Üzerinden neredeyse yarım asır
geçmesine rağmen Şili’nin 1970 – 1973 yılları arasında, toplam 3 yıl 1 hafta
kadar süren “sosyalizm” deneyimi solda yeterince tartışılmış, değerlendirilmiş
ve önümüzü aydınlatmak için gerekli dersler çıkartılmış değil. En azından
sağlık alanındaki deneyim daha fazla tartışılmaya muhtaç.
Şüphesiz Şili deneyiminin önemli bir
bölümü, Şili’ye özgü birtakım gerçekliklerin ürünü ve dünyanın diğer kültür ve coğrafyalarına
yansıtılması zor. Örneğin ülkenin, Latin Amerika’nın batı yakasında, kuzeyden
güneye neredeyse bir “ip” gibi 4.300 km uzanan bir coğrafyası olmasaydı, ulaşım
hizmeti bütün yaşamı durdurabilecek kadar kritik bir önem taşımayacak ve
“kamyon sahipleri” Şili’de karşı devrimin motoru olamayacaklardı.
Yine Şili Tabipler Birliği’nin (Colegio
Medico) Şili’de karşıdevrimin entelektüel liderliğini üstlenebilmesi ve karşı
devrim sürecinde önemli roller alması, hekimlerin bu ülkede, hâkimler de içinde
diğer birçok meslek gruplarını, hatta senatörleri geride bırakan prestijleriyle
açıklanabilir. Herhalde dünyanın hiçbir coğrafyasında hekimlerin meslek örgütü,
bir ülkenin siyasal yaşamında Şili’de olduğu kadar kritik rol oyna(ya)mamıştır.
Elbette bunlara Şili’nin tarihinden
ve kültüründen gelen birçok özgünlük eklenebilir, fakat neticede her ülkenin
kendisine özgü gerçeklikleri yok mu? Buna rağmen birçok farklı ülkede işçi
sınıfı hareketlerinin deneyimlerinden, yolumuza ışık tutacak “evrensel” dersler
çıkartabiliyoruz. Şili üç yıl kadar süren “sosyalizm deneyiminden” de işçi
sınıfı ve komünistler için önemli evrensel dersler çıkartılabileceğini
düşünüyorum. Şili deneyimi, bir ülkede üretim araçları üzerinde özel mülkiyete
son verilmeden yapılacak reformların kalıcı olamayacağını, hatta işçilerin ve emekçilerin
bunun “bedelini” çok ağır biçimde ödeyebileceğini gösteriyor.
ŞİLİ SOSYALİZMİ
Şili sosyalizmi, İkinci Paylaşım
Savaşı öncesinde kısa bir süre Sağlık Bakanlığı görevini üstlenen ve daha sonra
hemen her dönem gericilere karşı başkanlık yarışına giren Dr. Salvador Allende
liderliğindeki Halk Birliği’nin (Unitad Popular), 4 Eylül 1970 seçimlerinde
oyların yüzde 36,3’ünü alarak hükumet kurmasıyla başlar ve 11 Eylül 1973’de ABD
tarafından tertiplenen bir askeri darbeyle hükumetin yıkılması ile sona erer.
Şili’de 4 Eylül 1970 seçimleri,
sosyalistler, solcu Hristiyanlar ve radikaller tarafından desteklenen Marksist
eğilimli Halk Birliği’ni (Unitad Popular), “sağın dağınıklığı” ve liberaller
ile muhafazakarların uzlaşamamaları sayesinde, yüzde 36,3’lük bir oy oranıyla
hükumete taşıdı.
Dr. Salvador Allende yönetimindeki
Halk Birliği hükumeti hiç vakit yitirmeksizin sosyalist programını uygulamaya
koyunca, sermaye ülkede bir “meşruiyet” krizi yarattı. Allende’nin Şili
Anayasası’na ve ülkede geçerli yasalara göre “yasal” olarak sosyalist hükumetinin
programını uygulamaya yetkisi vardı ve zaten Şilililerden bu programı uygulamak
için oy istemişti. Fakat sermayenin sözcülüğünü üstlenen sağcı muhalefet,
Allende’nin sosyalist programını destekleyenlerin, Şili halkının yalnızca üçte
birini oluşturduğunu, Şilililerin üçte ikisinin sosyalizme karşı olduğunu
savunuyordu.
Ancak Şili tarihinde bir hükumetin
yüzde 36 gibi bir oranla hükumete gelmesi bir “ilk” değildi. Yüzyıla yakın bir
süredir birçok hükumet, seçim sistemi sayesinde toplumun üçte birinin oyuyla
seçimleri kazanmasına rağmen, böyle bir itirazla karşılaşmaksızın programını
uygulamıştı. Şili burjuvazisi tarafından yapılan Şili Anayasası ve yasaları
buna olanak veriyordu.
Böylece ülkede garip bir durum ortaya
çıktı ve geleneksel olarak burjuvazinin yasalarını “meşru” görmeyen komünistler
ve sosyalistler, “nesnel” olarak Anayasa’nın ve burjuva yasaların ateşli
savunucuları haline gelirken, bu Anayasa ve yasaları yapanlar, tarihin
cilvesiyle, “illegal” konumlara itildiler.
Uluslararası planda da benzer bir
şaşkınlık hâkimdi. Geleneksel olarak komünist ülkeleri “serbest” seçimler
yapmamakla suçlayan “batı” ülkeleri, şimdi Şili’de, sonuçlarına muhalefetin
dahi itiraz etmediği “serbest” seçimlerle iktidara gelmiş hükumetin
“gayrı-meşru” olduğunu savunuyordu. Yine geleneksel olarak parlamenter
mücadeleyi sosyalizme giden yolda bir “kürsü” olarak değerlendiren komünistler,
Şili’de burjuva Anayasa’ya ve yasalara dayanarak işbaşına gelen ve icraat yapan
hükumetin “meşru” olduğunu iddia ediyorlardı. Dahası dünyanın diğer
coğrafyalarındaki sosyalistler arasında da sosyalizme “barışçıl” geçiş umutları
güçlenmiş, bunun en azından denemesi gereken ciddi bir “seçenek” olduğu geniş
sol çevrelerde yaygın kabul görmeye başlamıştı.
Ancak Halk Birliği’nin, kendi
iktidarını ve uygulamalarını meşru göstermek için ateşli bir şekilde savunduğu
burjuva Anayasa ve yasaları, aynı zamanda sermaye tarafından kutsiyet atfedilen
“özel mülkiyeti” de güvence altına alıyordu. Bu durumda Halk Birliği
icraatlarını, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyete dokunmadan
gerçekleştirmek zorundaydı.
ÖZEL MÜLKİYETE DOKUN(A)MAYAN SOSYALİZM
Halk Birliği’ne oy veren işçiler ve
emekçiler, hükumetin durumlarını hızla iyileştirmesini bekliyor, Allende
yönetimi de işçilerin ve emekçilerin gündelik yaşam koşullarını iyileştirmeyi
kendisine birincil “misyon” olarak biçiyordu. Halk Birliği hükumeti ilk iş
olarak yoksullara ve dar gelirlilere sosyal yardımları Şili tarihinde
görülmedik ölçüde arttırarak, ülkede kimseyi “aç ve açıkta bırakmama” sözünü
tuttu. 15 yaş altındaki bütün çocuklara, hamile ve emziren kadınlara sosyalist
ülkelerdeki gibi günde yarım litre ücretsiz süt dağıtımı örgütlendi. Sağlık
hizmetleri sosyalleştirildi ve Şilililer kamu sağlık kurumlarında hiçbir ücret
ödemeden muayene ve tedavi olmaya başladılar.
Allende yönetimi aynı zamanda işçilerin
“iş güvencesini” de garanti altına aldı. Artık patron işleri kötü gittiğinde
faturayı işçiye kesemiyor, stokları artınca işçi sayısını azaltarak “krizini”
geçiştiremiyordu. Halk Birliği hükumeti daha ilk aylarda ücretleri arttırdı ve piyasada
fiyat kontrolleri üzerinden işçilerin ve emekçilerin yaşam / geçim
maliyetlerini azalttı.
Bu gelişmeler Şili’de “talebi”
kamçıladı, fakat arz yanıt ver(e)meyince ülkede karaborsa oluşmaya başladı.
Sermaye bu durumu kendi lehine kullanarak karaborsayı daha da körükledi. Dün
her yer bolluk içindeydi, fakat emekçilerin ihtiyaçlarını karşılamak için
parası yoktu; şimdi işçilerin parası vardı, fakat piyasada ihtiyaçları olan
malları bulamıyorlardı. Her şey karaborsaya düşmüştü. Hükumet sosyalistti,
fakat üretim sermayenin elindeydi ve piyasaları sermaye belirliyordu.
Kuşkusuz bu süreçte geri
bıraktırılmış bir ülke olan Şili’de, diğer geri bıraktırılmış ülkelerde olduğu
gibi “yatırımların” düşük olmasının önemli rolü vardı. Şili’nin Anayasal
hükumetini gayrı-meşru gören kreditörler de, kredi musluklarını kısmışlardı.
Bunlara Şili’nin en önemli ihraç ürünlerinden biri olan bakırın uluslararası
piyasada ucuzlaması eklenince, ekonomik bunalım hızla derinleşti. Sermaye,
yerlisiyle yabancısıyla birlik olmuş, sosyalist hükumeti ve bu hükumete oy
verenleri “terbiye” ediyordu.
SOSYALİZM DEMEK, SAĞLIK DEMEKTİR
Paris Komünü ve Ekim Devrimi’nden
günümüze kadar yaşanan ve yaşamaya devam eden bütün sosyalist deneyimler,
sağlığın sosyalizmin ilk el attığı konuların başında geldiğini gösteriyor.
Şili’de de durum farklı değildir. 4 Eylül 1970’de işbaşına gelen Allende
yönetimi de “ilk” adımlarını sağlık alanında atmıştır.
Halk Birliği hükumeti, daha önce de
belirtildiği gibi sosyalist bir “programla” işbaşına gelmiştir. İkinci Paylaşım
Savaşı döneminde Şili’ye sosyalist bir sağlık politikası öneren Allende’nin
Sağlık Bakanlığı döneminde (1939 – 1942) başlanan işlere, 30 yıl aradan sonra
devam edilecektir.
Allende yönetimine göre sağlık
alanında çözülmesi gerekli “acil” sorunlar şöyle sıralanmaktadır:
• Bütün nüfusu kapsayan bir sağlık güvencesi sistemi olmayışı
• Sağlıkta kaynakların birinci basamak yerine üçüncü basamağa
akıtılması
• Sağlık hizmetlerine toplum katılımının yokluğu
Halk Birliği hükumeti bu sorunları
aşmak için 6 yıllık bir Sağlık Planı oluşturmuştu. Sağlık Planı, sağlık
hizmetlerinde ağırlığın önleyiciliğe ve ayaktan bakım hizmetlerine verilmesini,
kırsal kesime sağlık hizmeti götürülmesini, sağlıkçı olmayan gönüllülerin
eğitilerek sağlık hizmetlerinde kullanılmasını, sağlık konseyleri kurularak
sağlık hizmetlerine toplum katılımının sağlanmasını içeriyordu.
ŞİLİ’DE HEKİMLİK
Şili’de eğitimin ücretli olması, oldukça
pahalı bir eğitim olan tıp eğitimine genellikle üst – orta sınıf ailelerin
çocuklarının devam edebilmesine neden olmuştu. 1970’lerin başında nüfusu 9,5
milyon olan Şili’de mesleğini icra eden 5.572 hekim vardı. Hekimlerin 830
kadarı (yüzde 15) kendi muayenehanelerinde veya kliniklerinde tamamen “özel”
çalışıyorlardı. Geri kalan yüzde 85’i (4.740) kamu sağlık kurumlarında
görevliydi, fakat bunlardan yalnızca 240 kadarı kamu sağlık kurumlarında “tam zamanlı”
çalışıyordu.
Şilili hekimlerin ezici çoğunluğunu
(yaklaşık 4.500 hekim) kamu sağlık kurumlarında “yarım zamanlı” (günde 4 saat)
çalışan, kamudaki görevlerinin yanında kendi özel muayenehanelerinde veya özel
hastanelerde hasta bakan hekimler oluşturuyordu. Devlet kamuda çalışan
hekimlere göreli düşük ücret veriyor fakat kamu olanaklarını kullanarak
(örneğin hastaneye hasta yatırma, ameliyatlar vb) yoksul halkı soymalarına göz
yumuyordu. Sağlık güvencesi olan Şilililer, hakları olduğu halde, “bıçak
parası” ödemeden ameliyat olamıyordu.
Gereksindikleri sağlık hizmetini
bedelini ödeyerek satın almaya gücü olanlar özel hekimlere giderken, kamusal sağlık
güvencesi olan Şilililerin büyük çoğunluğu, kamu sağlık kurumlarından “hakları
olan” hizmeti alabilmek için, önce kamu sağlık kurumlarında yarım – zamanlı
çalışan hekimlerin muayenehanelerine giderek para ödemek zorunda kalıyor, sonra
aynı hekim tarafından kamu hastanesinde tedavi ediliyorlardı.
Gereksindikleri sağlık hizmetini
satın alacak paraları ve sosyal güvenceleri olmayan Şilililer, tamamen kaderlerine
terk edilmişlerdi. Sorunlarını geleneksel yöntemlerle çözmeye çalışıyorlardı.
Özellikle kırsal kesimde yaşamı boyunca hiç hekim görmemiş, modern sağlık
hizmetlerine erişememiş milyonlarca insan vardı.
Allende yönetimi, hekimlerin özel
çalışmasını yasaklamaya yönelik herhangi bir çaba içine girmedi. Anayasa ve
yasalar Şilili sermayedarlara “serbest girişim hakkı” tanıdığından, sermayenin
özel hastaneler ve sağlık kuruluşları kurmasına, ilaç ve tıbbi cihazlar,
malzemeler üretmesine ve satmasına, sağlık sigortacılığı yapmasına da herhangi
bir kısıtlama getirilmedi. Fakat Halk Birliği hükumeti, kamu sağlık
kurumlarında “ücretsiz” hizmet sunmaya başlayınca, özel sağlık sektörü büyük
bir darbe aldı.
Allende yönetimi hastanelere ayrılan
kaynakların bir bölümünü, ülkenin her yerinde, önleyici ve ayaktan bakım
hizmetleri sunan Sağlık Merkezleri örgütlenmesine aktardı. Şilililerin sağlık
sorunlarının çözümü için hastanelere bağımlılıkları önemli ölçüde azaltıldı.
Artık özellikle kırsal kesimlerde yaşayan Şilililer, sağlık sorunları için
büyük şehirlerdeki hastanelere gitmeden, bulundukları yerde hekime muayene
olabiliyorlardı.
Bu gelişmeler yıllardır kamu sağlık
kurumlarını muayenehanelerine hasta yönlendirmek için kullanarak, halkın sağlık
sorunları ve acıları üzerinden kazanç sağlayan hekimlerin “müşterisiz”
kalmasına, dolayısıyla hoşnutsuzluğuna neden oldu. Şili’de hekimlik, diğer
sosyalist ülkelerde olduğu gibi hekimlerin hastalıklardan kazanç sağladığı bir
meslek olmaktan çıkmaya başlamıştı. Hekimlerin çoğu Allende yönetimine daha da
“muhalif” oldular.
ŞİLİ TABİPLERİ BİRLİĞİ
Daha önce de belirtildiği gibi
Şili’de hekimlik en prestijli mesleklerden biriydi ve Şili Tabipler Birliği,
geri bıraktırılmış ülkelerde çok görülmeye alışık olunmayan yetkilerle
donatılmıştı. Bir hekimin Şili’de kamuda veya özel muayenehanesinde mesleğini
icra edebilmesi için Şili Tabipler Birliği’nden “lisans” alması gerekiyordu.
Şili Tabipler Birliği, Allende
yönetimine karşı başlangıçta olumlu tutum aldı. Bir zamanlar Şili Tabipler
Birliği başkanlığı da yapmış olan Dr. Salvador Allende’ye, Şili’de halk
sağlığına katkıları nedeniyle ödül verdi. Ancak Birlik, Allende’nin muayenehaneci
hekimlerin çıkarlarıyla örtüşmeyen sağlık politikalarını değiştirmeye niyetli
olmadığını görünce, aniden muhalefete geçti. Muayenehaneci hekimlerin büyük bir
bölümü Allende’nin icraatlarını benimsemiyordu. Şili Tabipler Birliği, muayenehaneci
hekimlerin desteğiyle Halk Birliği hükumetinin sağlık alanındaki uygulamalarını
elinden geldiğince engellemeye çalıştı.
Allende’nin sağlık politikalarını
uygulamaya başlamasıyla birlikte, Halk Birliği hükumetinin birinci yılı
dolmadan, 350 kadar Şilili hekim “artık bu ülkede hekimlik yapılamaz” diyerek
Şili’yi terk etti. Allende yönetimi bu hekimlerin ülkeyi terk etmelerini
engellemek için herhangi bir girişimde bulunmadı, fakat bu açığı Arjantin,
Uruguay ve İspanya’dan gelen göçmen hekimlerle kapatmaya çalıştı.
Ancak daha önce de belirtildiği gibi Şilili
veya yabancı bir hekimin Şili’de mesleğini icra edebilmesi için Şili Tabipler
Birliği’nden lisans alması gerekiyordu. Şili Tabipler Birliği, göçmen hekimlere
lisans vermeyerek, Halk Birliği hükumetinin hekim açığını kapatmasını
engelledi. Allende yönetimi buna karşı Şili Tabipler Birliği’ni halka şikayet
etmekten başka bir şey yapamadı.
Diğer meslek örgütleriyle birlikte
Şili Tabipler Birliği, Allende seçilir seçilmez Halk Birliği hükumetinin
programındaki reformların profesyonel meslek sahiplerinin (hekim, avukat,
mühendis vb) çıkarlarına dokunmaması için pazarlık yapmaya başlamıştı. Ancak
hükumetin pazarlığa yanaşmaması ve özellikle sağlık hizmetlerine toplum
katılımını teşvik eden ve ülkenin temel kaynaklarını millileştirmeyi hedefleyen
politikalarını uygulamaya başlamasıyla birlikte Şili Tabipler Birliği direnişe
başladı.
ABD YASALARI ŞİLİ’DE “KOMÜNİST” YASALAR OLDU
ABD ve batı Avrupa’da işçi sınıfının
yüz yılı aşkın mücadelesi sonucu sağlık alanında önemli kazanımlar elde
edilmiş, sağlık hizmetlerinin “toplumun” gereksinimleri doğrultusunda
örgütlenebilmesi için yerel Sağlık Kurulları (Board of Health) oluşturulmuştu.
Yerellerdeki sendika, meslek odaları ve sivil toplum örgütlerinin
temsilcilerinin katılımıyla oluşturulan Sağlık Kurulları, bölgedeki sağlık
hizmetlerinin bölge halkının sağlık gereksinimlerine göre örgütlenmesinde
önemli rol oynuyorlardı.
Allende yönetimi de, sağlık
hizmetlerine toplum katılımının sağlanması amacıyla yerel olarak oluşturulacak
Sağlık Konseyleri’nin görev, yetki ve sorumluluklarını düzenleyen bir kararname
(602 sayılı Kararname) yayınladı. Sağlık Konseyleri, bölgelerinde yaşayan
insanların sağlık gereksinimlerini belirleyecek ve sağlık hizmetlerini bu
doğrultuda örgütleyeceklerdi. Bölgede yaşayanların örgütlerinin (sendikalar,
meslek odaları, sivil toplum örgütleri vb) temsil edileceği Konseylere,
hekimler ve sağlıkçılar da kendi meslek örgütleri aracılığıyla
katılabileceklerdi.
Şili Tabipler Birliği, hekimlerin
azınlıkta kaldığı ve sağlık hizmetlerinin örgütlenmesi üzerindeki
egemenliklerini yitirdiği Sağlık Konseyleri’nin “komünist” ülkelere özgü
kurumlar olduğunu iddia etti. Oysa 602 sayılı Kararname, ABD’nin sağlık
hizmetlerine toplum katılımını düzenleyen 89/749 ve 94/641 sayılı Sağlık
Planlaması ve Kaynak Geliştirme yasalarının kopyasıydı. Bu yasalarda da, Sağlık
Kurulları’nda (Şili’deki Sağlık Konseyleri’nin ABD’deki karşılığı) hizmet
sunanların (hekimler ve sağlıkçılar) temsilinin, hizmet alanların (bölge
halkının) temsilini “aşamayacağı” açıkça belirtiliyordu. ABD’deki Sağlık
Kurulları’nı (Board of Health) ve hekimlerin Sağlık Kurulları’nda “azınlıkta”
kalmasını komünistlik olarak görmeyen Şili Tabipleri Birliği, aynı şeylerin
Şili’de yapıldığında komünizm anlamına geldiğini düşünüyordu.
Sağlığın “hekimlerin alanı” olduğunu,
işçi sendikalarının, mahalle derneklerinin hekimlere işlerini nasıl yapacağını
dikte edemeyeceklerini savunan Şili Tabipler Birliği, diğer örgütlerin
temsilcilerini gönderdiği Sağlık Konseyleri’ne temsilcilerini göndermedi.
Şili Tabipler Birliği, kamu sağlık
kurumlarında çalışan hekimleri yanına çekebilmek için, hekim ücretlerinin
“büyük” ölçüde arttırılmasını talep etmeye başladı. Allende yönetimi hekim
ücretlerini arttırmayı kabul etti, fakat bu kez Birlik, hekimlere maaş
verilmesi yerine “hizmet başı ödeme” yapılmasında ısrarcı oldu.
Şili Tabipler Birliği ve Konseylerin
uzlaşamadıkları konuların başında sağlık hizmetlerinde “öncelikler” geliyordu.
Konseylerde yer alan diğer örgütler “önleyici” hizmetlere ve “ayaktan bakıma”
öncelik verilmesi gerektiğini savunuyor, Şili Tabipler Birliği ise “tedavi”
hizmetlerinin ve hastanelerin öncelikli olduğunu, kaynakların hastanelere
ayrılması gerektiğini öne sürüyordu.
Şili’de sağlık hizmetlerinin
sosyalleştirilmesi sürecinde kaynakların hızla hastanelerden sağlık
merkezlerine aktarılması, halktan gönüllülere sağlık hizmetlerinde görev
alabilmeleri için eğitimler örgütlenmesi, sağlıkçıların gıda dağıtımı, ulaşım
ve sanayi üretimi gibi tıpla “ilgisi” olmayan alanlarda görev almaya
başlamaları ve Konseylerin yetkilerinin arttırılarak güçlendirilmesi Şili
Tabipler Birliği’ni çileden çıkartıyordu. Bu gidişle hekimler toplum içindeki
bütün imtiyazlarını yitirecek ve sıradan işçilere dönüşeceklerdi.
EMEKÇİLERİN DESTEĞİ
Şilili işçiler ve emekçiler Allende yönetiminin
politikalarının kendi çıkarlarını yansıttığını ve gündelik maddi yaşam ve
çalışma koşullarının hızla iyileşmeye başladığını hissediyorlardı. 1971
Mart’ında yapılan yerel seçimlerde bu durum kendisini apaçık gösterdi ve Halk
Birliği adayları oyların yarısından fazlasını (yüzde 50,8) aldılar. Allende, bu
destekten aldığı cesaretle aynı yıl 11 Temmuz’da (Şili’nin Onur Günü) bakır
madenlerinin millileştirilmesi yasasını Kongre’den geçirdi.
DEMOKRATİK CEPHE
1972 Ekim’inde Allende karşıtları bir
araya gelerek Demokratik Cephe oluşturdular. Demokratik Cephe’nin militan
gücünü oluşturan kamyon sahipleri genel greve çıkarak, Şili’de ulaşımı felç
etti. Demokratik Cephe’nin entelektüel liderliğini üstlenen Şili Tabipler
Birliği de, hekimleri kamyoncularla “dayanışma grevi” örgütlemeye çağırdı.
Hekimlerin yüzde 65’i çağrıya destek vererek greve katılırken, hekim-dışı
sağlıkçılardan greve katılım çok düşük düzeyde kaldı.
Şili Tabipler Birliği kendi iç
tüzüğünde, grev çağrısına uymayan hekimlerin lisanslarını iptal edecek
değişiklikler yaptı ve greve katılmayan hekimleri “meslekten men etmekle”
tehdit etmeye başladı. Bunun üzerine Sağlık konseyleri, hekim-dışı
sağlıkçılarla birlikte, hekimlerin “merkezi” bir rol almayacakları sağlık
modelleri arayışına girdiler. Halktan birçok gönüllü ve tıp öğrencisi, Şili
Tabipler Birliği’nin grev çağrısına destek vermeyen hekimlere katılarak,
hastanelerde ve diğer sağlık kurumlarında hizmetlerin sürdürülmesi için çaba
gösterdiler.
Şili’de önleyiciliğe ve sağlığı
sürdürmeye vurgu yapan, sağlığı beslenme ve barınma gibi konularla
ilişkilendiren ve işçi sendikalarının çalışmalarıyla bütünleşen yeni bir sağlık
anlayışı doğuyordu. Grevci hekimler kamusal sağlık sisteminin giderek
güçlendiğini ve grevlerinin artık hizmetleri durdurmakta etkili olamadığını
görerek, 1973 Mart seçimleri öncesinde greve son vermek zorunda kaldılar.
ŞİLİ DENEYİMİNİN SONU
1973 Mart’ında yapılan genel seçimlerde
Allende yönetiminin 1970 seçimlerinde yüzde 36,3 olan oy oranı, yüzde 44,7’ye
yükselmişti. Allende’nin “sandıkta”
yenilemeyeceği anlaşılınca, muhalefet “şiddete” başvurmaya başladı. 1973
yılının Eylül ayına girilirken, muhalefetin ön saflarında yine kamyoncular,
küçük esnaf ve diğer profesyonel meslek örgütleriyle birlikte Şili Tabipler
Birliği bulunuyordu. Her gün ana caddelerde yasadışı gösteriler düzenleniyordu.
Artık “barışçıl” gösteriler yanında boru hatlarına, demir yolları ve elektrik
şebekelerine sabotajlar düzenlenmeye başlamıştı.
Ağustos ayında yeniden greve giden Şili
Tabipler Birliği’nin, Mart 1973 seçimlerinde oylarını daha da arttıran Allende
yönetimini bir “açık mektupla” istifaya çağırması, askeri darbenin işaret
fişeği oldu. 11 Eylül 1973 sabahı devlet başkanı Allende, muhalefetin karanlık
oyunlarını boşa çıkartabilmek için uyguladığı politikaları halkoyuna sunma
kararı alınca, Allende’nin referandumdan daha da güçlenerek çıkmasından çekinen
sermaye, ABD (CIA) desteğiyle hazırlanan askeri darbe planını yürürlüğe koydu
ve Dr. Salvador Allende öldürülerek, Halk Birliği hükumeti zorla düşürüldü.
ABD, bütün dünyanın gözü önünde,
burjuva yasalarına uygun olarak seçimlerle işbaşına gelmiş bir hükumeti
devirmiş ve yerine askeri bir cunta yerleştirmişti. Askeri cunta kendisini
“meşru” gösterebilmek için büyük bir propaganda kampanyası başlatarak, darbenin
ne kadar “haklı” olduğunu kanıtlamaya çalışıyordu.
Askeri cunta propaganda
faaliyetlerini, çeşitli alanlarda örgütlediği “sivil” örgütler aracılığıyla
yürütüyordu. “Sağlık” alanında örgütlenen Şili Sağlık Emekçilerini Koruma Komitesi,
1974 Şubat’ında New York Times gazetesine verdiği bir ilanda, “Allende’nin
hekimlerin profesyonel statülerini yitirecekleri kamusal bir sağlık sistemi”
planladığı belirtiliyordu. Askeri cunta Şilili hekimlerin “mesleki statülerini”
yitirmelerini önlemişti.
Darbeden sonra Şili Tabipler Birliği
yalnızca Allende yönetimiyle uzlaşan hekim ve diğer sağlıkçıları cuntaya ihbar
etmekle kalmadı, aynı zamanda bunlara yapılan işkence ve yargısız infazlar
karşısında da sessiz kaldı. Özellikle Şili Tabipler Birliği’nin grev çağrısına
uymayan ve hastanelerde çalışmaya devam ederek grevin amacına ulaşmasını
engelleyen hekimlerden hesap sorulması noktasındaki ısrarı dikkat çekiciydi.
Cunta Şili Tabipler Birliği’nin bu hizmetlerini yanıtsız bırakmadı ve Birlik
yöneticilerini Sağlık Bakanlığı’ndaki kilit kadrolara getirdi.
Sırtlarını askeri cuntaya dayayarak
Sağlık Bakanlığı’nda yönetici roller üstlenen Şili Tabipler Birliği
yöneticileri, ilk elde 7.700 sağlıkçıyı işten çıkarttı ve emekliliğini
doldurmuş 850 sağlıkçıyı zorla emekliye ayırdı. Bütçeden sağlığa ayrılan pay
yüzde 20 azaltıldı. Yerel Konseylerin yetkileri Sağlık Bakanlığı’na devredildi.
Süt dağıtımında kısıntıya gidilirken, bunun yerine ailelere “beslenme eğitimi”
programları başlatıldı.
KISSADAN HİSSE
Özetlemek gerekirse, işçi sınıfının
ve komünistlerin, özellikle komünist sağlıkçıların Şili deneyiminden çıkartması
gereken dersler şunlardır:
• Sağlık hizmetleri, ülkenin politik – ekonomik sisteminden
“ayrı” düşünülemez,
• Toplum içindeki sınıf ilişkileri kendilerini sağlık
sisteminde de yeniden üretir,
• Sağlık alanındaki reformlar ve
iyileştirmeler, sosyal düzende köklü değişimler olmaksızın fazla bir anlam
ifade edemez, kalıcı olamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder