Translate

14 Haziran 2021 Pazartesi

Korona azalırken kolera mı başlayacak?

 


Geçtiğimiz yıl, henüz Türkiye’de tek bir vaka görülmemişken, 25 Şubat 2020 tarihinde yayınlanan Koronavirüs Sınavı başlıklı yazımızda yaz aylarına girilirken COVID 19’un hız kesebileceğini belirtmiştik. “Bilim” bizi utandırmadı ve tahmin ettiğimiz gibi 2020 Nisan’ında günde 14 binlere erişen vaka sayıları, havaların ısınmasıyla birlikte Haziran’da günde 2 binlere düştü.

 

Bu yıl da aynı süreci yaşıyoruz. Yaz geldi, insanlar kapalı mekânlardan çıkmaya başladı ve geçen yıl olduğu gibi vaka sayılarında dramatik bir düşüş yaşandı. Elbette bu gelişmede nüfusun yüzde 15 kadarının aşılanmış olmasının da belirli bir payı var. Ancak geçen yıldan ders almadığımız takdirde sonbaharda yeni bir pikin gelmesi kaçınılmaz. Şairin dediği gibi:

 

Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!

Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?

"Tarih"i  "tekerrür"  diye tarif ediyorlar;

Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?

 

SIRADA KOLERA MI VAR?

 

COVID 19 vaka sayısının azalmasına seviniyoruz fakat Temmuz sıcakları başladığında sevincimiz kursağımızda kalabilir.

 

İnsanlarda kolera hastalığına neden olan mikrop tatlı veya tuzlu sularda bulunabiliyor. Mikrop insanlara, mikroplu suların içilmesi (denizde yüzerken su yutulması dahil) veya mikrobun bulaştığı ürünlerin (deniz ürünleri dahil) yenmesiyle geçerek hastalığa yol açabiliyor.

 

Kolera mikrobu sıcak, alkali ve tuzlu ortamları çok seviyor. Uygun ortam bulduğunda, olumsuz çevre koşullarında ve beslenebileceği organik besinler tükendiğinde dahi çok uzun süre uyku halinde varlığını koruyabiliyor. Gerçek bir baş belası.

 

Denizlerimizin üzerini de örtmeye başlayan (altını zaten örtmüş) deniz salyası (müsilaj), havaların ısınmasıyla birlikte kolera mikrobunun üremesi için ideal bir besiyeri haline geliyor. Yani daha COVID 19 vakaları azalıyor diye sevinemeden, özellikle İstanbul’da bir kolera salgınıyla karşılaşmamız işten değil.

 

Bütün içtenliğimle bilimin bir kez olsun yanılmasını diliyorum, fakat bilimin bugüne kadar hiç yanılmamış olması beni ürkütüyor.   

 

BİLİM HERŞEYİ DAHA 1980’LERDE ÖNGÖRMÜŞTÜ

 

Birçok bilim insanı, yirminci yüzyılın sonlarında dünyaya egemen olan neoliberal politikaların “sağlık” üzerine etkilerinin “salgın” hastalıkların patlaması şeklinde görüleceğini daha 1980’li yıllarda söylüyorlardı.

 

Bir yandan çevre talanı ve tarımda kapitalistleşme zoonozlar (hayvanlardan insanlara geçen hastalıklar) için uygun zemin yaratırken, diğer yandan sağlıkta özelleştirme ve piyasalaştırma ülkelerin sağlık sistemlerini çökertiyor, ülkeleri sağlık krizlerine yanıt veremez hale getiriyordu.

 

Maalesef her zaman olduğu gibi bilim insanları yine haklı çıktı ve yirmi-birinci yüzyıl şimdiden “salgınlar yüzyılı” oldu.

 

SAĞLIK OCAKLARINI KAPATARAK SALGINLAR KARŞISINDA SAVUNMASIZ KALDIK

 

Dünya Sağlık Örgütü’nün “örnek” gösterdiği Sağlık Ocakları’nı kapatarak, birinci basamağı özelleştirmek ve piyasalaştırmak amacıyla aile hekimliği ucubesini başımıza saran AKP, Türkiye’yi bulaşıcı ve salgın hastalıklar karşısında savunmasız bıraktı.

 

AKP’nin kapattığı Sağlık Ocakları, bulaşıcı ve salgın hastalıklarla mücadelede “uzmanlaşmış” sağlık kurumlarıydı. Sağlık Ocakları’nın görevi sürveyans ve filyasyon çalışmalarıyla, aşılama – bağışıklama hizmetleriyle bulaşıcı hastalıkları kontrol altına almak, salgınların patlak vermesini önlemekti.

 

Sağlık Ocakları’nda görevli sağlık memurları sürekli ve düzenli olarak gayrısıhhi tesisleri hijyen yönünden kontrol eder, her şeyin sağlık koşullarına uygun olarak gerçekleştirilmesini sağlarlardı.

 

Bugün Sağlık Ocakları olmadığı için salgınlarla başa çıkamıyoruz ve Sağlık Bakanı hala Sağlık Ocağı günlerinden kalma alışkanlıkla “günde 1,5 milyon kişiyi aşılama kapasitemiz var” derken, bunun onda birini bile aşılayamıyoruz.


Muhtemelen AKP sonrası Türkiye’de iktidarın ilk işlerinden biri de aile hekimliği ucubesini kaldırarak Sağlık Ocağı sisteminin yeniden örgütlenmesi olacak. 

 

KOLERAYI GİZLEYEBİLİRLER Mİ?

 

Bilindiği gibi AKP hükumetinin önceliği insan sağlığı değil, sermaye birikimidir. AKP’nin COVID 19 salgınında milyonlarca insanın hastalanması ve onbinlerce yurttaşımızın ölmesi pahasına, sırf çarklar durmasın diye halk sağlığı tedbirleri almamakta ısrar ettiğine hepimiz şahit olduk.

 

Bu süreçte Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı “Turkuaz Tablo” içinde tek doğru verinin “günün tarihi” olduğu söylendi. Vaka sayılarının ve ölümlerin Bakanlık tarafından açıklanan “resmi” rakamların kat be kat üzerinde olduğu iddia edildi.

 

Ancak “kolera” da böyle bir durum söz konusu olamaz. Gerçi doktorların hastalarına “kolera” teşhisi koymaları engellenebilir, vakalar “bağırsak enfeksiyonu” gibi gösterilebilir, fakat insanlar gerçeği kısa sürede görürler.

 

Ne diyelim, umalım ki bilim bu sefer yanılsın ve kıyılarımızdaki müsilaj kolera getirmesin. Ne olur kolera bize acısın ve bu seferlik bizi pas geçsin. Yoksa yaz gelip, korona vakalarının azalmasına sevinemeyeceğiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder