Türkiye’nin COVID 19 mücadelesinde 30
Mart gecesi çok önemli bir dönüm noktası oluşturuyor. 30 Mart gecesi açıklanan
tedbirler, Türkiye’nin COVID 19 mücadelesinde insan sağlığını değil, sermaye
birikiminin gereksinimlerini öncelediğini açıkça ortaya koymuştur. Bu
makalemizde önce insan sağlığının, sonra sermaye birikiminin gereksinimlerini
ortaya koyacak ve bunların birbirleriyle nasıl çelişki içinde olduklarını
göstermeye çalışacağız.
İNSAN SAĞLIĞININ GEREKSİNİMLERİ
COVID 19 ile mücadelenin esası, yeni koronavirüsün
toplum içinde dolaşmasını durdurmaya dayanmaktadır. Bunun başarılması için
yapılması gereken iki şey vardır: birincisi hastaları bularak izole etmek
suretiyle başkalarına bulaştırmalarını önlemek, ikincisi hastalarla temas
edenleri, hastalık şüphesi taşıyanları karantina altına alarak toplum sağlığını
güvenceye almak.
COVID 19 mücadelesinin en önemli
zorluklarından biri hastaların bulunarak izole edilmeleridir. Bunun nedeni
hastaların yüzde 80’inin hastalığı neredeyse hiç farkına varmadan geçirmeleri,
fakat bu süre içinde yine farkında olmadan başkalarına bulaştırmaları, yüzde 20’sinin
ise kendilerinde hastalık belirtileri ortaya çıkmadan önce hastalığı başkalarına
bulaştırmaya başlamalarıdır.
O halde sorun, bedeninde yeni
koronavirüs bulunan fakat henüz hiçbir yakınmaları olmayan, hastalığın hiçbir
belirtisi ve bulgusunu taşımayan insanların tespit edilmesidir.
Bu sorunun bilinen tek bir çözümü
vardır: test yapmak. İşte bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü yetkilileri “test,
test, test” diyor. İşte bu nedenle günde 100 bin test yapan Almanya’da 66.885
hastaya karşılık sadece 645 (yüzde 0,96) ölüm varken, günde daha yeni 10 bin
teste çıkabilen Türkiye’de 10.827 hastaya karşılık 168 (yüzde 1,55) ölüm var.
Karantina konusu da izolasyon kadar
güç ve karmaşık. Eğer salgının başındaki fırsatlar kaçırılmasaydı, hastalarla
teması olanlar örneğin Küba’da olduğu gibi “ilk günden” karantinaya
alınabilseydi, bu kadar sorun olmayacaktı. Fakat Türkiye umreden gelen ve
karantina altına alınmaları gereken on binlerce yurttaşımızı evlerine
göndererek bu fırsatı yitirdi.
Şimdi artık “yerli” vakalarımız var.
Yani artık sadece “ithal” vakalarla, yurt dışından gelen veya yurt dışından
hastalığı getirenlerle teması olanlarla değil, bunların Türkiye’de hastalığı
bulaştırdığı insanlardan yine başkalarına bulaşan vakalarla karşı karşıyayız.
Bu nedenle “ülke” düzeyinde karantina tedbirleri gerekiyor. Türkçesi üretimin “yaşamsal”
olduğu alanlar dışında bütün işyerlerinin kapatılması, hayatın durdurulması ve
virüsün toplum içinde dolaşmasının durdurulması gerekiyor.
İnsan sağlığının gereksinimlerini iki
sözcükle özetlersek: test ve karantina.
SERMAYE BİRİKİMİNİN GEREKSİNİMLERİ
İnsan sağlığının gereksinimlerini
sıraladık. Ancak bir de sermaye birikiminin gereksinimleri var. Sermaye
birikiminin ana gereksinimi, salgının kapitalist ekonomi ve birikim üzerindeki
olumsuz etkilerini asgariye indirmektir.
Sermaye birikiminin gereksinimleri,
her ne pahasına olursa olsun ekonominin “resesyona” girmemesinin sağlanmasını
talep ediyor: “Show must go on!” Yani ne olursa olsun “büyüme” devam etmeli.
Bunun için üretim asla, ama asla
durdurulmamalı. Hatta salgın sayesinde ortaya çıkan “fırsatlar”
değerlendirilmeli. Üretimlerini durduran ülkelerin pazarlarını kapabilmek için
bundan iyi fırsat olur mu?
Yine sermaye birikiminin
gereksinimleri kamusal kaynakların, COVID 19 salgınından olumsuz etkilenen
sermayenin kurtarılmasına harcanmasını gerektiriyor. Salgın öncesinde yüklü bir
sipariş alan, bunun için yatırım yapıp risk alan, fakat ani salgın karşısında
zora düşen sermaye sahiplerine yazık değil mi? Boş kalan beş yıldızlı otellerin
sahipleri ne yapacak?
Sermaye birikiminin gereksinimini
özetlersek: üretime devam ve kamusal kaynakların sermayeye aktarılması.
İNSAN SAĞLIĞI VE SERMAYE BİRİKİMİNİN GEREKSİNİMLERİ ÇELİŞİYOR
İnsan sağlığı için daha fazla test
yapılması, yani sağlık için daha fazla kamusal harcama yapılması gerekirken,
sermaye birikimi için kamusal kaynakların sermayeye aktarılması gerekiyor. O
kadar çok para yok. Olsaydı zaten belki bu tartışmayı başka bir düzeyde
yapacaktık. Şimdi eldeki sınırlı parayla ya daha çok test yapılarak insanlar
kurtarılacak veya sermayeye kaynak aktarılarak zorda kalan patronlar
kurtarılacak. İkisi birden olmuyor.
İnsan sağlığı için bütün ülkede tam
bir karantina uygulanması ve yaşamsal alanlar dışında üretimin durdurulması
gerekirken, sermaye için üretimin durmak bir yana daha da arttırılması, daha
fazla ihracat, COVID 19 ile ortaya çıkan yeni fırsatların değerlendirilmesi
gerekiyor. Şimdi ya işyerlerini kapatıp insanların iki hafta evlerinde
kalmalarını ve böylece virüsün toplum içindeki dolaşımını (yani salgını)
durduracağız veya belki sosyal mesafe uygulamasıyla salgının hızını bir ölçüde
azaltarak üretimin devam etmesini sağlayacağız. İkisi birden olmuyor.
Olabileceğini düşünenler oldu, fakat olmuyor.
DSÖ’NÜN ORTA YOL FORMÜLÜ İŞLEMİYOR
Sermaye birikiminin gereksinimlerinin
farkında olan ve kapitalist ülkelerde yöneticilerin her zaman insan sağlığının
değil, sermaye birikiminin gereksinimleri doğrultusunda hareket edeceğini bilen
DSÖ, COVID 19 mücadelesinde “sosyal mesafe” formülüyle bir “orta yol” bulmaya
çalıştı. Böylece bir yandan virüsün toplum içinde yayılma hızı azaltılarak, sağlık
sisteminin iflas etmesi önlenecek, diğer yandan “üretimin durması” gibi sermaye
birikimini sekteye uğratabilecek tedbirlerden uzak durulabilecekti.
Burayı biraz daha açmak gerekiyor.
Sosyal “mesafe tedbiri”, insan sağlığının gereksinimleri bölümünde
belirttiğimiz virüsün dolaşımının “durdurulmasını” değil, yayılma “hızını azaltmayı”
hedefliyor. Yani bu sayede örneğin 10 bin kişi bir haftada hastalanacakken, bir
ayda hastalanacak ve böylece hem hastanelerde yığılma olmayacak, hem de üretim
daha az etkilenecek.
Ancak DSÖ’nün her gün yayınladığı
yeni vaka ve ölüm sayılarına baktığımızda bu formülün işlemediği görülüyor. DSÖ
özellikle İtalya’dan çok ümitliydi. Sosyal mesafe tedbirlerinden 3 hafta sonra
vaka sayılarında ciddi bir düşüş bekleniyordu, fakat beklenen olmadı. Belki
Türkiye’de olduğu gibi İtalya’da (ve elbette diğer birçok kapitalist ülkede)
fırsatlar kaçırılmasaydı bu tedbir işe yarayabilirdi, fakat bugün çok geç
olduğu görülüyor.
SONUÇ
Bugün hepimiz bir yol ayrımındayız.
Görüldüğü gibi insan sağlığının gereksinimleriyle, sermaye birikiminin
gereksinimleri “taban tabana” çelişki içinde. Hiçbir uzlaşır tarafı kalmadı. Ya
birini, ya da diğerini seçeceğiz. Ya bu salgından sevdiklerimizi yitirerek
çıkacağız, ya da sermaye birikiminin öncelenmesine dur diyeceğiz. Tercih bizim.
Akif Akalın
https://haber.sol.org.tr/toplum/koronavirusun-politik-ekonomisi-283994
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder