Translate

25 Eylül 2025 Perşembe

Uranyum Madenciliği ve Sağlık



Bu yazı KENTLİ dergisinin Ekim 2025 nüshasında Süheyla Doğan ile birlikte hazırlanan bir makaleye referans olarak hazırlanmıştır.


Uranyum madenciliğinin kısa tarihi


Ortaçağ boyunca seramik sırlarında renklendirici olarak kullanmak amacıyla çıkartılan uranyum, ilk olarak Alman kimyager Martin H. Klaproth tarafından 1789'da keşfedilmiştir. Uranyum madenciliği, 19. yüzyılda yine boya elde etmek amacıyla, önce Bohemya'da (Almanya – Çekya sınırı), daha sonra Kolarado (ABD) ve St. Stephen-in-Brannel'de (İngiltere) başlamıştır (1, 2).


1898'de Marie Curie'nin radyumu keşfetmesiyle birlikte uranyum, 20. yüzyılın başlarında radyum geri kazanımı için çıkartılmaya başlanmıştır. Uranyum madenciliği 1939 yılında nükleer fisyonun keşfedilmesiyle yeni bir döneme girmiş ve önce nükleer silahların, daha sonra nükleer enerji üretiminin yolunu açmıştır (3). Böylece geniş ölçekli uranyum madenciliğinin, ilk olarak ABD’nin 1941 yılında atom bombası yapmak için başlattığı “Manhattan Projesi” ile yaygınlaştığını söyleyebiliriz (4).


Türkiye'de uranyum madenciliği, 1970'li yıllarda başlamıştır. Maden Tetkik ve Arama (MTA) kurumu tarafından kurulan Manisa – Köprübaşı tesislerinde, Köprübaşı ve Fakılı'da (Uşak) çıkartılan uranyum cevherinden 1974 – 1982 yılları arasında 1.200 kg sarı pasta (yellow cake) üretilerek, 1996 yılında Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'na (TAEK) teslim edilmiştir. 2017 verilerine göre Türkiye'de 12.600 ton cicarında uranyum rezervi tespit edilmiştir ve halen MTA Nevşehir'de (Avanos – Yeşilöz) uranyum arama çalışmalarını sürdürmektedir (5).


Uranyum madenciliğinin sağlık üzerine etkileri


Radyoaktif bir metal olan uranyum, belirli kaya türlerinde doğal olarak bulunur ve kayaların zamanla aşınmasıyla çevreye salınır, yeraltı sularına karışır. İnsanlar yiyeceklerle (et, süt, deniz ürünleri, patates vb) günde 1 – 2 ve içtikleri her litre suda 1,5 mikrogram uranyum alırlar. Bu küçük dozlar insan sağlığına zararlı değildir, ancak çok yavaş bir şekilde radyum ve radon gazına bozunan uranyum, esas olarak “madencilik” faaliyetleriyle insan sağlığı üzerinde olumsuz etkiler gösterir.


Uranyum, böbrek yetmezliğinden kemik gelişiminin azalmasına ve DNA hasarına kadar uzanan bir yelpazede olumsuz sağlık etkilerine neden olma potansiyeline sahip bir ağır metaldir. Uranyum, radon da dahil olmak üzere birçok radyoaktif bozunma ürünü gibi bir alfa parçacık yayıcısıdır. Alfa parçacıkları insan derisine nüfuz edemez, fakat solunduğunda veya yutulduğunda, iç radyasyona maruziyete neden olur. Solunan alfa yayıcıların kanserojenliği tartışmasızdır (6).


Dünya Sağlık Örgütü'ne (DSÖ) göre uranyumun bozunma ürünlerinden radon, dünyadaki akciğer kanseri vakalarının yüzde 3 – 14'ünden sorumludur ve ortamdaki radon gazı yoğunluğunda her 100 Bq/m³ artış, akciğer kanseri riskini yüzde 16 arttırmaktadır. Burada doz – yanıt ilişkisi soğrusal bir ilişkidir (7).


Uranyum madenciliğinin sağlık üzerine başta akciğer kanseri olmak üzere olumsuz etkileri, esas olarak uranyum madenlerinde çalışan işçilerde ve maden bölgesindeki yerleşim yerlerinde yaşayan insanlarda görülür. Özellikle uranyumun bozunmasıyla açığa çıkan radon gazının solunması, kanserlere yol açarak ölüme sebebiyet verebilir. Ayrıca DNA üzerine etkileriyle fetüste ve bebeklerde sağlık sorunları gelişmesine neden olabilir (8, 9, 10).


Uranyum madenciliğinin insan sağlığı üzerine olumsuz etkileri ilk olarak Bohemya'da, uranyum madenlerinde çalışan işçilerde gözlenmiştir. Daha 1500'lü yıllarda Almanya – Çekya sınırında bulunan Erz dağlarındaki uranyum yataklarında çalışan madenciler arasında akciğer hastalıkları nedeniyle ölüm hızının çok yüksek olduğunu fark eden Gregorius Agricola, madencilerin akciğerlerini etkileyen bu hastalığın önlenmesi için madenlerin havalandırılması gerektiğini söylemiştir (11).


1879 yılında Almanya’da Schneeberg uranyum madenlerinde çalışan her dört işçiden üçünün akciğer hastalığından öldüğünü tahmin eden hekimler, hastalığa madenin çıkartıldığı dağlara ithafen Dağ Hastalığı (Bergkrankheit) adını vermişlerdir. 1899’da bu hastalığa uranyum madenlerinde biriken radon gazının neden olduğu keşfedilmiştir. 1926 yılında histopatolojisi belirlenen akciğer kanseri, 1932 yılında Almanya ve Çekoslovakya'da bir “meslek hastalığı” olarak tanımlanmıştır (12).


Ancak uranyumun sağlık etkilerinin küresel ölçekte “görünür” hale gelmesi, başlangıçta çok gizli bir askeri etkinlik olarak yürütülen Manhattan Projesi'yle gerçekleşmiştir. Uranyumun projede çalışanlar ve projenin yürütüldüğü bölgede yaşayan insanlar üzerindeki sağlık etkileri 1950’lerde gizlenemez hale gelmiştir.


ABD Halk Sağlığı Dairesi (U.S. Public Health Service) bölgeye uranyum madenleri ve işleme tesislerinin sağlık üzerine etkilerini araştırmak üzere bir heyet göndermiştir. Heyet Temmuz 1950’den, Mayıs 1952’ye kadar 50 maden ve 8 tesiste ortamdaki radyasyonu ölçmüş ve madenler ile tesislerde çalışan 1.117 işçiyi sağlık muayenesinden geçirmiştir. 1952 yılında yayınlanan raporda madenlerde işçilerin maruz kaldığı radyasyonun “çok yüksek” olduğu belirtilmiş, fakat işçilerde radyasyon kaynaklı sağlık sorunlarına “rastlanmadığı” ifade edilmiştir (4).


İşçilerin muayenesinde çok yüksek radyasyona maruziyetten kaynaklanan akciğer kanseri gibi sağlık sorunlarına rastlanmamasının nedeni, radyasyonun etkilerinin maruziyetten 10 yıl kadar sonra gelişmeye başlayacak olmasıdır ve raporu hazırlayan hekimler bu durumu çok iyi bilmektedirler. Nitekim 1960’lı yıllarda bölgede ve işçilerde kanser vakaları ortaya çıkmaya başlamıştır (4, 13). Ancak ABD kamuoyu uranyum madenciliğinin sağlık üzerine olumsuz etkileri konusunda 1970'lerin sonlarındaki bir çevre faciasıyla sarsılmıştır.


1979’da Navaho bölgesi içinde yer alan “Church Rock” Uranyum madeninde ABD tarihinin en büyük radyoaktif atık sızıntısı meydana gelmiş ve 1.100 ton radyoaktif atıkla birlikte 93 milyon galon atık çevreye ve yerlilerin içme sularını da sağladıkları Puerco nehrine dökülmüştür. Nehirde radyasyon düzeyi normal düzeyin 6 bin katı kadar ölçülmüştür. Bölgede yaşayanlar hemen tahliye edilmiş, fakat yerlilerin nehirden su içen bin kadar küçük ve büyük baş hayvanı telef olmuştur. Bu olay Navaho halkını harekete geçirmiş ve bölgede Uranyum madenciliğine son verilmesi için mücadele başlatılmıştır (14, 15).


1980’li yıllarda Uranyum madenlerinde çalışanların genel topluma göre akciğer kanserine 56, mide kanserine 82, karaciğer kanserine 200, prostat kanserine 50, idrar kesesi ve pankreas kanserine 60 kat daha fazla yakalandıkları ve ortalama yaşam beklentilerinin sadece 46 yıl olduğu bilimsel olarak ortaya konmuştur (16, 17, 18, 19, 20).


Arıklı deneyimi


Çanakkale'nin Ayvacık ilçesi Arıklı köyü civarında MTA tarafından 1961 – 1982 yılları arasında 56 sondaj yapılmış, çok sayıda hendek ve kuyu açılmış, bölgenin toryum ve uranyum bakımından zengin olduğu ve 250 ton kadar rezerv bulunduğu belirlemiştir. Ancak 1960'lı yıllarda Türkiye’nin cevheri işleyecek teknolojisi olmadığından, 1980’lerde ise küresel piyasalarda uranyum fiyatının çok düşmesi nedeniyle, cevherin çıkartılması “kârlı” bulunmamıştır. Yine 1977 yılında planlanan 300 – 400 megawattlık bir reaktör kurulması projesinden de aynı nedenle vazgeçilmiştir (21).


2000'li yıllarda nükleer enerjinin ve dolayısıyla uranyum madenciliğinin yeniden yükselişe geçmesiyle birlikte Türkiye'de uranyum madenciliği çalışmalarına yeniden hız verilmiştir. Aslında Manisa’da (Köprübaşı) 2.500 ve Aydın’da 1.700 tonluk daha zengin kaynaklar bulunmasına rağmen, Arıklı’daki rezervin tenör oranının (cevherin içerisinde bulunan değerli metal miktarı) binde 1 gibi oldukça iyi bir oran olması nedeniyle (örneğin Manisa’da 1 kg uranyum elde etmek için 5 ton cevher çıkartmak gerekliyken, Arıklı’da 1 ton cevher çıkartmak yeterlidir) uranyum madenciliği için Arıklı öne çıkmıştır (22).


MTA 2022 Haziran'ında Ayvacık'ın Arıklı Köyü yakınlarındaki 3.800 hektarlık bir ormanlık alanda toryum – uranyum sondajlarına başlamıştır. Oysa bölgede daha önce yapılan uranyum sondajlarının bölgede yaşayanların sağlığı üzerine olumsuz etkileri daha 2000'li yılların başlarında belgelenmiştir. Dahası bölgede yapılan araştırmalarda eski sondaj alanlarında hala yüksek radyasyon değerlerinin ölçüldüğü bilinmektedir (21, 23, 24).


Çanakkale İl Sağlık Müdürlüğü’nün 2001 yılında, Ayvacık ilçesinin MTA tarafından sondajlar yapılan bölgerinde bulunan yerleşim yerlerinde yaptığı bir epidemiyolojik çalışmanın sonuçları, 1995 – 2000 yılları arasında bölgede meydana gelen 308 ölümün 60’ının (yüzde 19,5) kansere bağlı olduğunu göstermiştir (22). Bu dönemde Türkiye’de kansere bağlı ölümlerin bütün ölümlere oranının yüzde 10,8 olduğu dikkate alındığında, bölgedeki kansere bağlı ölümlerin Türkiye ortalamasının iki katına çok yakın olduğu söylenebilir. Ancak bu veriler ışığında bölgede daha ileri araştırmalar yapılmamış, yalnızca bölge halkı radon gazına karşı uyarılarak, evlerini sık sık havalandırmaları tavsiye edilmiştir.


2015 yılında Arıklı bölgesindeki radyoaktivite düzeyini belirlemek amacıyla ölçümler yapan araştırmacılar, özellikle MTA’nın sondaj yaptığı yerlerde ve çevresinde çok yüksek değerlerle karşılaşmışlardır. Derinliği 5 metreyi bulan bir hendekte dış ortam gama doz hızı 16.425 nGy/h bulunmuş. Sondaj atıklarının bulunduğu yerlerde gama doz hızı ortalama 6.991 nGy/h ölçülmüştür (dünya ortalaması 59 nGy/h) (25).


Araştırmacılar Arıklı tüfünün ana yapı malzemesi olarak ve iç duvar sıvası olarak Arıklı tüfünün alterasyon ürünü olan toprağın kullanıldığı konutlarda ev içi ortamı gama dozlarını ortalama 265.78 nGy/h bulmuşlardır (dünya ortalaması 84 nGy/h) (26). Bu bulgular TAEK tarafından 2012 yılında yayınlanan evlerde Radon gazı yoğunlukları haritasıyla uyum içindedir. TAEK bu haritada Çanakkale’yi ev içi Radon aktivite konsantrasyonu “en yüksek” iller arasında göstermektedir (27).


Son olarak araştırmacıların bu konutlarda yıllık etkin doz eşdeğerini (AEDEin) 1.30 mSv/yıl (tehlike sınırı 1 mSv/yıl) ve yaşam boyu aşırı kanser riskini (ELCRin) 5.72 olarak hesapladıklarını (dünya ortalaması 1.16) belirtmek gerekir (28).


Günümüzde uranyum madenciliği


Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün (OECD) Nükleer Enerji Ajansı, insanları uranyum madenciliğinin “güvenli” olduğuna ikna etmeye çabalamaktadır. Uranyum madenciliğinin “erken” dönemlerinde yaşanan olumsuzluklar nedeniyle toplumların endişeli olduklarını, fakat bugün korkulacak bir şey kalmadığı iddia etmektedir.


Ajans’a göre 20. yüzyılda yaşanan sorunların nedeni uranyum madenciliği ve işlemesinin “askeri amaçlı” yapılmasıdır. Meslek örgütleri, sivil toplum kuruluşları, hatta devletin diğer kurumlarının dahi gözünden uzak, büyük bir gizlilik içinde çalışılmaktaydı. O yıllarda teknoloji de çok geriydi. Mevzuat çok yetersizdi. Ajans bütün bunlar bir araya gelince, işçiler çok yüksek doz radyasyona maruz kalmış, çevre zarar görmüş ve maden yakınlarında yaşayanlar olumsuz etkilenmiştir demektedir. Oysa şimdi 21. yüzyılda yeni teknolojiler, kılı kırk yaran mevzuat, yüksek kapasiteli havalandırma sistemleri, sürekli radyasyon ölçümleri ve modern madencilik yöntemleri sayesinde uranyum madenciliği endüstrinin “en güvenli” sektörlerinden biri haline gelmiştir (29).


Halbuki Avustralya’da 1980'lerde faaliyete giren Ranger uranyum madeninde yaşananlar Nükleer Enerji Ajansı'nı yalanlamaktadır. Hizmete girdiğinde Kanada’nın “McArthur River” ve Avustralya’nın “Olympic Dam” uranyum madenlerinden sonra dünyanın en büyük üçüncü uranyum madeni olan madenin işleme tesislerinde, yılda 4 bin ton uranyum oksit elde eden maden, 1,5 milyon ton radyoaktif atık çıkartmaktadır.


Çevreye radon gazı yayılmaması için nükleer atıkların iki metre kalınlığında su tabakası altında saklanması gerekmekte, fakat “yağışsız” mevsimde bu sağlanamamaktadır. “Yağışlı” mevsimde ise nükleer atık havuzları sık sık taşmakta ve atıklar çevreye yayılmaktadır. 1981 – 2012 arasında bu tür en az 120 “kaza” yaşanmıştır.


2004 yılında madende çalışan işçilerin içtiği suda “kabul edilebilir sınırın” 400 katı uranyum bulunduğu anlaşılınca maden geçici olarak kapatılarak bakıma alınmıştır. 2009 yılında nükleer atık havuzundan Milli Park içindeki Gulungul nehrine altı milyon litre radyoaktif su karıştığı tespit edilmiştir. 2011 yılında nükleer atık havuzu taşma tehlikesi gösterince maden yine altı ay bakıma alınmıştır.


2009 yılında “dünyanın en modern uranyum madeninin” nükleer atık havuzunun günde 100 bin litre radyoaktif su sızdırdığı ve yeraltı sularını taşıdığı ağır metallerle, toksik kimyasallarla ve radyum, uranyum gibi radyoaktif maddelerle kirlettiği anlaşılınca madenin tamamen kapatılması gündeme gelmiştir. Fakat madenin sonunu getiren olay 2013 yılında asit tankının patlaması ve bir milyon litre asitli çözeltinin çevreye yayılması olmuştur. İşçiler hemen tahliye edilmiş ve üretim tamamen durdurulmuştur.


İşleme tesisleri, maden kapatıldıktan sonra 2021 yılına kadar çıkartılmış olan cevheri işlemeye devam etmiştir. Maden ve işleme tesisinin içinde bulunduğu Kakadu bölgesinde yaşayan halk uzun zamandır bölgede düşüklerin, ölü doğumların, doğumsal bozuklukların arttığından yakınmaktaydı. Son olarak bölgedeki kanser vakalarının da beklenenden yüzde 90 daha fazla görülmesi üzerine şirket çalışmalarını tamamen durdurmak zorunda kalmıştır (30).


Bugün bazı ülkeler uranyum madenciliğini kısmen veya tamamen yasaklamıştır. İsveç 2018’den beri çevre yasası ile uranyum araştırması ve madenciliğini yasaklamıştır, fakat 2024’te hükümet bu yasağın kaldırılması yönünde girişimde bulunmuştur. Yasa değişikliği önerisiyle 1 Ocak 2026’dan itibaren yasağın kaldırılması istenmektedir (31). Kırgızistan 2019 yılında uranyum ve toryum rezervlerinin araştırılması, madenciliği, jeolojik çalışmalar, işlenmesi, ham madde ve atık ithali dahil bütün etkinlikleri yasaklamıştır (32). Grönland 2021 yılında uranyum keşif, araştırma ve işletme faaliyetlerini yasaklamıştır (33). Avustralya'da bazı eyaletlerde uranyum madenciliğine yasak getirilmiştir (34).


Sonuç yerine


Günümüzde uranyum madenciliği esas olarak nükleer silah ve nükleer enerji üretimine hammadde sağlamak amacıyla yapılmaktadır. Dolayısıyla nükleer silah ve nükleer enerji üretimi sürdükçe, insan sağlığı üzerindeki, en azından bugün için, “kaçınılamaz” olduğu anlaşılan olumsuz sağlık etkilerine rağmen, bazı ülkelerde yasaklansa dahi, küresel ölçekte uranyum madenciliğine son verilmesi mümkün görünmüyor.


İnsanlığın büyük çoğunluğu nükleer silahlanmaya karşı çıkıyor olsa da, nükleer silahlanmaya karşı somut ve kalıcı adımlar atılabilmesi için, en azından bu silahlara sahip ülkelerde, nükleer silahlanmadan kâr sağlayan sermayenin değil, toplumun gereksinimlerini önceleyen iktidarların işbaşına gelmesi şarttır. Ancak nükleer enerji konusunda durum daha da iç karartıcıdır.


Bugün maalesef “kalkınmacı ideoloji” toplumun, insan hayatını kalkınmanın önüne alması beklenen kesimlerini dahi etkisi altına almıştır. Örneğin ülkemizde ilerici bir parti yetkilisi, Akkuyu Nükleer Santrali üzerine bir demecinde, “Nükleer enerjiye kökten karşı çıkmak saçmalıktır” diyebilmiştir. Nükleer enerjiyi “kapitalist” ülkelerde tehlike olarak gören yetkili, “sosyalist” toplumda bu tehlikenin bertaraf edebileceğine inanmaktadır (35).


Bu koşullar altında toplumun nükleer tehlike konusunda sürekli bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi, uranyum madenciliğini yasaklayan ülkelerin sayısının artması için mücadele edilmesi yaşamsal önemdedir.


KAYNAKLAR

  1. Dahlkamp, J. F. (1993). Uranium Ore Deposits. Berlin: Springer - Verlag.

  2. René, M. (2018). History of uranium mining in central Europe. InTech Open, 1(2018): 1 – 20.

  3. International Atomic Energy Agency. (2000). Methods of exploitation of different types of uranium deposits. Vienna: IAEA.

  4. Voyles, T.B. (2015). Wastelanding: Legacies of Uranium Mining in Navajo Country. University of Minnesota Press.

  5. Eroğlu, G. ve Şahiner, M. (2017). Dünyada ve Türkiye'de Uranyum ve Toryum. Maden Serisi: 3. Ankara: MTA Yayınları.

  6. Dewar, D., Harvey, L. ve Vakil, C. (2013). Uranium mining and health. Canadian family physician Medecin de famille canadien, 59(5), 469 – 471.

  7. DSÖ. (2021). https://www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/radon-and-health. (Erişim: 20 Eylül 2025).

  8. Sahoo, S. K. ve ark. (2020). Scientific background and methodology adopted on derivation of regulatory limit for uranium in drinking water – A global perspective. Environmental Advances, Volume 2. https://doi.org/10.1016/j.envadv.2020.100020.

  9. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu. (2009). Radyasyon, İnsan ve Çevre. Ankara.

  10. Güler, Ç. ve Çobanoğlu, Z. (1997). Radon Kirliliği. Sağlık Bakanlığı Çevre Sağlığı Temel Kaynak Dizisi No:44. Ankara.

  11. Langård S. (2015). Gregorius Agricola memorial lecture: Lung cancer - A work-related disease for 500 years, as predicted by Agricola. Journal of trace elements in medicine and biology, 31: 214 – 218. https://doi.org/10.1016/j.jtemb.2014.05.010.

  12. Brugge, D. ve Goble, R. (2002). The history of uranium mining and the Navajo people. American Journal of Public Health, 92(9): 1410 – 1419. https://doi.org/10.2105/ajph.92.9.1410.

  13. Shuey, C. ve ark. (2007). Uranium Mining and Community Exposures on the Navajo Nation. Presentation at American Public Health Association Annual Meeting, Washington, D.C., November 3– 7, 2007.

  14. https://www.wbur.org/onpoint/2022/05/11/the-legacy-of-uranium-mining-on-navajo-lands. (Erişim: 20 Eylül 2025).

  15. https://revealnews.org/article/epa-budget-cuts-threaten-to-slow-uranium-cleanup-at-navajo-nation/. (Erişim: 20 Eylül 2025).

  16. Brown, J.J. ve Lambert, L. (2010). Blowing in the Wind: The Navajo Nation and Uranium. The Evergreen State College. Olympia, WA.

  17. Brugge, D. ve Goble, R. (2002). The history of uranium mining and the Navajo people. American Journal of Public Health, 92 (9): 1410 – 1419.

  18. Brugge, D. ve Buchner, V. (2011). Health Effects of Uranium: New Research Findings. Reviews on Environmental Health, 26(4): 231 – 249.

  19. https://antinuclear.net/2017/03/31/health-dangers-of-uranium-mining/. (Erişim: 20 Eylül 2025).

  20. Semenova, Y. ve ark. (2020). Radiation-related health hazards to uranium miners. Environ. Sci. Pollut. Res. Int., 27(28): 34808 – 34822.

  21. Akalın, A. (2022). Uranyum madenciliğinin sağlık etkileri. Toplumcu Tıp, 29 Temmuz 2022. https://toplumcutip.blogspot.com/2022/07/uranyum-madenciliginin-saglk-etkileri.html. (Erişim: 20 Eylül 2025).

  22. Atabey, E. (2013). Türkiye'de doğal radyasyon kaynakları ve tıbbi jeolojik etkileri. Ankara: Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü.

  23. Akalın, A. (2022). Ölümlerden ölüm beğenmek. Toplumcu Tıp. 11 Ağustos 2022. https://toplumcutip.blogspot.com/2022/08/olumlerden-olum-begenmek.html. Erişim: 20 Eylül 2025).

  24. Akalın, A. (2024). https://toplumcutip.blogspot.com/2024/09/madencilik-ve-saglk.html. (Erişim: 20 Eylül 2025).

  25. Top, G. ve ark. (2020). At high background radiation areas the relationship between in situ indoor gamma dose rates and building materials: A case study from Arikli village. Radiation Protection Dosimetry, 188(2): 246 – 260.

  26. Top, G. ve ark. (2020). Effects of Local Building Materials on Indoor Gamma Doses and Related Radiological Health Risks, Ayvacik, Çanakkale/Turkey. Radiation Protection Dosimetry, 190(1): 108 – 117.

  27. TAEK (2012). Kapalı Ortamlarda Radon Gazı. Teknik Rapor. Ankara.

  28. Top, G. ve ark. (2021). Determination of Ra-226, Th-232, K-40 and Cs-137 Activities in Soils and Beach Sands and Related External Gamma Doses in Arikli Mineralization Area. Radiation Protection Dosimetry, 193(2): 1 – 18.

  29. OECD. (2014). Managing Environmental and Health Impacts of Uranium Mining. NEA No. 7062.

  30. https://www.abc.net.au/news/2020-11-27/kakadu-cancer-cluster-ranger-uranium-mine-report-released/12925180. (Erişim: 20 Eylül 2025).

  31. https://www.world-nuclear-news.org/Articles/Sweden-moves-to-lift-uranium-mining-ban. (Erişim: 20 Eylül 2025).

  32. http://www.news.cn/english/asiapacific/2019-12/16/c_138635832.htm. (Erişim: 20 Eylül 2025).

  33. https://www.loc.gov/item/global-legal-monitor/2022-01-02/greenland-ban-on-uranium-mining-enters-into-force. (Erişim: 20 Eylül 2025).

  34. https://www.wa.gov.au/government/media-statements/McGowan%20Labor%20Government/McGowan-Government-announces-uranium-policy-20170620. (Erişim: 20 Eylül 2025).

  35. https://haber.sol.org.tr/turkiye/nukleer-enerjiye-kokten-karsi-cikmak-sacmaliktir-ancak-234067 . (Erişim: 20 Eylül 2025).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder