Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, 4 Haziran
2021 tarihli köşesinde
son yirmi yılda gerçekleştirilen doğa talanını özetlemiş. Özdil’e teşekkürler, fakat
zaten hepimiz her şeyi canlı yayında izliyoruz, hiçbir şey gizli – saklı değil.
Herkes her şeyin farkında, fakat insanlar “çaresiz”. Ne yaparlarsa yapsınlar, bu talanı asla durduramayacaklarını düşünüyorlar. Durdurabilirler mi?
HERKES HER ŞEYİ GÖRÜYOR, BİLİYOR
Çanakkale ve Balıkesir’de yaşayan
yurttaşlarımız Kaz dağlarının nasıl talan edildiğini bilmiyor olabilirler mi? Burdurlular
Salda’nın kumunun renk değiştirdiğini, Kuzey Marmara Otoyolu’nu kullananlar
bölgede ne kadar ağacın kesildiğini görmüyor olabilirler mi? Meke, Akgöl,
Akşehir, Tecer göllerinin kuruduğunu, Eber gölünün haritadan silindiğini
hepimiz biliyoruz.
Belki Özdil bunları “bilanço” halinde
ortaya koyunca daha etkileyici oluyor fakat sorun bunları “bilmemek” veya bu
gelişmeler karşısında “duyarsızlık” değil. Çaresizlik!
Biliyoruz, biliyoruz da ne yapalım?
BAŞKA ŞEYLERİ DE BİLİYORUZ
Son günlerde “ikinci – üçüncü –
dördüncü maaş ihbarı” furyası başladı. Evet, AKP’nin bürokratlarının toplam kaç
maaş aldıklarını belki kuruşu kuruşuna bilmiyorduk, fakat yaşadıkları hayatın “tek
maaşla” mümkün olamayacağını hepimiz biliyorduk. Hem de yıllardır biliyorduk.
Biliyorduk da, ne yapabilirdik? Haydi, şimdi her akşam ekranlarda açıklanıyor,
kim ne yapabiliyor?
Bugün Türkiye’de üniversitelerin ne
hale geldiğini görmeyen tek kişi kalmış olabilir mi? Üniversitelerin aslında üniversite,
üniversitedeki hocaların aslında hoca olmadığını, dolayısıyla bu sözde üniversitelerden
mezun olanların asla iş bulamayacağını bilmiyor olabilir miyiz? Madem
biliyoruz, neden hala çocuklarımızı üniversiteye göndermeye çalışıyoruz?
Çaresizlikten! Çocuğumuzu sözde üniversitelere göndermeyelim de ne yapalım?
Herhangi bir sağlık kuruluşuna gidin,
doktor sırası bekleyenlerden birine şu soruyu sorun: “bu şikâyetlerin için
şimdiye kadar kaç doktor gezdin”? Yanıtı hepiniz biliyorsunuz. Peki, insanlar
dertlerine çare bulamayacaklarını bildikleri halde neden hastanelerde
sürünüyor? Çaresizlikten! Ağrısı var, hastaneye gitmesin de nereye gitsin?
PEKER’İN AÇIKLADIKLARI DA BİLİNİYORMUŞ
Belki Peker’in açıkladıklarını
yukarıdaki örneklerdeki gibi “hepimiz” bilmiyorduk, fakat bilenlerin sayısı hiç
de az değilmiş.
Ekranlara çıkanlar, Peker’in
açıkladıklarını yıllardır bildiklerini, fakat ellerinde “kanıt” olmadığı için
açıklayamadıklarını söylüyorlar. Peker ne kadar çok şey açıklarsa açıklasın,
hiç kimse “Aaaa” demiyor. Herkes açıklamaları “normal” karşılıyor.
Peki, şimdi her şeyi öğrendik
diyelim. Eeee? Ne olacak? Ne yapacaksınız?
GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ…
Şanlı 15 – 16 Haziran direnişinden
yarım asır sonra böyle bir “çaresizlik” yazısı kaleme almak gerçekten çok acı.
Hele, 1970 yılında yüzbinlerce işçiyi
ve emekçiyi sokaklara döken nedenin, yukarıda sayılanlar karşısında “incir
çekirdeğini” dahi dolduramayacak bir şey olduğunu bilmek, insanın gözlerini
yaşartıyor.
İnanmakta güçlük çekebilirsiniz fakat
15 – 16 Haziran 1970’te yüzbinlerin sokağa dökülmesinin nedeni, birkaç yasada
yapılan değişiklikle işçilerin sendika seçme hakkının kısıtlanmasıydı. Bunun
için işçiler ve emekçiler İstanbul’da iki gün boyunca hayatı durdurdular.
NE DEĞİŞTİ?
Çünkü onlar kendilerini bugün bizim
hissettiğimiz kadar “çaresiz” hissetmiyorlardı. Örgütlenerek ve mücadele ederek
daha adil bir dünya kurabileceklerine inanıyorlardı. Bir başka dünyanın mümkün
olduğuna, hayatı değiştirebileceklerine içtenlikle inanıyorlardı.
Bugün artık bir “çaresiz insanlar
diyarına” dönüşen Türkiye’de gençler “çareyi” yaban ellere kaçmakta arıyor. Gençlerin
yüzde 76’sı, “çare bu ülkeyi terk etmek” diyor. Sadece demiyorlar, yapıyorlar
da. Her yıl bir önceki yıldan daha fazla genç yurt dışına göç ediyor.
Bu sürecin tersine dönebilmesi veya
en azından durdurulamasa da yavaşlatılabilmesi için, insanların yeniden çaresiz
olmadıklarına, hayatlarını değiştirebileceklerine, Kaz dağlarının, Salda
gölünün, Kuzey Marmara ormanlarının kurtarılabileceğine, suçluların yakalanıp
yargılanabileceğine, eğitim ve sağlığın düzelebileceğine, gençlerin Türkiye’de
de bir geleceğe sahip olabileceklerine inandırılmaları gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder