Translate

27 Şubat 2022 Pazar

Dünya solu yine sınıfta kaldı

 


Solun Rusya’nın Ukrayna topraklarına girmesine ilişkin tutumda üçe bölündüğünü gördük: birincisi süreci bir emperyalist hegemonya savaşı olarak görüp acil barış çağrısı yapan sol, ikincisi kimi aşırılıklarına itirazları olsa da Rusya’yı destekleyen sol ve üçüncüsü Ukrayna’nın yanında yer alan sol.

 

Bu durum dünyada solun 1990’larda Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte içine düştüğü ideolojik krizden hala çıkamadığını, aksine krizin daha da derinleştiğini gösteriyor.

 

SOL BÜTÜN ÖNEMLİ KÜRESEL SORUNLAR KARŞISINDA BOCALIYOR

 

Solun Ukrayna’nın işgalini değerlendirme noktasındaki bocalaması, işçi sınıfına ve emekçilere rehberlik edebilecek bir tutum geliştirememesi, 1990’larda yalnızca politik olarak yenilmesinden değil, aynı zamanda temel “referanslarını” yitirmesinden, solun en temel ilkelerinin “tartışılır” hale getirilmesinden kaynaklanıyor.

 

Bu durumu solun yalnızca, belki de bir 3. Paylaşım Savaşı’nı tetikleyebilecek (bunu Biden söyledi) Ukrayna işgali karşısında ortak bir tutum geliştirememesinde değil, aynı zamanda iklim krizi ve pandemi gibi en önemli küresel sorunlar karşısındaki tutumunda da görüyoruz.

 

Solun belki de bildiğimiz dünyanın sonunu getirecek iklim krizi (enerji, kirlilik, endüstriyel tarım vb) gibi önemli bir konu karşısında “bütünlüklü” bir politika geliştirememesi, solun bir bölümünün pandemi sürecinde sermayenin üretimi ve eğitimi “her ne pahasına olursa olsun” sürdürülmesi politikasının peşine takılması affedilir hatalar değildir.  

 

İŞÇİ SINIFI SAHİPSİZ

 

Solun içinde bulunduğu ideolojik bunalım, işçi sınıfının rehbersiz ve sahipsiz, sermayenin saldırıları karşısında savunmasız kalmasına yol açıyor.

 

Kendinizi şimdi cephede karşı karşıya gelen Ukraynalı ve Rus emekçilerin yerine koyun. Bunu ciddiye alın, çünkü bu gidişle yarın hepimiz onların durumuna düşeceğiz. Ne yapardınız?

 

Diyelim ki Ukraynalı bir emekçisiniz ve üzerinize ateş eden Rus emekçilerin bunu kendi özgür iradeleriyle yapmadıklarını, Rus oligarkları tarafından yollandıklarını biliyorsunuz. Ne yapardınız?

 

Ya da tam tersini düşünün. Kiev sokaklarında dolaşan bir Rus emekçisiniz ve Ukrayna oligarklarının emriyle karşı çatıdan Ukraynalı bir emekçi üzerinize ateş ediyor. Ne yapardınız?

 

Biraz daha ileri gidelim ve diyelim ki üzerlerine Ukrayna ve Rus üniformaları geçirilmiş ve karşı karşıya getirilmiş bu emekçiler, asıl düşmanlarının Ukrayna ve Rus oligarklar olduğunun da bilincinde olsun. Ne yapabilirler?

 

Elindeki silahı bırakıp, cephenin karşısındaki sınıf kardeşine koşan emekçi, maalesef ilk kurşunu yiyen olmaktan kurtulamaz.

 

SOL İDEOLOJİ HIZLA ÖZÜNE DÖNMELİ

 

Sol ideolojinin kökleri Aydınlanma’ya ve Fransız Devrimi’ne dayanır. “Liberté, égalité, fraternité” (Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik) solun vazgeçilmez değerleridir. Yine Fransız devrimiyle ete kemiğe bürünen laiklik solun tartışılmaz bir ilkesidir.

 

19. yüzyılda “emeğin” ideolojisi haline gelen sol ideolojinin “pusulası”, emek – sermaye çelişkisidir. İklim krizi, pandemi, Ukrayna işgali, adını siz koyun, karşı karşıya kalınan sorun ne olursa olsun, sol tutumunu “pusulasına” bakarak belirlemelidir.

 

Tutum belirlerken sorulacak tek bir soru vardır: “işçi sınıfının ve emekçilerin çıkarı nerededir”? İşçi sınıfı ve emekçiler herhangi bir toplumun “ezici” çoğunluğunu oluşturduğundan, bu aynı zamanda “insanlığın çıkarı nerededir” şeklinde de ifade edilebilir.

 

Özüne dönen sol kendisinde, tek bir emekçinin sağlığının ve yaşamının üretimden, tek bir öğrencinin hayatının eğitimden çok daha değerli olduğunu cesaretle savunabilecek gücü bulacaktır.

 

Sol özüne döndüğünde her şey sadeleşecek ve berraklaşacak, sol eskiden olduğu gibi işçi sınıfına ve emekçilere yeniden rehberlik edebilecektir.    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder