Translate

22 Mayıs 2021 Cumartesi

Her devletleştirme halkın yararına mıdır?

 


Kıyamet alametleri mi dersiniz, başımıza taş yağacak mı dersiniz bilmem, fakat dünya sanki tersine dönmeye başladı. İktidarda “komünist” partilerin olduğu Vietnam veya Çin gibi kapitalist ülkelerde sosyal sorunların kaynağı planlı ekonomide ve çözüm piyasa ekonomisinde aranırken, “burjuva” partilerin hükumet ettiği İspanya, İrlanda veya İngiltere gibi ülkeler, özelleştirdikleri kurumları yeniden devletleştirmeye başladılar.

 

PANDEMİ SÜRECİNDEKİ DEVLETLEŞTİRMELER

 

Pandemi sürecinin başlarında ilk devletleştirme haberleri İrlanda’dan gelmişti. İrlanda Sağlık Bakanı Simon Harris, “bütün halkın ortak yararı için” özel sağlık kuruluşlarının devletleştirileceğini ve tek bir ulusal sağlık hizmeti oluşturulacağını söylemişti.

 

Birkaç ay sonra İspanya özel kliniklerin devletleştirileceğini açıkladı. İspanya Sağlık Bakanı Salvador Illa, özel sağlık tesisleri ve bunların kaynaklarının özerk bölge hükümetlerinin tasarrufunda olacağını duyurdu.

 

Şimdi de İngiltere, 1994 yılında özelleştirilen demiryollarının yeniden devletleştirileceğini duyuruyor. Yolcu ve yük taşımacılığı, yeni kurulan bir devlet işletmesi olan Great British Railways bünyesinde yeniden bir araya getiriliyor.

 

Artık demiryollarında “esnek fiyat” uygulamalarına son verilecek ve yeniden eski sosyalist ülkelerde olduğu gibi biletler trenler boş da gitse, tıklım tıklım dolu da olsa “sabit fiyat” ile satılacak.

 

ÖZEL SEKTÖR KAPİTALİST, DEVLET SOSYALİST Mİ?

 

Birçoklarının aklına “devletleştirme” dendiğinde sosyalizm gelir, fakat kapitalist bir ülkede hükumetler sermayenin çıkarları doğrultusunda devlet kurumlarını özelleştirebilecekleri gibi, özel kuruluşları da devletleştirebilirler. Belirleyici olan sermayenin dönemsel gereksinimleridir.

 

Bugüne kadar yaşanan sosyalist uygulamalarda devrim sırasında devletleştirilen kuruluşların, “dönemsel” gereksinimler doğrultusunda özelleştirilebildiğini de gördük. Rusya’daki “Yeni Ekonomik Politika” dönemi ve bugünlerde Küba’da yaşanmakta olan süreç buna örnektir.

 

Çin’de kapitalist restorasyonun mimarı olan Deng Xiaoping ise “kedinin rengi değil, fare yakalaması önemli” diyerek özel – devlet dikotomisini tamamen rafa kaldırdı ve bugünlerde İkinci Enternasyonal solcuları arasında pek revaçta olan “sosyal piyasa” formülünü örgütledi.

 

ÖZEL SEKTÖR – DEVLET SEKTÖRÜ AYRIMI NASIL KAYBOLDU?

 

Tarihsel olarak sermaye, kârlı görmediği, ancak toplumsal yaşam için vazgeçilmez olan eğitim, sağlık, ulaşım gibi belirli alanlarda sınırlı bir devletçiliği desteklemiştir.

 

Zaman içinde planlı ekonominin, piyasa ekonomisine bir alternatif olarak yükselmesi karşısında iktidarını sürdürebilmek için “sosyal devlete” teslim olan sermaye, “sınıfsal” karakteri burjuva olmak şartıyla devletin ekonomi içinde daha geniş bir alana yayılmasına da razı olmuştur.

 

Ancak 1970’li yıllardan itibaren işçilerin ve emekçilerin sosyalizmden uzaklaşmaya başlamasıyla atağa kalkan ve emekçilere verdiği bütün tavizleri geri alan sermaye, izlediği neoliberal politikalarla devlet işletmelerini özelleştirmeye ve piyasalaştırmaya başlamıştır.


Sermaye 1990’lı yıllardan itibaren daha önce “kamusal” olduğu düşünülen her şeyi metalaştırmış ve ticaretin konusu haline getirmiştir. Bu süreçte devlet kurumları da, “özel sektör mantığı” ile yönetilmeye başlamış, taşeronlaştırma ile adı devlet, kendisi özel kurumlar yaratılmıştır.

 

Son yıllarda bu gelişmelere eklenen “finansallaşma”, bir yandan toplumsal işbölümünde önemli değişimleri tetiklerken, diğer yandan devlet kurumlarının özel sermayeye erişimlerini kolaylaştırarak, geleneksel devlet – özel dikotomisinin iyice silikleşmesine yol açmıştır. 

 

SERMAYE DEVLETLEŞTİRMEYİ NEDEN TERCİH EDİYOR?

 

Bu sorunun yanıtını İrlanda, İspanya ve İngiltere’nin pandemi sürecindeki “devletleştirme” deneyimlerinde görmek mümkün.

 

İrlanda ve İspanya’da, pandeminin ilk aylarında hastaların hastanelerden COVID 19 kapmak endişesiyle uzak durmaları nedeniyle büyük ciro kayıpları yaşayan özel sağlık kuruluşları, çareyi devletin hastanelere el koymasında buldular. Özellikle yüksek maliyetli “yoğun bakım” hizmetlerini devletin, dolayısıyla halkın ödediği vergilerden oluşan genel bütçenin üzerine yıkmak istediler.   

 

İngiltere’de demiryollarının devletleştirilmesi de tamamen aynı kaygıdan kaynaklanıyor. Pandemi sürecinde yolcularını (kârlarını) kaybeden Avanti, South Western Railway ve GWR gibi özel demiryolu şirketleri, aynı hastaneler gibi çareyi devletleştirmede buldular.

 

Ancak İngiltere’deki bu gelişme, Avrupa Birliği’nin demiryollarında “rekabeti” arttırarak kaliteyi yükseltme politikası için bir darbe olarak da görülebilir elbette. Çünkü şimdi İngiliz hükumeti yurttaşlarına rekabeti “kaldırarak” kaliteyi yükseltme sözü veriyor.

 

ÖNEMLİ OLAN DEVLETE HANGİ SINIFIN EGEMEN OLDUĞUDUR

 

Deng Xiaoping Çin’in planlı ekonomiden uzaklaşmasını, kedinin rengi değil, fareyi yakalaması önemli diyerek meşrulaştırmaya çalışıyordu. Teşbihte hata olmaz derler. Biz de ekonomiye hakim sektörün özel veya devlet olması değil, ekonominin hangi sınıfın elinde olduğu önemli diyebiliriz.

 

Nasıl dün Sovyetler Birliği veya Demokratik Alman Cumhuriyeti’nde “özel muayenehanelerin” varlığı, sağlık hizmetinin sosyalist karakteri ile çelişmediyse, bugün İspanya ve İrlanda’da özel hastanelerin veya İngiltere’de demiryollarının devletleştirilmesi de bu kurumlarda sunulan hizmetin kapitalist karakterini değiştirmeyecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder