Ekim Devrimi’ni sözcüğün tam anlamıyla bir “devrim” yapan, insanların gündelik yaşamını köktenci bir biçimde değiştirmesi, tarih boyunca egemen sınıfın çıkarlarına göre örgütlenmiş olan her şeyi, toplumun gereksinimlerine göre yeniden örgütlemesidir.
Bunun en iyi örneklerinden biri Ekim Devrimi’nin “sağlık” alanında gerçekleştirdiği devrimdir.
PARADİGMA DEĞİŞİMİ
Tarih boyunca sağlık hizmetinin amacı “hastaların tedavisi” olmuş ve tıp da bu amaca uygun olarak hekimleri hastalıkları teşhis ve tedavi edebilecekleri bilgi ve becerilerle donatmak üzere örgütlenmişti.
Bilim 1700’lü yılların sonlarında sağlığı tek başına biyolojik faktörlerin belirlemediğini, fiziksel çevrenin de sağlık üzerinde etkileri olduğunu ortaya koymuş ve 1800’lü yılların ortalarına doğru sosyal faktörlerin de (çalışma ve yaşam koşulları) sağlık üzerine önemli etkileri olduğu anlaşılmıştı.
Bu gelişmelerin tıbbın ve sağlık hizmetinin örgütlenmesi üzerinde büyük etkileri oldu. Tıp gözlerini bireyden, fiziksel ve sosyal çevreye çevirirken, sağlık hizmetinin insanların yaşam ve çalışma koşullarını iyileştirmeye yönelik tedbirleri de kapsaması gerektiği anlaşıldı.
Yirminci yüzyılın eşiğinde tıbbın ve sağlık hizmetinin nasıl örgütleneceği sorusu “sınıf savaşımının” konusu haline gelmişti. Sermaye tıbbın ve sağlık hizmetinin odağına hasta bireyi alması gerektiğini savunurken, emek sosyal faktörlere odaklanması gerektiğini savunuyordu.
Ekim Devrimi ile sağlık hizmetinin amacı “hastalıkların önlenmesi” şeklinde yeniden tanımlandı ve tıp da önleyici hekimlik temelinde yeniden örgütlendi. Henry E. Sigerist 1937 yılında yayınlanan “Socialized Medicine in the Soviet Union” başlıklı kitabına yazdığı sonsözde bu durumu şu tümcelerle ifade ediyordu:
“Ve bugün Sovyetler Birliği'nde yapılanların tıp tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı olduğu sonucuna vardım. Beş bin yıllık tıp tarihinde bugüne kadar elde edilen her şey yalnızca bir ilk dönemi temsil ediyor: tedavi edici tıp dönemi. Şimdi Sovyetler Birliği'nde yeni bir dönem, önleyici hekimlik dönemi başladı”.
Benzer şekilde tarih boyunca “bireysel” bir sorun olarak kabul edilen sağlık, Ekim Devrimi ile “toplumsal” bir sorun olarak tanımlandı ve 1918 yılında yeryüzündeki ilk Sağlık Bakanlığı (Narkomzdrav) örgütlenerek, devletin sağlık alanında sorumluluk almasına öncülük edildi.
Ekim Devrimi devlet kontrolünde, sağlığın (ve hastalığın) sosyal belirleyicilerine, önleme ve evrensel erişime dayalı yeni bir halk sağlığı modeli oluşturdu.
TOPLUMCU TIP VE SAĞLIK HİZMETİ
Toplumcu tıp ve sağlık hizmeti basitçe tıbbın ve sağlık hizmetinin “toplumun” gereksinimlerine göre örgütlenmesidir.
Yeryüzünün ilk Sağlık Bakanı Nikolay Semaşko, 1919 yılında yayınlanan “Sovyet Rusya'da Halk Sağlığının Görevleri” başlıklı makalesinde Sovyet tıbbının halk sağlığı alanındaki hedeflerini şöyle sıralıyordu:
“... niteliğin artırılması ve işçiler için sağlıksız ve zararlı yaşam ve çalışma koşullarının ortadan kaldırılmasıyla birlikte ücretsiz ve geniş çapta erişilebilir tıbbi yardım”.
Özel mülkiyetin kent yoksullarının küflü zindanlardan kurtarılıp, sağlam ve geniş evlere taşınmasının, işçiler için sağlıklı çalışma koşulları yaratılmasının ve sosyal hastalıklarla gerçekten mücadele edebilmenin önünde engel olduğunu belirten Semaşko, Sovyet iktidarının özel mülkiyet engelini ortadan kaldırdığını söylüyordu.
Toplumcu tıp ve sağlık hizmetinin ayırt edici özelliklerinden biri sağlığa “hak” temelli yaklaşımı ise diğeri de “önleyicilik” vurgusuydu. Hastalıkların önlenmesi için herkesin ana rahmine düştüğü andan mezara kadar sağlık yönünden düzenli ve sürekli olarak izlendiği bir dispanserizasyon sistemi örgütlendi.
Dispanserizasyon sisteminde hekimler ofislerinde hastaların kendilerine gelmelerini beklemiyor, işçileri işyerlerinde, öğrencileri okullarında, yaşlıları evlerinde düzenli ve sürekli ziyaret ediyorlardı. Hekimler zamanlarının büyük bölümünü önleyici muayenelere (sağlam muayeneleri) ayırmaya başladılar.
SOSYAL HİJYEN
Hastalık “bireysel" sorun olduğu kadar “toplumsal" sorun ise sağlık da “biyolojik” olduğu kadar “sosyolojik” bir konudur ve hekimler sosyoloji üzerine tıpta oldukları kadar bilgili olmalı ve önleyici hekimliğe iyileştirici hekimlik kadar ilgi duymalıdır.
Tıp eğitimi bu anlayış doğrultusunda yeniden örgütlendi. İlk sosyal hijyen kürsüsü 1922 yılında ve Devlet Sosyal Hijyen Enstitüsü 1923 yılında kuruldu.
1927 yılında yayınlanan ilk epidemiyoloji kitabında (Osnovy epidemiologiia) mikrop “hastalık etkeni” olarak değil, “ilk devindirici” (primum movens) olarak tanımlandı ve konakçı ve çevrenin hastalığın ortaya çıkmasındaki rol vurgulandı. Sosyal hijyenistlere göre sağlığı (ve hastalıkları) belirleyen sosyal faktörler, biyolojik faktörlerin yanında “ikincil” değil, “birincil” bir rol oynuyordu.
Böylece Sovyet tıbbı hastalıkların içinde oluştuğu ve geliştiği “koşullara” ve bu koşulların iyileştirilmesi için alınacak tedbirlere yöneldi. Hastalıklarla mücadelede insanların yaşam (barınma, beslenme, eğitim vb) ve çalışma koşullarının iyileştirilmesine, yani “sosyal ve ekonomik tedbirlere” ağırlık verildi.
TIBBIN VE SAĞLIK HİZMETİNİN DEMOKRATİKLEŞTİRİLMESİ
Semaşko 1920 yılında yayınlanan “Sağlık Bakanlığı’nın Çalışmaları” başlıklı makalesinde toplumcu tıp ve sağlık hizmetinin diğer bir ayırt edici özelliğine vurgu yapıyordu:
"... işçiler kendi sağlıklarına kendileri sahip çıkmalıdır".
Yeni sağlık örgütlenmesi “proleter” temel üzerine inşa ediliyor, yerellerde tıp ve sanitasyon departmanlarının yöneticileri, yerel İşçi ve Köylü Vekilleri Sovyetleri tarafından seçiliyor ve hizmetin planlanmasında fabrika komiteleri, sendikalar ve kooperatifler yer alıyordu.
1918 yılında örgütlenen İşçi Salgın Savaş Komiteleri’nde görev alan işçiler, yerellerde kamusal alanları (oteller, tren istasyonları, cezaevleri vb) hijyen yönünden denetliyor ve halka hijyen eğitimleri veriyordu. Sağlık Bakanlığı sosyal hastalıklarla mücadeleyi sendikalarla, kadın ve gençlik örgütleriyle birlikte örgütlüyordu.
TOPLUMCU TIBBIN GERİLEMESİ
Sovyetler Birliği’nde tıbba ve sağlık hizmetine egemen olan toplumcu yaklaşım, 1928 yılında benimsenen “hızlı sanayileşme” yaklaşımından olumsuz etkilendi. Sistemin mimarı Semaşko’nun 1930 yılında Sağlık Bakanlığı görevinden ayrılmasından sonra Sovyet tıbbında tedavi hekimliği yeniden önem kazandı.
Hızlı sanayileşme politikası çerçevesinde fabrika sağlık birimleri tedavi hekimliğine ağırlık verilerek yeniden örgütlendi. Bütçeden önleyici hekimliğe ayrılan pay azalırken, tedavi hekimliğinin payı arttırıldı.
Ancak Sovyetler Birliği’nde toplumcu tıp yaklaşımının gerilemesinde en büyük rolü tıp eğitiminin yeniden örgütlenmesi oynadı. Artık yalnızca halk sağlığı alanında erken uzmanlaşmayı seçen öğrencilere önleyici hekimlik ağırlıklı müfredat uygulanıyor, diğer alanlarda tedavi hekimliğine ağırlık veriliyordu.
1930 yılının sonunda Devlet Sosyal Hijyen Enstitüsü’nün adı Sağlık Bakımı ve Hijyen Örgütlenme Enstitüsü olarak değiştirildi. Bu yalnızca bir isim değişikliği değil, aynı zamanda “yaklaşım” değişikliğiydi. Daha önce önleyicilik dendiğinde daha çok “sosyal ve ekonomik tedbirler” anlaşılırken, artık aşılama – bağışıklama, sağlık taramaları vb gibi “tıbbi tedbirler” anlaşılmaya başladı.
1930’lu yıllarda önleyici hekimlik giderek “bütün” hekimlerin konusu olmaktan çıkarak, Ekim Devrimi öncesinde olduğu gibi yeniden içeriği daraltılarak yalnızca “halk sağlıkçıların” konusu haline getirildi.
Bugün birçok sosyalist, toplumcu tıp ve sağlık hizmeti dendiğinde, tıbbi hizmetlerin eşit ve ücretsiz dağıtılmasını anlıyor. Tıbba ve sağlık hizmetine toplumcu yaklaşımın özünün, sağlıklı bir toplum yaratmak için tıbbi tedbirler yanında sosyal ve ekonomik tedbirler alınması gerektiği olduğu unutuluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder