuz fakat güvenilir olmayan ürün çıkması sayılabilir. Moldova’da saf alkol tüketimi kişi başına yılda 15 litredir. Bu gelişmeler sonucu alkole bağlı ölümlerde önemli artışlar görülmüştür.
KAPİTALİST RESTORASYONDA KAPATILAN İLK SAĞLIK KURUMLARI
Sovyetler Birliği’nde sosyalizmin inşası sürecinde “sanepid” (sanitasyon ve epidemiyoloji) hizmetleri büyük rol oynamıştır. 1940’lı yıllarda İkinci Paylaşım Savaşı’nın yıkıcı etkilerine rağmen bulaşıcı hastalıklar sorun olmaktan çıkmış ve bunun üzerine sanepid hizmetleri işçi sağlığı ve çevre sağlığı hizmetlerini kapsayacak şekilde genişletilmiştir. 1976 yılında Sovyetler Birliği’nde çoğu kırsal alanlarda 5 bine yakın sanepid istasyonda, önleyici tıp alanında eğitilmiş 40 bin kadar hekim görev yapmaktadır.
1991 sonrası kapitalist restorasyon sürecinde gerçekleştirilen “sağlık reformları”, ilk olarak eski sosyalist ülkelerin halk sağlığı altyapıları olan sanepid hizmetlerini ortadan kaldırmıştır. Sanepid istasyonlarının kapatılması ve önleyici hekimlik hizmetleri sunan hekimlerin dağıtılmasının (hemen hepsi “işsiz” kalmışlardır) hemen ardından difteri, verem ve cinsel yolla bulaşan hastalıkların “salgınlar” yapması tesadüf değildir.
Gürcistan bu ülkeler arasında aşılama–bağışıklama etkinliklerini tamamen sonlandıran ilk ülke olmuştur. Ermenistan, Belarus, Rusya Federasyonu ve Ukrayna sanepid istasyonların kapatılmasının yıkıcı etkilerini öngörerek Moldova ve Gürcistan’ın yanlışına düşmekten kurtulmuşlardır. Ancak bu ülkelerde sanepid istasyonlara gerekli mali destek sağlanmadığından, istasyonlar eski etkinliklerini gösterememişlerdir.
SOSYALİZM ÖZLEMİ
Son yıllarda eski sosyalist ülkelerde “sosyalizm özlemi” dile getirilmeye başladı. Çeyrek asır sonra yitirdiklerinin farkına varanlar, bugün daha yüksek sesle sosyalizm dönemini geri istediklerini söylüyorlar. Kuşkusuz sosyalizm bir “dilek” işi değildir, uğruna mücadele edilmesi gerekir. Ancak bir müjdeyle bitirelim: sosyalizmin çözülmesinden sonra ilk kötüleşen alan olan sağlık, sosyalizm kurulduğunda da ilk iyileşen alan olacaktır. Sağlık göstergeleri inanılmaz bir hızla iyileşecek, vakitsiz ölümler azalacak, verem gibi hastalıklar yeniden tarihe karışacaktır. Çünkü sağlıktaki eşitsizliklerin temeli “toplumsal” eşitsizliklerdir. Toplumsal eşitsizlikler ortadan kaldırıldığında, sağlıktaki eşitsizlikler de yok olacaktır.
Akif Akalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder