Tıp fakültesini bitiren bir hekimin önünde
nasıl bir yol vardır? Aslında seçenekleri sanıldığı kadar çok değildir. Hemen
devlette veya özel bir sağlık kuruluşunda işe girip hekimlik yapmaya
başlayabilir veya tıbbın belli bir disiplininde uzmanlaşmak isterse, eğitimine
bir süre daha devam etmesi gerekecektir. Daha sonra yine devlette veya özel
sektörde bir iş bulabilir veya kendi hesabına çalışmak isterse muayenehanesini
açabilir. Dünyanın birçok coğrafyasında hekimler genellikle bu yolu izlerler ve
ben de bir hekim olarak bu yoldan yürüdüm. Che’nin de Arjantin’de 25 yaşında tıp
fakültesini bitirdiğinde bu yolda ilerlemesi beklenirdi, fakat Che bu yolu
reddetti ve kendisi için bambaşka bir yol seçti: Che’nin yolu.
CHE’YE GİDEN YOL
14 Haziran 1928’de Arjantin’de liberal
eğilimli orta sınıf bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Ernesto Guevara, 1948
yılında Buenos Aires Üniversitesi’nde tıp eğitimine başladı. 1948 yılı Dünya
Sağlık Örgütü’nün sağlığı, “yalnızca hastalık ve sakatlığın olmayışı değil,
aynı zamanda bedensel, ruhsal ve toplumsal bakımdan tam bir iyilik hali” olarak
tanımladığı yıldı. Hekimlere sağlıkta yeni bir rol biçiliyor, yalnızca
kendisine başvuran hastaları iyileştirmeye çalışmaları değil, insanların
sağlıklı bir yaşam sürmeleri için de çaba göstermeleri isteniyordu.
Henüz öğrenciyken hekimliğini toplum
içinde daha iyi bir sosyoekonomik konuma ulaşmakta bir araç olmaktan çok
insanlara sağlık sorunlarını çözmekte yardımcı olabileceği bir meslek olarak
gören Guevara, 1953 yılında tıp fakültesinden mezun olduğunda, hekimlikte
diğerlerinin gittiği yoldan değil, “kendi yolundan” yürümeye karar vermişti. Guevara
bu yolu 19 Ağustos 1960’da Kübalı milislere hitaben yaptığı bir konuşmasında
şöyle tanımlamıştı:
“Ben hekim olmak için yola
çıktığımda, tıp okumaya başladığımda, ideallerim arasında şu anda bir devrimci
olarak sahip olduğum fikirlerin çoğu yoktu. Herkes gibi başarmak istedim. Ünlü
bir tıp bilimcisi olmanın hayalini kurdum; insanlığa yardımı dokunabilecek bir
şeyler, fakat bana da kişisel zaferler kazandıracak şeyler keşfetmek için
durmaksızın çalışmanın hayalini kurdum. Ben de hepimiz gibi içinde bulunduğumuz
ortamın çocuğuydum…
Önce öğrenci, daha sonra
hekim olarak seyahat ederken karşılaştığım koşullar, beni yoksulluk, açlık ve
hastalıkla, parasızlık nedeniyle bir çocuğun tedavi edilememesiyle, bir babaya
oğlunun kaybını önemsiz bir kaza olarak kabul ettirecek kadar sürekli açlık ve
eziyetle kışkırtılmış umursamazlıkla tanıştırdı. Ve o zaman benim için ünlü
olmak veya tıp bilimine önemli bir katkı yapmak kadar önemli şeyler olduğunu
anlamaya başladım: Bu insanlara yardım etmek istiyordum”.
Emperyalistlerarası İkinci Paylaşım
Savaşı sonrası dünya hızla değişmeye başlamıştı. Yerkürenin üçte birinde
sermaye egemenliğine son verilmiş, sömürge ülkeler emperyalizmin
boyunduruğundan kurtulmaya başlamışlardı. Latin Amerika anti-emperyalist
mücadelenin odaklarından biri haline gelmiş, birçok ülkede emekçileri toprak
reformu talebiyle örgütlenmeye başlamıştı.
Guevara okulunu bitirdiğinde Latin
Amerika’daki toplumsal mücadelenin bayrağı Guatemala’ya geçmişti. Emekçilerin
oylarıyla Başkan seçilen halkçı reformist lider Jacobo Arbenz ülkeyi
demokratikleştirmek için reformlar yapmaya başlamış, çalışma yasalarını
iyileştirmiş, asgari ücreti arttırmış, politik etkinlikleri serbest bırakmış ve
toprak reformu için çalışmalar başlatmıştı. Guevara hayallerini Guetamala’da
gerçekleştirebileceğini, sağlık alanında Arbenz’in reformlarına katkıda
bulunabileceğini umarak Guatemala’ya gitmeye karar verdi. Annesine yazdığı bir
mektupta “Sonunda amacıma ulaştım… Her şey yolunda giderse, burada iki yıl
kadar kalacağımı sanıyorum” diye yazmıştı.
Guatemala’da ekilebilir toprakların
yüzde 70’i nüfusun yalnızca yüzde 2,2’sini oluşturan büyük toprak sahiplerinin
elindeydi, ancak bu toprakların yalnızca yüzde 12’si işleniyordu. Arbenz büyük
toprak sahiplerinin işlemedikleri topraklara el koyarak, bu toprakları
işleyecek 100 bin topraksız köylüye dağıttı. Bir ABD şirketi olan United Fruit
Company de elindeki toprakların çoğunu işlemiyordu. Arbenz’in Şirketin
işlemediği topraklara, şirketin talep ettiği 16 milyon dolar yerine yalnızca
525 bin dolar ödeyerek el koyması üzerine, ABD Arbenz’i devirmek için harekete
geçti.
1953 yılının son günlerinde
Guatemala’ya gelen Guevara, dostu Peru’lu ekonomist Hilda Gadea aracılığıyla
Arbenz yönetiminin üst düzey bürokratlarıyla tanıştı. Yine burada 26 Mayıs
1953’de Küba’da Moncada Kışlası baskını sonrası ülkelerini terk etmek zorunda
kalan Kübalı göçmenlerle temasa geçti. Guatemala’da siyasi ortam giderek
istikrarsızlaşmaya başlamıştı ve Guevara kendisine hekim olarak hizmet
edebileceği bir pozisyon bulamamıştı. ABD tarafından donatılmış sağcı
militanlar 18 Haziran’da Honduras’tan Guatemala’ya girdiler.
Guevara, Albenz hükumetini savunmak
için Komünist Gençlik tarafından örgütlenen milis güçlerine katıldı. Guatemalalı
devrimciler ülkenin savunulması için Arbenz’den halkı silahlandırmasını istiyorlardı,
fakat bir reformist olan Arbenz bu talebi görmezden geldi ve sorunu Guatemala
ordusuyla çözmek istedi. Oysa ABD Guatemala ordusu içindeki sağcı unsurlarla çoktan
anlaşmıştı ve Arbenz 27 Haziran’da istifa etmek zorunda kaldı.
Guevara darbeden sonra mücadeleye
devam etmek istedi, ancak Albenz Meksika elçiliğine sığınmış ve taraftarlarına
ülkeyi terk etmelerini söylemişti. Hilda Gadea tutuklanınca Guevara da Arjantin
konsolosluğuna sığınmak zorunda kaldı ve daha sonra Meksika’ya geçti.
Bu gelişmeler Guevara’nın
bilinçlenmesinde çok önemli bir rol oynadı. Kapitalist bir toplumda istenen
değişimlerin reformlarla elde edilemeyeceğini kavrayan Guevara, Marksizm’e
yöneldi. Daha sonra evlendiği Hilda Gadea “Onu sonunda silahlı mücadelenin ve
emperyalizme karşı inisiyatif almanın gerekliliğine ikna eden Guatemala’ydı.
Guatemala’dan ayrıldığında bundan emindi” diyecekti.
Dr. Guevara 1954 Eylül’ünde Meksika’ya
geldi ve 1955 yılı başında Merkez Hastanesi alerji kliniğinde göreve başladı.
Aynı zamanda Meksika Ulusal Anonim Üniversitesi’nde gönüllülere sağlık üzerine
dersler veriyor, Latin Haber Ajansı’nda fotoğrafçı olarak çalışıyordu. O
günlerde Afrika’ya giderek hekimlik yapmayı düşünüyordu. Burada Guatemala’da
tanıştığı Kübalı sürgünlerle yeniden bir araya geldi. 1955 Haziran’ında Castro
kardeşlerle tanıştı.
Fidel Castro Küba’daki Batista
diktatörlüğünü yıkmak için 26 Temmuz Hareketi’ni kurmuştu. Guevara, 8
Haziran’da Castro ile yaptığı ilk görüşmede Harekete katıldı. Hareketin
hekimliğini üstlenmeyi düşünüyordu. Fakat Guevara’nın hareket içindeki görevi
hekimlikle sınırlı kalmadı ve artık dostları ona “Che” demeye başlamışlardı.
CHE’NİN HAYALİNDEKİ HEKİMLİK
2 Ocak 1959’da Binbaşı Ernesto “Che”
Guevara birlikleriyle Havana’ya girerek kentin kontrolünü ele geçirdi ve
Fidel’i beklemeye başladı. Şimdi sıra Küba’nın sosyal, politik ve ekonomik
kalkınmasına gelmişti. İlk iş toprak reformu olacaktı. 17 Mayıs 1959’da Che
tarafından hazırlanan Tarım Reformu Yasası yürürlüğe girdi ve 400 hektar
üzerindeki araziler kamulaştırılarak topraksız köylülere dağıtıldı veya devlet
tarafından işletilen komünler haline getirildi.
Devrimin diğer bir hedefi “sosyal
adaletin” sağlanmasıydı. Bunun için ülkenin politik ve ekonomik bakımdan
dönüştürülmesi gerekiyordu. İşletmeler, fabrikalar ve bankalar devletleştirildi
ve bütün Kübalılar için sağlığın “ön koşulları” olan istihdam, barınma ve
sağlık hizmetlerine erişim sağlanması için çalışmalara başlandı.
Küba’da sağlık hizmetlerinin
sosyalleştirilmesi ve herkese eşit ve ücretsiz sağlık hizmeti sağlanabilmesi için
çalışmalara başlandığında karşılaşılan en önemli sorunlardan biri bu
hizmetlerde görev alacak hekim sıkıntısı oldu. Ülkedeki hekimlerin çoğu
kendileri için daha iyi olanaklar sunan büyük şehirlerde toplanmıştı ve Küba’nın
hekime en çok gereksinim duyan bölgelerinde hayatlarında hiç hekim görmemiş
insanlar yaşıyordu. Dahası Küba’daki 6 bin hekimin yarısı devrimden sonra
Küba’yı terk etmişti. En kötüsü, Küba bu eksiği kısa zamanda gideremeyecekti,
çünkü Havana Üniversitesi’ndeki 250’den fazla öğretim üyesinden geriye yalnızca
12’si kalmıştı.
Devrimci Küba hükumeti 1959 mezunu
hekimlerden Küba’nın hekime gereksinimi olan kırsal kesimlerine gitmelerini
istediğinde, yeni mezun hekimler hükumetin bu talebini tepkiyle karşıladılar.
Bunun üzerine Che yukarıda giriş bölümünü aktardığımız tarihi konuşmasını
yaptı:
“Birkaç ay önce burada,
Havana’da yeni mezun bir grup hekim ülkenin kırsal bölgelerine gitmek istemedi
ve gitmek için daha fazla ücret talep ettiler. Geçmişin bakış açısına göre
böyle bir şeyin yaşanması dünyadaki en mantıklı şeydir; en azından bana öyle
geliyor, ben bunu gayet iyi anlayabilirim. Bu durum bana birkaç yıl önce ne
olduğumu ve ne düşündüğümü anımsattı…
Peki, aileleri tarafından
okul masrafları yıllar boyu karşılanabilen bu gençler değil de, daha az şanslı,
sıradan gençler bu okulları bitirmiş ve hekimlik mesleğini icra etmeye başlamış
olsalardı ne olacaktı? Sihirli bir şey olsa, üniversite koridorlarında iki yüz
- üç yüz köylü belirseydi, farz edelim öyle olsaydı ne olacaktı?
Ne mi olacaktı, bu
köylüler kendi kardeşlerine yardım etmek için hemen ve içten bir heyecanla
koşacaklardı. Yıllar boyu aldıkları eğitimin boşuna olmadığını göstermek için
en zor ve en büyük sorumlulukları gerektiren işleri isteyeceklerdi”.
Che hekimlerden mesleklerini kendi
durumlarını iyileştirmek için değil, toplumun sağlığını iyileştirmek için
kullanmalarını istiyordu. Kuşkusuz bu hekimler için gerçekten büyük bir
özveriydi. Fakat daha devrimin üzerinden üç yıl geçmeden Kübalı hekimler
Che’nin hayallerini gerçekleştirmeye başladılar ve yalnızca kendi ülkelerinin
ücra kırsal alanlarına gitmek için değil, dünyanın daha önce adını duymadıkları
köşelerinde, hiç tanımadıkları, dillerini, kültürlerini bilmedikleri insanlara da
yardımcı olmak için gönüllü oldular.
SARA’NIN ÖYKÜSÜ
Küba’dan çok uzaklarda bir Kuzey
Afrika ülkesi olan Cezayir’in kaderi, Fransızların 1830 yılında bu ülkeyi
işgaliyle değişmişti. Araplar ve Berberiler işgale karşı 20 yıl direnmiş,
Fransa direnişi kırabilmek için tarihin en büyük soykırımlarından birini
gerçekleştirmiş ve 1830 yılında 6 milyon olan Cezayir nüfusu, 1850’de 3,5
milyona düşmüştü. Direnişin kırılmasından sonra Fransızlar ülkeye yerleşmeye
başladılar. 1950 yılında 8,6 milyonluk Cezayir nüfusunun 1 milyona yakını
Fransız kökenliydi.
Fransa’nın Emperyalistlerarası İkinci
Paylaşım Savaşı’ndan zayıflayarak çıkmasını fırsat bilen Cezayirliler, 1950
yılında daha sonra Messali Hac liderliğinde Demokratik Özgürlüklerin Zaferi
Hareketi adını alacak olan Cezayir Halk Partisi önderliğinde Fransız
emperyalizmine karşı ulusal kurtuluş savaşı başlattılar. 1954 yılında
mücadelenin önderliği Ulusal Kurtuluş Cephesi’ne geçti. Fransa’nın sözde
sosyalist İçişleri Bakanı Mitterand mücadeleyi şiddetle bastırma yolunu seçti
ve Fransa Cezayir’e 400 bin asker gönderdi.
Sekiz yıl kadar süren bağımsızlık
savaşında 300 bin Cezayirli yaşamını yitirdi ve Cezayir bağımsızlığını bu ağır
bedel karşılığında 3 Temmuz 1962’de kazandı. Cezayir’in bağımsızlığını
kazanmasının ardından ülkede yaşayan ve ülkenin ekonomik ve sosyal yaşamında
büyük bir ağırlığı olan Fransızlar Cezayir’i terk ettiler. Fransız sağlık
personelinin çoğunun ülkeden ayrılmasıyla Cezayir’de sağlık hizmetleri durma
noktasına geldi.
26 Eylül 1962’de başbakan olan Ahmet
Ben Bella, Ekim ayında New York’a giderek ülkesinin Birleşmiş Milletler’e
üyelik seremonisine katıldıktan sonra 16 Ekim’de Küba’ya geçti. Castro, Ben
Bella’yı havaalanında Cezayir’den bakım için getirilen Cezayirli çocuklarla
birlikte karşıladı. Birkaç saat sonra iki lider Havana’da yeni bir tıp
fakültesinin açılış törenine katıldılar. Castro burada yaptığı konuşmada
Cezayir’deki hekimlerin çoğunun Fransız olduğunu ve ülkeyi terk ettiklerini,
emperyalizmin ülkeyi hastalıklarla baş başa bıraktığını anlatarak, öğrencilere
Cezayir’e gitmek isteyen 50 gönüllüye gereksinimleri olduğunu söyledi.
Kısa sürede çok sayıda gönüllü
sağlıkçı Cezayir’e gitmek için başvurdu. Şimdi sıra misyonun örgütlenmesine
gelmişti. Castro Sovyetler Birliği’ne ziyaretinden dönerken Cezayir’e
uğradığında, 23 Mayıs 1963’de Küba’dan kalkan bir uçak Kübalı sağlıkçıları
Cezayir’e getirmişti. Sağlıkçılar Cezayir’de en az bir yıl, belki 2 – 3 yıl
kalacaklardı. Bunlardan biri de Dr. Sara’ydı.
Dr. Sara Perello 1953 yılında Havana
Tıp Fakültesini bitirmiş, devrimden sonra Küba’da kalmayı tercih etmiş ve uzmanlık
eğitimini tamamladıktan sonra Havana’da pediatri uzmanı olarak çalışmaya
başlamıştı. Castro’nun Ben Bella ile birlikte tıp fakültesinin açılışında
yaptığı konuşmayı annesiyle birlikte radyodan dinledi. Sara’nın annesi Castro’nun
çağrısını duyunca kızına dönerek, “bu çocuğa [Castro] ve bu insanlara
[Cezayirliler] yardım etmemiz lazım” dedi.
Sara kararsızdı. Evliydi ve annesine
bakıyordu. Akşam eşiyle konuyu tartıştılar. Kocası Sara’yı Cezayir’e gitmesi
için teşvik etti ve yokluğunda annesine bakacağına söz verdi. Sara hemen
çalıştığı hastanenin yönetimine başvurarak Cezayir’e gitmeye gönüllü olduğunu
bildirdi. Birkaç gün sonra Kamu Sağlığı Bakanlığı’na mülakat için çağrıldı ve
göreve kabul edildi.
Sara Cezayir’de bir yıl kaldı fakat
bu deneyim Sara’nın yaşamını değiştirdi. Sara Küba’ya geri döndükten sonra
uluslararası tıbbi yardım misyonlarına ilgisini sürdürdü. Sara 2004 yılında 84
yaşındayken Havana Tıp Fakültesi’nde “Afet Etkilerini Hafifletme” dersleri
veriyordu.
CHE’NİN HEKİMLERİ
Küba 1963 Mayıs’ında Cezayir’e 29
hekim, 3 diş hekimi, 15 hemşire ve 8 teknisyenden (45 erkek ve 10 kadın) oluşan
55 kişilik bir ekip gönderdi. Misyon resmi olarak 24 Mayıs’ta göreve başladı.
Bir hafta sonra ekip gruplara bölünerek ülkenin farklı şehirlerine dağıldı ve
Fransızlardan kalan hastanelerde hizmet sunmaya başladı. Temmuz’da Cezayir’in
bağımsızlığının birinci yıl dönümü kutlamaları için ülkeye gelen Che Guevara,
tıbbi yardım ekibiyle görüşerek sorunları tartıştı ve bazı düzenlemeler
yapılarak tıbbi yardım ekibinin çalışma ve yaşam koşulları iyileştirildi.
Ülkede kalan az sayıdaki Fransız ve
Cezayirli hekim, Kübalı sağlıkçılara şüpheyle bakıyordu. Kübalı hekimler
Cezayir hükumetinin emrinde herkese ücretsiz sağlık hizmeti sunarken, Fransız
ve Cezayirli hekimler eskiden olduğu gibi kendilerine başvuran hastalardan
ücret talep ediyorlardı. Kübalı hekimlerin herhangi bir ücret talep etmemesi,
hatta ilaçları da ücretsiz sağlaması nedeniyle “işleri” kötüye gitmeye başlayan
yerli hekimler, Kübalı hekimlerin “mesleki yeterliliğini” tartışmaya açmaya çalıştılar.
Ancak kararı Cezayirliler verdi ve Kübalı hekimleri tercih ettiler.
Misyon Kübalı sağlıkçıların ilk
deneyimiydi. Bundan sonra da gidecekleri ülkelerde hekimlikten para kazanmak
amacıyla hekimliği seçmiş meslekdaşlarının düşmanca tutumlarıyla
karşılaşacaklardı. Hatta 2000’li yıllarda Venezuelalı hekimlerin gitmeyi
reddettiği ücra ormanlık bölgelerde yerli halka sağlık hizmeti sunmak için
Venezuela’ya geldiklerinde, Venezuela Hekimler Birliği Kübalı hekimlerin ülkeden
atılması için mahkemelere başvuracak, bununla da yetinmeyerek greve gidecekti. Fakat
zafer yine Che’nin yolundan giden hekimlerin olacaktı.
Bugün Küba’da, Venezuela’da ve birçok
Afrika ülkesinde Che’nin yolundan yürümeyi tercih eden on binlerce hekim var.
Küba bu hekimlerin sayısını arttırmak için Latin Amerika Tıp Okulu’nu (LATO) kurdu.
Bu okula dünyanın her yerinden Che’nin yolunda yürümek isteyen öğrenciler davet
edildi. Okulun kurulduğu 1999 yılında LATO’na 18 ülkeden 1.929 öğrenci geldi. Daha
sonra hem ülkelerin, hem de öğrencilerin sayısı arttı. LATO’ndan mezun olan
hekimler, ABD dahil dünyanın bütün coğrafyalarında yoksul insanlara hizmet
götürüyorlar.
Akif Akalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder