Kıyamet alametleri mi dersiniz, başımıza taş yağacak mı dersiniz bilmem, fakat dünya sanki tersine dönmeye başladı. İktidarda “komünist” partilerin olduğu Vietnam veya Çin gibi kapitalist ülkelerde sosyal sorunların kaynağı planlı ekonomide ve çözüm piyasa ekonomisinde aranırken, “burjuva” partilerin hükumet ettiği İspanya, İrlanda veya İngiltere gibi ülkeler, özelleştirdikleri kurumları yeniden devletleştirmeye başladılar.
PANDEMİ SÜRECİNDEKİ DEVLETLEŞTİRMELER
Pandemi sürecinin başlarında ilk
devletleştirme haberleri İrlanda’dan gelmişti. İrlanda Sağlık Bakanı Simon
Harris, “bütün halkın ortak yararı için” özel sağlık kuruluşlarının
devletleştirileceğini ve tek bir ulusal sağlık hizmeti oluşturulacağını söylemişti.
Birkaç ay sonra İspanya özel
kliniklerin devletleştirileceğini açıkladı. İspanya Sağlık Bakanı Salvador
Illa, özel sağlık tesisleri ve bunların kaynaklarının özerk bölge
hükümetlerinin tasarrufunda olacağını duyurdu.
Şimdi de İngiltere, 1994 yılında
özelleştirilen demiryollarının yeniden devletleştirileceğini duyuruyor. Yolcu
ve yük taşımacılığı, yeni kurulan bir devlet işletmesi olan Great British
Railways bünyesinde yeniden bir araya getiriliyor.
Artık demiryollarında “esnek fiyat”
uygulamalarına son verilecek ve yeniden eski sosyalist ülkelerde olduğu gibi
biletler trenler boş da gitse, tıklım tıklım dolu da olsa “sabit fiyat” ile
satılacak.
ÖZEL SEKTÖR KAPİTALİST, DEVLET SOSYALİST Mİ?
Birçoklarının aklına “devletleştirme”
dendiğinde sosyalizm gelir, fakat kapitalist bir ülkede hükumetler sermayenin
çıkarları doğrultusunda devlet kurumlarını özelleştirebilecekleri gibi, özel
kuruluşları da devletleştirebilirler. Belirleyici olan sermayenin dönemsel
gereksinimleridir.
Bugüne kadar yaşanan sosyalist
uygulamalarda devrim sırasında devletleştirilen kuruluşların, “dönemsel”
gereksinimler doğrultusunda özelleştirilebildiğini de gördük. Rusya’daki “Yeni
Ekonomik Politika” dönemi ve bugünlerde Küba’da yaşanmakta olan süreç buna
örnektir.
Çin’de kapitalist restorasyonun
mimarı olan Deng Xiaoping ise “kedinin rengi değil, fare yakalaması önemli”
diyerek özel – devlet dikotomisini tamamen rafa kaldırdı ve bugünlerde İkinci
Enternasyonal solcuları arasında pek revaçta olan “sosyal piyasa” formülünü
örgütledi.
ÖZEL SEKTÖR – DEVLET SEKTÖRÜ AYRIMI NASIL KAYBOLDU?
Tarihsel olarak sermaye, kârlı
görmediği, ancak toplumsal yaşam için vazgeçilmez olan eğitim, sağlık, ulaşım
gibi belirli alanlarda sınırlı bir devletçiliği desteklemiştir.
Zaman içinde planlı ekonominin,
piyasa ekonomisine bir alternatif olarak yükselmesi karşısında iktidarını
sürdürebilmek için “sosyal devlete” teslim olan sermaye, “sınıfsal” karakteri burjuva
olmak şartıyla devletin ekonomi içinde daha geniş bir alana yayılmasına da razı
olmuştur.
Ancak 1970’li yıllardan itibaren
işçilerin ve emekçilerin sosyalizmden uzaklaşmaya başlamasıyla atağa kalkan ve
emekçilere verdiği bütün tavizleri geri alan sermaye, izlediği neoliberal
politikalarla devlet işletmelerini özelleştirmeye ve piyasalaştırmaya
başlamıştır.
Sermaye 1990’lı yıllardan itibaren
daha önce “kamusal” olduğu düşünülen her şeyi metalaştırmış ve ticaretin konusu
haline getirmiştir. Bu süreçte devlet kurumları da, “özel sektör mantığı” ile yönetilmeye
başlamış, taşeronlaştırma ile adı devlet, kendisi özel kurumlar
yaratılmıştır.
Son yıllarda bu gelişmelere eklenen
“finansallaşma”, bir yandan toplumsal işbölümünde önemli değişimleri
tetiklerken, diğer yandan devlet kurumlarının özel sermayeye erişimlerini
kolaylaştırarak, geleneksel devlet – özel dikotomisinin iyice silikleşmesine
yol açmıştır.
SERMAYE DEVLETLEŞTİRMEYİ NEDEN TERCİH EDİYOR?
Bu sorunun yanıtını İrlanda, İspanya
ve İngiltere’nin pandemi sürecindeki “devletleştirme” deneyimlerinde görmek
mümkün.
İrlanda ve İspanya’da, pandeminin ilk
aylarında hastaların hastanelerden COVID 19 kapmak endişesiyle uzak durmaları
nedeniyle büyük ciro kayıpları yaşayan özel sağlık kuruluşları, çareyi devletin
hastanelere el koymasında buldular. Özellikle yüksek maliyetli “yoğun bakım” hizmetlerini
devletin, dolayısıyla halkın ödediği vergilerden oluşan genel bütçenin üzerine
yıkmak istediler.
İngiltere’de demiryollarının
devletleştirilmesi de tamamen aynı kaygıdan kaynaklanıyor. Pandemi sürecinde
yolcularını (kârlarını) kaybeden Avanti, South Western Railway ve GWR gibi özel
demiryolu şirketleri, aynı hastaneler gibi çareyi devletleştirmede buldular.
Ancak İngiltere’deki bu gelişme,
Avrupa Birliği’nin demiryollarında “rekabeti” arttırarak kaliteyi yükseltme
politikası için bir darbe olarak da görülebilir elbette. Çünkü şimdi İngiliz
hükumeti yurttaşlarına rekabeti “kaldırarak” kaliteyi yükseltme sözü veriyor.
ÖNEMLİ OLAN DEVLETE HANGİ SINIFIN EGEMEN OLDUĞUDUR
Deng Xiaoping Çin’in planlı
ekonomiden uzaklaşmasını, kedinin rengi değil, fareyi yakalaması önemli diyerek
meşrulaştırmaya çalışıyordu. Teşbihte hata olmaz derler. Biz de ekonomiye hakim
sektörün özel veya devlet olması değil, ekonominin hangi sınıfın elinde olduğu önemli
diyebiliriz.
Nasıl dün Sovyetler Birliği veya
Demokratik Alman Cumhuriyeti’nde “özel muayenehanelerin” varlığı, sağlık
hizmetinin sosyalist karakteri ile çelişmediyse, bugün İspanya ve İrlanda’da
özel hastanelerin veya İngiltere’de demiryollarının devletleştirilmesi de bu
kurumlarda sunulan hizmetin kapitalist karakterini değiştirmeyecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder