Bu yazı KENTLİ dergisinin Ekim 2025 nüshasında Süheyla Doğan ile birlikte hazırlanan bir makaleye referans olarak hazırlanmıştır.
Uranyum madenciliğinin kısa tarihi
Ortaçağ boyunca seramik sırlarında renklendirici olarak kullanmak amacıyla çıkartılan uranyum, ilk olarak Alman kimyager Martin H. Klaproth tarafından 1789'da keşfedilmiştir. Uranyum madenciliği, 19. yüzyılda yine boya elde etmek amacıyla, önce Bohemya'da (Almanya – Çekya sınırı), daha sonra Kolarado (ABD) ve St. Stephen-in-Brannel'de (İngiltere) başlamıştır (1, 2).
1898'de
Marie Curie'nin radyumu keşfetmesiyle birlikte uranyum, 20. yüzyılın
başlarında radyum geri kazanımı için çıkartılmaya
başlanmıştır. Uranyum madenciliği 1939 yılında nükleer
fisyonun keşfedilmesiyle yeni bir döneme girmiş ve önce nükleer
silahların, daha sonra nükleer enerji üretiminin yolunu açmıştır
(3). Böylece geniş ölçekli uranyum madenciliğinin, ilk olarak
ABD’nin 1941 yılında atom bombası yapmak için başlattığı
“Manhattan Projesi” ile yaygınlaştığını söyleyebiliriz
(4).
Türkiye'de
uranyum madenciliği, 1970'li yıllarda başlamıştır. Maden Tetkik
ve Arama (MTA) kurumu tarafından kurulan Manisa – Köprübaşı
tesislerinde, Köprübaşı ve Fakılı'da (Uşak) çıkartılan
uranyum cevherinden 1974 – 1982 yılları arasında 1.200 kg sarı
pasta (yellow cake) üretilerek, 1996 yılında Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu'na (TAEK) teslim edilmiştir. 2017 verilerine göre
Türkiye'de 12.600 ton cicarında uranyum rezervi tespit edilmiştir
ve halen MTA Nevşehir'de (Avanos – Yeşilöz) uranyum arama
çalışmalarını sürdürmektedir (5).
Uranyum
madenciliğinin sağlık üzerine etkileri
Radyoaktif
bir metal olan uranyum, belirli kaya türlerinde doğal olarak
bulunur ve kayaların zamanla aşınmasıyla çevreye salınır,
yeraltı sularına karışır. İnsanlar yiyeceklerle (et, süt,
deniz ürünleri, patates vb) günde 1 – 2 ve içtikleri her litre
suda 1,5 mikrogram uranyum alırlar. Bu küçük dozlar insan
sağlığına zararlı değildir, ancak çok yavaş bir şekilde
radyum ve radon gazına bozunan uranyum, esas olarak “madencilik”
faaliyetleriyle insan sağlığı üzerinde olumsuz etkiler gösterir.
Uranyum,
böbrek yetmezliğinden kemik gelişiminin azalmasına ve DNA
hasarına kadar uzanan bir yelpazede olumsuz sağlık etkilerine
neden olma potansiyeline sahip bir ağır metaldir. Uranyum, radon da
dahil olmak üzere birçok radyoaktif bozunma ürünü gibi bir alfa
parçacık yayıcısıdır. Alfa parçacıkları insan derisine nüfuz
edemez, fakat solunduğunda veya yutulduğunda, iç radyasyona
maruziyete neden olur. Solunan alfa yayıcıların kanserojenliği
tartışmasızdır (6).
Dünya
Sağlık Örgütü'ne (DSÖ) göre uranyumun bozunma ürünlerinden
radon, dünyadaki akciğer kanseri vakalarının yüzde 3 –
14'ünden sorumludur ve ortamdaki radon gazı yoğunluğunda her 100
Bq/m³ artış, akciğer kanseri riskini yüzde 16 arttırmaktadır.
Burada doz – yanıt ilişkisi soğrusal bir ilişkidir (7).
Uranyum
madenciliğinin sağlık üzerine başta akciğer kanseri olmak üzere
olumsuz etkileri, esas olarak uranyum madenlerinde çalışan
işçilerde ve maden bölgesindeki yerleşim yerlerinde yaşayan
insanlarda görülür. Özellikle uranyumun bozunmasıyla açığa
çıkan radon gazının solunması, kanserlere yol açarak ölüme
sebebiyet verebilir. Ayrıca DNA üzerine etkileriyle fetüste ve
bebeklerde sağlık sorunları gelişmesine neden olabilir (8, 9,
10).
Uranyum
madenciliğinin insan sağlığı üzerine olumsuz etkileri ilk
olarak Bohemya'da, uranyum madenlerinde çalışan işçilerde
gözlenmiştir. Daha 1500'lü yıllarda Almanya – Çekya sınırında
bulunan Erz dağlarındaki uranyum yataklarında çalışan
madenciler arasında akciğer hastalıkları nedeniyle ölüm hızının
çok yüksek olduğunu fark eden Gregorius Agricola, madencilerin
akciğerlerini etkileyen bu hastalığın önlenmesi için madenlerin
havalandırılması gerektiğini söylemiştir (11).
1879
yılında Almanya’da Schneeberg uranyum madenlerinde çalışan her
dört işçiden üçünün akciğer hastalığından öldüğünü
tahmin eden hekimler, hastalığa madenin çıkartıldığı dağlara
ithafen Dağ Hastalığı (Bergkrankheit) adını vermişlerdir.
1899’da bu hastalığa uranyum madenlerinde biriken radon gazının
neden olduğu keşfedilmiştir. 1926 yılında histopatolojisi
belirlenen akciğer kanseri, 1932 yılında Almanya ve
Çekoslovakya'da bir “meslek hastalığı” olarak tanımlanmıştır
(12).
Ancak
uranyumun sağlık etkilerinin küresel ölçekte “görünür”
hale gelmesi, başlangıçta çok gizli bir askeri etkinlik olarak
yürütülen Manhattan Projesi'yle gerçekleşmiştir. Uranyumun
projede çalışanlar ve projenin yürütüldüğü bölgede yaşayan
insanlar üzerindeki sağlık etkileri 1950’lerde gizlenemez hale
gelmiştir.
ABD
Halk Sağlığı Dairesi (U.S. Public Health Service) bölgeye
uranyum madenleri ve işleme tesislerinin sağlık üzerine
etkilerini araştırmak üzere bir heyet göndermiştir. Heyet Temmuz
1950’den, Mayıs 1952’ye kadar 50 maden ve 8 tesiste ortamdaki
radyasyonu ölçmüş ve madenler ile tesislerde çalışan 1.117
işçiyi sağlık muayenesinden geçirmiştir. 1952 yılında
yayınlanan raporda madenlerde işçilerin maruz kaldığı
radyasyonun “çok yüksek” olduğu belirtilmiş, fakat işçilerde
radyasyon kaynaklı sağlık sorunlarına “rastlanmadığı”
ifade edilmiştir (4).
İşçilerin
muayenesinde çok yüksek radyasyona maruziyetten kaynaklanan akciğer
kanseri gibi sağlık sorunlarına rastlanmamasının nedeni,
radyasyonun etkilerinin maruziyetten 10 yıl kadar sonra gelişmeye
başlayacak olmasıdır ve raporu hazırlayan hekimler bu durumu çok
iyi bilmektedirler. Nitekim 1960’lı yıllarda bölgede ve
işçilerde kanser vakaları ortaya çıkmaya başlamıştır (4,
13). Ancak ABD kamuoyu uranyum madenciliğinin sağlık üzerine
olumsuz etkileri konusunda 1970'lerin sonlarındaki bir çevre
faciasıyla sarsılmıştır.
1979’da
Navaho bölgesi içinde yer alan “Church Rock” Uranyum madeninde
ABD tarihinin en büyük radyoaktif atık sızıntısı meydana
gelmiş ve 1.100 ton radyoaktif atıkla birlikte 93 milyon galon atık
çevreye ve yerlilerin içme sularını da sağladıkları Puerco
nehrine dökülmüştür. Nehirde radyasyon düzeyi normal düzeyin 6
bin katı kadar ölçülmüştür. Bölgede yaşayanlar hemen tahliye
edilmiş, fakat yerlilerin nehirden su içen bin kadar küçük ve
büyük baş hayvanı telef olmuştur. Bu olay Navaho halkını
harekete geçirmiş ve bölgede Uranyum madenciliğine son verilmesi
için mücadele başlatılmıştır (14, 15).
1980’li
yıllarda Uranyum madenlerinde çalışanların genel topluma göre
akciğer kanserine 56, mide kanserine 82, karaciğer kanserine 200,
prostat kanserine 50, idrar kesesi ve pankreas kanserine 60 kat daha
fazla yakalandıkları ve ortalama yaşam beklentilerinin sadece 46
yıl olduğu bilimsel olarak ortaya konmuştur (16, 17, 18, 19, 20).
Arıklı
deneyimi
Çanakkale'nin
Ayvacık ilçesi Arıklı köyü civarında MTA tarafından 1961 –
1982 yılları arasında 56 sondaj yapılmış, çok sayıda hendek
ve kuyu açılmış, bölgenin toryum ve uranyum bakımından zengin
olduğu ve 250 ton kadar rezerv bulunduğu belirlemiştir. Ancak
1960'lı yıllarda Türkiye’nin cevheri işleyecek teknolojisi
olmadığından, 1980’lerde ise küresel piyasalarda uranyum
fiyatının çok düşmesi nedeniyle, cevherin çıkartılması
“kârlı” bulunmamıştır. Yine 1977 yılında planlanan 300 –
400 megawattlık bir reaktör kurulması projesinden de aynı nedenle
vazgeçilmiştir (21).
2000'li
yıllarda nükleer enerjinin ve dolayısıyla uranyum madenciliğinin
yeniden yükselişe geçmesiyle birlikte Türkiye'de uranyum
madenciliği çalışmalarına yeniden hız verilmiştir. Aslında
Manisa’da (Köprübaşı) 2.500 ve Aydın’da 1.700 tonluk daha
zengin kaynaklar bulunmasına rağmen, Arıklı’daki rezervin tenör
oranının (cevherin içerisinde bulunan değerli metal miktarı)
binde 1 gibi oldukça iyi bir oran olması nedeniyle (örneğin
Manisa’da 1 kg uranyum elde etmek için 5 ton cevher çıkartmak
gerekliyken, Arıklı’da 1 ton cevher çıkartmak yeterlidir)
uranyum madenciliği için Arıklı öne çıkmıştır (22).
MTA
2022 Haziran'ında Ayvacık'ın Arıklı Köyü yakınlarındaki
3.800 hektarlık bir ormanlık alanda toryum – uranyum
sondajlarına başlamıştır. Oysa bölgede daha önce yapılan
uranyum sondajlarının bölgede yaşayanların sağlığı üzerine
olumsuz etkileri daha 2000'li yılların başlarında belgelenmiştir.
Dahası bölgede yapılan araştırmalarda eski sondaj alanlarında
hala yüksek radyasyon değerlerinin ölçüldüğü bilinmektedir
(21, 23, 24).
Çanakkale İl Sağlık Müdürlüğü’nün 2001 yılında, Ayvacık ilçesinin MTA tarafından sondajlar yapılan bölgerinde bulunan yerleşim yerlerinde yaptığı bir epidemiyolojik çalışmanın sonuçları, 1995 – 2000 yılları arasında bölgede meydana gelen 308 ölümün 60’ının (yüzde 19,5) kansere bağlı olduğunu göstermiştir (22). Bu dönemde Türkiye’de kansere bağlı ölümlerin bütün ölümlere oranının yüzde 10,8 olduğu dikkate alındığında, bölgedeki kansere bağlı ölümlerin Türkiye ortalamasının iki katına çok yakın olduğu söylenebilir. Ancak bu veriler ışığında bölgede daha ileri araştırmalar yapılmamış, yalnızca bölge halkı radon gazına karşı uyarılarak, evlerini sık sık havalandırmaları tavsiye edilmiştir.
2015
yılında Arıklı bölgesindeki radyoaktivite düzeyini belirlemek
amacıyla ölçümler yapan araştırmacılar, özellikle MTA’nın
sondaj yaptığı yerlerde ve çevresinde çok yüksek değerlerle
karşılaşmışlardır. Derinliği 5 metreyi bulan bir hendekte dış
ortam gama doz hızı 16.425 nGy/h bulunmuş. Sondaj atıklarının
bulunduğu yerlerde gama doz hızı ortalama 6.991 nGy/h ölçülmüştür
(dünya ortalaması 59 nGy/h) (25).
Araştırmacılar
Arıklı tüfünün ana yapı malzemesi olarak ve iç duvar sıvası
olarak Arıklı tüfünün alterasyon ürünü olan toprağın
kullanıldığı konutlarda ev içi ortamı gama dozlarını ortalama
265.78 nGy/h bulmuşlardır (dünya ortalaması 84 nGy/h) (26). Bu
bulgular TAEK tarafından 2012 yılında yayınlanan evlerde Radon
gazı yoğunlukları haritasıyla uyum içindedir. TAEK bu haritada
Çanakkale’yi ev içi Radon aktivite konsantrasyonu “en yüksek”
iller arasında göstermektedir (27).
Son
olarak araştırmacıların bu konutlarda yıllık etkin doz
eşdeğerini (AEDEin) 1.30 mSv/yıl (tehlike sınırı 1 mSv/yıl) ve
yaşam boyu aşırı kanser riskini (ELCRin) 5.72 olarak
hesapladıklarını (dünya ortalaması 1.16) belirtmek gerekir (28).
Günümüzde
uranyum madenciliği
Ekonomik
İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün (OECD)
Nükleer Enerji Ajansı, insanları uranyum madenciliğinin “güvenli”
olduğuna ikna etmeye çabalamaktadır. Uranyum madenciliğinin
“erken” dönemlerinde yaşanan olumsuzluklar nedeniyle
toplumların endişeli olduklarını, fakat bugün korkulacak bir şey
kalmadığı iddia etmektedir.
Ajans’a
göre 20. yüzyılda yaşanan sorunların nedeni uranyum madenciliği
ve işlemesinin “askeri amaçlı” yapılmasıdır. Meslek
örgütleri, sivil toplum kuruluşları, hatta devletin diğer
kurumlarının dahi gözünden uzak, büyük bir gizlilik içinde
çalışılmaktaydı. O yıllarda teknoloji de çok geriydi. Mevzuat
çok yetersizdi. Ajans bütün bunlar bir araya gelince, işçiler
çok yüksek doz radyasyona maruz kalmış, çevre zarar görmüş ve
maden yakınlarında yaşayanlar olumsuz etkilenmiştir demektedir.
Oysa şimdi 21. yüzyılda yeni teknolojiler, kılı kırk yaran
mevzuat, yüksek kapasiteli havalandırma sistemleri, sürekli
radyasyon ölçümleri ve modern madencilik yöntemleri sayesinde
uranyum madenciliği endüstrinin “en güvenli” sektörlerinden
biri haline gelmiştir (29).
Halbuki
Avustralya’da 1980'lerde faaliyete giren Ranger uranyum madeninde
yaşananlar Nükleer Enerji Ajansı'nı yalanlamaktadır. Hizmete
girdiğinde Kanada’nın “McArthur River” ve Avustralya’nın
“Olympic Dam” uranyum madenlerinden sonra dünyanın en büyük
üçüncü uranyum madeni olan madenin işleme tesislerinde, yılda 4
bin ton uranyum oksit elde eden maden, 1,5 milyon ton radyoaktif atık
çıkartmaktadır.
Çevreye
radon gazı yayılmaması için nükleer atıkların iki metre
kalınlığında su tabakası altında saklanması gerekmekte, fakat
“yağışsız” mevsimde bu sağlanamamaktadır. “Yağışlı”
mevsimde ise nükleer atık havuzları sık sık taşmakta ve atıklar
çevreye yayılmaktadır. 1981 – 2012 arasında bu tür en az 120
“kaza” yaşanmıştır.
2004
yılında madende çalışan işçilerin içtiği suda “kabul
edilebilir sınırın” 400 katı uranyum bulunduğu anlaşılınca
maden geçici olarak kapatılarak bakıma alınmıştır. 2009
yılında nükleer atık havuzundan Milli Park içindeki Gulungul
nehrine altı milyon litre radyoaktif su karıştığı tespit
edilmiştir. 2011 yılında nükleer atık havuzu taşma tehlikesi
gösterince maden yine altı ay bakıma alınmıştır.
2009
yılında “dünyanın en modern uranyum madeninin” nükleer atık
havuzunun günde 100 bin litre radyoaktif su sızdırdığı ve
yeraltı sularını taşıdığı ağır metallerle, toksik
kimyasallarla ve radyum, uranyum gibi radyoaktif maddelerle
kirlettiği anlaşılınca madenin tamamen kapatılması gündeme
gelmiştir. Fakat madenin sonunu getiren olay 2013 yılında asit
tankının patlaması ve bir milyon litre asitli çözeltinin çevreye
yayılması olmuştur. İşçiler hemen tahliye edilmiş ve üretim
tamamen durdurulmuştur.
İşleme
tesisleri, maden kapatıldıktan sonra 2021 yılına kadar
çıkartılmış olan cevheri işlemeye devam etmiştir. Maden ve
işleme tesisinin içinde bulunduğu Kakadu bölgesinde yaşayan halk
uzun zamandır bölgede düşüklerin, ölü doğumların, doğumsal
bozuklukların arttığından yakınmaktaydı. Son olarak bölgedeki
kanser vakalarının da beklenenden yüzde 90 daha fazla görülmesi
üzerine şirket çalışmalarını tamamen durdurmak zorunda
kalmıştır (30).
Bugün
bazı ülkeler uranyum madenciliğini kısmen veya tamamen
yasaklamıştır. İsveç 2018’den beri çevre yasası ile uranyum
araştırması ve madenciliğini yasaklamıştır, fakat 2024’te
hükümet bu yasağın kaldırılması yönünde girişimde
bulunmuştur. Yasa değişikliği önerisiyle 1 Ocak 2026’dan
itibaren yasağın kaldırılması istenmektedir (31). Kırgızistan
2019 yılında uranyum ve toryum rezervlerinin araştırılması,
madenciliği, jeolojik çalışmalar, işlenmesi, ham madde ve atık
ithali dahil bütün etkinlikleri yasaklamıştır (32). Grönland
2021 yılında uranyum keşif, araştırma ve işletme faaliyetlerini
yasaklamıştır (33). Avustralya'da bazı eyaletlerde uranyum
madenciliğine yasak getirilmiştir (34).
Sonuç
yerine
Günümüzde
uranyum madenciliği esas olarak nükleer silah ve nükleer enerji
üretimine hammadde sağlamak amacıyla yapılmaktadır. Dolayısıyla
nükleer silah ve nükleer enerji üretimi sürdükçe, insan sağlığı
üzerindeki, en azından bugün için, “kaçınılamaz” olduğu
anlaşılan olumsuz sağlık etkilerine rağmen, bazı ülkelerde
yasaklansa dahi, küresel ölçekte uranyum madenciliğine son
verilmesi mümkün görünmüyor.
İnsanlığın
büyük çoğunluğu nükleer silahlanmaya karşı çıkıyor olsa
da, nükleer silahlanmaya karşı somut ve kalıcı adımlar
atılabilmesi için, en azından bu silahlara sahip ülkelerde,
nükleer silahlanmadan kâr
sağlayan sermayenin
değil, toplumun gereksinimlerini önceleyen iktidarların işbaşına
gelmesi şarttır. Ancak nükleer enerji konusunda durum daha da iç
karartıcıdır.
Bugün
maalesef “kalkınmacı ideoloji” toplumun, insan hayatını
kalkınmanın önüne alması beklenen kesimlerini dahi etkisi altına
almıştır. Örneğin ülkemizde ilerici bir parti yetkilisi, Akkuyu
Nükleer Santrali üzerine bir demecinde, “Nükleer enerjiye kökten
karşı çıkmak saçmalıktır” diyebilmiştir. Nükleer enerjiyi
“kapitalist” ülkelerde tehlike olarak gören yetkili,
“sosyalist” toplumda bu tehlikenin bertaraf edebileceğine
inanmaktadır (35).
Bu
koşullar altında toplumun nükleer tehlike konusunda sürekli
bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi, uranyum madenciliğini
yasaklayan ülkelerin sayısının artması için mücadele edilmesi
yaşamsal önemdedir.
KAYNAKLAR
Dahlkamp, J. F. (1993). Uranium Ore Deposits. Berlin: Springer - Verlag.
René, M. (2018). History of uranium mining in central Europe. InTech Open, 1(2018): 1 – 20.
International Atomic Energy Agency. (2000). Methods of exploitation of different types of uranium deposits. Vienna: IAEA.
Voyles, T.B. (2015). Wastelanding: Legacies of Uranium Mining in Navajo Country. University of Minnesota Press.
Eroğlu, G. ve Şahiner, M. (2017). Dünyada ve Türkiye'de Uranyum ve Toryum. Maden Serisi: 3. Ankara: MTA Yayınları.
Dewar, D., Harvey, L. ve Vakil, C. (2013). Uranium mining and health. Canadian family physician Medecin de famille canadien, 59(5), 469 – 471.
DSÖ. (2021). https://www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/radon-and-health. (Erişim: 20 Eylül 2025).
Sahoo, S. K. ve ark. (2020). Scientific background and methodology adopted on derivation of regulatory limit for uranium in drinking water – A global perspective. Environmental Advances, Volume 2. https://doi.org/10.1016/j.envadv.2020.100020.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu. (2009). Radyasyon, İnsan ve Çevre. Ankara.
Güler, Ç. ve Çobanoğlu, Z. (1997). Radon Kirliliği. Sağlık Bakanlığı Çevre Sağlığı Temel Kaynak Dizisi No:44. Ankara.
Langård S. (2015). Gregorius Agricola memorial lecture: Lung cancer - A work-related disease for 500 years, as predicted by Agricola. Journal of trace elements in medicine and biology, 31: 214 – 218. https://doi.org/10.1016/j.jtemb.2014.05.010.
Brugge, D. ve Goble, R. (2002). The history of uranium mining and the Navajo people. American Journal of Public Health, 92(9): 1410 – 1419. https://doi.org/10.2105/ajph.92.9.1410.
Shuey, C. ve ark. (2007). Uranium Mining and Community Exposures on the Navajo Nation. Presentation at American Public Health Association Annual Meeting, Washington, D.C., November 3– 7, 2007.
https://www.wbur.org/onpoint/2022/05/11/the-legacy-of-uranium-mining-on-navajo-lands. (Erişim: 20 Eylül 2025).
https://revealnews.org/article/epa-budget-cuts-threaten-to-slow-uranium-cleanup-at-navajo-nation/. (Erişim: 20 Eylül 2025).
Brown, J.J. ve Lambert, L. (2010). Blowing in the Wind: The Navajo Nation and Uranium. The Evergreen State College. Olympia, WA.
Brugge, D. ve Goble, R. (2002). The history of uranium mining and the Navajo people. American Journal of Public Health, 92 (9): 1410 – 1419.
Brugge, D. ve Buchner, V. (2011). Health Effects of Uranium: New Research Findings. Reviews on Environmental Health, 26(4): 231 – 249.
https://antinuclear.net/2017/03/31/health-dangers-of-uranium-mining/. (Erişim: 20 Eylül 2025).
Semenova, Y. ve ark. (2020). Radiation-related health hazards to uranium miners. Environ. Sci. Pollut. Res. Int., 27(28): 34808 – 34822.
Akalın, A. (2022). Uranyum madenciliğinin sağlık etkileri. Toplumcu Tıp, 29 Temmuz 2022. https://toplumcutip.blogspot.com/2022/07/uranyum-madenciliginin-saglk-etkileri.html. (Erişim: 20 Eylül 2025).
Atabey, E. (2013). Türkiye'de doğal radyasyon kaynakları ve tıbbi jeolojik etkileri. Ankara: Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü.
Akalın, A. (2022). Ölümlerden ölüm beğenmek. Toplumcu Tıp. 11 Ağustos 2022. https://toplumcutip.blogspot.com/2022/08/olumlerden-olum-begenmek.html. Erişim: 20 Eylül 2025).
Akalın, A. (2024). https://toplumcutip.blogspot.com/2024/09/madencilik-ve-saglk.html. (Erişim: 20 Eylül 2025).
Top, G. ve ark. (2020). At high background radiation areas the relationship between in situ indoor gamma dose rates and building materials: A case study from Arikli village. Radiation Protection Dosimetry, 188(2): 246 – 260.
Top, G. ve ark. (2020). Effects of Local Building Materials on Indoor Gamma Doses and Related Radiological Health Risks, Ayvacik, Çanakkale/Turkey. Radiation Protection Dosimetry, 190(1): 108 – 117.
TAEK (2012). Kapalı Ortamlarda Radon Gazı. Teknik Rapor. Ankara.
Top, G. ve ark. (2021). Determination of Ra-226, Th-232, K-40 and Cs-137 Activities in Soils and Beach Sands and Related External Gamma Doses in Arikli Mineralization Area. Radiation Protection Dosimetry, 193(2): 1 – 18.
OECD. (2014). Managing Environmental and Health Impacts of Uranium Mining. NEA No. 7062.
https://www.abc.net.au/news/2020-11-27/kakadu-cancer-cluster-ranger-uranium-mine-report-released/12925180. (Erişim: 20 Eylül 2025).
https://www.world-nuclear-news.org/Articles/Sweden-moves-to-lift-uranium-mining-ban. (Erişim: 20 Eylül 2025).
http://www.news.cn/english/asiapacific/2019-12/16/c_138635832.htm. (Erişim: 20 Eylül 2025).
https://www.loc.gov/item/global-legal-monitor/2022-01-02/greenland-ban-on-uranium-mining-enters-into-force. (Erişim: 20 Eylül 2025).
https://www.wa.gov.au/government/media-statements/McGowan%20Labor%20Government/McGowan-Government-announces-uranium-policy-20170620. (Erişim: 20 Eylül 2025).
https://haber.sol.org.tr/turkiye/nukleer-enerjiye-kokten-karsi-cikmak-sacmaliktir-ancak-234067 . (Erişim: 20 Eylül 2025).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder