Translate

20 Nisan 2020 Pazartesi

Nereden çıktı bu koronavirüs?


İnsan herhalde canlılar içinde en meraklı olanı. Her şeyi merak ediyor, nedenini niçinini sorguluyor ve ancak şöyle veya böyle bir açıklama üreterek rahatlayabiliyor. Bugünlerde de en büyük derdimiz koronavirüs. Öyle ya, durduk yere nereden çıktı bu virüs?


İnsan tarih boyunca çok, ama çok uzun yıllar, hastalıkların tanrı(lar) tarafından verilen cezalar olduğuna inandı. Bu inanç insanların bazılarında günümüzde de devam ediyor. Ben meslek yaşamım boyunca birçok insanın çaresiz bir hastalığa yakalandığında “tanrım ne günah işledim de bana bu hastalığı verdin” dediğine tanık oldum.

Fakat zamanla insanın bilgisi, görgüsü arttıkça, deneyimlerinden dersler çıkartmaya başladıkça, hastalıkların başka nedenleri de olabileceği düşünülmeye başlıyor. Tarihte bu konuda ilk adımı atan, bizim topraklardan biri: Hitit kralı 2. Murşili.

MÖ 1321 – 1295 arası yaşadığı tahmin edilen Murşili’nin dramatik bir öyküsü var. Babası Kral 1. Şuppiluliuma Mısır seferinden döndükten sonra vebaya yakalanıyor ve yaşamını yitiriyor. Yerine abisi tahta çıkıyor, fakat çok kısa bir süre sonra o da vebadan ölüyor. Murşili henüz 20 yaşındayken Kral oluyor ve halkına başlarına gelen bu felaketlerin nedenlerini açıklarken, veba salgınının babasının Mısır’dan getirdiği tutsaklarla gelmiş olabileceğini söylüyor.

Bu bildiğimiz kadarıyla insanların hastalıkların nedenlerine ilişkin ilk “laik” açıklaması. Fakat hemen aynı dönemde kaleme alındığı kabul edilen Tevrat’ın, hastalıkları bir tanrısal ceza olarak tanımlamaya devam etmesine rağmen, Murşili’nin düşüncesini de yabana atmadığını ve cüzzam hastalarının hastalıklarını sağlıklı insanlara bulaştırmamaları için uzaklaştırılmaları (izole edilmeleri) gerektiğini yazdığı görülüyor (Leviticus bölümünde).

Kısa bir süre sonra Yunanistan’da Hipokrat “salgın” hastalıkların adını koyuyor: Epidemi. Tarih MÖ 400’ler. Hipokrat salgın sözcüğünü bugün kullandığımız anlamda, “bir ülkede dolaşan veya yayılan” hastalıkları tanımlamakta kullanıyor ve bu başlıkta ciltlerce kitap yazıyor. Artık insan hastalıkların nedenleri konusunda birkaç bin yıl öncesine göre çok daha bilinçli.

Ancak birkaç yüzyıl sonra Avrupa’da insan bilinci Kilise’ye teslim oluyor. Bilimi tekeline alan Kilise, insanın merak duygusunu engizisyonlarla bastırıyor. Hipokrat unutuluyor ve hastalıklar yeniden tanrısal cezalar olarak görülmeye başlanıyor. Tıp Kiliseyle bütünleşiyor ve uzun süre karanlıkta kalıyor.

İlginçtir, insanı bu karanlıktan çekip çıkartan yine veba oluyor. 1400’lü yıllarda yaşanan ve Avrupa nüfusunun dörtte birini öldüren veba salgını, insanların canlarını kurtarabilmek için yüzlerini Kilise yerine “bilime” dönmelerine ve tarihteki ilk “karantina tedbirlerini” almalarına yol açıyor. Hem de İtalya’da, yeryüzünde Kilisenin en güçlü olduğu yerde, salgın hastalık “dünyevi” tedbirlerle durdurulmaya çalışılıyor.

Bundan sonrasını biliyorsunuz. İnsanlar bilimde ilerledikçe hastalıkların nedenlerini daha iyi açıklamaya ve hastalıklarla daha bilinçli mücadele etmeye başladılar. Fakat “bütün” insanlar değil elbette… Hala, 21. yüzyılda, Murşili’den neredeyse 3 bin 300 yıl sonra dahi koronavirüsün nedenlerini yeryüzünde, üretim ilişkilerimizde, maddi yaşam koşullarımızda aramak yerine, gözlerini göklere dikenler hiç de az değil.  

Koronavirüsün nedenleri konusunda her akşam ekranlarda ahkam kesenleri biliyorsunuz. Gelin biraz da koronavirüsün laboratuvarda imal edildiğini söyleyenleri bırakıp, gözlerini yıldızlara dikenlere kulak verelim.

Meşhur astrolog Susan Miller’a sorarsanız, yeni koronavirüs Plüton gezegeninin başımıza sardığı bir beladır. Astrologlar Plüton’un büyük miktarda para, büyük insan toplulukları ve virüslerle ilgili olduğunu söylüyor.

Mesele şöyle izah ediliyor. Plüton oğlak burcuna girmiş. Bu arada Jüpiter de oğlak burcundaymış ve aralarında 6 derecelik bir açı oluşmuş ki bu çok nadir rastlanan bir durum. Jüpiter aslında çok şen şakrak, gönlü bol bir gezegen, fakat bu Plüton'la böyle bir açıda temasa girince kıyamet kopmuş. Jüpiter'in cömertliği ile azan Plüton’un virüsleri pandemiye neden olmuş.

İnanmıyor musunuz? Siz bilirsiniz. Dünyada (ve Türkiye’de) Susan Miller’a inanan kaç “milyon” kişi var biliyor musunuz? Siz eksik de kalın.

Akif Akalın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder