OLANIN EMEKÇİLERE OLACAĞINI BİLİYORDUK
Bugün vaka sayısı 10 milyonu, COVID 19 nedeniyle yaşamını yitirenlerin sayısı yarım milyonu aştı. Şubat başında kaleme aldığımız bir yazıda “Yeni koronavirüs neden sermaye sınıfından birine değil de, emekçilere bulaşıyor?” diye sorduğumuzda (1), sorumuzu çok yadırgayanlar olmuştu. Virüs sosyal sınıf farkı gözetir miydi? Şimdi dünyanın her yerinde salgından en çok işçilerin ve emekçilerin, geçimlerini emek güçleriyle satanların etkilendiğini herkes söylüyor.
Şubat sonunda, henüz COVID 19
nedeniyle toplam ölüm sayısı “dünyada” 3 bini bulmamışken, “Türkiye’nin güçsüz
ve örgütsüz bir işçi sınıfına sahip olmasının bedelini çok pahalıya
ödeyeceğinden endişeli” olduğumuzu ifade etmiştik (2). İşçi sınıfının salgının
kontrol altına alınabilmesinin birinci şartı olan karantina tedbirlerinin
aldırılmasına gücünün yetmeyebileceğinden korkuyorduk. Bugün ülkemizde vaka
sayısı 200 bini buldu, yitirdiğimiz canlar 5 binin üzerine çıktı. Dahası
sonbaharda bu rakamların katlanabileceği endişesi var.
Bugün salgının altıncı ayını geride bırakırken, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) başkanı da,
salgında sona yaklaşmaya yakın bile değiliz diyor.
İŞİN BU HALE GELEBİLECEĞİNİ NEREDEN BİLİYORDUK?
Henüz DSÖ salgını “pandemi” olarak
ilan etmemişken, sermaye düzeninin pandemiyi asla yönetemeyeceğini ve
pandeminin bütün olumsuz sonuçlarının emekçilere, geçimlerini sermaye
sahiplerine emek güçlerini satarak sağlayan insanlara yansıtılacağını nasıl
tahmin edebildik?
Tahminimiz, toplumcu tıp geleneğimizin
salgın hastalıkları 1848’den beri bir “sosyal sorun” olarak görmesine
dayanıyordu. Başkaları gibi COVID 19’u asla salt “tıbbi” bir sorun olarak
görmedik. Eğer COVID 19 sanıldığı gibi sadece tıbbi bir sorun olsaydı, alınan
tıbbi tedbirlerle çok hafif atlatılabilirdi. Oysa COVID 19 tıbbi olmaktan çok
“sosyal” bir sorundu ve bu nedenle, sosyal tedbirler alınmayıp, yalnızca tıbbi
tedbirlerle yetinildiği için emekçiler için tam bir felakete evrildi ve
korkarım evrilmeye devam ediyor.
Sermayenin hiçbir sosyal sorunu
yönetemeyeceğini bildiğimizden, pandemiyi de yönetemeyeceğini tahmin etmiştik ve
maalesef yaşam dediğimizi doğruladı.
Sermaye hiçbir sosyal sorunu
çözemezdi, çünkü sosyal sorunların çözümü için yapılması gerekenler ve alınması
şart olan tedbirler, örneğin izolasyon - karantina tedbirleri ve üretimin
durdurulması ile sermaye düzeninin varlık nedeni olan sermaye birikimi için
yapılması gerekenler taban tabana bir zıtlık içindeydi.
Nasıl COVID 19 emekçiler için bir
ölüm – dirim sorunuysa, sermaye birikimi de sermaye için bir ölüm – dirim
sorunuydu. COVID 19 salgınını kontrol altına almak için gereken tedbirlerin sosyal
ve ekonomik maliyeti, sermaye birikimini sekteye uğratabilirdi. O halde sermaye,
sermaye birikimini sekteye uğratabilecek tedbirlerden uzak duracaktı. Meğerki
emekçiler sermayeyi bu tedbirleri almaya mecbur etmesin.
SALGIN KONTROL ATINA ALINABİLİR MİYDİ?
Salgının başladığının anlaşıldığı ilk
gün aslında salgını nasıl kontrol altına alabileceğimizi biliyorduk.
Biliyorduk, çünkü her ne kadar COVID 19 etkeni olan yeni koronavirüs “yeni” bir
etken olsa da, tıp ve insanlık bulaşıcı ve salgın hastalıklarla nasıl mücadele
edileceğini binlerce yıldır çok iyi biliyordu: hastaları izole etmek,
temaslıları ve şüphelileri karantinaya almak.
Bu tedbirler çok iyi biliniyordu
fakat bu tedbirleri almanın sermaye için sosyal ve ekonomik maliyetleri vardı. Öncelikle
kimin hastalandığını anlayabilmek için çok sayıda test kitine gereksinim vardı
ve test kitleri bedava değildi. Dahası test için insanlardan para da talep
edilemezdi. Kim ödeyecekti o kadar testin parasını?
Yalnız testle de bitmiyordu.
Hastaların virüsü sağlamlara bulaştırmamaları için kişisel koruyucu donanımlara
gereksinim vardı. En azından sağlıkçıların donanımlarının ücretsiz verilmesi
gerekiyordu. Yine fiziksel mesafe uygulanması için işyerlerinin kapatılması
gerekliydi. Bir de hastalık solunum sıkıntısına neden oluyordu ve ağırlaşan
hastalar için ventilatör gerekliydi. Yani masraf, masraf, masraf…
Elbette bunlar yapılırsa salgın
kontrol altına alınabilirdi, fakat bu süreçte sermayedarlara ne olacaktı?
Örneğin salgını kontrol altına almak için işyerleri kapatılıp, üretim
durdurulursa sermayedarlar nereden para kazanacaktı? Dahası bu süreçte
sermayedarların işleri sekteye uğrayacak, zor duruma düşeceklerdi. Örneğin
oteline müşteri gelmeyen bir patronun zararları, paralar testlere, kişisel
koruyucu donanımlara, ventilatörlere vb harcanırsa nasıl karşılanacaktı?
ASIL SORULAR NELER?
Meselenin tam olarak anlaşılabilmesi
için sorulması gereken birkaç soru var: Test kitleri, kişisel koruyucu
donanımlar, ventilatörler vb gerçekten “kime” lazım veya bunlara kimler muhtaç?
Bunlar alınmazsa “kimin yaşamı” tehlikeye girecek? Sermaye sahiplerinin mi?
Asla. Sermaye sahipleri bir şekilde bunlara erişmenin yolunu bulacaktır. Bunlar
emekçiler için gereklidir.
Peki, salgını önlemek veya kontrol
atına almak için gerekli harcamalar yapılmazsa, tedbirler alınmazsa kimler
ölecek? Toplumun en savunmasız kesimleri. Sermaye zaten bunları kendi üzerinde
bir yük olarak görmüyor mu?
Üretim sürmeli. Ne olursa olsun
sürmeli. Eğer üretim durursa kâr durur, sermaye birikimi durur, sermaye için
hayat durur.
Bu nedenle ilk günden itibaren işçi
sınıfının kendi sorununa kendisinin sahip çıkması, salgının kontrol atına
alınabilmesi için gerekenleri kendisinin yapması gerektiğini söyledik. Salgını
kontrol altına alabilmenin, virüsün toplum içinde dolaşmasını durdurabilmenin
yolu, hastaların izole edilmesinden, temaslı ve şüphelilerin karantina altına
alınmasından, hayatın (üretimin) en az hastalığın kuluçka süresi boyunca
durdurulmasından geçiyordu. İşçi sınıfına bunu önerdik.
BULAŞICI HASTALIKLARLA MÜCADELE İLKELERİ
Enfeksiyon hastalıkları ile
mücadelenin, üç bileşeni vardır: test – takip – izolasyon. Enfeksiyon zincirini
kırmanın bilinen başka bir yolu yoktur.
Kimin enfekte olduğunu anlamak için
“herkese” test yapılması gerekir. Çok mu masraflı olur? Olur. Fakat tek bir insan
hayatından daha değerli değil.
Hastalarla teması olan “herkes”
izlenmelidir? O kadar insanı izlemeye sağlık emekçileri yeter mi? Elbette
yetmez. Ama sendikalarımız, işçilerimiz ne güne duruyor? Sendikalar, üretimin
durduğu fabrikalarda çalışan emekçileri kısa sürede sürveyans konusunda
eğiterek sağlık emekçilerine yardımcı olabilir.
Hastalar izole edilmeli, temaslı ve
şüpheliler karantinaya alınmalı. Yer mi yok? AFAD ve Kızılay ne güne duruyor?
İzole edilenlere ve karantinaya alınanlara kim bakacak, gereksinimlerini kim karşılayacak? Elbette bu insanlardan vergi almayı bilen devlet bakacak.
https://www.yurtseverlik.com/dr-akif-akalin-yazdi-salginin-altinci-ayi-biterken.html
DİPNOTLAR
1. https://haber.sol.org.tr/blog/sinifin-sagligi/akif-akalin/olum-hep-bize-mi-dusuyor-279701
2. https://haber.sol.org.tr/turkiye/koronavirus-sinavi-281213
Akif Akalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder