Translate

22 Ağustos 2020 Cumartesi

COVID 19 günlüğü

 

Ağustos sonuna geliyoruz ve toplum düzeyinde hiçbir ciddi tedbir alınmadığı için çoktan kontrol altına alınmış olması gereken salgın “tam gaz” devam ediyor. Sağlık Bakanlığı bu hafta vaka sayılarını bin – bin 500 bandına taşıdı. Konunun uzmanları bu rakamın üç, beş hatta on ile çarpılması gerektiğini düşünüyor.

 

Süreç devam ederken ileride “ibretle ve utançla” anımsayacağımız olaylar yaşamaya devam ediyoruz. Dardanel fabrikasının siparişlerini yetiştirebilmek için nasıl Umumi Hıfzıssıhha Kurulu’ndan “kapalı devre çalışma” ucubesini çıkarttığını anımsayacaksınız. Ev karantinasında olan hasta işçiler (PCR pozitif) Kurul kararıyla işyerine çağrılmış ve hasta olmayan işçilerle birlikte çalıştırılmışlardı.

 

Bugün de medyaya yeni bir utanç vesikası düştü. Olay Türkiye’nin en önemli “bilim” kurumlarından birinde, göz bebeğimiz Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) yaşanıyor. 

 

Öykü Ağustos başında ODTÜ yemekhanesinde çalışan iki işçinin PCR testlerinin pozitif çıkmasıyla başlıyor. İşçiler COVID 19 hastası olduklarını öğrenince, işyerindeki İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) birimine başvuruyor ve durumlarını bildiriyorlar. ODTÜ’nün İSG birimi işçilere, “önemli değil, maskenizi takın ve çalışmaya devam edin” diyor.

 

İSG birimleri 6331 sayılı yasa ile işyerlerinde sağlık ve iş güvenliği tedbirleri alınmasını sağlamak için örgütlenmiş kurumlar ve bu kurumlarda işyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanları (mühendisler) görev yapıyor. Bu işyeri hekimlerinin ve iş güvenliği uzmanlarının “görevi” işçilerin sağlığını ve güvenliğini korumak, fakat tam aksine işçilerin sağlığını ve güvenliğini onlar tehlikeye atıyor.

 

Gerçekten inanılır gibi değil. ODTÜ’nün İSG birimindeki işyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanlarının COVID 19’un “bulaşıcı” bir hastalık olduğunu, hasta oldukları PCR testi ile kanıtlanmış işçilerin hastalığı diğer sağlıklı işçilere bulaştırabileceklerini bilmemeleri mümkün mü? Bu hastalığın “ölümcül” bir hastalık olduğunu bilmiyorlar mı, gazete de mi okumuyorlar, TV’de haber de mi izlemiyorlar?

 

Ağustos ayının ikinci haftasında öykü daha da korkunç bir hal alıyor. Hasta işçiler İSG birimi kendilerini hastalığı diğer işçilere bulaştırmamaları için işyerinden uzaklaştırmadığı için kafeteryada çalışmaya devam ediyorlar ve hastalığı kafeteryadaki diğer işçilere bulaştırıyorlar. Ağustos ayının ikinci haftasında işyerinde PCR testi pozitif işçi sayısı artıyor.

 

Hasta işçiler yine İSG birimine gidiyorlar. Ne yapsınlar? Gidecek başka yer yok ki… Hastalığın kafeteryada çalışan işçiler arasında yayıldığını, yeni hastaların ortaya çıktığını söylüyorlar. İşyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanının umurunda değil…

 

Sonunda 19 Ağustos günü işçiler bakıyorlar ki kendi sağlık ve güvenliklerini korumakla görevli olan İSG birimi görevini yapmıyor, kendi sağlık ve güvenliklerini “kendileri” korumak için direnişe geçiyorlar. İşçilerin iş bırakması üzerine ODTÜ rektörlüğü işçilerin çalıştığı kafeteryayı 31 Ağustos tarihine kadar kapatmak zorunda kalıyor.  

 

Hani yazılarımızda sık sık kullandığımız “hangi derdime yanayım” ifadesi bu olayda da geçerli. Eğer İSG birimindeki işyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanları hastalığın işçiler arasında yayılabileceğini “bilmiyorlarsa” nasıl işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı oldular? Bildikleri halde gerekli tedbirleri almadılarsa neden ODTÜ yönetimi soruşturma açmıyor? Artık tamamen unuttuğumuz Hipokrat yeminini, mesleki etik değerleri saymıyorum bile…

 

COVID 19 bir gün bitecek, fakat geride bıraktığı utanç vesikaları sonsuza dek bizimle kalacak.


Akif Akalın


https://www.yurtseverlik.com/halk-sagligi-uzmani-dr-akif-akalin-yazdi-odtude-salgina-yakalanan-iscilerin-basina-gelenler-ve-bir-turkiye-gercegi.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder