Zenginler ile yoksullar arasındaki servet farkı, insanlık tarihinin hiçbir döneminde 21. yüzyılda eriştiği seviyeyi görmedi. Örneğin Fransız ihtilali sürecinde ekmek arayan yoksul köylüler ile onlara pasta yemelerini öğütleyen Marie Antoinette arasındaki servet farkı, bugünün zenginleri ile yoksulları arasındaki servet uçurumu yanında neredeyse devede kulak sayılır.
EŞİTSİZLİKLER ROKET HIZIYLA BÜYÜYOR
Elbette dünyada eşitsizlikler her
zaman vardı, fakat 2008 krizinden sonra çok daha büyük bir “ivme” kazandı.
Dünyadaki milyarder sayısı 2008 – 2018 arasında iki kat artarken, 2017 – 2018
döneminde dünya milyarderleri arasına her 2 günde bir yeni milyarder katıldı.
Şüphesiz “yeni” milyarderlerin
milyarları Mars’tan gelmiyor. Dünyada her iki günde bir kişi yeni milyarder
olurken, onları milyarderler kulübüne terfi ettiren paralar, milyonlarca
insanın cebinden çıkıyor. Yani bazıları milyarder olurken, milyonlarca insan
daha da yoksullaşıyor.
Monthly Review dergisinin Ocak
sayısında John Bellamy Foster ve arkadaşlarının “Sermaye Bulaşı” başlıklı bir
makalesi yayınlandı.
Yazarlar ABD’nin İç Savaş döneminden beri en büyük kutuplaşmayı yaşadığını,
zenginler refah içinde yüzerken, yoksulların süründüğünü belirtiyorlar.
Zenginlik giderek daha az kişinin elinde birikirken, yoksulluk yaygınlaşıyor.
Oxfam da Ocak ayında “Eşitsizlik
Virüsü” başlıklı bir rapor yayınladı.
Rapor dünyanın en zengin “bin” milyarderinin, pandeminin neden olduğu ekonomik
kayıplarını sadece dokuz ayda geri kazandığını, fakat yoksullar için bu sürecin
on yıldan fazla bir süre alabileceğini belirtiyor.
Pandemi sürecinde, 18 Mart – 31
Aralık 2020 arasında dünya milyarderlerinin serveti 3,9 trilyon dolar artmış.
Dahası sadece en zengin 10 milyarderin serveti 540 milyar dolar artmış.
PANDEMİNİN ETKİLERİ KATLANIYOR
Zenginin parası züğürdün çenesini yorar
diyebilirsiniz, fakat kazın ayağı öyle değil. Eşitsizlikler artık insan türünün
bekasını tehdit eder duruma geldi. Oxfam Raporu, Birleşmiş Milletler Genel
Sekreteri’nin şu sözlerine yer veriyor:
“COVID-19 inşa ettiğimiz toplumların kırılgan iskeletindeki kırıkları ortaya koyan bir röntgen filmine benzedi. COVID-19 her yerde safsataları ve yalanları açığa çıkartıyor: Serbest piyasanın herkese sağlık bakımı dağıtabileceği yalanı; ücretsiz bakım işinin iş olmadığı kurgusu; ırkçıkık – sonrası bir dünyada yaşadığımız hülyası; hepimizin aynı gemide olduğu miti. Hepimiz aynı denizde sürüklenirken, açık ki bazıları süper yatlardayken, diğerleri yüzen çöplere yapışıyor”.
Rapor bu duruma pandeminin neden
olmadığını, pandemiden önce de zaten dünyanın en zengin 2 bin milyarderinin,
“bin” kez ölüp yeniden dünyaya gelseler, harcaya harcaya bitiremeyecekleri
kadar büyük bir servete sahip olduklarını belirtiyor. Geçtiğimiz 40 yıl boyunca
dünyanın en zengin yüzde 1’i, dünyanın yarısının kazandığının iki katından daha
fazla kazanmış.
Pandemi geldiğinde zaten 3 milyardan
fazla insan hiçbir sağlık bakımı alamıyordu ve dünya emekçilerinin üçte ikisi
sosyal güvenlik ağlarının dışındaydı. Gerçi medya şimdilik bu milyarları merceğine
almadı, fakat bu milyarların önümüzdeki birkaç yıl içinde aşılanabilmesi
imkansız görünüyor.
SAĞLIĞIN ÖZELLEŞTİRİLMESİ EŞİTSİZLİKLERİ ÖLÜMCÜLLEŞTİRİYOR
Ocak ayında Brüksel merkezli
Corporate Europe Observatory de bir rapor yayınladı.
Rapor COVID 19 pandemisinin Avrupa için bir felakete dönüşmesinin ana
nedeninin, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde “sağlığın özelleştirilmesi” olduğunu
vurguladı. Sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi nedeniyle bütün Avrupa
ülkelerinin kamusal sağlık sistemleri zayıfladı ve pandemi karşısında gereken
yanıt verilemedi.
Salgının yayılmasının
durdurulamamasının ve Avrupa’nın bazı merkezlerinde “katliama” dönen ölümlerin
önlenememesinin nedeni olarak “kamusal sağlık harcamalarının kısılması”
gösterildi. Sağlık harcamaları kısılınca hastaneler yetersiz sağlık emekçisiyle
hizmet sunmak ve masrafları kısmak için yatak sayılarını azaltmak zorunda
kaldılar.
Pandemi döneminde “yoğun bakım
yatağı” sıkıntısının çekilmesinin ana nedeni de özelleştirme olarak belirlendi.
Özel hastanelerin “kârlı” olmaması nedeniyle yoğun bakım yatağı için yatırım
yapmadığı, kamu hastanelerinin de bütçe kesintileri nedeniyle yoğun bakım yataklarını
azalttıkları belirtildi.
TEK ÇÖZÜM KAMUCULUK
Bugün dayanılmaz bir hal alan
eşitsizliklerin azaltılması, hükumetlerin yeniden kamucu politikalara dönmesine
bağlı. Her geçen gün pandemi de içinde yaşadığımız sorunların kaynağının kamucu
politikalardan uzaklaşılması olduğunu ve çözümün kamucu politikalara dönüşten
geçtiğini daha iyi anlıyoruz.
Akif Akalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder