Meşhur öyküdür: Deniz kenarında yürüyüş yapan bir erkek,
kumların üzerindeki deniz yıldızlarını denize atan bir kadın görür ve yanına
yaklaşarak ne yaptığını sorar. Kadın, "deniz çekilince deniz yıldızları
güneşte kuruyacaklar, onları denize atıyorum" der. Erkek, "binlerce
kilometre sahil, milyonlarca deniz yıldızı var, birkaç tanesini kurtarman neyi
değiştirir?" diye sorar. Kadın bir deniz yıldızını denize atar ve "onun
yaşamı değişti" der.
Bu öyküden ne
anladığınız, öyküye neresinden baktığınıza bağlı. Aslında hem erkek, hem de kadın
“doğru” söylüyor. Gerçekten de milyonlarca deniz yıldızı, kadın ne yaparsa
yapsın kuruyacak (diğer bir deyişle sorun çözülmüş olmayacak), fakat yine
gerçekten kadının denize atabildikleri, en azından ertesi gün deniz onları
karaya vurana dek yaşamaya devam edecekler. Ancak buradan bir yere varabilmek
mümkün değil.
Peki, nasıl olsa
milyonlarcası kurtarılamayacak ve kurtarılabilen birkaç tanesi için de “kalıcı”
bir çözüm getirilemeyecek diye, hiçbir şey yapmadan kumsala vurmuş deniz
yıldızlarının yanından sessizce yürüyüp gitmeli mi? Yoksa kalıcı bir çözüm
olmadığını bile bile, hiç değilse birkaçını biraz daha uzun yaşatabilmek için
elden geldiğince bir şeyler mi yapmalı? Ya da bu “ikileme” sıkışmak zorunda
mıyız, ikisinin arası orta bir yol bulunabilir, bir uzlaşma sağlanabilir mi?
BENİ YIKA
Geçtiğimiz yıl
yaz aylarında San Fransisko sokakları dünyanın ilk “mobil banyosuyla” tanıştı.
Emekliye ayrılmış bir toplu taşıma aracı, içinde birkaç kişinin banyo
yapabileceği, tuvalet gereksinimlerini karşılayabileceği mobil bir hijyen
birimi haline getirilmiş, şehrin belli başlı merkezlerinde “evsizler” için
dolaşıyordu. Olay kısa zamanda medyanın ilgisini çekti ve ABD sınırlarını
aşarak bütün dünyada duyuldu.
Medyaya göre
öykü, San Fransisko’da yaşayan bir kadın girişimci olan Doniece Sandoval’ın
kentin sokaklarında yaşayan evsiz bir kadının “asla temizlenemeyeceğini”
haykırmasından etkilenmesiyle başlamıştı. Sandoval bu talihsiz insanların evsiz
olmaları nedeniyle banyo yapamadıklarını fark ederek, bu soruna bir çözüm
bulmak istemişti.
San Fransisko’da
birçok yerde olduğu gibi evsizler için örgütlenmiş çeşitli sosyal yardım hizmetleri
vardır. Bazı kuruluşlar sokaklara mobil mutfaklar kurarak çorba dağıtmakta,
bazıları kış geceleri sokakları tarayarak evsizlerin üzerine battaniye
örtmektedir. Sandoval da evsizler için “mobil banyolar” oluşturmaya karar
verir. Eski belediye otobüslerinin içi banyo şeklinde yeniden tasarlanabilir ve
şehir içinde dolaşarak evsizlere hizmet götürebilir diye düşünen Sandoval,
biraz araştırmayla bir otobüsün 75 bin dolara mal olacağını hesaplar ve
İspanyolca “beni yıka” anlamına gelen Lava Mae projesi doğar.
Sıra bu projeyi
insanlara duyurmaya ve onları proje için bağış yapmaya ikna etmeye gelmiştir.
Lava Mae’nin resmi web sayfasının (http://lavamae.org/) en altında yer alan “Lava Mae, a project of
Tides Center, a 501(c)3 nonprofit” ifadesinden, projenin Tides Vakfı’yla
bağlantısı olduğunu da anlıyoruz, fakat bu konuya biraz sonra döneceğiz. Lava
Mae projesi gerçekten çok kısa bir sürede Coca Cola’dan Informix’e kadar çok
geniş bir yelpazeye yayılan kuruluşların da dikkatini çeker ve projenin ilk
otobüsü 2014 Haziran sonunda San Fransisko sokaklarında dolaşmaya ve haftada 5
gün evsizlere ücretsiz banyo ve tuvalet hizmeti sunmaya başlar.
San Fransisko’da
7,500 kadar evsizin yaşadığı tahmin edilmektedir. Şüphesiz Sandoval’ın aynı
anda en çok birkaç kişiye hizmet sunabilecek mütevazı otobüsünün, evsizlerin
hepsinin gereksinimini karşılayabilmesi olanaksızdır. Kaldı ki otobüs her gün
kentin belli merkezlerinde belirli saatlerde hizmet sunmakta, herkese
ulaşamamaktadır. Fakat ulaşabildiklerinin yaşamını gerçekten değiştirmektedir.
Belki yıllardır sıcak suyla ve sabunla bedenini kendisini rahat hissedebileceği
şekilde temizleyemeyen evsizler, ilk kez “temiz olma” duygusu yaşamaktadır.
Sandoval’ın
projesi kısa zamanda ABD’nin büyük sermaye gruplarının övgüsüne mazhar
olmuştur. Büyük şirketler sadece projeye bağış yapmakla kalmamış, Toyota
Sandoval’ı 2015 yılında “Buluş Anası” (Mother of Invention) seçmiştir. Ülkenin
birçok yerinde yapılan toplantılarda Sandovel zekası ve yaratıcılığıyla
övülmekte, evsizlerin en önemli sorunlarından birine çözüm getirdiği için
takdir edilmektedir.
Aldığı destekten
cesaret bulan Sandoval projesini genişletmeye karar verir. Önce San
Fransisko’nun bağlı olduğu Kaliforniya eyaletine ulaşılacaktır. 2020 yılına
kadar eyalette yaşayan 30 bin evsize mobil banyo hizmeti götürmeyi planlayan
Sandoval’ın hayalinde artık Lava Mae “Global” vardır: dünyanın bütün büyük
şehirlerinde mobil banyolar örgütlemek ve dünyanın bütün evsizlerini
“temizlemek”.
Belki
Sandoval’ın dünyaya açılmadan önce, ABD’deki 3,5 milyon evsize ulaşabilecek
daha gerçekçi bir hayal kurması daha makul olurdu, fakat kuşkusuz hayal
hayaldir, sınır konursa hayal olmaz...
BİR ŞEYLER YAPMAK
Evsizlik küresel
bir olgu ve her geçen gün daha da görünür hale geliyor. Dünyanın her yerinde
her yıl milyonlarca insan savaşlar, ekonomik krizler, kişisel felaketler gibi
çeşitli nedenlerle evsiz kalıyor ve bu durum herkesin vicdanını sızlatıyor.
Herkes bu talihsiz insanlar için “bir şeyler yapmak” gerektiğini düşünüyor.
Doniece Sandoval da bu insanlardan biri ve evsizlerin hiç değilse haftada bir
de olsa yıkanarak kendilerini insan gibi hissetmeleri için bir şeyler yapıyor,
birkaç deniz yıldızını denize atıyor.
Peki, Sandoval’ı
alkışlamalı, hatta biz de “bir şeyler yapmak” için Sandoval’ın yardım
kuruluşuna bir beş dolar göndermeli miyiz? Ya da daha iyisi, belki biz de
mahallemizdeki evsizler için benzer bir çözüm üretebiliriz. Herkes kendi
mahallesindeki evsizlerin bir sorununu çözse, belki de zamanla bütün sorunlar
çözülür. Çözülür mü?
Bu bakış aslında
belli bir “dünya görüşünü” ifade etmektedir: sorunları sosyal ve ekonomik
köklerine inmeden, görüngüleriyle ele almak ve sorunlara sonuçları üzerinden
çözümler aramak. Bu görüşü benimseyenler genellikle “sol” eğilimlidir. Aslında
“gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan” günleri hayal ederler,
fakat bu günler “gelene” kadar da boş durmamak, “bir şeyler yapmak” gerektiğini
düşünürler. Bir deniz yıldızını denize atmanın sorunları çözemeyeceğinin
bilincindedirler; elbette evsizlerin temizlik gereksiniminin ortadan
kaldırılmasının kalıcı çözümü evsizliğin ortadan kaldırılmasıdır, ama “bugün”
için buna imkan olmadığına göre…
Acaba yüksek
perdeden “devrim” söylemini yineleyen, ama bugünün acil sorunlarına hiçbir
pratik çözüm üretemeyen insanların, “bir şeyler yapmaya” çabalayan insanları
eleştirmesi doğru mu? Denize deniz yıldızı atan birini gördüğümüzde ona “birkaç
tanesini kurtarmak neyi değiştirir?” diye soracağımıza, biz de birkaç yıldız
atmalı mıyız? Peki, acaba ilk bakışta sağduyuya hitap eden, hatta kulağa
oldukça hoş gelen bu düşünce göründüğü kadar masum bir düşünce mi? Zor sorular…
Belki de
Sandoval’ın geleceğe ilişkin planları bizim “zor sorulara” yanıt bulmamıza
yardımcı olabilir. Sandoval’ın “kısa vadeli” planı, bugünlerde San Fransisko’da
“ikincisini” hizmete soktuğu mobil banyoların sayısını arttırmak ve San
Fransisko’daki bütün evsizlere hizmet ulaştırabilmek. “Orta vadede” ise 2020
yılına kadar Kaliforniya’da yaşayan 30 bin evsize ulaşmayı planlıyor. Uzun
vadeli “küresel” planları da dikkate alırsak, Sandovel’in dünyada ve ABD’de
evsizlik sorununun oldukça uzun bir süre çözülemeyeceğini “öngördüğü”
anlaşılıyor.
Sandoval
planlarını evsizliğin “devam edeceği” öngörüsüyle yapıyor. Evet, belki evsizlik
sorunu hiçbir zaman çözülmeyecek, belki her geçen yıl evsiz sayısı artacak,
fakat biz evsizlerin beslenme, geçici barınma, banyo gibi acil sorunlarını
“çözerek” evsizliği daha “insani” koşullarda yaşamalarına yardımcı olacağız.
Belki evsizin hiçbir zaman evi olamayacak fakat soğuk kış gecelerinde geçici
bir barınakta donmadan sabahlayabilecek, mobil mutfaktan bir tas çorba
içebilecek ve haftada bir de olsa banyosunu yapabilecek…
Aslında burada
çok yüksek insani duygularla “bir şeyler yapmak” adına, evsizliğin
“mutlaklaştırıldığını” ve “meşrulaştırıldığını” görebilmek için çok zeki olmak
gerekmez. Evsizliğe “mahkum” olmuş evsizlere “ev hariç”, gereksindikleri her
şeyi vermeye çalışıyoruz. Hatta evsizler için “tek tek” örgütlenen bu
hizmetlerin maliyeti, belki de evsizlerin bir kısmını ev sahibi yapmaya
yetebilir, fakat bu bir “olasılık” olarak dahi aklımıza gelmiyor.
Diğer yandan
Sandoval’ın projesine büyük sermaye gruplarının hemen sahip çıkmaları ve büyük
bir cömertlikle projenin bir an önce yaşama geçebilmesi için oldukça yüklü
bağışlar yapmaları kuşku uyandırmıyor mu? Fabrikalarında çalıştırdıkları
emekçilerin en küçük zam talebi karşısında ne kadar cimri olduğunu bildiğimiz
destekçi şirketlerin, evsizlerin banyo gereksinimi için bu kadar cömert
davranmaları normal mi? Bu noktada yazımızın başında adına rastladığımız Tides
Center’a bir göz atmakta fayda var…
HAYIRSEVERLİK
Anımsanacağı
gibi Lava Mae’nin bir “Tides Center projesi” olduğunu belirtmiştik. Tides
Center hakkında biraz araştırma yapıldığında, yollar “önce” Drummond Pike adlı
bir Amerikalı hayırsever tarafından kurulan Tides Vakfı’na çıkıyor.
Zengin
Amerikalıların ne kadar “hayırsever” olduklarını çok iyi biliriz. Amerikan
tarihinde Rockefeller, Carnegie gibi hayırseverlikleri “dünyaya” yayılmış çok
sayıda hayırsever vardır. Günümüzde bu hayırseverlere Gates gibi birçokları
eklenmiştir. Bu hayırseverlerin hayır amaçlı kurdukları vakıfların bütçeleri,
dünyanın birçok ülkesinin ulusal bütçelerinden daha büyüktür. Ve bu hayırsever
kuruluşlar, talihsiz insanlara yardım edebilmek için Sandoval gibi yaratıcı,
zeki yetenekleri aramaktadırlar.
Drummond Pike da
68 kuşağından bir Amerikalıdır. Üniversite yıllarında savaş karşıtı hareketlere
katılan ve Kaliforniya Üniversitesi’nde kampus temsilcisi seçilen, daha sonra
politik bilimler mastırı yapan Pike’ın hayırseverlik kariyeri, 1975 yılında
Washington’da yönetici yardımcısı olarak da çalıştığı Gençlik Projesi’nin
kurucuları arasına girmesi ve San Fransisko merkezli Shalan Vakfı’na genel müdür olmasıyla başlıyor (Vakıf 1973 yılında ekonomik adalet,
sosyal değişim ve çevre örgütlenmeleri için yardım toplamak amacıyla kurulmuş, 1993 yılında kapanmıştır).
Pike, 1976 yılında da, San Fransisko’da kendi vakfını kuruyor: Tides Vakfı. Bu
vakıf aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri’nin ilk “şartlı bağış” yapılabilen
hayırsever kuruluşu. Pike vakfın başkanlığını 2010 yılına kadar yürütüyor.
İngilizcede
“donor-advised” olarak tanımlanan, dilimize “şartlı bağış” olarak tercüme
edebileceğimiz bu fonları kullanan yardım kuruluşlarının diğer yardım
kuruluşlarından farkı, bu kuruluşlara bağış yapanların hemen azami vergi iadesi
alabilmeleri ve ileride fona diledikleri kuruluşa bağış yapmasını tavsiye
edebilmeleridir. Fon toplanan paraları yine vergiden muaf olarak işletmektedir.
Bu tür fonlar, aslında bağışçı için bir tür birikim hesabı niteliğindedir.
Böylece fona 100 bin dolar bağış yapıldığında, bağışın bağışçıya maliyeti,
bağışın yapılış biçimine göre 65 bin dolar ile 78.500 dolar arasında
değişmektedir.
Tides Vakfı
ABD’de “hayırseverliğe” iki yenilik daha getiriyor; birincisi vergiden muaf
bağış kaynaklarını gizleyebiliyor, ikincisi fonun gerçekten nasıl
kullanıldığının anlaşılabilmesini olanaksızlaştırıyor. Yani fona kimin para
verdiği ve fonun nereye yardım yaptığı anlaşılamıyor. Bu yönüyle daha çok birer
kara-para aklama mekanizması gibi çalışan “kamusal” nitelikli yardım kuruluşları
büyük bir “gizlilik” içinde çalışıyorlar.
Bu yöntem
sermaye gruplarına kamuoyunun dikkatini çekmeden istedikleri kurumlara
diledikleri gibi yardım sağlama olanağı tanıyor. Örneğin bir ilaç şirketi,
kamusal nitelikli bir yardım kuruluşuna bağışta bulunuyor, daha sonra yardım
kuruluşunun kendi ilaçları üzerinde klinik çalışma yapan bir üniversitenin
araştırma etkinlikleri için bağış toplayan bir kuruluşuna bağış yapmasını
tavsiye ediyor. Oysa ilaç şirketi bu bağışı doğrudan kendisi yapsaydı, hem
vergi indiriminden yararlanamayacaktı, hem de kendi ilaçları üzerinde klinik
çalışma yürüten bir kuruluşa bağış yapması bu çalışmanın güvenilirliği
konusunda şüpheler uyandıracaktı. Böylece hem kendisini gizleyebiliyor, hem de
vergi iadesi mekanizmasıyla kuruluşa yapılan yardımın yüzde 22 – 40 kadar bir
bölümünü kamuya (vergi ödeyen yurttaşlara) ödetmiş oluyor.
İşte Sandoval’ın
evsizlere mobil banyo hizmeti bu Vakfın dolaylı projelerinden biri…
AMA YİNE DE BİRKAÇ EVSİZ YIKANMIYOR MU?
Evet, yaşama
böyle de bakabilirsiniz. Gerçekten de evsizlerin hizmete ulaşabilen bir bölümü,
belki projenin mimarı Sandoval dahil, projede görev alanların, projeye 5 dolar,
10 dolar bağış yapan binlerce duyarlı Amerikalının niyetlerinden bağımsız
olarak, özünde evsizliklerini “mutlaklaştırmaya” ve “meşrulaştırmaya” hizmet
eden bu proje sayesinde haftada bir kendilerini iyi, insan gibi hissediyor. Bu
tür projeler dolaylı olarak onların evsizliklerinin ebedileşmesine hizmet
ediyormuş, ne gam?
Peki, bu tür
girişimler, evsizliğin sosyal ve ekonomik köklerine hitap eden daha geniş bir
projenin parçası olarak tasarlansa “bir fark” yaratabilir mi? Kendilerini hayat
karşısında yenik hisseden, toplumdan dışlanmış, çaresiz insanların, kendi
sorunlarına sahip çıkmak ve bu sorunlar etrafında örgütlenerek harekete
geçebilmek için belki başlangıçta Lava Mae gibi örneklere gereksinimi var. Bu
tür girişimler toplumun bu dışlanmış kesimlerine “ulaşmakta” bir araç olabilir.
Fakat bu örnekler ancak muhatapları bu hizmetlerin “pasif alıcıları” olmaktan
çıkartılarak, hizmetin “örgütleyicileri” haline getirilebilirlerse,
“diğerlerine yardımın” yerini “kendine yardım” alabilirse örgütlenmeye ve
mücadeleye hizmet edebilir. Elbette sermaye ile bağlarını kesmeleri koşuluyla…
Belki de deniz
yıldızları öyküsünde dikkati deniz yıldızlarından çok, yıldızları denize atan
kadına odaklamak gerekiyor. Belki de asıl değişen, deniz yıldızının değil,
deniz yıldızını denize atan kadının hayatıdır. Ne dersiniz?
Akif Akalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder