Bilim ve Aydınlanma Akademisi
tarafından Ankara ODTÜ Vişnelik Tesisleri'nde 6-8 Aralık 2019 tarafından düzenlenen
Sosyalist Gelecek ve Planlama Sempozyumu'nda sunulmuştur.
GİRİŞ
Sınıflı toplumlarda toplumsal yaşam ve dolayısıyla toplumsal
yaşamın önemli bir parçası olan sağlık hizmeti, “egemen” sınıf(lar)ın gereksinimleri
doğrultusunda (Belek ve ark., 1998) ve tedavi odaklı olarak örgütlenmiştir.
Köleci ve feodal toplumlarda toplumun ezilen, yoksul kesimleri sağlık/hastalık
sorunlarını “geleneksel” tedavi yöntemleriyle çözmeye çalışırken, sağlık
hizmeti yalnızca saray ve soyluların emrindedir (Akalın, 2013).
Kapitalist toplumda zenginliğin “artık – değer” sömürüsüne
dayanması ve sağlıklı emekçinin öneminin artması nedeniyle, “sermaye
birikiminin gereksinimleri” doğrultusunda örgütlenen sağlık hizmetinden
emekçiler de bilinçlilik ve örgütlülük düzeyleri ölçüsünde yararlanabilmektedir.
İkinci Paylaşım Savaşı sonrası dönemde sınıf mücadelesinin yükselmesiyle
birlikte emekçiler sağlık hizmetinden daha fazla yararlanma şansı bulmuş, fakat
1990’lı yıllarda sosyalizmin çözülmesi ve işçi sınıfı hareketinin gerilemesiyle
sağlık alanında kazandıkları haklar törpülenmiştir.
Sosyalist toplumda sağlık hizmeti “toplumun gereksinimleri”
doğrultusunda, odağına “önleyiciliği” alarak yeniden örgütlenmiştir ve kapitalist
toplumdakinden “niteliksel” olarak farklıdır (Akalın, 2015).
SOSYALİST TOPLUMDA SAĞLIK HİZMETİ
Sosyalist toplumda sağlık hizmetinin örgütlenmesine ilişkin
literatür çok yetersizdir. Son on yıllarda yurt dışında yapılan yayınların
çoğunda eski sosyalist ülkelerin sağlık alanındaki deneyimleri çarpıtılmakta ve
başarıları değersizleştirilmeye çalışılmaktadır. Sağlıkta sosyalizm çoğu kez
bir finansman yöntemine (finansmanın genel bütçeden karşılanmasına) ve/ya
hizmet modeline (devlet hizmeti) indirgenmekte, hizmetin “içeriğine” hiç
değinilmemektedir.
Tarihteki ilk sosyalist toplumu inşa eden Sovyetler Birliği’nde sağlık
hizmeti, ülkenin ilk Sağlık Bakanı Nikolay Semaşko tarafından geliştirilen bir
model (Semaşko Modeli) ile toplumun gereksinimleri doğrultusunda ve odağına önleyiciliği
alarak örgütlenmiştir. İkinci Paylaşım Savaşı sonrasında sosyalizme yönelen doğu
Avrupa ülkeleri ve Çin Halk Cumhuriyeti ile daha sonra sosyalizme yönelen Küba
ve Vietnam gibi ülkeler de sağlıkta Semaşko modelini benimsemişlerdir.
Semaşko Modeli’nin ayırt edici özellikleri, evrensellik, bütünlüklülük
ve toplum katılımıdır.
Evrensellik
Evrensellik, sağlık hizmetine “erişimi” ifade eden bir kavramdır. Bir
ülkede yaşayan insanların, üretilen sağlık hizmetlerinden yararlanabilmeleri
için yalnızca sağlık kurumlarının ve sağlıkçıların varlığı yeterli değildir. İnsanların
bu olanaklara erişebilmelerinin önünde mali, coğrafi, sosyal veya kültürel
engeller olabilir. Örneğin gereksinim duydukları sağlık hizmetinin bedelini
ödeyemeyenler, yaşadıkları yerde sağlık kurumu bulunmayanlar veya çeşitli
nedenlerle (örneğin cinsel tercihlerinden dolayı) sağlık kurumlarında
ayrımcılığa uğrayanlar, sağlık hizmetine yeterince erişemezler.
Tarihte “bütün” yurttaşlarına gereksinim duydukları sağlık
hizmetine hiçbir engelle karşılaşmadan erişim olanağını veren ilk ülke
Sovyetler Birliği olmuştur (Akalın, 2010). Sovyet hükumeti, kurulduktan dört
gün sonra, 13 Kasım 1917’de yayınladığı bir kararnameyle, Sovyetler Birliği’nde
yaşayan bütün yurttaşlar için sağlık hizmetlerini “ücretsiz” kılarak (Sigerist,
1937), sağlık hizmetine erişimde mali engelleri ortadan kaldırmıştır.
Sovyetler Birliği’nde devlet, yine tarihte ilk kez yurttaşlarının
sağlığı için “doğrudan” sorumluluk üstlenmiş ve sağlık hizmetinin bir “devlet
hizmeti” olarak örgütlenmesi için 1918 yılında dünyadaki “ilk” Sağlık Bakanlığı
örgütlenmiştir. Ülkede sağlıkla ilişkili bütün kurum ve kuruluşlar
kamulaştırılmış, Sağlık Bakanlığı kısa sürede ülkenin en ücra köşelerine kadar
örgütlenmiş ve bütün Sovyet yurttaşlarının evlerinin ve işyerlerinin yakınında
sağlık hizmetine erişebilmesini garanti altına almıştır (Newsholme ve
Kingsbury, 2015).
Sovyetler Birliği’nden sonra kapitalist ülkeler de sağlık
hizmetinde evrensellik ilkesini benimsemişler ve yurttaşlarının sağlık
hizmetine erişimi önündeki engelleri kaldırmak için çeşitli girişimlerde
bulunmuşlardır. Ancak kapitalist ülkelerde evrensellik kavramının içi
boşaltılmış, içeriği çok daraltılmıştır (Birn ve Nervi, 2019).
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) evrenselliğin, sosyalist ülkelerde
olduğu gibi herkesin, “bütün” sağlık giderlerinin karşılanması anlamına gelmediğini,
yalnızca herkesin sağlık bakım hizmetlerine erişebilmesi anlamında kullanıldığını
ifade etmektedir (WHO, 2010). Dahası DSÖ evrenselliği, son zamanlarda türeyen “kapsayıcılık”
kavramıyla birlikte kullanmaktadır. Bu bağlamda bireyler, “belirli bir hizmet
paketi” için mali koruma altındadır ve evrensellik “bu pakette yer alan
hizmetlere erişimi” garanti etmektedir (WHO, 2019). Bireyler paketin dışında
kalan hizmetler için ceplerinden ödeme yapar veya ilave sigorta poliçeleri
satın alırlar.
Son olarak sosyalist ülkelerde sağlık hizmetlerinin genel bütçeden
finanse edilmesi ve devlet tarafından sunulması evrensellik için olmazsa olmaz
koşullar olarak görülürken, DSÖ’ne göre evrensellik için bunlar şart değildir. İnanılması
çok güç görünse de, DSÖ bir ülkede sağlıkta evrenselliğin yurttaşların özel
sağlık sigortası poliçesi satın almasıyla da sağlanabileceğini savunmaktadır
(WHO, 2019).
Bu çerçevede insanların “sağlık hakkını” yalnızca ve gerçek
anlamıyla sosyalist toplumlarda kullanabildiklerini, kapitalist toplumda sağlık
hakkının genellikle “kağıt üzerinde” kaldığı söylenebilir. Kapitalizmin metalaştırdığı
sağlık, sosyalizmde gerçekten bir insan hakkıdır.
Sosyalist toplumda devlet, yurttaşların sağlık hizmetine erişimi
önündeki mali engelleri ortadan kaldırmak için sağlık hizmetini genel bütçeden
finanse eder ve yurttaşlara sözcüğün tam anlamıyla “ücretsiz” sunar. Asla katkı
payı, katılım payı veya kullanıcı ücreti gibi isimler altında ücretler talep
edilmez. Kapitalist ülkeler ise sağlık hizmetlerinin finansmanı ile sunumunu
ayırarak, devletin sağlıktaki rolünü sınırlar (Birn ve Nervi, 2019).
Sosyalist toplumda yurttaşların, ülkenin neresinde yaşarlarsa
yaşasınlar, gereksindikleri sağlık hizmetine eşit erişebilmeleri için devlet
ülkenin her yerinde sağlık kuruluşlarının ve sağlık emekçilerinin dengeli
dağılımını sağlar. Bunun sağlanabilmesi, “eşitsiz gelişmenin” bir kural olduğu
kapitalist toplumların doğasına aykırıdır. Nitekim kapitalist toplumlarda
sermaye yalnızca kâr motifiyle yatırım yaptığından, sağlık hizmeti
metropollerde yoğunlaşmakta, sağlık kurumları ve sağlık emekçileri ülkeye
eşitsiz dağılmaktadır.
Sağlık hizmetine erişimde sosyal ve kültürel engellerin
kaldırılması, sağlık kurumlarında kimseye ırkına, toplumsal cinsiyetine veya
cinsel tercihine dayalı ayrımcılık yapılmamasının sağlanması önemlidir. Kapitalist
toplumlarda sınıf, etnik kimlik veya toplumsal cinsiyet temelinde ayrımcılık düzenin
“doğasında” bulunduğundan, sağlık hizmeti düzenin bu tür kusurlarından muaf
olamaz.
Bütünlüklülük
Sağlık hizmetinde bütüncüllük terimi, birinci basamakta önleyici
ve tedavi edici hizmetlerin bir arada sunulması veya koruyucu, tedavi edici ve
rehabilite edici hizmetlerin bütünleştirilmesi gibi durumları tanımlamaktadır (WHO, 2008). Bu makalede bütünlüklülük ile
sağlık sorunlarının çözümünde tek başına önleyici, tedavi edici ve rehabilite
edici tıbbi tedbirlerle yetinilmemesi ve tıbbi tedbirler yanında sosyal, ekonomik
ve politik tedbirleri de içeren “bütünlüklü” bir yaklaşıma sahip olunması
kastedilmektedir.
Bazı yazarlar çok daha dar bir çerçevede de olsa bu yaklaşımı
“kapsamlılık” terimi ile ifade etmektedir (Magnussen ve ark, 2004). Ancak kapsamlılık
terimi de çeşitli yazarlar tarafından çok farklı anlamlarda
kullanılabildiğinden, bu makalede sosyalizmin sağlıkta tıbbi tedbirler ile sosyal,
ekonomik ve politik tedbirleri birlikte değerlendirmesini tanımlamak için “bütünlüklülük”
terimi tercih edilmiştir.
Sağlığın esas olarak “biyolojik” bir olgu olarak kabul edildiği kapitalist
toplumlarda sağlık hizmetinin kapsamı ağırlıkla “tıbbi hizmetlerle” sınırlandırılmıştır.
Kapitalist ülkeler, DSÖ’nün sağlığın yalnızca hastalık veya sakatlığın olmayışı
değil, aynı zamanda bedensel, ruhsal ve sosyal bakımdan tam bir iyilik hali
olduğu şeklindeki sağlık tanımını kağıt üzerinde benimser görünmekle birlikte,
uygulamalarında sağlığı genellikle hastalığın olmayışına indirger ve sağlık
hizmetini buna göre örgütlerler (Akalın 2015).
Bu yaklaşım kendisini kapitalist tıbbın bütün sağlık sorunlarının
ardında ısrarla biyolojik/genetik faktörler arama eğiliminde göstermektedir.
Oysa bugüne kadar yapılan araştırmalar, hastalıkların yalnızca yüzde ikisinin
tekil gen lokusundaki bir hataya atfedilebildiğini (Strohman, 1993), fakat
genler ile sağlığın diğer belirleyicileri arasındaki “ilişkilerin” önemli
olduğunu ortaya koymaktadır (Finch ve Tanzi, 1997).
Sosyalist toplumda sağlık salt tıbbi bir konu olmaktan çok,
kapsamlı bir toplumsal dönüşümün bir parçası olarak görülür. Bu çerçevede
sosyalist ülkeler yurttaşlarının sağlığı için tıbbi hizmetler yanında, herkese
parasız eğitim, gıda güvencesi ve sosyal güvence gibi hizmetler de sunarlar. Sağlığa
ve hastalıklara bütüncül yaklaşım içinde “önleyicilik”, sağlığın sosyal,
ekonomik, çevresel ve politik belirleyicilerini kapsayacak şekilde en geniş
bağlamında anlaşılır (Brouwer, 2012).
Diğer yandan Sovyet tıbbında önleyicilik, sağlığa bütünlüklü
yaklaşım çerçevesinde kapitalist ülkelerdeki önleyicilik yaklaşımından iki
yönüyle çok farklıdır. Birincisi, kapitalist tıpta önleyici hizmetler, genellikle
tedavi edici hizmetlerden “ayrı” örgütlenirken, Sovyet tıbbında tedavi
hizmetleriyle bütünleştirilmiştir. Önleyici hizmetler ile iyileştirici
hizmetler arasındaki geleneksel ayrımı ortadan kaldırması ve önleyici
hizmetleri tıbbi hizmetlerle sınırlamaması, sağlığa sosyalist yaklaşımın ayırt
edici özelliklerinden biridir. İkincisi, kapitalist tıpta önleyici hizmetler
“tıbbi proflaksi” ile sınırlıyken, Sovyet tıbbında “sosyal proflaksiyi” de
kapsar; yani sosyalist toplumda hekimler aynı zamanda birer sosyal çalışmacı
olup, “sosyal tanı” koyabilme ve “sosyal tedavi” uygulayabilme becerilerine de
sahiptir (Akalın, 2010).
Sağlıkta bütünlüklü yaklaşım ilk kez toplumcu tıbbın
kurucularından Rudolf Virchow tarafından formüle edilmiştir. 1840’larda Yukarı
Silezya kömür madenlerinde patlak veren ve çok sayıda can alan bir salgın
sonrasında, böyle salgınların bir daha yinelenmemesi için hangi tedbirlerin
alınması gerektiğini araştırmak üzere Prusya hükumeti tarafından bölgeye
gönderilen Rudolf Virchow, daha sonra bir toplumcu tıp klasiği olarak anılacak
bir rapor hazırlamıştır. Virchow raporunda, salgının nedenlerinin fiziksel
olduğu kadar “sosyal ve ekonomik” olduğunu belirterek, salgınların
yinelenmemesi için tıbbi tedbirlerin “yeterli olmayacağını”, sosyal ve ekonomik
tedbirler de alınması gerektiğini belirtmiştir (Akalın, 2013).
Toplum katılımı
Sosyalist bir toplumda sağlık hizmetine toplum katılımı, sözcüğün
en geniş anlamıyla sağlık hizmetinin planlanmasından örgütlenmesine, sunumundan
denetimine ve değerlendirilmesine, yeniden planlanmasına kadar bütün
aşamalarında toplumun etkin katılımını ifade etmektedir.
Tarihte bu çerçevede bir toplum katılımının ilk örneği Sovyetler
Birliği’nde gözlenmiştir. Haziran 1918’de toplanan Tıp ve Sağlık Kurulları
Kongresi’nde Khirin, işçilerin ve köylülerin bütün politik ve ekonomik gücü
ellerine aldıkları gibi, sağlıklarının korunmasını da ellerine almaları gerektiğini
ifade etmiştir. Daha sonra Sovyetler Birliği’nin ilk Sağlık Bakanı olan Nikolay
Semaşko da, işçilerin sağlığının işçilerin ellerinde olması gerektiği
düşüncesiyle hareket ederek, sağlık hizmetlerinin örgütlenmesinde bütün
aşamalarda işçilerin söz, yetki ve karar sahibi olmalarını sağlayacak
mekanizmalar geliştirmiştir (Akalın, 2010).
Semaşko modelini benimseyen diğer sosyalist ülkelerde de sağlık
hizmetlerine toplum katılımı sağlamak amacıyla çeşitli mekanizmalar
oluşturulmuştur. Örneğin Küba’da Sağlık Bakanlığı, Küba Kadınlar Federasyonu,
Devrimi Savunma Komiteleri ve Sendikalar Birliği ile çok yakın ilişki içinde
çalışır (Brouwer, 2012).
Şüphesiz güçlü bir sağlık yönetimi, sağlık programlarının
oluşturulmasında ve uygulanmasında çok önemlidir, ancak bu programların
başarısı, toplumun bu programları ne kadar benimsediğine ve sahip çıkmasına
bağlıdır. Sovyet tıbbının başarısının sırrı, emekçilerin sağlık hizmetlerine aktif
katılımıdır (Sigerist, 1937).
SONUÇ
Sosyalizmde sağlık “sosyal” bir olgu olarak tanımlanır ve üretim
tarzı ve üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki diyalektik ilişkiler
içinde anlaşılır. Diğer bir deyişle sağlığın “bağlamını” üretim tarzı ve
üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki ilişkiler oluşturur. Bunun nedeni
insanın, hem üretici güçlerin (emek, kaynaklar vb), hem de üretim ilişkilerinin
(işbölümü, sosyal kurumlar vb) ana unsuru olmasıdır.
Bir toplumun üretim tarzı, o toplumun sosyal örgütlenmesinin desen
ve dinamiklerini belirler. Üretim araçları üzerinde özel mülkiyetin egemen
olduğu, artık değer sömürüsüne dayalı kapitalist toplumlarda, devlet aygıtı ve
toplumsal kurumlar (dolayısıyla sağlık hizmeti) sermayenin çıkarlarına göre
örgütlenmişlerdir. Şüphesiz işçi sınıfı bu durumu kendi lehine çevirmek için
sürekli bir mücadele içindedir ve kapitalist toplumda emekçilerin sosyal,
ekonomik ve siyasal kazanımlarının, sağlık hizmetinden yararlanabilmelerinin
düzeyini bu mücadele belirlemektedir.
Sağlıkta sosyalizmin, sağlık hizmetinin devlet tarafından “ücretsiz”
sunulmasına eşitlenmesi veya indirgenmesi, çok yanlış bir tutumdur. Sağlık hizmetinin
ücretsiz sunulması, yalnızca herkesin gereksinim duyduğunda, mali bakımdan
kaygı duymadan sağlık bakımına erişimini sağlar. Tarihte bunu gerçekleştirmeyi
başarabilmiş Kanada ve İngiltere gibi kapitalist ülkeler vardır. Ancak bu
ülkelerdeki sağlık hizmetlerini sosyalleştiren uygulamalar, asla “sosyalist” uygulamalar
olarak nitelenemez, çünkü sağlık hizmetini ücretsiz kılmak, bu ülkelerde sağlık
hizmetinin “kapitalist karakterini” değiştirmemiştir. Bu ülkelerde sağlık,
alınıp – satılan bir meta olma niteliğini taşımaya devam etmiştir (Livingstone
ve Capps, 2010).
Diğer yandan günümüzde sermaye tıbbı da, sağlığın 1840’larda
Engels tarafından tanımlanan ve Virchow tarafından formüle edilen “sosyal
belirleyicilerini” 170 yıl gecikmeyle de olsa kabullenmek zorunda kalmıştır,
fakat bu belirleyicilerin ardındaki güç ilişkilerini (Navarro, 2009) sorgulamak
sosyalist tıbbın ayırt edici özelliği olmaya devam etmektedir. Virchow’a göre
sağlık hizmeti, “devlet” hizmeti olarak örgütlenmeli ve herkese eşit ve
ücretsiz sunulmalıdır; ancak bireylerin ve toplumun sağlığının iyileştirilmesi
için yalnızca tıbbi müdahaleler asla yeterli değildir. Sonuç almak için tıbbı
müdahalelere, sağlığın sosyal belirleyicilerine hitap eden sosyal tedbirler
eşlik etmeli ve insanların hastalık üreten yaşam ve çalışma koşulları
iyileştirilmelidir (Mackenbach, 2009).
Sağlıkta sosyalizm, kapitalist toplumda sunulan sağlık hizmetinin
daha eşit ve adil dağıtılması değildir. Sosyalist toplumda sağlık hizmeti,
kapitalist toplumdaki sağlık hizmetinden “niteliksel” olarak farklıdır veya
başka bir sağlık hizmetidir. Özetlemek gerekirse; sosyalist toplumda sağlık
hizmeti:
• Ulusal bir sosyoekonomik programın (veya planlı
ekonominin) bir parçasıdır
• Herkese eşit ve ücretsiz sunulur
• Basamaklı bir sistem içinde uzman
sağlıkçılar tarafından sağlanır
• Önleyicilik önceliklidir
• Gereksinimlerin belirlenmesinden
planlamaya, uygulamadan değerlendirme ve denetime, bütün süreçlerde toplum
katılımı esastır.
Dr. Akif Akalın
İ. Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Em. Öğretim Görevlisi
KAYNAKÇA
Akalın, M.A. (2010). Toplumcu
Tıp: Sovyetler Birliği Deneyimi. İstanbul: Yazılama.
Akalın, M.A. (2013). Toplumcu
Tıbba Giriş: Toplumcu Tıp Ders Notları. İstanbul: Yazılama.
Akalın, M.A. (2015). Sağlığa
ve Hastalığa Toplumcu Yaklaşım. İstanbul: Yazılama.
Belek, İ., Nalçacı, E., Onuroğulları, H., Ardıç, F. (1998). Sınıfsız Toplum Yolunda Türkiye İçin Sağlık
Tezi. İkinci Baskı. İstanbul: Sorun Yayınları.
Birn, A.E. ve Nervi, L. (2019). What matters in health (care) universes:
delusions, dilutions, and ways towards universal health justice. Globalization and Health, 15(Suppl 1):
0. doi:10.1186/s12992-019-0521-7.
Brouwer, S. (2012). Devrimci
Doktorlar. Çeviren: L. Aydeniz. İstanbul: Notabene.
Finch, C.E. ve Tanzi, R.E. (1997). Genetics of aging. Science, 17, 278(5337): 407 – 411.
Livingstone, M. ve Capps, L. (2010). Health Care Reform: a
Socialist Vision. Social Medicine,
5(1): 74 – 76.
Mackenbach, J.P. (2009). Politics is nothing but medicine at a
larger scale: reflections on public health’s biggest idea. Journal of Epidemiology & Community Health, 63: 181 – 184. doi:
10.1136/jech.2008.077032
Magnussen, L., Ehiri, J. ve Jolly, P. (2004). Comprehensive Versus
Selective Primary Health Care: Lessons For Global Health Policy. Health Affairs, 23(3):
Navarro, V. (2009). What we mean by social determinants of health.
Global Health Promotion, 16(1): 5 – 16.
Newsholme, A. ve Kingsbury, J.A. (2015). Kızıl Tıp. Çeviren: S. Görmez. İstanbul: Yazılama.
Sigerist, H.E. (1937). Socialized
Medicine in the Soviet Union. London: Victor Gollancz.
Strohman, R. C. (1993). Ancient genomes, wise bodies, unhealthy
people: Limits of genetic thinking in biology and medicine. Perspectives in Biology & Medicine,
37(1): 112 – 145.
WHO. (2008). Integrated health services: what and why? Health Services Delivery Technical Brief
No.1. Erişim Tarihi: 19.12.2019. https://www.who.int/healthsystems/technical_brief_final.pdf
WHO. (2010). The world
health report: health systems financing: the path to universal coverage.
Erişim tarihi: 19.12.2019. http://www.who.int/whr/2010/en/.
WHO (2019). Universal health
coverage (UHC). Erişim tarihi: 19.12.2019. https://www.who.int/en/news-room/fact-sheets/detail/universal-health-coverage-(uhc).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder