Kadim Çin, Hindistan ve Mısır tıbbı, Eski
Yunanistan tıbbından binlerce yıl daha gerilere uzanır. Buna rağmen, günümüzde
tıp ve hekimlik kendisini Hipokrat’a dayandırır; çünkü tıp, Hipokrat’la “bilimselleşmiştir”.
Hipokrat öncesi doktorlar, sağlığı ve
hastalıkları “doğaüstü” güçlerle açıklıyorlardı. Bu nedenle ilk hastaneler
tapınaklar ve ilk doktorlar din adamları oldu. Hastalık tanrısal bir cezaysa,
hastalanmamak veya hastalanınca iyileşmek için tanrıya yakarmaktan başka çare
yoktu.
Hipokrat sağlığı ve hastalıkları “doğal” süreçlerle açıklayarak tıbbı “bilimselleştirdi”. Ancak Hipokrat tıbbı yalnızca “özgür” insanlar içindi, “köleler” için değil”.
2.500 YIL ÖNCE TIP VE HEKİMLİK
Eski Yunanistan’daki hekimlik uygulamalarına
ilişkin bilgilerimizi Plato’ya borçluyuz. Bu dönemde “köleci üretim ilişkileri”
temelinde örgütlenen sağlık hizmetinde özgür yurttaşlara “özgür doktorlar”,
kölelere ise “köle doktorlar” sağlık hizmeti sunuyorlardı.
Özgür doktorlar, “doğuştan” doktor
olmaya yetenekli, özgür insanlardı. Tıbbı usta – çırak eğitimi içinde
öğrenirler ve mesleklerini icra ederken Hipokrat’ın “bilimsel yöntemini” kullanırlardı.
Hipokrat’ın “bilimsel yöntemi” kabaca
şöyle özetlenebilir: Doktor önce hastanın yakınmasını öğrenir, hastanın
öyküsünü aldıktan sonra tepeden tırnağa muayene eder, olası teşhisini doğrulamak
için tetkikler yapar ve teşhis koyup, tedavi önerir.
Tıbbı özgür doktorları gözleyerek
öğrenen “köle doktorlar” ise yalnızca hastalarının yakınmasını dinler ve özgür doktorun,
benzer bir yakınması olan hastalarına önerdiği tedaviyi reçete ederlerdi. Hasta
muayene etmeyi, tetkikler yapmayı bilmezlerdi.
Eski Yunanistan’da kölelere yönelik
sağlık hizmetinin amacı, kölelerin daha “verimli” çalışmasını sağlamaktı.
Hastalanıp çalışamayan köleye “kısa” bir tedavi uygulanarak kendi haline
bırakılır, iyileşirse işinin başına döner, iyileşmezse ölümü büyük bir kayıp
sayılmazdı. Çünkü çalışamayan bir kölenin topluma “faydası” yoktu.
ORTAÇAĞIN SONLARINDA TIP VE HEKİMLİK
Ortaçağda tıbbın bilimsellikten
uzaklaşarak kilise egemenliğine girmesiyle gerileyen Hipokrat tıbbı, yaklaşık
bin yıllık bir karanlık dönemden sonra yeniden canlanmaya başladığında, “feodal
üretim ilişkileri” temelinde örgütlenmişti.
Bu dönemde ortaya çıkan tıp
fakültelerinden mezun doktorlar, saraya, soylulara, zenginlere ve orduya hizmet
sunarken, halk da sağlık sorunları için “geleneksel” yöntemlere sığınmış, köle doktorların
yerini “geleneksel hekimler” almıştı.
Ortaçağın ünlü doktorlarından Moses
ben Maimon, daha 1.100’lü yıllarda doktorun “hastalığı” değil, “hastayı” tedavi
etmesi gerektiğini söyleyerek, “köle doktorların” hastalığı tedaviye yönelik mesleki
uygulamalarını mahkûm etmişti. Sonraları bu yaklaşım, “hastalık yok, hasta
vardır” halini alarak bilimsel tıbbın mottosu oldu.
MODERN DÖNEMDE HEKİMLİĞİN GERİYE DÖNÜŞÜ
Feodalizmin yerini kapitalist üretim
ilişkilerinin almasıyla birlikte tıp ve hekimlik, emek – sermaye mücadelesi içinde
şekillenmeye başladı.
Kapitalist toplumlarda sermayenin
gereksinimleri doğrultusunda tedavi hekimliğine öncelik veren sağlık hizmeti,
emeğin sağlık hakkı mücadelesi sonucunda işçi sınıfının bilinç ve örgütlülük
düzeyine göre “sosyalleştirilirken”, sosyalist toplumlar toplumcu tıbba ağırlık
verdiler.
Ancak yirminci yüzyılın son
çeyreğinde sermayenin emek üzerinde tam bir egemenlik kurmasıyla birlikte tıp
ve hekimlik, tamamen egemen sınıfların gereksinimleri doğrultusunda, yeniden
Eski Yunanistan’dakine çok benzer bir tarzda örgütlenmeye başladı.
Bugün, Eski Yunanistan’dan farklı
olarak dünyanın her yerinde sadece tıp fakültesi mezunu doktorlar hizmet
sunuyor, fakat sunulan hizmet, aynen 2.500 yıl öncesindeki gibi “hizmetin
sunulduğu” kesime göre farklılaşıyor.
Toplumun sağlık hizmetinin bedelini
ödeme gücüne sahip olan varsıl kesimlerine hizmet sunan doktorlar, mesleklerini
Hipokrat’ın öğrettiği “bilimsel yöntemi” kullanarak icra ederken, Sosyal
Güvenlik Kurumu’ndan (SGK) hizmet almak zorunda kalan toplum kesimlerine, aynı
Eski Yunanistan’daki köleler gibi davranılıyor.
HASTA BAŞINA 10 DAKİKA
Artık hastalar doktora görünmek
istediklerinde randevu alıyorlar ve genellikle her 10 dakikaya bir randevu
veriliyor. Hastane yönetimleri doktorlara hastaların “işini” 10 dakika içinde
bitirmeleri için baskı yapıyorlar. Uygulamada doktor hastasına en çok 5 dakika
ayırabiliyor.
Oysa 5 dakika içinde bir doktorun
hastasını Hipokrat’ın öğrettiği gibi muayene edebilmesi, yani mesleğini
uygularken “bilimsel yöntem” kullanabilmesi olanaksız. Bu nedenle birçok
doktor, aynen 2.500 yıl önce köle doktorların, köle hastalara yaptıkları gibi hastalarına
sadece şikâyetini soruyor ve muayene etmeden reçete yazıyor.
Günümüzün doktorları da geçmişteki köle
doktorlar gibi hastalarıyla hastalıkları üzerine konuşmuyor. Hatta çoğu kez
ikinci bir şikâyetini daha söylemek isteyen hastalarına, “onun için de sonra
gelirsin” demek zorunda kalıyorlar.
KÖLE DOKTORUN HASTA MUAYENESİ NASILDI?
Plato, Yasalar başlıklı eserinin
dördüncü kitabında Eski Yunanistan’da köle doktorun, köle hastalarını nasıl
muayene ettiklerini şu cümlelerle anlatıyordu:
“… (köle) hekimlerin hiçbiri kölelerden herhangi biri hakkında bir açıklama yapmaz, dinlemez de. Deneyimi kendisine ne gösteriyorsa sanki tam olarak biliyormuş gibi bunları tiranca bir buyurganlıkla sayıp döktükten sonra onu bırakıp bir başka köleye geçer”.
Ne kadar tanıdık, değil mi?
Eski Yunanistan’da kölelere yönelik
sağlık hizmetinin amacının, kölelerin daha “verimli” çalışmasını sağlamak
olduğunu belirtmiştik. Emekçilere yönelik sağlık hizmetinin amacı daha sonraki
2.400 yıl boyunca böyle kaldı ve emekçiler “nitelikli” bir sağlık hizmetinden
sadece yirminci yüzyılda, bilinç ve örgütlülük düzeyleri oranında yararlanabildiler.
Artık toplumların geçimlerini emek
güçlerini satarak sağlamak zorunda olan kesimleri Eski Yunanistan’daki köleler
gibi muameleye maruz kalmak istemiyorlarsa, ya ellerini ceplerine atmaları, ya
da yirminci yüzyıldaki gibi örgütlenip mücadele etmeleri gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder