Translate

1 Şubat 2021 Pazartesi

Eşitsizlikler pandeminin etkilerini katlıyor

 


Zenginler ile yoksullar arasındaki servet farkı, insanlık tarihinin hiçbir döneminde 21. yüzyılda eriştiği seviyeyi görmedi. Örneğin Fransız ihtilali sürecinde ekmek arayan yoksul köylüler ile onlara pasta yemelerini öğütleyen Marie Antoinette arasındaki servet farkı, bugünün zenginleri ile yoksulları arasındaki servet uçurumu yanında neredeyse devede kulak sayılır. 

 

EŞİTSİZLİKLER ROKET HIZIYLA BÜYÜYOR

 

Elbette dünyada eşitsizlikler her zaman vardı, fakat 2008 krizinden sonra çok daha büyük bir “ivme” kazandı. Dünyadaki milyarder sayısı 2008 – 2018 arasında iki kat artarken, 2017 – 2018 döneminde dünya milyarderleri arasına her 2 günde bir yeni milyarder katıldı.

 

Şüphesiz “yeni” milyarderlerin milyarları Mars’tan gelmiyor. Dünyada her iki günde bir kişi yeni milyarder olurken, onları milyarderler kulübüne terfi ettiren paralar, milyonlarca insanın cebinden çıkıyor. Yani bazıları milyarder olurken, milyonlarca insan daha da yoksullaşıyor. 

 

Monthly Review dergisinin Ocak sayısında John Bellamy Foster ve arkadaşlarının “Sermaye Bulaşı” başlıklı bir makalesi yayınlandı. Yazarlar ABD’nin İç Savaş döneminden beri en büyük kutuplaşmayı yaşadığını, zenginler refah içinde yüzerken, yoksulların süründüğünü belirtiyorlar. Zenginlik giderek daha az kişinin elinde birikirken, yoksulluk yaygınlaşıyor.

 

Oxfam da Ocak ayında “Eşitsizlik Virüsü” başlıklı bir rapor yayınladı. Rapor dünyanın en zengin “bin” milyarderinin, pandeminin neden olduğu ekonomik kayıplarını sadece dokuz ayda geri kazandığını, fakat yoksullar için bu sürecin on yıldan fazla bir süre alabileceğini belirtiyor.

 

Pandemi sürecinde, 18 Mart – 31 Aralık 2020 arasında dünya milyarderlerinin serveti 3,9 trilyon dolar artmış. Dahası sadece en zengin 10 milyarderin serveti 540 milyar dolar artmış.

 

PANDEMİNİN ETKİLERİ KATLANIYOR

 

Zenginin parası züğürdün çenesini yorar diyebilirsiniz, fakat kazın ayağı öyle değil. Eşitsizlikler artık insan türünün bekasını tehdit eder duruma geldi. Oxfam Raporu, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin şu sözlerine yer veriyor:

 

“COVID-19 inşa ettiğimiz toplumların kırılgan iskeletindeki kırıkları ortaya koyan bir röntgen filmine benzedi. COVID-19 her yerde safsataları ve yalanları açığa çıkartıyor: Serbest piyasanın herkese sağlık bakımı dağıtabileceği yalanı; ücretsiz bakım işinin iş olmadığı kurgusu; ırkçıkık – sonrası bir dünyada yaşadığımız hülyası; hepimizin aynı gemide olduğu miti. Hepimiz aynı denizde sürüklenirken, açık ki bazıları süper yatlardayken, diğerleri yüzen çöplere yapışıyor”.

 

Rapor bu duruma pandeminin neden olmadığını, pandemiden önce de zaten dünyanın en zengin 2 bin milyarderinin, “bin” kez ölüp yeniden dünyaya gelseler, harcaya harcaya bitiremeyecekleri kadar büyük bir servete sahip olduklarını belirtiyor. Geçtiğimiz 40 yıl boyunca dünyanın en zengin yüzde 1’i, dünyanın yarısının kazandığının iki katından daha fazla kazanmış.

 

Pandemi geldiğinde zaten 3 milyardan fazla insan hiçbir sağlık bakımı alamıyordu ve dünya emekçilerinin üçte ikisi sosyal güvenlik ağlarının dışındaydı. Gerçi medya şimdilik bu milyarları merceğine almadı, fakat bu milyarların önümüzdeki birkaç yıl içinde aşılanabilmesi imkansız görünüyor.

 

SAĞLIĞIN ÖZELLEŞTİRİLMESİ EŞİTSİZLİKLERİ ÖLÜMCÜLLEŞTİRİYOR 

 

Ocak ayında Brüksel merkezli Corporate Europe Observatory de bir rapor yayınladı. Rapor COVID 19 pandemisinin Avrupa için bir felakete dönüşmesinin ana nedeninin, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde “sağlığın özelleştirilmesi” olduğunu vurguladı. Sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi nedeniyle bütün Avrupa ülkelerinin kamusal sağlık sistemleri zayıfladı ve pandemi karşısında gereken yanıt verilemedi.

 

Salgının yayılmasının durdurulamamasının ve Avrupa’nın bazı merkezlerinde “katliama” dönen ölümlerin önlenememesinin nedeni olarak “kamusal sağlık harcamalarının kısılması” gösterildi. Sağlık harcamaları kısılınca hastaneler yetersiz sağlık emekçisiyle hizmet sunmak ve masrafları kısmak için yatak sayılarını azaltmak zorunda kaldılar.

 

Pandemi döneminde “yoğun bakım yatağı” sıkıntısının çekilmesinin ana nedeni de özelleştirme olarak belirlendi. Özel hastanelerin “kârlı” olmaması nedeniyle yoğun bakım yatağı için yatırım yapmadığı, kamu hastanelerinin de bütçe kesintileri nedeniyle yoğun bakım yataklarını azalttıkları belirtildi.

 

TEK ÇÖZÜM KAMUCULUK

 

Bugün dayanılmaz bir hal alan eşitsizliklerin azaltılması, hükumetlerin yeniden kamucu politikalara dönmesine bağlı. Her geçen gün pandemi de içinde yaşadığımız sorunların kaynağının kamucu politikalardan uzaklaşılması olduğunu ve çözümün kamucu politikalara dönüşten geçtiğini daha iyi anlıyoruz.


Akif Akalın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder