Translate

18 Mart 2020 Çarşamba

Çin’de koronavirüsü kamucu yaklaşım yendi


Şubat ayında her gelen günün daha fazla ölüm getirdiği haftaları geride bırakarak, Mart ayına yaralarını sarmaya başlayarak giren Çin’de yaşam hızla “normale” dönüyor. Salgın şimdi dünyanın geri kalanının meselesi. Peki, diğer ülkeler de Çin gibi salgını durdurmayı başarabilecekler mi? Bu soruya yanıt verebilmek için Çin’in salgını durdurabilmeyi nasıl başardığına bakılması gerekiyor.


SALGININ KISA ÖYKÜSÜ

Gerçi öyküyü 17 Aralık 2019’a kadar geriye götüren kaynaklar var, fakat “doğrulanabilir” kaynaklara göre 30 Aralık 2019’da – 2002/3 SARS salgını sırasında kabul edilen protokol çerçevesinde– Wuhan kentindeki Jinyintan hastanesinde yatan bir nedeni bilinmeyen zatürre hastasından alınan bronko-alveoler lavaj örneğinde “betakoronavirüs” tespit edildi.  

Çinli yetkililer 31 Aralık 2019’da DSÖ’nün Çin Ofisi’ni, Hubei Eyaleti’nin Wuhan kentinde nedeni belirlenemeyen zatürre (pnömoni) vakalarına rastlandığı konusunda bilgilendirdi. Ocak ayının ilk haftasında 3 vaka daha tespit edildi. Vakalar Huanan Deniz Ürünleri Pazarı’ndaki satıcılara işaret ediyordu.

DSÖ 4 Ocak 2020’de konuyu gündemine aldığını açıkladı ve 5 Ocak 2020’de sosyal medya hesaplarından Çin’in nedeni bilinmeyen zatürre vakaları bildirdiğini, henüz ölüm bulunmadığını ve hastalığın nedenlerinin araştırıldığını duyurdu.

Çin 10 Ocak 2020’de DSÖ’nü virüsün genetiği konusunda bilgilendirdi. DSÖ aynı gün bilgiyi yeni koronavirüsü tespit edebilmeleri için diğer ülkelerle paylaştı. Bu bilgi ülkelerin tanı kitlerini geliştirmeleri bakımından önemliydi. Artık virüs 2019 – nCoV olarak adlandırılıyordu.

13 Ocak 2020’de Çin dışındaki ilk vaka Tayland’da tespit edildi. Bu gelişme Çin yönetiminin hızla konuyu gündemine almasına neden oldu. Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi ve Devlet Konseyi acil olarak toplanarak, Ulusal Acil Yanıt çerçevesinde Başbakan Li Keqiang başkanlığında Salgın Yanıtı Merkezi Liderlik Grubu ve Devlet Konseyi Ortak Önleme ve Kontrol Mekanizması’nı örgütledi. Xi Jinping’in yönettiği bu toplantıda durum “birinci derece öncelikli” olarak ilan edildi. Başbakan, yardımcısı Sun Chunlan ile birlikte Wuhan’a giderek çalışmalara nezaret etti.

21 Ocak 2020’de bir DSÖ heyeti Çin’i ziyaret ederek Çin’deki sürveyans çalışmalarını izledi: Wuhan Tianhe havaalanında beden ısısı taraması, laboratuvarlar, Zhongnan hastanesi ve bağlı kliniklerde enfeksiyon önleme ve kontrol tedbirleri, hastalık tanısı için geliştirilen kitler. Çinli uzmanlar uluslararası rehberler geliştirilebilmesi için vaka tanımlarını, klinik yönetim protokollerini ve enfeksiyon önleme ve kontrol rehberlerini DSÖ yetkilileriyle paylaştı.

23 Ocak 2020’de Güney Kore, Japonya, Thayland ve Singapur’da yeni vakalar tespit edildi. DSÖ henüz Uluslararası Halk Sağlığı Acil Durumu ilan etmek için erken olduğuna karar verdi fakat 30 Ocak’ta Acil Durum ilan edildi. Erken tanı, vakaların izole ve tedavi edilmesi, temaslıların izlenmesi ve sosyal mesafe tedbirlerinin alınmasının önemi vurgulandı.

10 Şubat 2020’de yabancı ülkelerden 13 ve Çin’den 12 uzmanın katıldığı bir DSÖ Çalışma Grubu göreve başladığında 2.478 vaka bildirilmişti. 11 Şubat 2020’de hastalığa COVID-19 adı kondu. İki hafta kadar sonra grup görevini tamamladığında yeni vaka sayısı 409’a inmişti. Grubun lideri Kanadalı epidemiyolog Bruce Aylward, yüzbinlerce Çinlinin COVID 19’dan korunmasının Çin hükumetinin aldığı saldırgan tedbirler sayesinde mümkün olduğunu ifade etti.

ÇİN HÜKUMETİNİN SALGINLA MÜCADELEDE KULLANDIĞI ARAÇLAR

Çin hükumetinin salgınla mücadelede kullandığı araçlar içinde şunlar öne çıkıyor:
          23 Ocak 2020’den itibaren Hubei eyaletinde 50 milyon kadar insana zorunlu karantina uygulanması.
          Hubei eyaletine komşu yerleşimlerde yaşayanların hastalık belirtileri varsa kendilerini karantinaya almalarının tavsiye edilmesi.
          Wuhan’da iki hafta içinde yalnızca COVID 19 hastalarının teşhis, izolasyon ve tedavisi için 2.500 yataklı iki prefabrik devasa hastane inşa edilmesi. 1,5 günde bir karantina hastanesi hızıyla 13 bin yataklı 16 karantina hastanesi inşa edilerek hizmete açılması.
          Ülkenin diğer bölgelerinden Hubei eyaletine ilk anda 40 bin kadar sağlık emekçisi takviyesi yapılması (salgın sürecinde toplam 120 bin sağlık emekçisi Hubei eyaletine geldi).
          Doğrulanmış vakalarla temaslı olanların izlenmesi için her biri en az 5 sağlık emekçisinden oluşan 1.800 ekip görevlendirilmesi.
          Sosyal mesafelendirme tedbirleri çerçevesinde okulların, işyerlerinin, sinemalar gibi insanların toplu halde bulunabileceği kapalı alanların kapatılması, spor karşılaşmalarının iptal edilmesi ve sonunda sokağa çıkma yasağı getirilmesi.
          İnsanlara dışarıya çıktıklarında koruyucu maske takma zorunluluğu getirilmesi.
          Cep telefonları uygulamalarıyla insan hareketleri izlenmesi, yapay zeka dahil yeni yüksek teknolojilerin salgınla mücadelede başarıyla kullanılması.

DSÖ Çalışma Grubu, Çin’in salgın yanıtını üç evreye ayırıyor:
Birinci evrede ana strateji hastalığın Wuhan’dan dışarıya çıkmasını önlemeye ve kaynağı kontrol altına almaya odaklanıyor: Pazar yerleri kapatılıyor, zoonotik kaynak tespit edilmeye çalışılıyor, virüsün genetik yapısı ortaya konuyor ve tanı kitleri geliştirme çalışmalarına ağırlık veriliyor, tanı – tedavi – sürveyans – epidemiyolojik araştırma – temaslıların yönetimi ve laboratuvarlar için protokoller oluşturuluyor.

İkinci evrede ana strateji salgının hızını azaltmaya odaklanıyor: Hastalar tedavi ediliyor, ölümler azaltılmaya çalışılıyor ve hastalığın eyalet sınırlarını aşması önlenmek isteniyor. Bu evrede diğer eyaletlerde önleyici tedbirler alınıyor. Bütün yaban hayvanı satan pazarlar kapatılıyor ve karantinaya alınıyor.

20 Ocak 2020’de COVID 19 “bildirimi zorunlu hastalıklar” listesine alınıyor ve sınırlarda uygulanacak karantina tedbirleri yayınlanıyor. 23 Ocak 2020’de Wuhan’da katı trafik kısıtlamaları getirilerek insan hareketleri kontrol altına alınıyor. Bütün kitlesel toplantılar iptal ediliyor. Salgın, önleme ve korunma tedbirleri hakkında toplum düzenli olarak bilgilendiriliyor. Risk iletişimi ve sağlık eğitimi güçlendiriliyor. Yeni hastaneler inşa ediliyor. İlaç, tıbbi malzeme ve gıda temini garanti altına alınıyor.

Üçüncü evrede ana strateji vakaları azaltmaya, salgını tamamen kontrol atına almaya, Çin’de normal yaşama dönmeye odaklanıyor: Temaslı takibinde yapay zeka gibi yeni teknolojiler kullanılmaya başlanıyor. Sağlık sigortası düzenlemelerinde Çinlilerin kayıplarını telafi edici değişiklikler yapılıyor. Adım adım yaşam normalleştiriliyor. Fabrikalar tekrar açılıyor.

DSÖ Çalışma Grubu Çin’in salgın karşısında “tarihte” eşi görülmemiş bir saldırgan yaklaşım sergilediğini belirtiyor. Başlangıçta beden ısısı kontrolü, maske ve el yıkama tavsiyesiyle yola çıkıldığı, ancak bunun hızla risk – temelli bir yaklaşıma evrildiği ve “genel” tedbirlerden çok her eyalet, şehir, hatta topluluklar bazında özgül tedbirler tanımlandığı ifade ediliyor. Kırsal kesimdeki operasyonların yeni kurulan 5G platform üzerinden yürütüldüğü belirtiliyor.

Çalışma Grubu Çin’in başarısında etkili en önemli faktörün, Çin toplumunun tehdit karşısında “seferberlik” içinde hareket etme alışkanlığı olduğunu belirtiyor. Toplum içinde dayanışma düzeyinin yüksekliğinin dikkat çekici olduğu, bunun toplumun duyarlı kesimlerinin korunmasında büyük rol oynadığı ifade ediliyor. “Milyonlarca” insanın günlerce evlerine kapanarak, büyük bir sabırla beklemelerinin “seferberlik ruhu” olmaksızın, yalnızca “zora” dayanarak sağlanamayacağı kabul ediliyor.   

BÜTÜN BUNLAR NASIL YAPILABİLDİ?

Bugün herkesin üzerinde uzlaştığı bir konu var: Salgın sürecinde Çin hükumetinin çok büyük bir hızla yanıt oluşturması, salgının kısa zamanda dizginlenmesini sağladı. Doğrudur, fakat bu “nasıl” yapılabildi?

Yukarıda sıralanan tedbirlerden hiçbiri, bu konularda daha önceden ciddi bir örgütlenme oluşturulmadan başarılamazdı. Her biri en az 5 sağlık emekçisinden oluşan 1.800 ekip! Bu sağlık emekçileri arasında epidemiyologlar var. Her ekipte 1 tane olsa, 1.800 epidemiyolog eder. Bu basit aritmetik bile Çin sağlık sisteminin “niteliğini” ortaya koymaya yetiyor. Bu aritmetiği diğer tedbirler için de yapmak mümkün. Bunun sırrını Çin tarihinde aramak gerekiyor.

Çin 1949 Devrimi sonrasında sağlık hizmetlerinin finansmanı için “kolektivist” bir model benimsemişti. Bu modelde, kentlerde devlet işletmeleri tarafından çalışanları için yatırılan sağlık primlerinin toplandığı fon Çin Sendikalar Federasyonu tarafından yönetiliyordu. Ordu, devlet memurları ve öğrenciler gibi kesimlerinin sağlık giderleri genel bütçeden finanse ediliyordu (Ücretsiz Tıbbi Plan) ve sağlık hizmeti devlet tarafından sunuluyordu. Kırsal alanlar için geliştirilen Kooperatif Tıbbi Plan, “komün” düzeyinde örgütlenmişti. Komün üyeleri ortak fona katkıda bulunuyor ve karşılığında gereksindiğinde komün sağlık kurumundan tıbbi hizmet alabiliyordu.

Sağlıkta toplumcu yaklaşımın benimsendiği bu “sosyalist” süreçte sağlık hizmetlerinin ortalama yüzde 80 kadarının devlet bütçesinden karşılandığı hesaplanmıştır. Bu dönemde bebek ölüm hızı binde 200’lerden 30’lara inerken, yaşam beklentisi ortalama 35 yıldan 70 yıla yükselmiştir.

1970’li yılların sonlarına doğru Çin’in piyasa ekonomisini benimsemeye başlamasıyla birlikte kolektivist model terk edildi ve 1980’li yıllarda sağlıkta tam bir kaos yaşandı. Sağlıkta özelleştirmeler ve piyasalaştırma süreçleri, devletin sağlık hizmetlerinin finansmanından hızla çekilmesiyle at başı gitti ve sağlık harcamalarında kamu payı, ABD’dekinin dahi altına inerek yüzde 15’e kadar geriledi. Çinliler sağlık harcamalarının yüzde 60’ını ceplerinden ödemeye başladılar. 

1980’li yıllarda Çin’de özel sigorta şirketleri kuruldu, fakat primler çok yüksek olduğu için kentlerdeki devlet işletmeleri işçilerin sigorta primlerini ödeyemiyordu. Kentlerdeki işçilerin büyük bir bölümü sağlık sigortasından yoksun kaldı. Kırsal kesimde ise devletin desteğini çektiği Kooperatif Tıbbi Plan, 1970’lerin başında nüfusun yüzde 80’ini kapsarken, bu kapsam 1993 yılında yüzde 6,6’ya düştü. Bu dönemde yalnızca ordu mensuplarının, devlet memurlarının ve öğrencilerin yararlandığı Ücretsiz Tıbbi Plan devlet tarafından desteklendi. Kırsal kesimde bir dönem DSÖ tarafından dünyaya “örnek” gösterilen “yalınayak hekimler” uygulamasına son verildi.

2000’li yıllara gelindiğinde nüfusun yüzde 50’sinin sağlık sorunları olduğunda hastanelere gidemediği, hekime gidebilenlerin yüzde 30’unun reçetesini alamadığı ve kırsal kesimde nüfusun yüzde 23,3’ünün sağlık harcamaları nedeniyle yoksul düştüğü bir Çin ortaya çıktı ve sağlıkçılara şiddet uygulanması vakaları artmaya başladı. Toplum içinde sağlık konusunda huzursuzluk artarken patlak veren 2002/3 SARS salgını, Çin yönetiminin sağlığın piyasaya bırakılamayacağını anlamasını sağladı ve bütün Çinlileri kapsamına almayı hedefleyen “sosyal sigorta” modeli benimsendi.

Çin’in sağlıkta ABD’yi bile geride bırakan piyasacı bir anlayıştan, “sosyal devletçi” bir çizgiye gelmesinde, ekonomide ABD ile girdiği yarışta geri kalmak istememesi büyük rol oynamıştır. SARS gibi beklenmedik bir salgının “üretici güçler” ve dolayısıyla “üretim” üzerindeki olumsuz etkileri, Çin yönetimini “sağlıklı emek-gücü” potansiyelini koruyacak tedbirler almaya itmiştir. Çin’de sağlık harcamaları içinde kamu payının 2003 yılından itibaren sürekli bir artış içinde olması bunun açık kanıtıdır.    

2000’li yıllarda Çin yönetiminin sağlık politikalarındaki köklü değişiklikleri sonucu ülkede çok katmanlı bir sağlık sigortası sistemi ortaya çıkmıştır: Kent Emekçileri Temel Tıbbi Sigorta (KETTS) ve Yeni Kooperatif Tıbbi Plan (YKTP) ile bu sigortaların kapsamına girmeyenler için Kentsel Temel Tıbbi Sigorta ve Kritik Hastalık Sigortası oluşturulmuştur. Ayrıca aslında KETTS ve YKTS kapsamında olup prim ödeyemeyenler için Tıbbi Mali Yardım Sistemi (YMYS) örgütlenmiştir.


Bu süreçte 2011 yılında sigortalar nüfusun yüzde 95,7’sini kapsamayı başarırken, sağlık harcamaları içinde devletin payı 2012 yılında yüzde 56’ya ulaşmıştır. Kuşkusuz bu gelişmeler Çin’deki sağlık sisteminin “kapitalist” niteliğini değiştirmemiştir, fakat sağlıkta eşitsizlikler devam etse de, 1980 – 2000 döneminin yıkıcı etkileri bir ölçüde giderilmiş ve ülkede sağlıklı bir emek-gücünü ayakta tutabilecek güçlü bir halk sağlığı sistemi kurulmuştur. Diğer bir deyişle Çin’de yeni koronavirüs salgınını, Çin’in 2000’li yıllarda yeniden benimsediği “kamucu” yaklaşım yenmiştir. 


Akif Akalın

http://bilimveaydinlanma.org/guncel-bilimsel-verilerle-yeni-koronavirus-pandemisi/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder