2020 yılının Ekim ayında Yurtseverlik.com
web sitesinde yayınlanan “Sağlık
krizi değil, ahlaki bir kriz yaşıyoruz” başlıklı yazımızda, pandemi
sürecinde yaşanan “ahlaki krizlere” örnekler vermiştik.
Cumhurbaşkanı’nın, TTB’nin TURKOVAC için "ortada bir aşı yok” iddiasını, “Erciyes Üniversitesi büyük bir kadro ile TURKOVAC aşısını üretiyor, adamlar diyor ki 'böyle bir şey yok'. Ya siz ne sahtekarsınız, ne yalancısınız” şeklinde yanıtlaması, “ahlaki krizi” yeni bir boyuta taşıdı.
PANDEMİ SÜRECİNDEKİ TARTIŞMALAR
Pandemi süreci ilk aylardan beri
salgının niteliğine ve alınacak tedbirlere ilişkin tartışmalara sahne oldu. Tartışılan
her konuda bilim insanları ve toplum birbirine taban tabana zıt görüşler
savunan iki kampa bölündüler.
Örneğin kamplardan biri salgınla
mücadelede yalnızca “birey” düzeyinde tedbirler alınmasının yeterli olacağını
savunurken, diğeri “toplum” düzeyli tedbirler de alınması gerektiğini
savunuyordu.
Ancak bu aslında “bilimsel” bir
tartışma değildi. Çünkü tıp fakültesinde öğrencilerine bulaşıcı hastalıklarla
mücadelede birey ve toplum düzeyinde tedbirlerin “bir arada” alınması
gerektiğini öğreten profesörler, pandemiye karşı sadece birey düzeyinde
tedbirlerle yetinilmesini destekliyor, karşı çıkmıyor veya sessiz kalıyorlardı.
Diğer bir örnekte tıp, Çanakkale
Dardanel fabrikasında işçilerin “kapalı sistem” adı altında çalıştırılmalarına alet
ediliyordu. Çiğdem Toker buna ilişkin şöyle yazmıştı: “Covid-19, büyük ölçekli bazı işletmeler için
altın bir fırsata (!) dönüştü. Hastalanma ile işini kaybetme tehdidi arasına
sıkışan işçilere insanlık dışı koşulları dayatma fırsatına. Üstelik bu
dayatmayı yaparken, sağlığı ve güvenliği düşünüyormuş havası yaymayı ihmal
etmeden”.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel
Direktörü Ghebreyesus, “Halk sağlığı tarihinde hiçbir zaman bir pandemiye yanıt
verme stratejisi olarak sürü bağışıklığı kullanılmamıştır. Bilimsel ve etik açıdan
sorunludur” derken sorunun “ahlaki” boyutuna dikkat çekiyordu.
AHLAK KRİZİ
Bugün Stanford, Harvard ve Oxford
gibi saygın bilim kurumlarının aynı alanda uzman hocalarının COVID 19’a karşı
mücadelede birbirine taban tabana zıt öneriler sunduğu bir dünyada yaşıyoruz.
Örneğin Harvard Tıp Fakültesi
profesörlerinden Martin Kulldorff pandemiyle mücadelede “sürü bağışıklığı”
stratejisini savunurken, aynı fakülteden mesai arkadaşı profesör Rochelle P.
Walensky sürü bağışıklığı stratejisini “cinayet” olarak tanımlıyor.
Eğer sürü bağışıklığı stratejisi “doğru”
ise Kulldorff’un önerdiği gibi kırılgan nüfus korunarak hastalığın bir an önce herkese
bulaşmasını sağlayıp, salgını bir an önce bitirebilir, yüzbinlerce insanı
kurtarabiliriz. Oysa Walensky doğru söylüyorsa, sürü bağışıklığı stratejisi
yüzbinlerin yaşamına mal olabilir.
Bilimsel olarak sürü bağışıklığı için biri “kurtuluş”, diğeri
“cinayet” derken, ikisi birden “doğruyu” söylüyor olabilir mi? Biri açıkça “yalan”
söylüyor. Ama hangisi?
LÜTFEN MESLEĞİNİZİ YAPIN
Albert Camus’nün “Veba” başlıklı,
Nobel ödüllü bir kitabı vardır (*). Kitabı üniversite yıllarımda okuduğumu
anımsıyorum, fakat aradan 40 yıldan fazla zaman geçmiş, aklımda çok az şey kalmış.
Geçenlerde Paul Farmer’ın yakınlarda yayınlanan, batı Afrika’daki Ebola
salgınını anlattığı “Fevers, Feuds, and Diamonds” başlıklı kitabında Camus’den
yaptığı alıntılar, Veba’yı yeniden anımsamama neden oldu.
Camus Veba’da Dr. Bernard Rieux’nün
ağzından (güncesinden), 1940’larda bir Fransız sömürgesi olan Cezayir’in Oran
kentinde geçen kurgusal bir salgını anlatır. Romanın bir yerinde Dr. Rieux ile
gazeteci Rambert arasında ilginç bir diyalog geçer.
Rieux’nün salgınla mücadele için
oluşturduğu ekiplere katılmak istemeyen Rambert’in “kahraman rolü oynamadan
kurtuluşu bekleyelim” demesi üzerine doktor, “Tüm bunlarda kahramanlık diye bir
şey söz konusu değil. Dürüstlük söz konusu. Bu gülünç gelebilecek bir düşünce
ama vebayla savaşabilmenin tek yolu
dürüstlük” der.
Rambert’in “nedir dürüstlük” sorusunu
da, “Bunun genelde ne olduğunu bilmiyorum. Ama benim durumumda, mesleğimi yapmaktır” diye yanıtlar.
(*) Camus, A. (2013). Veba. Çev. N.
T. Öztokat. İstanbul: Can Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder