Translate

28 Ekim 2015 Çarşamba

Deniz yıldızlarını kurtarmak

Meşhur öyküdür: Deniz kenarında yürüyüş yapan bir erkek, kumların üzerindeki deniz yıldızlarını denize atan bir kadın görür ve yanına yaklaşarak ne yaptığını sorar. Kadın, "deniz çekilince deniz yıldızları güneşte kuruyacaklar, onları denize atıyorum" der. Erkek, "binlerce kilometre sahil, milyonlarca deniz yıldızı var, birkaç tanesini kurtarman neyi değiştirir?" diye sorar. Kadın bir deniz yıldızını denize atar ve "onun yaşamı değişti" der.


Bu öyküden ne anladığınız, öyküye neresinden baktığınıza bağlı. Aslında hem erkek, hem de kadın “doğru” söylüyor. Gerçekten de milyonlarca deniz yıldızı, kadın ne yaparsa yapsın kuruyacak (diğer bir deyişle sorun çözülmüş olmayacak), fakat yine gerçekten kadının denize atabildikleri, en azından ertesi gün deniz onları karaya vurana dek yaşamaya devam edecekler. Ancak buradan bir yere varabilmek mümkün değil.

Peki, nasıl olsa milyonlarcası kurtarılamayacak ve kurtarılabilen birkaç tanesi için de “kalıcı” bir çözüm getirilemeyecek diye, hiçbir şey yapmadan kumsala vurmuş deniz yıldızlarının yanından sessizce yürüyüp gitmeli mi? Yoksa kalıcı bir çözüm olmadığını bile bile, hiç değilse birkaçını biraz daha uzun yaşatabilmek için elden geldiğince bir şeyler mi yapmalı? Ya da bu “ikileme” sıkışmak zorunda mıyız, ikisinin arası orta bir yol bulunabilir, bir uzlaşma sağlanabilir mi?

BENİ YIKA

Geçtiğimiz yıl yaz aylarında San Fransisko sokakları dünyanın ilk “mobil banyosuyla” tanıştı. Emekliye ayrılmış bir toplu taşıma aracı, içinde birkaç kişinin banyo yapabileceği, tuvalet gereksinimlerini karşılayabileceği mobil bir hijyen birimi haline getirilmiş, şehrin belli başlı merkezlerinde “evsizler” için dolaşıyordu. Olay kısa zamanda medyanın ilgisini çekti ve ABD sınırlarını aşarak bütün dünyada duyuldu.

Medyaya göre öykü, San Fransisko’da yaşayan bir kadın girişimci olan Doniece Sandoval’ın kentin sokaklarında yaşayan evsiz bir kadının “asla temizlenemeyeceğini” haykırmasından etkilenmesiyle başlamıştı. Sandoval bu talihsiz insanların evsiz olmaları nedeniyle banyo yapamadıklarını fark ederek, bu soruna bir çözüm bulmak istemişti.

San Fransisko’da birçok yerde olduğu gibi evsizler için örgütlenmiş çeşitli sosyal yardım hizmetleri vardır. Bazı kuruluşlar sokaklara mobil mutfaklar kurarak çorba dağıtmakta, bazıları kış geceleri sokakları tarayarak evsizlerin üzerine battaniye örtmektedir. Sandoval da evsizler için “mobil banyolar” oluşturmaya karar verir. Eski belediye otobüslerinin içi banyo şeklinde yeniden tasarlanabilir ve şehir içinde dolaşarak evsizlere hizmet götürebilir diye düşünen Sandoval, biraz araştırmayla bir otobüsün 75 bin dolara mal olacağını hesaplar ve İspanyolca “beni yıka” anlamına gelen Lava Mae projesi doğar.

Sıra bu projeyi insanlara duyurmaya ve onları proje için bağış yapmaya ikna etmeye gelmiştir. Lava Mae’nin resmi web sayfasının (http://lavamae.org/)  en altında yer alan “Lava Mae, a project of Tides Center, a 501(c)3 nonprofit” ifadesinden, projenin Tides Vakfı’yla bağlantısı olduğunu da anlıyoruz, fakat bu konuya biraz sonra döneceğiz. Lava Mae projesi gerçekten çok kısa bir sürede Coca Cola’dan Informix’e kadar çok geniş bir yelpazeye yayılan kuruluşların da dikkatini çeker ve projenin ilk otobüsü 2014 Haziran sonunda San Fransisko sokaklarında dolaşmaya ve haftada 5 gün evsizlere ücretsiz banyo ve tuvalet hizmeti sunmaya başlar. 

San Fransisko’da 7,500 kadar evsizin yaşadığı tahmin edilmektedir. Şüphesiz Sandoval’ın aynı anda en çok birkaç kişiye hizmet sunabilecek mütevazı otobüsünün, evsizlerin hepsinin gereksinimini karşılayabilmesi olanaksızdır. Kaldı ki otobüs her gün kentin belli merkezlerinde belirli saatlerde hizmet sunmakta, herkese ulaşamamaktadır. Fakat ulaşabildiklerinin yaşamını gerçekten değiştirmektedir. Belki yıllardır sıcak suyla ve sabunla bedenini kendisini rahat hissedebileceği şekilde temizleyemeyen evsizler, ilk kez “temiz olma” duygusu yaşamaktadır.

Sandoval’ın projesi kısa zamanda ABD’nin büyük sermaye gruplarının övgüsüne mazhar olmuştur. Büyük şirketler sadece projeye bağış yapmakla kalmamış, Toyota Sandoval’ı 2015 yılında “Buluş Anası” (Mother of Invention) seçmiştir. Ülkenin birçok yerinde yapılan toplantılarda Sandovel zekası ve yaratıcılığıyla övülmekte, evsizlerin en önemli sorunlarından birine çözüm getirdiği için takdir edilmektedir.

Aldığı destekten cesaret bulan Sandoval projesini genişletmeye karar verir. Önce San Fransisko’nun bağlı olduğu Kaliforniya eyaletine ulaşılacaktır. 2020 yılına kadar eyalette yaşayan 30 bin evsize mobil banyo hizmeti götürmeyi planlayan Sandoval’ın hayalinde artık Lava Mae “Global” vardır: dünyanın bütün büyük şehirlerinde mobil banyolar örgütlemek ve dünyanın bütün evsizlerini “temizlemek”.

Belki Sandoval’ın dünyaya açılmadan önce, ABD’deki 3,5 milyon evsize ulaşabilecek daha gerçekçi bir hayal kurması daha makul olurdu, fakat kuşkusuz hayal hayaldir, sınır konursa hayal olmaz...



BİR ŞEYLER YAPMAK

Evsizlik küresel bir olgu ve her geçen gün daha da görünür hale geliyor. Dünyanın her yerinde her yıl milyonlarca insan savaşlar, ekonomik krizler, kişisel felaketler gibi çeşitli nedenlerle evsiz kalıyor ve bu durum herkesin vicdanını sızlatıyor. Herkes bu talihsiz insanlar için “bir şeyler yapmak” gerektiğini düşünüyor. Doniece Sandoval da bu insanlardan biri ve evsizlerin hiç değilse haftada bir de olsa yıkanarak kendilerini insan gibi hissetmeleri için bir şeyler yapıyor, birkaç deniz yıldızını denize atıyor.

Peki, Sandoval’ı alkışlamalı, hatta biz de “bir şeyler yapmak” için Sandoval’ın yardım kuruluşuna bir beş dolar göndermeli miyiz? Ya da daha iyisi, belki biz de mahallemizdeki evsizler için benzer bir çözüm üretebiliriz. Herkes kendi mahallesindeki evsizlerin bir sorununu çözse, belki de zamanla bütün sorunlar çözülür. Çözülür mü?

Bu bakış aslında belli bir “dünya görüşünü” ifade etmektedir: sorunları sosyal ve ekonomik köklerine inmeden, görüngüleriyle ele almak ve sorunlara sonuçları üzerinden çözümler aramak. Bu görüşü benimseyenler genellikle “sol” eğilimlidir. Aslında “gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan” günleri hayal ederler, fakat bu günler “gelene” kadar da boş durmamak, “bir şeyler yapmak” gerektiğini düşünürler. Bir deniz yıldızını denize atmanın sorunları çözemeyeceğinin bilincindedirler; elbette evsizlerin temizlik gereksiniminin ortadan kaldırılmasının kalıcı çözümü evsizliğin ortadan kaldırılmasıdır, ama “bugün” için buna imkan olmadığına göre…

Acaba yüksek perdeden “devrim” söylemini yineleyen, ama bugünün acil sorunlarına hiçbir pratik çözüm üretemeyen insanların, “bir şeyler yapmaya” çabalayan insanları eleştirmesi doğru mu? Denize deniz yıldızı atan birini gördüğümüzde ona “birkaç tanesini kurtarmak neyi değiştirir?” diye soracağımıza, biz de birkaç yıldız atmalı mıyız? Peki, acaba ilk bakışta sağduyuya hitap eden, hatta kulağa oldukça hoş gelen bu düşünce göründüğü kadar masum bir düşünce mi? Zor sorular…

Belki de Sandoval’ın geleceğe ilişkin planları bizim “zor sorulara” yanıt bulmamıza yardımcı olabilir. Sandoval’ın “kısa vadeli” planı, bugünlerde San Fransisko’da “ikincisini” hizmete soktuğu mobil banyoların sayısını arttırmak ve San Fransisko’daki bütün evsizlere hizmet ulaştırabilmek. “Orta vadede” ise 2020 yılına kadar Kaliforniya’da yaşayan 30 bin evsize ulaşmayı planlıyor. Uzun vadeli “küresel” planları da dikkate alırsak, Sandovel’in dünyada ve ABD’de evsizlik sorununun oldukça uzun bir süre çözülemeyeceğini “öngördüğü” anlaşılıyor.

Sandoval planlarını evsizliğin “devam edeceği” öngörüsüyle yapıyor. Evet, belki evsizlik sorunu hiçbir zaman çözülmeyecek, belki her geçen yıl evsiz sayısı artacak, fakat biz evsizlerin beslenme, geçici barınma, banyo gibi acil sorunlarını “çözerek” evsizliği daha “insani” koşullarda yaşamalarına yardımcı olacağız. Belki evsizin hiçbir zaman evi olamayacak fakat soğuk kış gecelerinde geçici bir barınakta donmadan sabahlayabilecek, mobil mutfaktan bir tas çorba içebilecek ve haftada bir de olsa banyosunu yapabilecek…

Aslında burada çok yüksek insani duygularla “bir şeyler yapmak” adına, evsizliğin “mutlaklaştırıldığını” ve “meşrulaştırıldığını” görebilmek için çok zeki olmak gerekmez. Evsizliğe “mahkum” olmuş evsizlere “ev hariç”, gereksindikleri her şeyi vermeye çalışıyoruz. Hatta evsizler için “tek tek” örgütlenen bu hizmetlerin maliyeti, belki de evsizlerin bir kısmını ev sahibi yapmaya yetebilir, fakat bu bir “olasılık” olarak dahi aklımıza gelmiyor.     

Diğer yandan Sandoval’ın projesine büyük sermaye gruplarının hemen sahip çıkmaları ve büyük bir cömertlikle projenin bir an önce yaşama geçebilmesi için oldukça yüklü bağışlar yapmaları kuşku uyandırmıyor mu? Fabrikalarında çalıştırdıkları emekçilerin en küçük zam talebi karşısında ne kadar cimri olduğunu bildiğimiz destekçi şirketlerin, evsizlerin banyo gereksinimi için bu kadar cömert davranmaları normal mi? Bu noktada yazımızın başında adına rastladığımız Tides Center’a bir göz atmakta fayda var…



HAYIRSEVERLİK

Anımsanacağı gibi Lava Mae’nin bir “Tides Center projesi” olduğunu belirtmiştik. Tides Center hakkında biraz araştırma yapıldığında, yollar “önce” Drummond Pike adlı bir Amerikalı hayırsever tarafından kurulan Tides Vakfı’na çıkıyor.

Zengin Amerikalıların ne kadar “hayırsever” olduklarını çok iyi biliriz. Amerikan tarihinde Rockefeller, Carnegie gibi hayırseverlikleri “dünyaya” yayılmış çok sayıda hayırsever vardır. Günümüzde bu hayırseverlere Gates gibi birçokları eklenmiştir. Bu hayırseverlerin hayır amaçlı kurdukları vakıfların bütçeleri, dünyanın birçok ülkesinin ulusal bütçelerinden daha büyüktür. Ve bu hayırsever kuruluşlar, talihsiz insanlara yardım edebilmek için Sandoval gibi yaratıcı, zeki yetenekleri aramaktadırlar.

Drummond Pike da 68 kuşağından bir Amerikalıdır. Üniversite yıllarında savaş karşıtı hareketlere katılan ve Kaliforniya Üniversitesi’nde kampus temsilcisi seçilen, daha sonra politik bilimler mastırı yapan Pike’ın hayırseverlik kariyeri, 1975 yılında Washington’da yönetici yardımcısı olarak da çalıştığı Gençlik Projesi’nin kurucuları arasına girmesi ve San Fransisko merkezli Shalan Vakfı’na  genel müdür olmasıyla başlıyor (Vakıf 1973 yılında ekonomik adalet, sosyal değişim ve çevre örgütlenmeleri için yardım toplamak  amacıyla kurulmuş, 1993 yılında kapanmıştır). Pike, 1976 yılında da, San Fransisko’da kendi vakfını kuruyor: Tides Vakfı. Bu vakıf aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri’nin ilk “şartlı bağış” yapılabilen hayırsever kuruluşu. Pike vakfın başkanlığını 2010 yılına kadar yürütüyor.

İngilizcede “donor-advised” olarak tanımlanan, dilimize “şartlı bağış” olarak tercüme edebileceğimiz bu fonları kullanan yardım kuruluşlarının diğer yardım kuruluşlarından farkı, bu kuruluşlara bağış yapanların hemen azami vergi iadesi alabilmeleri ve ileride fona diledikleri kuruluşa bağış yapmasını tavsiye edebilmeleridir. Fon toplanan paraları yine vergiden muaf olarak işletmektedir. Bu tür fonlar, aslında bağışçı için bir tür birikim hesabı niteliğindedir. Böylece fona 100 bin dolar bağış yapıldığında, bağışın bağışçıya maliyeti, bağışın yapılış biçimine göre 65 bin dolar ile 78.500 dolar arasında değişmektedir.
 
Tides Vakfı ABD’de “hayırseverliğe” iki yenilik daha getiriyor; birincisi vergiden muaf bağış kaynaklarını gizleyebiliyor, ikincisi fonun gerçekten nasıl kullanıldığının anlaşılabilmesini olanaksızlaştırıyor. Yani fona kimin para verdiği ve fonun nereye yardım yaptığı anlaşılamıyor. Bu yönüyle daha çok birer kara-para aklama mekanizması gibi çalışan “kamusal” nitelikli yardım kuruluşları büyük bir “gizlilik” içinde çalışıyorlar.

Bu yöntem sermaye gruplarına kamuoyunun dikkatini çekmeden istedikleri kurumlara diledikleri gibi yardım sağlama olanağı tanıyor. Örneğin bir ilaç şirketi, kamusal nitelikli bir yardım kuruluşuna bağışta bulunuyor, daha sonra yardım kuruluşunun kendi ilaçları üzerinde klinik çalışma yapan bir üniversitenin araştırma etkinlikleri için bağış toplayan bir kuruluşuna bağış yapmasını tavsiye ediyor. Oysa ilaç şirketi bu bağışı doğrudan kendisi yapsaydı, hem vergi indiriminden yararlanamayacaktı, hem de kendi ilaçları üzerinde klinik çalışma yürüten bir kuruluşa bağış yapması bu çalışmanın güvenilirliği konusunda şüpheler uyandıracaktı. Böylece hem kendisini gizleyebiliyor, hem de vergi iadesi mekanizmasıyla kuruluşa yapılan yardımın yüzde 22 – 40 kadar bir bölümünü kamuya (vergi ödeyen yurttaşlara) ödetmiş oluyor.

İşte Sandoval’ın evsizlere mobil banyo hizmeti bu Vakfın dolaylı projelerinden biri…



AMA YİNE DE BİRKAÇ EVSİZ YIKANMIYOR MU?

Evet, yaşama böyle de bakabilirsiniz. Gerçekten de evsizlerin hizmete ulaşabilen bir bölümü, belki projenin mimarı Sandoval dahil, projede görev alanların, projeye 5 dolar, 10 dolar bağış yapan binlerce duyarlı Amerikalının niyetlerinden bağımsız olarak, özünde evsizliklerini “mutlaklaştırmaya” ve “meşrulaştırmaya” hizmet eden bu proje sayesinde haftada bir kendilerini iyi, insan gibi hissediyor. Bu tür projeler dolaylı olarak onların evsizliklerinin ebedileşmesine hizmet ediyormuş, ne gam?

Peki, bu tür girişimler, evsizliğin sosyal ve ekonomik köklerine hitap eden daha geniş bir projenin parçası olarak tasarlansa “bir fark” yaratabilir mi? Kendilerini hayat karşısında yenik hisseden, toplumdan dışlanmış, çaresiz insanların, kendi sorunlarına sahip çıkmak ve bu sorunlar etrafında örgütlenerek harekete geçebilmek için belki başlangıçta Lava Mae gibi örneklere gereksinimi var. Bu tür girişimler toplumun bu dışlanmış kesimlerine “ulaşmakta” bir araç olabilir. Fakat bu örnekler ancak muhatapları bu hizmetlerin “pasif alıcıları” olmaktan çıkartılarak, hizmetin “örgütleyicileri” haline getirilebilirlerse, “diğerlerine yardımın” yerini “kendine yardım” alabilirse örgütlenmeye ve mücadeleye hizmet edebilir. Elbette sermaye ile bağlarını kesmeleri koşuluyla…

Belki de deniz yıldızları öyküsünde dikkati deniz yıldızlarından çok, yıldızları denize atan kadına odaklamak gerekiyor. Belki de asıl değişen, deniz yıldızının değil, deniz yıldızını denize atan kadının hayatıdır. Ne dersiniz?   

Akif Akalın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder