Translate

27 Ocak 2021 Çarşamba

Cesur yeni dünya

 


Pandemi sonrasında bizi “nasıl” bir dünyanın beklediği sorusunun ilk yanıtları gelmeye başladı. Koç Holding CEO'su Levent Çakıroğlu, 35 bin işçi için “kalıcı” olarak “uzaktan çalışmaya” geçileceği haberini vererek, “cesur yeni dünyanın” ilk eskizini verdi.

 

Çoğumuzun aşıyla birlikte sona ereceğini düşündüğümüz ve pandemi sürecine özgü sandığımız kısıtlamaların, artık gündelik yaşamın “yeni normali” haline geleceğini görmeye başlıyoruz. 

 

EVİNİZ İŞYERİNİZ OLACAK

 

Çakıroğlu, pandemi döneminde “elde edilen tecrübelerimiz ışığında, geleceğin esnek çalışma modellerine yönelik çalışmalarımızı olgunlaştırarak devreye alıyoruz” diyor ve uzaktan çalışmanın erdemlerini sıralıyor: Çalışanların yolda geçen zamanları ortadan kalkacak, ofis alanı, personel servisi kapasitesi gibi ihtiyaçlar azalacak…

 

Çakıroğlu’nun çizdiği eskize bakan bir işveren, uzaktan çalışmanın kendisine neler sağlayacağını bir çırpıda görebilir. Peki, ya işçiler? İşçiler uzaktan çalışma ile neler yitireceklerini görebilecekler mi?

 

Tabii “sermaye” merceğinden bakıldığında, örneğin gerçekten de işveren için artık çok sayıda “ofis” ihtiyacı kalmıyor, fakat işçinin “evi” ofis oluyor. İşveren ofis kirası vermekten kurtulurken, işçi belki de artık “ev – ofis” olarak kullanabileceği bir ev için daha yüksek kira ödemek zorunda kalacak.

 

HAYATINIZ İŞ(İNİZ) OLACAK

 

Aslında bu sürecin ilk adımı “akıllı” telefonlarla atılmıştı. Birçok şirket, çalışanlarını cep telefonları üzerinden 365/7/24 düzenine sokmaya başlamıştı. Şimdi uzaktan çalışma ile bu düzen tamamlanıyor. Geçmişte yalnızca çok üst düzey yöneticiler bu tarzda çalışırken, artık şirketin bütün elemanları böyle çalışacaklar.

 

365/7/24 çalışma düzeni, işçilerin iki yüzyıllık kazanımlarının neredeyse tamamının yok olması anlamına geliyor. Bunun nedeni, işçi haklarının neredeyse tamamına yakın bir bölümünün “işyeri” üzerinden tanımlanmış olması.

 

Örneğin “yıllık izin hakkı”, aslında “işe (işyerine) gitmemek” üzerinden anlamlı hale geliyor. Diyelim ki “uzaktan” çalışırken yıllık izninizi aldınız ve ailenizle birlikte bir yere tatile gittiniz, gerçekten tatil yapabilecek misiniz?

 

Muhtemelen birçokları bu soruya “elbette” yanıtı verecektir. Öyle ya, tatildesiniz, sizi kim çalışmaya zorlayabilir? Bence o kadar peşin hükümlü olmayın. Bugün birçok çalışan mesai saatleri dışında şirketten gelen bir telefonu nasıl hiçbir “yasal” zorunluluğu olmamasına rağmen yanıtlamak “zorunda” kalıyorsa, yarın da yine hiçbir “yasal” zorunluluğu olmamasına rağmen tatildeyken kendisinden isteneni yapmak zorunda kalacak.

 

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün, fakat amacım yazıyı bir distopya tasvirine çevirmek değil. Herkes zihnini biraz zorlayarak “işyeri” ortadan kalktığında, beraberinde hangi haklarının da ortadan kalkacağını görebilir.

 

ALTERNATİF BUGÜNKÜ ÇALIŞMA DÜZENİ Mİ?

 

Peki, uzaktan çalışma karşısında bugünkü çalışma düzeni mi savunulmalı? Tamam, “uzaktan çalışma” yaşamımızı tam bir cehenneme çevirecek, fakat alternatifi “bugünkü” çalışma düzeni mi? Bugünkü çalışma düzenimizden memnun muyuz?

 

Bence sendikaların, emek örgütlerinin ve emekten yana siyasi partilerin, sermayenin pandemi sonrasına ilişkin planlarına yanıtı, pandemi öncesi (bugünkü) düzeni savunmak değil, nasıl bir çalışma düzeni isteniyorsa onu savunmak olmalıdır.  

 

Sermaye emekçileri “çalışmak için yaşamaya” zorluyor. Emekçilerin alternatifi “yaşamak için çalışmak” olmalıdır.


Akif Akalın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder