Bugün Hürriyet
gazetesinde Osman Müftüoğlu’nun “Maske bir numaralı mesele” başlıklı bir yazısı
yayınlandı. Açıkçası yazının ilk birkaç paragrafını okurken “şaka” yapıyor
sandım, fakat sonlara doğru “ciidi” olduğunu anlayınca hayretler içinde kaldım.
Hayretler içinde kaldım, çünkü biz Osman Müftüoğlu’nun diplomasını Ankara Tıp Fakültesi’nden aldığını sanıyorduk. Fakat bu yazıyı okuyunca gerçekten şüpheye düştüm. Böyle bir yazı kaleme alan biri tıp fakültesi mezunu olabilir mi?
Yazıda öyle
cümleler var ki, tıp fakültesi mezunu biri, “arka kapıdan” dahi mezun olmuş
olsa kur(a)maz.
Daha ilk cümlenizde
“Biliyorsunuz ‘maske – mesafe’ ikilisi bu salgını kontrol altında tutmanın en
etkili 3 çözümünden ikisi” diyorsunuz. Osman bey bunu hangi tıp kitabında
okudunuz? Bu yazdıklarınız hangi tıp kitabında yazıyor? Gerçekten merak
ediyorum, siz bizim okuduklarımızdan başka tıp kitapları mı okuyorsunuz?
Konuyla ilgili
herhangi bir tıp kitabına baksanız COVID 19 gibi bir salgını kontrol altında
tutmanın en etkili yolunun “izolasyon ve karantina” olduğunu görürüsünüz. Tek
başına maske ile, mesefe ile salgın mücadelesi verildiği nerede görülmüş? Hangi
“gerçek” tıp doktoru böyle bir şey söylüyor?
Sayın Müftüoğlu,
gazete de mi okumuyorsunuz, TV de mi izlemiyorsunuz? Lütfen bu akşam haberleri
izleyin, Avusturalya’nın “karantina” tedbirleri aldığını göreceksiniz. Bugüne
kadar salgın mücadelesini başarıyla sürdüren ve en az kayıp veren ülkeler,
izolasyon ve karantina tedbirlerini başarıyla uygulayabilen ülkeler. Lütfen
arada bir yazı yazdığınız gazetede çıkan haberi de izleyin.
Osman bey,
“sosyal mesafe” veya daha doğrusu “fiziksel mesafe” konusunda ne deseniz
haklısınız. Damlacık enfeksiyonlarında fiziksel mesafe gerçekten çok önemli.
Fakat acaba fiziksel mesafeyi “teftiş” etmek için sizin yazınızda dolaştığınızı
belirttiğiniz “mekanlar” ne kadar anlamlı?
Yazınızdan bir
“lokantayı” teftiş ettiğiniz anlaşılıyor. Peki, bir insan yemek yediği için
girdiği bir lokantada ne kadar zaman geçirir? Mesela siz ne kadar zaman
geçirdiniz? Yarım saat? Haydi yemekten sonra bir de kahve söylediler diyelim,
bir saat?
Fakat sizin bir
saatinizi geçirdiğiniz lokantada (biz aslında “işyeri” diyoruz) çalışan
emekçiler kaç saatlerini geçiriyorlar? Bunun için size “servis yapılan” mekan
yerine hizmetin “üretildiği” mekanı, yani mutfağı teftiş etmek gerekmez mi?
Belki de
işyerlerini dolaşıp “sosyal mesafeyi” teftiş etmeniz daha anlamlı olurdu.
Mesela İstanbul’dayken Bağcılara uğrasaydınız ve herhangi bir işyerine girip,
işverenin “sosyal mesafe” tedbiri alıp almadığını teftiş etseydiniz.
Bakın hesap çok
basit. Bir işçi için dört yana 1,5 metre fiziksel mesafe koysanız, 3 metre
çarpı 3 metre hesabıyla 9 metrekare alan gerekiyor. Yani eğer teftiş ettiğiniz
işyerinde 10 işçi çalışıyorsa, “çalışma alanının” en az 90 metrekare olması
lazım ve işçiler iş boyunca kendi 9 metrekarelerinde kalmalı.
Yarın herhangi
bir işyerine gidip, böyle tedbirler alınıp alınmadığını teftiş etmeye ne
dersiniz? İsterseniz işyerinde havalandırma koşulları teftişleri için
kullanılan kuralları da anlatabilirim.
Teftişinize
çıkarken sanıyorum toplu taşıma araçlarını tercih etmediniz. Oysa özellikle
işbaşı ve işsonu saatlerinde toplu taşıma araçlarına bir bakabilme şansınız olsaydı,
insanların hangi koşullarda işyerlerine gidip – döndüklerini görebilseydiniz,
Hürriyet gazetesinde yayınladığınız yazının ne kadar havada kaldığını
görebilirdiniz.
İnsanlar
ülkemizde “devlet” tarafından alınması gereken karantina tedbirleri alınmadığı
için sabahları işlerine giderken, sizin salgınla mücadelede çok önemsediğiniz
“sosyal mesafe” kurallarına uyamıyorlar. Siz de herhalde insanların “kucak-
kucağa” seyahat ettikleri belediye otobüslerinde maskenin bir işe
yaramayacağını takdir edersiniz.
Son olarak bir
tıp doktoru sıfatıyla insanlara sağlıkları ile ilgili önerilerde bulunurken,
tıbbi literatür yerine “bbc.com”dan yararlanmayı tercih etmeniz oldukça
manidar. Oysa emin olun bu konuda okuyabileceğiniz çok iyi “Halk Sağlığı”
kitaplarımız var.
Böylece maske
konusunda reknten veya dokudan daha önemli şeyler olduğunu öğrenebilirsiniz.
Dünya Sağlık Örgütü’nün web sayfasındada faydalı bilgiler var.
Fakat daha
önemlisi “tıbbi kaynaklar” kullanmak, sizi hataya düşmekten de kurtarır.
Örneğin tıp kitapları sizin yazınızda önerdiğiniz “hyalüronik asit” bazlı
kremlerin, eritem, ödem ve ağrı gibi yan etkileri olabileceğini yazarlar.
Maskeyi buzdolabında soğutma önerinizin “ilk kez kullanmadan önce” bağlamında
önerildiğini ummak istiyorum. Takdir edersiniz ki, insanlar “bbc.com” önerisini
kullandıkları maskeleri buzdolabında soğutabilecekleri şeklinde de
anlayabilirler ve hiç istemeden bir faciaya neden olabilirsiniz. Oysa tıbbın
temel ilkesi “önce zarar verme” değil mi?
Fakat yiğidi
öldür, hakkını ver demişler. Okurlarınıza COVID 19’a karşı “şunu yiyin, bunu
yemeyin” dememiş olmanızı da takdir ettiğimi belirteyim. Bunun için size hasseten
teşekkür ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder