Vakaların ve ölümlerin artık gizlenemez hale geldiği Mart ayından beri AKP hükumetinin sermayenin çıkarları doğrultusunda belirlediği, “salgınla mücadele yerine salgınının yayılmasını yavaşlatma” stratejisini meşrulaştırmaya çalışan profesörlerimiz, bugün de yeni bir görevle karşı karşıya.
Konu şu: Türkiye’de 27 – 33 milyon
insanımız risk grubunda ve her yıl grip aşısı yaptırmaları gerekiyor. Anımsanacağı
gibi geçen yıl AKP hükumeti yalnızca 1 milyon 300 bin doz grip aşısı ithal
etmişti ve tahminen 30 milyondan fazla insanımız grip aşısı yaptıramamıştı.
Eczacılar Odası hükumetin bu yıl da yeterli grip aşısı ithal etmediğini ve yeni
bir aşı krizinin kapıda olduğunu söylüyor.
Bu durumda Tıp Fakülteleri, başta
halk sağlığı ve enfeksiyon hastalıkları profesörleri olmak üzere öğretim
üyeleri, önümüzdeki ayın sonunda kendilerine uzatılacak mikrofonlara ve aşı
bulamayacak insanlara neler söyleyeceklerini düşünmeye başlamak zorunda. Örneğin
gazeteciler “kronik bir hastalığı olanların ve yaşlıların bu yıl grip aşısı
yaptırmaları tıbben gerekli mi hocam?” diye soracaklar. Ne yanıt verilecek?
Risk grubundaki 27 – 33 milyon
vatandaşımızın grip aşısı yaptırmaları gerektiğini söyleseniz bir dert, aşıya
gerek yok deseniz başka bir dert. Bir tarafta etik değerler, bilim, meslek
onuru, topluma karşı sorumluluk, diğer tarafta imtiyazları yitirme, iktidarın
gözünden düşme, ekranları küstürme korkusu… Gerçekten aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık. En iyisi yutkunmak.
Peki, bugün “herkes maskesini taksa
salgın biter” diyen profesörler, “bu yıl grip aşısı yaptırılmasa da olur”
deseler ne olur? Nasıl olsa kendileri bir şekilde ithal edilecek sınırlı sayıda
aşıya erişebilecekler. Vatandaş aşılanmasa ne olur?
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) hamileler,
6 ay – 5 yaş arası çocuklar, 65 yaşının üzerindekiler, kronik hastalıkları
olanlar ve sağlıkçılar mutlaka her yıl grip aşısı olmalı diyor. Ancak DSÖ’nün
yerli ve milli bir kurum olmadığını, belki de bunları Türkiye’yi bir aşı
krizine sokmak için uydurmuş olabileceğini de unutmamak gerek.
Bu risk gruplarına aşı yapılması
gerektiğini yazan tıp kitaplarının da büyük çoğunluğununun “kökünün dışarıda”
olduğunu biliyoruz. Nasıl salgınla mücadelede test yapılması, hastaların izole
edilmesi, temaslıların karantina altına alınması gerektiğini yazarak, salgın
mücadelesini “maske – mesafe – hijyen” üçlüsüne indirgemeye çalışan
hükumetimizi zor duruma düşürmeye çalıştılarsa, aşı konusunda da aynısını
yapıyor olabilirler. Bizim tıp fakültelerimiz, profesörlerimiz, halk sağlıkçı
hocalarımız bunları yutar mı, bu oyunlara gelir mi?
Aslında sorun yalnızca grip aşısı da
değil. Zatürre aşılarında da sıkıntı olduğu söyleniyor. Bugünlerde aile
hekimlerinin risk grubundaki insanlara Prevenar 13 isimli zatürre aşısını
yapmaları gerekiyor, fakat duyumlarımız bunun pek başarılı olmadığı yönünde.
Açıkçası ben risk grubunda olduğum için aile hekimime aşımı yaptırdım, fakat
başkaları yaptırabildiler mi bilmiyorum. Yaptırabildiniz mi? Ses verin lütfen!
Ayrıca bu konuda da büyük bir “bilgi
kirliliği” var. Aslında Prevenar 13 yaptıranların iki ay sonra bir de Pneumo 23
aşısı yaptırması gerekiyor. Duyumlarımıza göre bu aşı da eczanelerde
bulunmuyor. Aile hekimlerinin Prevenar 13 yaptıkları insanlara, iki ay sonra
bir de Pneumo 23 yaptırmaları gerektiğini “söylemediklerini” duyuyoruz. Acaba, “nasıl
olsa bulamayacaklar, bari üzülmesinler” diye mi söylemiyorlar?
Bu düzen böyle mi gidecek? Pireler
filleri yutacak… Elbette hayır. Biliyorsunuz ülkemizdeki bütün profesörler “sermayenin
profesörü” değil. Ülkemizde herşeye rağmen bilimden şaşmayan, etik değerlerden
taviz vermeyen, işçilerden ve emekçilerden gerçekleri gizlemeye çalışmayan,
aksine toplumu aydınlatmayı kendisine görev edinmiş hocalarımız da var.
Biz sermayenin profesörlerine değil,
emeğin profesörlerine kulak verecek, onların dediklerini yapacağız. Yarın
sermayenin profesörleri “risk grubundakilerin grip aşısı yaptırmalarına gerek
yok” derlerse, kesinlikle inanmayacağız.
Akif Akalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder