Bir süredir çeşitli odakların
salgınla mücadelede aşıyı eldeki “tek silah” olarak öne çıkartarak, bunun
üzerinden kendi çaplarında politikalar üretmeye çalıştıklarını görüyoruz.
Salgınla mücadelede kanıtlanmış “en
etkili” bilimsel yöntem olan izolasyon ve karantina tedbirlerine, üretimi
aksatacağı ve dolayısıyla sermaye birikimi sürecini olumsuz etkileyebileceği
endişesiyle uzak duran sermaye çevrelerinin, aşıyı “tek silah” olarak
göstermesi ve dikkatleri halk sağlığı tedbirlerinden uzaklaştırmaya çalışmaları
çok anlaşılabilir bir tutumdur.
Ancak kendilerini siyasi yelpazenin solunda tanımlayan ve emekten yana olduklarını iddia edenlerin de aşıyı, sermaye çevreleri gibi salgınla mücadelenin “tek silahı” olarak göstermeleri ve sorunu “patent” meselesine indirgemeleri kesinlikle anlaşılabilir bir tutum değildir.
SALGINLA MÜCADELEDE AŞININ YERİ
Elbette bulaşıcı ve salgın
hastalıklarla mücadelede aşı çok önemli bir silahtır. Bugün aşı ile önlenebilir
birçok hastalığın halk sağlığı sorunu olmaktan çıkmış olması bunun en önemli
kanıtıdır.
Aşı bulaşıcı ve salgın hastalıklarla
mücadelede “toplum bağışıklığı” sağlanması yoluyla etkili olur. Toplum
bağışıklığı sağlayabilmek için “duyarlı nüfusun” en az yüzde 70 kadarının (bu
oran aşının etkililik düzeyine göre değişebilir) bağışıklanması (iki doz
aşılanması) gerekir. Aksi halde aşıdan beklenen etki elde edilemez.
DÜNYANIN NE KADAR COVID 19 AŞISINA GEREKSİNİMİ VAR?
Henüz çocuklar üzerinde gerekli
bilimsel çalışmalar yapılmadığı için yalnız 18 yaş üzeri erişkinlerin
aşılanabildiği ve bağışıklama için iki doz aşıya gereksinim olduğu düşünülürse,
dünyanın bugün için yüzde 70 bağışıklama için en az 11,5 milyar doz aşıya
gereksinimi vardır.
Gerçi bağışıklama için iki dozun
yeterli olup olmayacağı belli değil. Belki bir rapel (hatırlatma dozu) gerekli
olabilecek ve gereksinim 17 milyar dozu bulacak, fakat biz yine de, “fire”
hesabı da yapmadan, gereksinim 11,5 milyar doz diyelim.
DÜNYANIN AŞI ÜRETME KAPASİTESİ NEDİR?
Bilindiği gibi bugün aşıda “patent” koruması olduğu için dünyadaki aşı üretme kapasitesi olan bütün tesislerde COVID 19 aşısı üretilemiyor. Ancak patent koruması olmasaydı ve bütün tesisler COVID 19 aşısı üretebilmek için gerekli altyapıya sahip olsalardı bile, dünya 1 yılda ancak 5 milyar doz aşı üretebilecekti.
Elbette çok büyük bir bölümü
Hindistan ve Çin’deki aşı üretme tesislerinde olan bu kapasitenin hızla
arttırılabilmesi mümkün. Fakat ne kadar?
Aşı üreticileri 2020 yılı sonuna kadar 837 milyon doz aşı üretmeyi taahhüt etmişlerdi fakat sadece 31 milyon doz aşı üretebildiler.
Şimdi yukarıda belirttiğimiz 11,5
milyar dozluk talebin, “2021 sonuna kadar” 9,5 milyar dozluk bir bölümünün
karşılanabileceği öngörülüyor. Fakat adı üzerinde bu bir “öngörü”.
Elbette 2020’de olduğu gibi öngörünün
sadece yüzde 4’ünün gerçekleşeceğini iddia edemeyiz, fakat herhalde hiç kimse
de 2021 için öngörülen taahhüdün yüzde 100 yerine getirilebileceğine söz
veremez.
Nitekim yılın ilk çeyreğindeki aşı üretim performansına bakıldığında, 5 Mart 2021 itibariyle sadece 413 milyon doz aşı üretilebildiği görülüyor.
Bir kez daha dikkat çekelim ki burada
“fire” hesabı yapılmamış halde. Yani tek bir doz aşının bile hemşirenin elinden
kayıp yere düşebileceği, buzdolabında bozulabileceği, aşıyı taşıyan aracın
yolda kaza yapabileceği hesaplanmamış durumda.
Buna rağmen bütün öngörüler
gerçekleşse bile 2021 sonuna kadar yine de talebin ancak yüzde 82’sine
ulaşılabilecek.
PATENT BUGÜN KALKSA SORUN ÇÖZÜLÜR MÜ?
Kimi çevreler bugün karşı karşıya
olduğumuz tablodan aşılar üzerindeki “patent” korumasını sorumlu tutuyor ve
sorunun çözümü için aşı üzerindeki patentlerin askıya alınmasını talep
ediyorlar.
İlkesel olarak kapitalist bir araç
olan patente karşı olmak ve sadece aşı ve ilaçta değil, bütün patentlerin
kaldırılmasını savunmak ve patentsiz bir dünya için mücadele etmek herkesin
görevi olmalıdır.
Ancak bugün yaşadığımız kriz içinde
patent, sorunun yalnızca bir parçasıdır. Bu parça önemlidir, fakat sorunun
tamamı değildir. Bugün aşılar üzerindeki patentler kaldırılsa, elbette patent
kısıtlaması nedeniyle halen aşı üretemeyen bazı tesisler aşı üretmeye
başlayabilir, fakat sorunu çözmeye yetmez.
Birinci ve en önemli sorun, aşı
üretimi için 200’den fazla bileşenin varlığı ve bunların farklı ülkelerde
üretiliyor olmasıdır. Bunlar arasında çok kritik olan tek bir bileşene
erişemezseniz, üretiminiz durur.
İkincisi, bugüne kadar yaşanan
uygulamalar, tedarik zincirinin ne kadar kırılgan olduğunu göstermeye
yetmiştir. Her akşam ekranlarda görüyoruz, Türkiye Çin’in taahhüt ettiği 50
milyon doz aşının ancak 26 milyon dozunu alabilmiştir. AB’nin aşı ihracı
üzerine getirdiği kısıtlamalar nedeniyle, Hindistan bazı Afrika ülkeleri için
ürettiği aşıları gönderememektedir.
Üçüncüsü, daha şimdiden üretim
kapasitesinin büyük bir bölümünün zaten zengin ülkeler tarafından “kapatılmış”
olmasıdır.
Bu yıl içinde üretilecek 8,6 milyar
dozun 6 milyarı zaten zengin ülkelere gidecek, yoksul ülkelerin aşı üretiminin
arttırılmasından sağlayacağı fayda devede kulak düzeyinde kalacaktır.
ÇÖZÜM NE?
Aslında çözüm bir sır değil.
Günümüzde 4 bin yıl önce yazılan Tevrat’ta dahi, hastaların sağlıklı olanlardan
ayrılmaları (izolasyon) bir tedbir olarak tanımlanmıştı. Yine insanlar bulaşıcı
ve salgın Hastalıklarla mücadelede etkinliği kanıtlanmış olan “karantina” uygulamasını
ortaçağdan beri biliyor ve uyguluyor.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da, 1
Eylül 2021 tarihinde Ahmet Hakan’a, aslında sorunun gerçek çözümünün tam
kapanma olduğunu söylemişti.
Üretimin de durduğu, insanların yüzde
95’inin evlerine kapandığı bir karantina sürecinde, etkili bir filyasyon ve
sürveyans çalışması yapılarak, herhangi bir yakınması olsun olmasın
olabildiğince çok insana test yapılıp, pozitif çıkanlar izole edilerek ve
temaslılar ile şüpheliler karantinaya alınarak, bunlar yanında olabildiğince
hızlı bir şekilde duyarlı nüfus aşılanarak salgın durdurulabilir.
Bunun dışındaki bütün çözüm önerileri
“yalandır” ve “halka yalan söylemek suçtur”.
KAYNAKLAR
https://sol.org.tr/haber/meger-cozum-tam-izolasyonmus-13474
https://www.ifpma.org/wp-content/uploads/2021/03/Airfinity_global_summit_master_final.pdf
https://www.nature.com/articles/d41586-021-00727-3
https://www.youtube.com/watch?v=WYUOC7H3w5M
https://www.youtube.com/watch?v=MeMIYPYnS9Y&t=1s
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder