14 Mart yaklaşıyor. Önümüzdeki hafta
çeşitli şehirlerde 14 Mart “Tıp Haftası” kapsamında toplantılara katılacağımdan
yazmaya vakit bulamayabilirim. Fakat Sınıfın Sağlığı’nda 14 Mart’ı boş geçmek
de olmaz diyerek, birkaç gün erken yazmaya karar verdim.
14 Mart toplum içinde “tıp bayramı”
olarak bilinir. Yine toplum içinde “tıp” dendiğinde akla “hekimler” gelir. Bu
mantık silsilesi içinde insanlar, 14 Martlarda tanıdıkları hekimlere
“bayramınız kutlu olsun” derler. Annem de hayattayken, her 14 Mart’ta bana
telefon açar, “bayramımı” kutlardı.
Aslında zaman zaman tıp bayramına bir
“sağlıkçı” bayramı görüntüsü verilmeye çalışılsa da, birçok sağlıkçı 14 Mart’ı
kendisinden çok hekimlere yakıştırır. Belki klinikte o gün bir pasta kesilip,
birlikte yenir, fakat akşam yapılacak “baloya” yalnızca hekimler davetlidir.
Herkes yerini bilmeli tabii…
1970’lerden beri Tabip Odaları’nın
yönetimine gelen toplumcu düşünceye sahip hekimler, toplumdaki 14 Mart algısını
değiştirmek için, 14 Mart’ı “hafta” olarak kutlamaya başlamışlardır. Bu çaba
“büyük” şehirlerde bir ölçüde başarılı olmuşsa da, diğer şehirlerin çoğunda 14
Mart’ın odağı “balo” olmaya devam etmektedir. Birçok tabip odası da “orta yolu”
seçerek, bir yandan hafta içinde çeşitli etkinlikler gerçekleştirirken, 14 Mart
gecesi de bir balo düzenler.
OYSA 14 MART’IN BUNLARLA HİÇ İLGİSİ YOK
Gerçekte 14 Mart’ın “bayram” olması tarihinin
“hekimlik” hatta “tıpla” veya “sağlıkla” ilgisi bir “bahaneden” ibarettir.
Gerçi herkes bilir fakat ben yine de kısaca anımsatayım.
Aslında 14 Mart, İstanbul’u işgal
eden emperyalist güçlere bir başkaldırıdır. Türkiye’de bu işgalin meşru ve
haklı olduğunu savunanlar, bizim işgalci dediğimiz güçleri “kurtarıcı” olarak
görenler, hatta bugün bile AKP’nin baskılarına karşı NATO ve Avrupa Birliği’ni
müdahaleye davet edenler olduğunu biliyorum. Böyle düşünenler yazının geri
kalanını okumaya zahmet etmese de olur.
13 Kasım 1918’de İstanbul’u işgal
eden emperyalist İngiliz ve Fransız birlikleri, işgali protesto etmek
isteyenleri sert biçimde cezalandırmışlardır. Tabii herkes işgali protesto
etmemiştir. Nasıl Amerikan ordusu Irak’ı işgal ettiğinde Iraklıların bir bölümü
caddelerde sevinç gösterileri yaparak, göbek atarak işgali kutladıysa, İstanbulluların
bir kısmı da emperyalist güçleri coşkuyla karşılamıştır.
Fakat İstanbul’da padişahın
istibdadından kurtuluşun emperyalistlerle işbirliğine girmekten geçmediğinin
bilincinde olanlar da vardır ve bunlardan bir kısmı, Osmanlı’da ilk tıp
fakültesinin 14 Mart 1827’de açılmış olmasını “bahane” ederek, bu günü kutlama
kisvesi altında bir toplantı düzenlerler.
Bu toplantıda ne “hekimlerin” veya
“tıp eğitiminin” sorunları, ne ülkenin “sağlık sorunları” konuşulur, ne de gece
“baloya” gidilir. Dar’ülfünun konferans salonunda düzenlenen törende bir
konuşma yapan tıbbiyeli Mahmut Necdet, törene gelen Kızılhaç yetkililerinin ve
İngiliz işgal ordusu komutanının gözlerinin içine bakarak şunları söyler:
“İtiraf
ediyoruz ki vatan, bilhassa onun kalbi, beyni olan İstanbul bu dakikada korkunç
bir buhran geçiriyor. Ama korkmuyoruz… Buradayız, burada kalacağız… İstanbul
bizimdir, … Çünkü istiklâl buradadır…”
Aynı anda tıbbiyeli Hikmet de, Mekteb-i
Tıbbiye-i Şahanenin iki kulesi arasına büyük bir bayrak asar. Emperyalist işgalciler
müdahale eder ve Hikmet yaralanır.
Tıbbiyeli Hikmet daha sonra Sivas
kongresine katılarak Mustafa Kemal’e “Paşam... Farz-ı muhal, manda fikrini siz
kabul ederseniz, sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i vatan kurtarıcısı değil
vatan batırıcısı olarak adlandırır ve tel’in ederiz" diyen Hikmet’tir.
Yani 14 Mart her şeyiyle
“anti-emperyalist” bir girişimdir ve hekimlerle, tıpla veya sağlıkla ilgisi bir
“bahaneden” ibarettir. Bu eylem pekala Sanayi-i Nefise Mektebi’nin eğitime
başladığı 3 Mart (1883) tarihinde de yapılabilirdi ve şimdi belki de “3 Mart
Sanatçılar (veya Mimarlar) Bayramı” kutluyor olurduk.
14 MART’IN İÇİNİ BOŞALTMAK İŞBİRLİKÇİLİKTİR
Aslında emperyalist güçlerin ülkeden
kovulmasından sonra kimsenin aklına 14 Mart’ı “tıp bayramı” olarak kutlamak
gelmemiştir. Hatta 1929 yılında bir “tıp bayramı” icat edildiğinde dahi, 14
Mart değil, Bursa‘daki Yıldırım Darüşşifası‘nda ilk Türkçe tıp derslerinin
başladığı tarih olarak “kabul edilen” 12 Mayıs günü tıp bayramı olarak seçilmiştir.
Türkiye’de 1929 – 1937 yılları arasında tıp bayramları 12 Mayıs’ta
kutlanmıştır.
12 Mayıs tıp bayramının
“anti-emperyalist” 14 Mart’la uzaktan, yakından hiçbir ilişkisi yoktur. Türkiye
1923 yılında toplanan İzmir İktisat Kongresi’nde “kapitalist kalkınmayı”
benimsemiş, emperyalist ülkelerle şimdi yeni bir bağlamda ilişkiler yeniden
kurulmuştur. Özellikle hala dünyanın en büyük sömürge imparatorluğu olan
İngiltere’ye, Mahmut Necdet’in 14 Mart 1919’da İstanbul’daki işgal komutanının
gözünün içine bakarak çektiği söylevi anımsatmanın alemi yoktur. Şimdi, İngiliz
şirketlerin İstanbul bayiliğini kapma zamanıdır.
Bu süreçte Cumhuriyet, diğer
meslekler gibi hekimlik mesleğini de “korporatist” bir yapı olarak Tabip
Odaları bünyesinde örgütlemiş, ilk yıllarda Tabip Odası yöneticileri ilin
Sağlık Müdürü, hastane başhekimi, hükumet tabibi ve askeri hekiminden oluşmuş,
serbest çalışan hekimleri temsilen de, bir diş hekimi veya özel hekime
yönetimde yer verilmiştir. Ana işlevlerinden biri de 14 Mart akşamları hekimler
için “tıp balosu” düzenlemek olan dönemin Tabip Odaları yöneticileri için bu
balolar önemli bir prestij unsurudur.
Yukarıda da belirtildiği gibi 12
Mayıs tamamen “uydurulmuş” bir tarihtir. Diğer yandan 14 Mart anti-emperyalist
direnişinin üzerinden de uzun yıllar geçmiştir. Artık tıp bayramının daha
“makul” bir tarihte kutlanması önünde bir sakınca kalmamıştır. 12 Mayıs
balolarının tarihi değişir ve balolar 14 Mart gecelerinde tertip edilmeye
başlanır.
Ancak 1960’lı yıllarda Türkiye’de
“sınıf mücadelesinin” kızışmaya başlaması, 1970’lerde bu mücadelenin meslek
örgütlerine de sıçramasına neden olur. DİSK’in kuruluşu, 15 – 16 Haziran şahlanışı
ve 12 Mart süreçleri hekimler arasında “sınıf bilinci” oluşmaya başlamasına
neden olmuş ve başta İstanbul olmak üzere Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde
işçi sınıfının mücadelesinden etkilenen toplumcu hekimler yönetimlere gelmeye
başlamıştır.
1976 yılından itibaren “sağlık
haftası” olarak kutlanmaya başlanan 14 Martlar, hekimlerin büyük çoğunluğu
akşamki baloya giderken, “duyarlı” bir grup hekimin ülkenin “sağlık
sorunlarını” tartıştığı bir platforma dönüşmüştür. Ancak 12 Eylül faşist
darbesi tabip odalarını kapatınca 14 Mart yeniden devlet erkanının “resmi”
kutlamaları halini almıştır.
12 Eylül’den çıkılırken ilerici
hekimler yeniden Tabip Odaları’nda yönetime geldiğinde, hekimlerin “durumu”
eskiye göre çok değişmiştir. Hekimler arasında “proleterleşme” hızlanmış,
hekimlerin bir kısmı o zamana kadar hiçbir hekimin rüyasında göremeyeceği
paralar kazanmaya başlarken, bir bölümü özel muayenehanelerini kapatarak
hastane patronlarının kapsında nitelikli işçi olmuşlardır.
Bu gelişmeler 14 Martlara “yeni” bir
içerik kazandırmıştır. Artık 14 Martlar, “proleterleşen” hekimlerin ekonomik ve
özlük hakları için mücadele günü haline gelmiştir. Her ne kadar tabip odaları
bu haftalarda ülkenin “sağlık sorunlarını” gündeme getirmeyi sürdürse de,
hekimlerin “alt tabakaları” için 14 Mart bir “mücadele” günü halini almaya
başlamıştır.
Ancak bu mücadelede 14 Mart’ın
özündeki “anti-emperyalist” motif zayıflarken, hekimlerin sendikal talepleri
güçlenmiştir. Öyle ki, belki bir 14 Mart eylemi sırasında, biri çıkıp
“kahrolsun emperyalizm” diye bağırsa, etrafındakiler “ne alaka” diye şaşırabilir.
Diğer yandan sayıları eskiye göre azalsa da, hekimlerin bir bölümü 14 Mart’ları
pahalı mekanlarda düzenledikleri balolarında kutlamaya devam ediyor.
8 MART’I 14 MART’A BAĞLAYAN KÖPRÜ
Bu arada 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar
Günü’nü de analım. 8 Mart’ın da aynı 14 Mart gibi “içi” boşaltılmaktadır. Nasıl
14 Mart’ın bir “anti-emperyalist direniş” günü olduğu unutturulduysa, 8 Mart’ın
da “emekçi” kadınların günü olduğu unutturulmaya çalışılmaktadır.
Bir kısım kendini bilmez, aşağılık
solcunun da, sırf liberallere ve orta sınıflara hoş görünmek ve kendilerini
burjuvazinin gözünde meşrulaştırmak çabasıyla Dünya “Emekçi” Kadınlar Günü
yerine Dünya “Kadınlar” Günü kutlamaları ile 14 Mart’ı, bu günün
“anti-emperyalist” özüne vurgu yapmadan kutlamak arasında hiçbir fark yoktur. Aynı
işbirlikçiliğin farklı görüngüleridir.
Altında solcu, sosyalist, komünist
örgüt oldukları iddiasında imzalar bulunan 8 Mart afişlerinde “emekçi” sözcüğünü görmemenin utancını da bu
örgütlerin unsurları değil, biz yaşıyoruz. Bu örgütlerle, 8 Martları kadınlara
gül hediye etmeye indirgeyen örgütler arasında hiçbir fark yoktur ve aynı yolun
yolcusudurlar. 8 Mart afişlerinde “emekçi” sözcüğü yazmaktan kaçınan örgütlerin
milletvekillerinin ve militanlarının 8 Mart’ı tutuklu geçiriyor olmaları bu
gerçeği değiştirmez.
Akif Akalın
Akif Akalın
NOT: 11 Mart 2017 Cumartesi günü Değerli
hocamız Necati Dedeoğlu ile Balıkesir Tabip Odası tarafından düzenlenen (ve
makalemizde de andığımız) “Tıbbiyeli Hikmet’ten Günümüze Sağlık Hizmetlerinde
Değişen Neler Oldu?” başlıklı panelde olacağız. Panel Balıkesir Barosu toplantı
salonunda saat 13.30’da başlayacak.
http://haber.sol.org.tr/blog/sinifin-sagligi/akif-akalin/erken-bir-14-mart-yazisi-188303
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder