Translate

24 Ağustos 2023 Perşembe

Sosyal sorunlar mağdur suçlanarak çözülmez

 


Türkiye’nin yıllardır çözülemeyen ve artık kanıksadığımız, nesilden nesile miras bıraktığımız birçok sosyal sorunu var. Örneğin Türkiye “ezelden beri” iş kazalarında ölümde açık ara Avrupa birincisi ve dünya üçüncüsüdür (1). Trafik kazaları nedeniyle ölümlerde de durum farklı değil (2). Türkiye kadınların Avrupa’da ve OECD ülkeleri arasında en çok fiziksel şiddet gördüğü ülke (3).


Bu sorunların çözülemeyişinin elbette birçok nedeni vardır, fakat bu nedenlerden en önemlisi topluma egemen “bireyci ideolojinin” ürünü olan “mağduru suçlama” kültürüdür.


AKLIMIZA ÖNCE MAĞDUR GELİYOR


Toplumumuzda mağduru suçlama kültürünün köklerinin oldukça derinlerde olduğunu düşündüren kanıtlardan biri, Nasrettin Hoca’nın “hırsız” fıkrasıdır:


Hoca’nın evine gece hırsız girer, ne var ne yok götürür. Sabahleyin komşuları toplanır, Hoca’ya yüklenirler.


- Hocam kapıyı açık mı bıraktın?


- Hocam şu eski pencereleri değiştir diye sana kaç defa söyledik.


- Bir köpek alsaydın, böyle olur muydu?


- Hocam o kadar sesi duymayacak kadar nasıl derin uyudun?


Nihayet Hoca sonunda isyan eder ve “Yahu tamam, iyi güzel de kabahatin tümü benim mi? Hırsızın hiç mi suçu yok?” der.


Dikkat edilirse hemen her sorunda Hoca’nın komşuları gibi davranıyoruz ve önce mağduru suçlamaya çalışıyoruz. İş kazası olur, kusuru önce “işçide” arar, dikkat etseydi deriz; trafik kazası olur, kusuru önce “şoförde” arar, içkili miydi acaba deriz; kadın cinayeti olur, kusuru “kadında” arar, kuyruk sallamasaydı deriz...


Sorun ne olursa olsun, suçu önce mağdurda ararız.


ÇANAKKALE YANGININDA DA SUÇU MAĞDURA ATMAYA ÇALIŞIYORUZ


Geçtiğimiz ay Çanakkale’de çıkan orman yangınını “sağlık etkileri” bakımından ele aldığımız bir yazı yayınlamıştık (4). Daha üzerinden bir ay geçmişti ki, bu kez çok daha büyük bir yangın çıktı ve 1.500 hektarlık bir alan kül oldu.


Daha yangın haberi duyulur duyulmaz basında ve sosyal medyada yangının köylülerin açık arazide odun ateşiyle “salça yapması” veya “anız yakması” sonucu çıkmış olabileceğine ilişkin iddialar ortaya atılmaya başlandı. Bazıları da hemen yangının “rantçıların” işi olabileceğini öne sürdüler. Bunların hepsi mümkün ve doğru olabilir, fakat gerçekten sorun bu mu?


Diyelim ki gerçekten iddia edildiği gibi yangın, Damyeri’nde cahil bir köylü kadınının salça yapmak için yaktığı odun ateşinden çıkmış olsun. Olabilir. Fakat yangın pekala bugün Milliyet Gazetesi’nde yer alan bir haberde belirtildiği gibi “elektrik direğinden” de kaynaklanmış olabilir (5).


Milliyet Gazetesi’nde yer alan haberde “yangının ilk çıkış anına şahit olan ve hemen ihbar eden Ali Güçlü, ‘Evimin bahçesindeydim. Yangın direğin dibinde başladı. Dumanı görünce koşup telefonumu aldım. İhbar ettim. Şiddetli bir rüzgâr vardı. Bir anda yayıldı. Elektrik direği neredeyse 30 yıllık. Bunun değiştirilmesini istedik. Değiştirilmedi’ dedi” ifadesi var.


Yine “Yangının tahta eskimiş elektrik direğinden kaynaklı çıktığını gördüğünü söyleyen Aydan Sezer de ‘Duman çıktığını gördük. Bir anda büyüdü. Üç gündür köyde su da yoktu. Su olsaydı belki söndürürdük. İhbar ettikten sonra ilk jandarma sonra itfaiye ekipleri geldi. Köy halkı kendi imkânlarıyla söndürmeye çalıştı ama rüzgâr nedeniyle hızla yayıldı. Kontrol altına alamadık’ diye konuştu” deniyor.


BAKIN İŞİN RENGİ NASIL DEĞİŞİYOR?


Lütfen ifadeleri dikkatle okuyun. Görgü tanıkları yangının kaynağını salça yapan veya anız yakan köylüden, şikayet edildiği halde eskimiş tahta elektrik direğini değiştirmeyen veya üç gündür köye su getirmeyen “yetkililere” çeviriyorlar.


İşte zurnanın zırt dediği yer burasıdır.


İş kazasında “işçiyi”, trafik kazasında “şoförü”, kadına şiddette “kadını”, orman yangınında “köylüyü” suçlamak çok “güvenlidir”. Hiç korkmadan işçiyi, şoförü, kadını ve köylüyü suçlayabilirsiniz, başınıza hiçbir şey gelmez. Fakat ya “yetkilileri” suçlamaya kalkarsanız ne olur?


İş kazasında önce “acaba işyerinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği tedbirleri alınmış mı?”, trafik kazasında “acaba karayolunda bir kusur var mıydı?”, kadın cinayetinde “acaba kadın ‘kocam beni öldürecek’ diye karakola gittiğinde ilgilenilmiş miydi?” veya Çanakkale yangınında “elektrik direği değiştirilsin, köye su verilsin dendiğinde yetkililer ne yapmış?” soruları sorulsa ne fark eder?


ÇANAKKALE BELEDİYESİ “DİKKAT EDİN” DİYOR


Milliyet Gazetesi’nin yangının kaynağına ilişkin “görgü tanıklarının” ifadesini yayınladığı gün Çanakkale Belediyesi de resmi sosyal medya hesabından bir mesaj yayınladı (6):


“Çanakkale'de yangının 3. günü. Yangının vurduğu Yağcılar ve Ulupınar Köylerindeki içimizi acıtan görüntüler sabahın ilk ışıkları ile birlikte gün yüzüne çıktı.


Yangınların çok önemli bir bölümünün kaynağı maalesef insan faktörüne dayanıyor. Artık " Lütfen Dikkat! " demek istemiyoruz.


Dikkat etmek zorunda herkes. Bu ormanlar kolay yetişmiyor, hele içinde yaşayan canlılar, bitkiler ve yok olan tarım alanlarımız?”


Buradaki “ön yargıya” lütfen dikkat edin: “Yangınların çok önemli bir bölümünün kaynağı maalesef insan faktörüne dayanıyor”. Peki bu konuda yapılmış bir “bilimsel” araştırma var mı? Çanakkale Belediyesi bu “ön yargıya” nereden ulaşmış?


İşte “mağduru suçlama” kültürü budur.


Böylece Milliyet Gazetesi’nin haberinde yer alan “Köylülerin yangının çıkış nedeni olarak gösterdiği elektrik direğinin dün ekipler tarafından değiştirildiği görüldü” ifadesi arada kaynayıp gidiyor.


Dahası Kazdağları ile meşhur Çanakkale ilindeki birçok köyün yaz aylarında “susuz” kaldıkları meselesi ağıza dahi alınmıyor. Hiç kimse çıkıp da, “sene olmuş 2023, nasıl Çanakkale’nin köylerinde yaz aylarında su akmaz” diye sormuyor, soramıyor.


DEVLET YAPMIYOR, BİZ KENDİMİZ YAPALIM


Son yıllarda devletten umudunu kesen birçok insan, topluma egemen olan liberal ideolojinin de etkisiyle karşılaştığı sorunları “kendi başına” çözmeye çalışıyor.


Son yıllarda bunun birçok örneğini gördük. Pandemi sürecinde vatandaş, devletin sağlıkçılara temin etmediği (edemediği değil!) maskeyi evlerinde üretmeye çalıştı. Depremlerde devletin yardıma gelmediğini gören insanlar, kendi aralarında örgütlenerek bir şeyler yapmaya çalışıyor. İnsanlar “deprem gönüllüsü”, “orman gönüllüsü”, “afet gönüllüsü” olmak için kurslara gidiyor.


Peki, bu naif çabalar sorunun çözümüne katkı verebilir mi? Bu soruya güncel sorunumuz “orman yangınları üzerinden yanıt arayalım.


WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) web sayfasında “Orman Yangınlarına Karşı Alınacak Önlemler” başlığı altında bazı tedbirler sıralanmış:


“Maden, enerji, turizm, yapılaşma gibi ormancılık dışı tahsislerle son yıllarda, ormanların bütünlüğünü önemli oranda bozan uygulamaların önüne geçilmesi”.


“Birey” olarak bu uygulamaların önüne geçebilir misiniz? Böyle bir yetkiniz var mı?


“Yangın risklerine karşı, ormanlara giriş çıkışın denetim altına alınması”.


Mesela Çanakkale köylüleri orman girişlerine barikatlar kurup, yaz aylarında “yabancıların”, piknikçilerin vb. ormanlara girmelerini engelleyebilirler mi?


“Yangın riski yüksek ormanlarda özellikle yerleşim yerlerine yakın tampon bölgelerin oluşturulması, yangına dirençli bitkilendirme çalışmalarının artırılması”.


“Erken uyarı ve hızlı müdahaleyi kolaylaştıracak yeni teknolojik uygulamalar ve yenilikçi çözümlerin geliştirilmesi; yerel yangın gözetimi, istihbarat ve acil müdahale sistemlerinin iyileştirilmesi”.


“Riskli bölgelerde hava araçlarıyla düzenli kontrollerin gerçekleştirilmesi”.


“Coğrafyamıza uygun, yüksek kapasiteli ve etkin çalışan yangın uçağı, helikopter, hava aracı ve yangın söndürme filosunun hazır bulundurulması”.


Herhalde maksat hasıl oldu, daha fazla uzatmayalım. Dileyen web sayfasında devletin orman yangınlarını önlemek için başka neler yapması gerektiğini görebilir. Bunların hiçbirini “birey” olarak, “gönüllü kuruluşlar” olarak veya Sivil Toplum Örgütleri olarak yapamazsınız. Bunları yapabilmek için “devlet” olmanız gerekir.


MAĞDURU SUÇLAMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİNDEN KURTULALIM


Yazımızın başında da ifade ettiğimiz gibi Türkiye’de dedelerimizden ve babalarımızdan miras aldığımız ve ne yazık ki hiç birini çözemeden çocuklarımıza miras bıraktığımız çok sayıda sosyal sorun var. Bu sorunların her biri canımızı çok yakıyor ve hepimiz artık “gına gelen” bu sorunlardan kurtulmak istiyoruz.


Ancak bu sorunlardan kurtulmak için öncelikle mağduru suçlama kültürünü terk edip, sorunlara ilişkin, yazımızda da ifade ettiğimiz “doğru soruları” sormayı öğrenmemiz gerekiyor.


Örneğin “devlet bir şey yapmıyor, biz yurttaş olarak ne yapabiliriz” sorusu çok yanlış bir soru ve bizi sorunun çözümünde hiçbir yere götürmez.


Siz birey olarak orman içinde ve piknik alanlarında yangına sebep olabilecek mangal yakma, sigara izmariti atma, cam ve pet şişeleri ormanda bırakma gibi davranışlardan kaçınabilir, kontrolsüz ateş veya duman gibi riskli durumlar gözlemlediğinizde 177 orman yangını ihbar hattına bildirebilirsiniz.


Gerisi “devletin” işidir ve devlet zaten bunun için vardır.


KAYNAKLAR


1. https://m.bianet.org/bianet/siyaset/122483-turkiye-olumlu-is-kazalarinda-dunya-ucuncusu


2. https://tr.euronews.com/2022/01/08/turkiye-nin-2021-trafik-kaza-raporu-2-bin-422-kisi-oldu-en-az-can-kay-ardahan-da


3. https://tr.euronews.com/2022/03/31/erkeklerden-fiziksel-veya-cinsel-siddet-goren-kad-nlar-n-oran-avrupa-ve-oecd-nin-lideri-tu


4. https://www.yurtseverlik.com/dr-akif-akalin-yazdi-orman-yanginlari-hayati-tehdit-ediyor.html


5. https://www.milliyet.com.tr/gundem/canakkalede-yangin-1500-hektarda-sikistirildi-30-yillik-elektrik-diregi-ormani-yakti-6995502


6. https://www.facebook.com/100081129381949/posts/302297345817909/?mibextid=rS40aB7S9Ucbxw6v


7. https://www.wwf.org.tr/?12460/Orman-Yanginlari


1 yorum: