Solun Rusya’nın Ukrayna topraklarına
girmesine ilişkin tutumda üçe bölündüğünü gördük: birincisi süreci bir
emperyalist hegemonya savaşı olarak görüp acil barış çağrısı yapan sol,
ikincisi kimi aşırılıklarına itirazları olsa da Rusya’yı destekleyen sol ve
üçüncüsü Ukrayna’nın yanında yer alan sol.
Bu durum dünyada solun 1990’larda Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte içine düştüğü ideolojik krizden hala çıkamadığını, aksine krizin daha da derinleştiğini gösteriyor.
SOL BÜTÜN ÖNEMLİ KÜRESEL SORUNLAR KARŞISINDA BOCALIYOR
Solun Ukrayna’nın işgalini
değerlendirme noktasındaki bocalaması, işçi sınıfına ve emekçilere rehberlik
edebilecek bir tutum geliştirememesi, 1990’larda yalnızca politik olarak
yenilmesinden değil, aynı zamanda temel “referanslarını” yitirmesinden, solun
en temel ilkelerinin “tartışılır” hale getirilmesinden kaynaklanıyor.
Bu durumu solun yalnızca, belki de
bir 3. Paylaşım Savaşı’nı tetikleyebilecek (bunu Biden söyledi) Ukrayna işgali
karşısında ortak bir tutum geliştirememesinde değil, aynı zamanda iklim krizi
ve pandemi gibi en önemli küresel sorunlar karşısındaki tutumunda da görüyoruz.
Solun belki de bildiğimiz dünyanın
sonunu getirecek iklim krizi (enerji, kirlilik, endüstriyel tarım vb) gibi
önemli bir konu karşısında “bütünlüklü” bir politika geliştirememesi, solun bir
bölümünün pandemi sürecinde sermayenin üretimi ve eğitimi “her ne pahasına
olursa olsun” sürdürülmesi politikasının peşine takılması affedilir hatalar
değildir.
İŞÇİ SINIFI SAHİPSİZ
Solun içinde bulunduğu ideolojik
bunalım, işçi sınıfının rehbersiz ve sahipsiz, sermayenin saldırıları
karşısında savunmasız kalmasına yol açıyor.
Kendinizi şimdi cephede karşı karşıya
gelen Ukraynalı ve Rus emekçilerin yerine koyun. Bunu ciddiye alın, çünkü bu
gidişle yarın hepimiz onların durumuna düşeceğiz. Ne yapardınız?
Diyelim ki Ukraynalı bir emekçisiniz
ve üzerinize ateş eden Rus emekçilerin bunu kendi özgür iradeleriyle
yapmadıklarını, Rus oligarkları tarafından yollandıklarını biliyorsunuz. Ne
yapardınız?
Ya da tam tersini düşünün. Kiev
sokaklarında dolaşan bir Rus emekçisiniz ve Ukrayna oligarklarının emriyle
karşı çatıdan Ukraynalı bir emekçi üzerinize ateş ediyor. Ne yapardınız?
Biraz daha ileri gidelim ve diyelim
ki üzerlerine Ukrayna ve Rus üniformaları geçirilmiş ve karşı karşıya
getirilmiş bu emekçiler, asıl düşmanlarının Ukrayna ve Rus oligarklar olduğunun
da bilincinde olsun. Ne yapabilirler?
Elindeki silahı bırakıp, cephenin
karşısındaki sınıf kardeşine koşan emekçi, maalesef ilk kurşunu yiyen olmaktan
kurtulamaz.
SOL İDEOLOJİ HIZLA ÖZÜNE DÖNMELİ
Sol ideolojinin kökleri Aydınlanma’ya
ve Fransız Devrimi’ne dayanır. “Liberté, égalité, fraternité” (Özgürlük,
Eşitlik, Kardeşlik) solun vazgeçilmez değerleridir. Yine Fransız devrimiyle ete
kemiğe bürünen laiklik solun tartışılmaz bir ilkesidir.
19. yüzyılda “emeğin” ideolojisi
haline gelen sol ideolojinin “pusulası”, emek – sermaye çelişkisidir. İklim
krizi, pandemi, Ukrayna işgali, adını siz koyun, karşı karşıya kalınan sorun ne
olursa olsun, sol tutumunu “pusulasına” bakarak belirlemelidir.
Tutum belirlerken sorulacak tek bir
soru vardır: “işçi sınıfının ve emekçilerin çıkarı nerededir”? İşçi sınıfı ve
emekçiler herhangi bir toplumun “ezici” çoğunluğunu oluşturduğundan, bu aynı
zamanda “insanlığın çıkarı nerededir” şeklinde de ifade edilebilir.
Özüne dönen sol kendisinde, tek bir
emekçinin sağlığının ve yaşamının üretimden, tek bir öğrencinin hayatının eğitimden
çok daha değerli olduğunu cesaretle savunabilecek gücü bulacaktır.
Sol özüne döndüğünde her şey sadeleşecek
ve berraklaşacak, sol eskiden olduğu gibi işçi sınıfına ve emekçilere yeniden
rehberlik edebilecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder