Lancet dergisi son sayısında Michael Marmot’nun “Sağlık
uçurumu: eşitsiz bir dünyanın sorunu” başlıklı son kitabından bir bölüm yayınladı. Aşağıda
çevirisini yaptığımız bölümde Marmot, eşitsiz toplumlarda erken çocukluk
döneminde maruz kalınan toplumsal koşulların sağlık üzerindeki olumsuz
etkilerinin nasıl yaşam boyu devam ettiğini her zaman olduğu gibi çarpıcı bir
biçimde ortaya koyuyor. Şüphesiz analizlerinde “sınıf” penceresinden bakmaması
Marmot’nun önemli bir eksiği. Bu nedenle Marmot’nun “çözüm” önerileri, toplum
içindeki eşitsizliklerin “azaltılmasıyla” sınırlı, fakat nedenlerin nedenlerine
gitmek gerektiğini söylemesine rağmen eşitsizliklerin nedeni olan üretim
araçları üzerinde özel mülkiyete kadar gidemiyor. Buna rağmen kitabının
başlığında da belirttiği gibi sağlıkta eşitsizliklerin “eşitsiz” bir dünyanın
sorunu olduğunu gerçekten hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kanıtlaması
oldukça değerli.
Aldous
Huxley’nin distopyası Yeni Cesur Dünya’da beş kast vardı. Alfa ve Beta’ların
normal gelişmelerine izin veriliyordu. Gamma, Delta ve Epsilon’lar enteleltüel
ve fiziksel gelişimlerinin durması için kimyasallara tabi tutuluyor,
Gamma’lardan Epsilon’a kimyasalların etkisi artıyordu. Sonuç: kast ile ilişkili
olarak entelektüel işlev ve fiziksel gelişim bakımından düzenli şekilde
katmanlaşmış bir toplum.
Bu hicivdi,
değil mi? Kuşkusuz insanları katmanlaştıran, böylece tam potansiyele erişmeyi
alttakiler için zorlaştıran, üsttekiler için kolaylaştıran bir durumu asla hoş görmezdik.
Dünya çapında suda veya gıdalarda çocukların büyümesine ve beyinlerine,
dolayısıyla entelektüel gelişimlerine zarar veren ve duyguları kontrol eden bir
kimyasal bulsaydık, hemen harekete geçmek için haykırırdık. Kimyasalı temizler
ve yalnızca Alfa ve Beta’ların değil, çocuklarımızın da serpilmesine izin
verirdik. Adaletsizliği hemen durdur derdik.
Ancak belki de
farkında olmadan olarak böyle bir adaletsiz durumu hoş görüyor, değişim için
sesimizi çok az yükseltiyor görünüyoruz. Bugünkü kimyasala “toplumsal
dezavantaj” deniyor ve beyin gelişimi üzerine büyük etkileri var; çocukların
entelektüel ve sosyal gelişimini sınırlıyor. Dikkat edin, kimyasal yalnızca
yoksulluk değil, aynı zamanda toplumsal dezavantaj. Entelektüel, sosyal ve
duygusal gelişimde açık bir toplumsal yokuş (social gradient) var —ailelerin
sosyal konumları yükseldikçe, çocuklar daha fazla serpiliyor ve gelişim
ölçütlerinde daha iyi skorlara sahip oluyorlar (1, 2). Erken çocukluk
gelişimindeki Alfa’dan Epsilon’a uzanan bu katmanlaşma, toplumsal koşullardaki
eşitsizliklerden kaynaklanıyor.
Sosyal koşullara
ve toplumsal yokuşa vurgu yapmak, erken çocukluk gelişimindeki bütün faklılıkların
sosyal çevreye bağlanabileceğini söylemek demek değildir. Çocukların içinde
büyüdüğü ve geliştiği koşullar eşitlenseydi, bireyler arasında bilişsel, sosyal
ve duygusal gelişimde hala farklılıklar olacaktı. Örneğin ikiz çalışmaları
bilişsel yeteneğin büyük ölçüde kalıtsallığını gösteriyor (3). Flynn etkisinin
ise çevreye bağlı olarak IQ skorlarında zaman içinde görülen büyük artışları
anlattığı yaygın olarak kabul ediliyor (4). Kanıtlar ebeveynliği (çocuk
yetiştirmeyi) etkileyen toplumsal koşulların çocukların potansiyellerine erişme
yeteneğini etkilediğini ve erken çocukluk gelişiminde toplumsal yokuşun ana
belirleyicileri olduğunu açıkça gösteriyor (5). Bu toplumsal yokuşun da çocuğun
daha sonraki yaşam şansları üzerinde büyük etkisi var. Toplumsal yokuşu okul
performansında ve ergen sağlığında görürüz; 20 yaşında çalışıyor, okula gidiyor
olma olasılığında bir yokuş; akıl ve beden sağlığına zarar veren stresli
çalışma koşullarında bir yokuş; insanların yaşadığı ve çalıştığı toplumların
niteliğinde bir yokuş; yaşlı insanları etkileyen toplumsal koşullarda ve
erişkin sağlığında bir toplumsal yokuş (2).
Erken
çocukluktan erişkinliğe, yaşlılığa ve sağlıkta eşitsizliklere, yaşamın
aşamaları boyunca bir nedensellik zinciri ilerler. Sağlıkta eşitsizliklere
hitap etmeye başlamak için en iyi zaman başlangıçtaki eşitliktir. Fakat yaşamın
herhangi bir aşamasında müdahale farklılık yaratabilir. Erişkin yoksulluğunu
hafifletmek, yaşanacak bir ücret ödemek, güç yoksulluğunu azaltmak, çalışma
koşullarını iyileştirmek, mahalleleri iyileştirmek ve yaşlı insanların sosyal
izolasyonunu azaltmak için adımlar atmak hayat kurtarabilir (1).
Bu yaşam boyu
etkilerin ortaya çıkarttığı sağlık yokuşu (health gradient) dramatiktir.
Çeşitli şehirlerdeki metro hatlarının her durağında yaşam beklentisinin nasıl
düştüğünü gösteren bir uğraş vardır. Yokuşun başı ve sonu arasındaki uçurum
gerçekten büyüktür. İngiltere’de Westminster’ın London mahallesinde, mahallenin
en sağlıklı ve en sağlıksız kesimleri arasında erkeklerde yaş beklentisi
bakımından 18 yıl uçurum vardır (6). Benzer şekilde ABD’nin Baltimore şehrinde
yokuşun uçları arasında 20 yıl uçurum vardır. Yirmi yıl muazzam bir uçurum
—Hindistanlı ve Amerikalı kadınlar arasındaki yaşam beklentisi uçurumu kadar.
Sağlıkta eşitsizlikler toplumsal ve ekonomik eşitsizliklerin belki de en
lanetli göstergeleridir. Metro hatları, ikamet alanlarının toplumsal
niteliklerini kullanır. İnsanları eğitim, varlık, gelir veya mesleki
statülerine göre sınıflarsak, sağlıkta benzer toplumsal yokuşu görürüz.
Bütün
toplumlarda toplumsal ve ekonomik eşitsizlikler vardır ve bütün toplumlarda
sağlıkta toplumsal yokuş vardır, fakat büyüklüğü değişir. İngiltere’de UCL
Londra Sağlıkta Eşitlik Enstitüsü’nde Avrupa Komisyonu için bir toplumsal
belirleyiciler ve sağlıkta eşitsizlikler değerlendirmesi yürüttük.
Değerlendirmenin bir parçası olarak eğitim düzeyine göre 25 yaşında yaşam
beklentisini inceledik (7). Her ülkede yaşam beklentisinde bir yokuş vardır
—eğitim düzeyi ne kadar yüksekse, yaşam beklentisi o kadar uzundur.
Karşılaştırmadan üç çarpıcı bulgu çıktı. Birincisi, Doğu ve orta Avrupa
ülkelerinde ortalama yaşam beklentisi İsveç, İtalya ve Norveç’ten düşüktü.
Diğer bir deyişle ülkeler içindeki sağlıkta eşitsizlik kaygımıza, ülkeler
arasındaki sağlıkta eşitsizlik kaygısını ekleyebiliriz. Avrupa’nın ötesine
uzanırsak, yaşam beklentisinde 40 yıl veya daha fazla farklılıklar görürüz.
Doğuda yokuş, batıda olduğundan daha diktir. Üçüncüsü, yaşam beklentisinde ülke
farklılıkları daha az eğitimli insanlarda, lise üzeri eğitimli insanlarda
olduğundan daha büyüktür ve bu durum daha dik yokuşla bağlantılıdır. Düşük
statüye sahip olmakla ilişkili sağlık riskleri büyük ölçüde değişir.
Sağlıkta
eşitsizliklerdeki değişkenlik optimist olmak için zemin oluşturur. Veriler daha
az eğimli sosyoekonomik yokuşların mümkün olduğunu gösteriyor. Dahası, Estonya,
Romanya ve Macaristan sağlıklı olmayı başardılar. Onlar bunu lise sonrası
eğitimli insanlarla başardılar. Güçlük daha dezavantajlıların sağlık düzeyini
en tepedekilerin sağlık düzeyine çıkartmakta. Bu ülkeler içindeki ve arasındaki
sağlıkta eşitsizliklerin açıklamaları büyük olasılıkla örtüşecektir.
Hem sağlıkta
eşitsizliklerin açıklanması, hem de bu eşitsizliklere hitap edecek politikalar
için araştırmamızı yokuş şekillendirmelidir. İngiliz kamu emekçilerine yönelik
Whitehall çalışmalarında sağlıktaki çarpıcı yokuşa ilişkin orijinal
gözlemlerim, açıklamalar için gelir yoksulluğunun ötesine bakmak zorunda
olduğumuzu anlattı. Yokuş soruyu değiştiriyordu; eşitsizlikler yoksulların
sağlıksızlığı ile sınırlı ve diğerlerinin sağlığı normalse, sorun yoksulluğu
azaltmaktır —kavramsal olarak politik olduğundan daha basit değerli bir hedef.
Fakat yokuş en alttan en yukarıya hepimizi, bütün toplumu kapsıyor. Toplumsal
faydanın eşitsiz dağılımını izleyen sağlıkta eşitsizliklerle karakterli bir
toplumda yaşayan ortalama bir İngiliz veya Amerikalı ele alınabilir. Fakat bu
çok diğerkam bir temas gibi görünüyor, sağlıkta toplumsal yokuşun hepimizi
kapsadığı şeklinde daha ezici bir kaygı var. Yokuşla mücadele etmek,
eşitsizliği azaltmak ve toplumu iyileştirmek anlamına geliyor.
Dünya Sağlık
Örgütü Sağlığın Toplumsal Belirleyicileri Komisyonu’nun (DSÖ-STBK) “Uçurumu Bir
Nesilde Kapatmak” raporunda, ülkeler içindeki ve arasındaki sağlıkta
eşitsizlikleri güç, para ve kaynakların dağılımındaki eşitsizliklere ve
bunların ortaya çıkarttığı gündelik yaşam koşullarındaki eşitsizliklere
bağladık (9). Sağlık Uçurumu (The Health Gap) kitabım, DSÖ-STBK’nun ifadesini
teyit ediyor: toplumsal adaletsizlik geniş ölçekte öldürüyor.
Basitçe ifade
etmek gerekirse, toplumsal adaletsizlik güçsüzleştiricidir. Sosyal adaletsizlik
insanları kendi yaşamları üzerinde kontrol sahibi olmaktan yoksun bırakır.
İnsanların çocuklarını beslemek için mücadele ettiği ve temiz su ve sanitasyona
erişimlerinin olmadığı düşük gelirli ülkelerde, güçsüzlüklerinin maddi olması
kadar, kontrolleri dışındaki güçlerin merhametinde olma duygusu da vardır.
Çocuklar maddi gereksinimlere erişim yokluğundan ölürler. Fakat ölen her çocuğa
karşılık, gelişim potansiyellerini tamamlayamayan belki 25 çocuk vardır —kısmen
beslenme yetersizliği ve enfeksiyon nedeniyle, fakat kısmen toplumsal
çevreninin yoksulluğu ve bunun sonucu uygun psikososyal uyarı ve eğitim
olmayışı nedeniyle.
Düşük, orta ve
yüksek gelirli ülkelerde toplumsal koşulların sağlıkta eşitsizliklere götürdüğü
ana kapı akıldır (10). Akıl? Geleneksel akıl sağlıksızlığın daha somut
nedenlerine odaklanır: kötü yaşam tarzı seçimleri veya sağlık bakımına erişim
yokluğu. Sağlık bakımına erişim yokluğu genel olarak sağlıksızlığın nedeni
değildir; sağlık bakımına erişim yokluğu sağlıksızlığın bir sonucu olarak
gereksiz yere fazla eziyet çekmenin nedeni olabilir. Sağlıksız yaşam tarzı,
tütün kullanma, alkol, diyet ve obezite, stres yolaklarıyla birlikte kuşkusuz
bulaşıcı olmayan hastalıklara içkindir, fakat neden bu sağlıksız yaşam
tarzlarının artan ölçüde toplumsal yokuşu izlediğini sormak zorundayız.
Nedenlerin nedenlerine hitap etmek zorundayız —toplumsal koşullar yaşam boyunca
hem maruziyetleri, hem de insanların davranışını etkiliyor.
Nedenlerin
nedenlerinden biri eğitimdir. Eğitim güçlendiricidir. Özellikle düşük gelirli
ülkelerdeki kadınlarda eğitim istihdama ve özerkliğe, cinselliklerinin ve
üremelerinin kendileri tarafından kontrolüne, sahip olmayı kendilerinin seçtiği
çocukların hayatta kalmasına, eşlerinden ve yakınlarından gelen şiddetin
azalması olasılığına ve daha iyi sağlığa giden yoldur (1).
Yüksek gelirli
ülkelerde de toplumsal koşullar akıl üzerinden hareketle sağlıkta toplumsal
yokuştan sorumlu tutulabilir: Glasgow’da yaşam beklentisinde 28 ve
Westminster’da 20 yıllık bir uçurum vardır. Bunu anlamak için Glascow’un yoksul
kesimlerinde büyüyen tipik bir genç erkeği ele alalım; yaşam beklentisi 54 yıl,
annesinin bir dizi erkek partnerinin fiziksel ve cinsel istismarına maruz
kalmış, her 18 ayda bir başka bir eve taşınmış, okula daha sonra suça çete
şiddetine ve hapishanelere düşmeye giden davranış sorunlarıyla girmiş. Değişik
zamanlarda psikiyatristler onu kişilik bozukluğu, anksiyete, depresyon ve
antisosyal eğilimlere sahip olmakla yaftalamış. Bunlar onun hapishanelerdeki yüzde
70’i iki veya daha fazla akıl sağlığı sorununa sahip erkeklerle ortak yönleri,
bu sorunlar onlarda normal popülasyondan 11 – 14 kat daha fazla görülüyor.
Tütün kullanımı, alkol, uyuşturucular ve çekici diyetin, şiddetten liberal
keyif almayla birlikte, sağlıksızlığına büyük katkı yaptığı doğru, fakat
nedenlerin nedeni onun trajik yaşam öyküsüdür. Bu genç erkeğin kendi
sağlıksızlığından sorumlu olduğunu iddia etmek, üzerine kazınmış yaşam
koşullarını görmezden gelmektir.
Aklın ilişkili
olduğuna ilişkin ikinci bir neden Sir Harry Burns ve meslekdaşlarından geliyor
(12). Burns ve meslekdaşları Glaskow’daki ölüm hızını Liverpool ve
Manchester’ınkilerle karşılaştırdılar. Glasgow’da göreli en büyük erken ölüm
nedenleri uyuşturucu zehirlenmeleri, alkolle ilişkili ölümler, intihar ve diğer
dışsal ölüm nedenleridir. Bunların hepsi psikososyal kökenlidir. Hepsi insanlar
güçsüzleştirildiklerinde ve yaşamları üzerinde çok az kontrolleri olduğunda
ortaya çıkar.
Huxley’in
acımasız hicvinin modern zamanımızdaki gerçek yaşam versiyonu orta ve düşük
gelirlilerin yanı sıra yüksek gelirli ülkelerde de neden çok güçlü bir biçimde
devam eden göreli dezavantajların sağlıksızlıkla bağlantılı olduğunu anlamamıza
izin veriyor. Bu aynı zamanda ahlaki soruyu da değiştiriyor. Yoksulların
sağlıkları için kötü olan riskli davranışlara dalmasından onların sorumsuzluklarını
suçlamaktaki aceleciliğimiz, çocukluktaki toplumsal dezavantajın, erişkin
davranışı üzerinde kalıcı bir etkisi olabileceği bilgisiyle dizginlenmelidir.
Glasgow’dan az
önce betimlediğim vaka öyküsü yelpazenin aşırı ucudur. Bazı olumsuz çocukluk
deneyimleri İngiltere’de ve ABD’de nüfusun yarısını etkiliyor. Dahası, kanıtlar
erken çocukluk gelişiminin göstergelerinde bit toplumsal yokuş gösteriyor; bu
politik görüşler için bir turnusol kağıdıdır. Sağ yokuşun kötü ebeveynliğin bir
sonucu olduğunu söyler; sol nedenin yoksulluk ve toplumsal dezavantaj olduğunu.
İkisi de doğru. Ebeveynlerin çocuklarının gereksinimlerini karşılama yeteneği
yoksulluk ve dezavantajla sınırlıdır.
Zengin ülkelerde
sağlıkta yokuş görülmesi mutlak para miktarından çok, toplumsal eşitsizlikleri
tartıştığımızı açıkça gösteriyor. Örneğin Glasgowlu yoksullar, ortalama
Hindistanlıyla kıyaslandığında zengindir, fakat sağlıkları daha kötüdür. Yoksul
Glasgowlular, ortalama Hintlilere göre kendi toplumlarında göreli olarak daha
dezavantajlıdır. Amartya Sen’i izleyerek (13) gelire ilişkin göreli
dezavantajın, birinin güçlendirilmesi ve yaşamı üzerinde kontrol sahibi
olmasında mutlak dezavantaja tercüme edildiğini öne sürüyorum. Sağlığınız için
önemli olan neye sahip olduğunuz değil, sahip olduklarınızla ne
yapabileceğinizdir.
Gelir
eşitsizliğinin büyüklüğü ile sağlıkta eşitsizlik yokuşunun eğimi (dikliği)
arasında basit bir ilişki yoktur. Fakat bu gelir eşitsizliğini suçlu olmaktan
çıkartmaz. 48 milyonluk Tanzanya, 7 milyonluk Paraguay, 2 milyonluk Litvanya ve
Amerika’da en tepedeki 25 denizaşırı fon yöneticisinin ortak yönü nedir? 2013
yılında bu grupların her birinin toplam geliri 22 – 28 milyar dolar arasındaydı.
Kuramsal olarak 25 denizaşırı fon yöneticisinin 1 yıllık geliri alınıp
Tanzanya’ya verilse, Tanzanya’nın ulusal geliri ikiye katlanırdı. Tek tek
Tanzanyalılara nakit para vermekten bahsetmiyorum. Fakat bu parayla inşa
edilebilecek okulları, döşenebilecek temiz su sistemlerini ve eğitilebilecek
hemşireleri düşünün. Yüksek düzeyde gelir eşitsizliği ve zenginlerin az
vergilendirilmesi, sağlıkta eşitsizlikleri yaşam boyu azaltabilecek koşullara
yatırım yapmayı güçleştiriyor.
Ulusal ve
küresel tartışmalarımızda önceliğin ekonomik büyüme (her ne şekilde olursa
olsun) yerine insani kalkınmaya verilmesi için sağlıkta eşitsizliklerin
argümanların önemli bir parçası olması gerekir. Artan eşitsizlikler bir
sorundur, fakat umutsuzluk avukatı değildir. Dünyanın her yerinde insanlarının
yaşamlarında farklılık yaratan ve sonuçta sağlığı iyileştiren esinlendirici
ülke ve toplum örnekleri vardır: Ahmedabad varoşları, Yeni Zelanda’da Maori
toplulukları, İngiltere’nin Coventry şehri, Brazilya, Slovenya, Taywan ve birçokları.
Tayland’da dağı
yerinden oynatan bir üçgenden bahsedilir. Üçgenin üç kenarı devlet, bilgi ve
insanlardır. Üç kenar bir araya getirebilirsek, dağı yerinden oynatabiliriz.
Michael Marmot
KAYNAKLAR
1. Marmot M. The
health gap: the challenge of an unequal world. London: Bloomsbury, 2015.
2. Marmot M. Fair society, healthy lives: strategic review of health inequalities in England post 2010. London: Marmot Review, 2010.
3. Pinker S. The blank slate. London: Allen Lane, 2002.
4. Dickens WT, Flynn JR. Heritability estimates versus large environmental eff ects: the IQ paradox resolved. Psychol Rev 2001; 108: 346–69.
5. Kelly Y, Sacker A, Del BE, Francesconi M, Marmot M. What role for the home learning environment and parenting in reducing the socioeconomic gradient in child development? Findings from the Millennium Cohort Study. Arch Dis Child 2011; 96: 832–37.
6. Greater London Authority. Life expectancy at birth and age 65 by ward. http://data.london.gov.uk/dataset/life-expectancy-birth-andage-65-ward/resource/ce0b4dc0-f79d-43b0-887d-856c3a4329e6 (accessed Aug 26, 2015).
7. UCL Institute of Health Equity. Health inequalities in the EU—fi nal report of a Consortium. Consortium lead: Sir Michael Marmot European Commission Directorate-General for Health and Consumers, 2013.
8. Marmot M. Status syndrome. London: Bloomsbury, 2004.
9. Commission on the Social Determinants of Health. Closing the gap in a generation: health equity through action on the social determinants of health. Final report of the Commission on Social Determinants of Health. Geneva: World Health Organization, 2008.
10. Hertzman C, Boyce T. How experience gets under the skin to create gradients in developmental health. Annu Rev Public Health 2010; 31: 329–47.
11. Singleton N, Meltzer H, Gatward R. Psychiatric morbidity among prisoners. London: ONS, 1999.
12. Walsh D, Bendel N, Jones R, Hanlon P. It’s not ‘just deprivation’: why do equally deprived UK cities experience diff erent health outcomes? Public Health 2010; 124: 487–95.
13. Sen A. Inequality reexamined. Oxford: Oxford University Press, 1992.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder