Daha Şubat ayında, Dünya Sağlık Örgütü henüz pandemi ilan etmemişken, koronavirüs salgınının ceremesini yine işçilerin ve emekçilerin çekeceğinden endişe ettiğimizi belirtmiştik (1, 2). Maalesef gelişmeler bizi haklı çıkarttı. İşçi sınıfı ne Türkiye’de, ne de sermayenin egemen olduğu diğer coğrafyalarda salgına müdahale etmedi veya edemedi, sorunu sermayenin çözmesini bekledi ve çok ağır kayıplar verdi, vermeye de devam ediyor.
İşçi sınıfının COVID 19 salgını nedeniyle kayıpları saymakla bitmez. Birçok emekçi işini, ekmeğini yitirdi, yoksullaştı, yardımlara ve sadakalara muhtaç duruma düştü. Birçok emekçi salgının en şiddetli seyrettiği günlerde korunmasız çalışmak zorunda bırakıldı ve hastalandı. Fakat şairin dediği gibi “ölümden öte köy” yok. Biz burada yalnızca ölümlere odaklanacağız.
Virüs “komünist” değil
Daha salgının ilk günlerinde
koronavirüsün iddia edildiği gibi “komünist” bir virüs olmadığı, sınıf ayrımı
gözettiği ortaya çıktı. Sermayenin kalemşörlerinin “virüs sınıf tanımıyor”
başlıklarını yalanlayan tablo ilk kez sınıfsal eşitsizliklerin kendisini en
belirgin biçimde gösterdiği ABD’de gözlendi. Nisan başında ABD’deki ölüm
desenlerini analiz edenler, emekçilerin salgından “orantısız” etkilendiğini
buldular (3).
Daha sonra yine ABD’den, salgında
ölenlerin “pisi pisine” öldükleri haberleri gelmeye başladı. Columbia
Üniversitesi’nde Mayıs sonunda yapılan bir araştırma, koronavirüse yönelik tedbirler 2 (iki) hafta
önce alınsaydı, ABD’deki COVİD 19’a bağlı enfeksiyonların ve ölümlerin yüzde 80’inden
fazlası önlenebilirdi diyordu. Örneğin sadece fiziksel mesafe kuralı 15 Mart
yerine 8 Mart günü (1 hafta önce) konsaydı şimdi ölmüş olan 36 bin Amerikalı, 1
Mart günü (2 hafta önce) konsaydı şimdi
ölmüş olan 54 bin Amerikalı yaşıyor olacaktı deniyordu (4, 5).
Tabii burada önlemlerin bir veya iki
hafta geç alınmasından sermayenin ne kadar kâr elde ettiğini veya önlemler bir
veya iki hafta erken alınmış olsa sermeyenin ne kadar zarar etmiş olacağını
bilemiyoruz. Keşke ekonomist arkadaşlarımız bunu ortaya koyabilse de,
yaşamımızın değerini, kaç para ettiğimizi öğrenebilsek. Gerçi fırsat kaçmadı,
ekonomistler LGS ve YKS sınavlarının erkene alınmasının sermayeye ne kadar kâr
sağlayacağını hesaplayabilirler.
Virüs emekçileri öldürüyor
Ölüm hızları ülkeden ülkeye çok büyük
farklılıklar gösteriyordu. Nüfusa kıyaslandığında en çok ölüm 1 milyon nüfusa
842 ölümle Belçika’da gerçekleşti. Belçika’yı milyonda 812 ölümle İngiltere ve
milyonda 733 ölümle İskoçya izledi. Fakat bu “ortalama” rakamlar, salgının “sınıfsal
karakterini” ortaya koymuyordu.
İngitere’deki ölümlerin sınıfsal analizi,
sermayedarların yaşadığı en zengin semtlerde COVID 19 nedeniyle ölüm hızının
milyonda 588 iken, işçilerin ve emekçilerin yaşadığı yoksul semtlerde milyonda
1.283 olduğunu gösterdi. Yani işçi sınıfında ölüm hızı, sermayenin ölüm
hızından yüzde 118 daha yüksekti. Hesaplamalar yaşa göre düzeltildiğinde de
durum çok değişmedi, zenginlerde ölüm hızı milyonda 242, yoksullarda 466, diğer
bir deyişle zenginlere göre yüzde 92,2 daha yüksekti (6).
5,5 milyon nüfuslu İskoçya’da COVID
19 nedeniyle 4 bin kişi öldü ve ölüm hızı 1 milyonda 733 olarak hesaplandı.
Oysa işçi sınıfının yaşadığı mahallelerde COVID 19 için ölüm hızı 1 milyonda
1.080 olarak hesaplanıyordu. İşçilerde ölüm hızı toplum ortalamasından yüzde 47
daha yüksekti (7). Virüs beklendiği gibi
emekçileri öldürüyordu.
Oysa insanlık bulaşıcı ve salgın
hastalıklarla nasıl mücadele edileceğini yüzlerce yıldır çok iyi biliyordu.
Şubat ayında, salgın henüz Çin’deyken gerekli tedbirler alınmış olsa belki
sermaye biraz “kârdan zarar” edecekti, fakat işler bu hale gelmeyecek,
yüzbinlerce emekçi yaşamını yitirmeyecekti. Oysa sermaye “her ne pahasına
olursa olsun üretim sürecek” dedi ve sırf ticaret aksamasın diye yüzyıllardır
bilinen karantina tedbirleri alınmadı.
Peki, işçi sınıfı sermayeden bu
ölümlerin hesabını soracak mı? Birlikte yaşayarak göreceğiz. Gönlümüz hesap
sorulmasından yana, fakat işçi sınıfı ne Türkiye’de ne de sermayenin egemen
olduğu diğer coğrafyalarda hala salgına müdahale edecek gibi durmuyor…
Neden Türkiye’den rakamlar veremiyoruz?
Okurlarımız zaman zaman neden
yalnızca yurt dışından rakamlar verdiğimizi ve Türkiye’den rakamlar
veremediğimizi soruyorlar. Sevgili okurlarımız, Türkiye’den rakam veremiyoruz,
çünkü yok.
Aslında var, fakat bize yok. Elbette
Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı COVID 19 nedeniyle ölenlerin bütün
bilgilerine sahip, fakat paylaşmıyor. Elindeki verileri ne bilim insanlarıyla,
üniversitelerle, ne de Türkiye’de salgınla mücadeleyle görevli olan kurumlarla paylaşıyor.
Muhtemelen Sağlık Bakanlığı içinde bir kozmik odada saklanıyor bu veriler.
Elbette elimizde veri olsa, biz de Türkiye’de
COVID 19 nedeniyle ölüm hızını hesaplayabiliriz. Evet, son 20 yılda
üniversitelerin ve eğitimin niteliği çok düştü ve artık sokaktaki sıradan
insanlar bile profesörlerimizin “akademik” yeterliliklerini sorgulayabiliyor
fakat ölüm hızı hesabı yapmak için akademisyen olmaya gerek yok. Elinde veriler
olan, formülü internetten bularak hesaplayabilir. Fakat veri olmayınca elden ne
gelir? Veri uyduramayız ki…
Akif Akalın
DİPNOTLAR
1. https://haber.sol.org.tr/blog/sinifin-sagligi/akif-akalin/olum-hep-bize-mi-dusuyor-279701
2. https://haber.sol.org.tr/turkiye/koronavirus-sinavi-281213
3. https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-52223203
4. https://ktla.com/5-live/many-covid-19-deaths-were-preventable-says-experts/
5. https://www.advisory.com/daily-briefing/2020/05/21/coronavirus
6. https://www.wsws.org/en/articles/2020/06/18/depr-j18.html
7. https://www.wsws.org/en/articles/2020/06/13/care-j13.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder