Hiç merak etmeyiniz, bu yazıda musilaj neden oldu, nasıl temizlenir gibi herkesin konuştuğu, belki şimdiden dinlemekten sıkıldığınız teknik şeyler olmayacak. Ben bu yazıda Türkiye’nin 1980’lerden beri kronikleşen en önemli sorunu olan “muhatap sorununu”, musilaj bağlamında tartışacağım.
Bilim insanları Marmara denizinin ve
Kuzey Ege’nin canlılığını yitirmekte olduğunu, yani ölmekte olduğunu
söylüyorlar. Gerçi bu tür “doğa” olayları, özellikle belirli bir eşiği aşana
kadar çok yavaş ilerler. Fakat bu kez sanki “sona” biraz daha yakınız.
İddialara göre göz göre göre denizler elden gidiyor.
Bu noktadan itibaren her konuda
olduğu gibi yine “muhatap sorunu” ile karşılaşıyoruz.
Okurlarımız anımsayacaklar, aynısını
COVID 19’da da yaşamıştık. Geçen yıl, henüz ülkemizde tek bir vakanın
görülmediği günlerde, eğer tedbir alınmazsa salgından ülkemizin de
etkileneceğini, birçok yurttaşımızı yitirebileceğimizi söylemiştik. Fakat
dediklerimizi dinleyecek bir muhatap bulamamıştık.
Dediklerimizin hepsi çıktı, fazlası
oldu, eksiği olmadı, on binlerce canımızı yitirdik, milyonlarca insanımız
perişan oldu, hala sorun çözülebilmiş değil…
Şimdi de ekranlarda bilim
insanlarının geçen yıl bizim çırpındığımız gibi çırpındıklarını izliyoruz.
Fakat nasıl biz geçen sene bir muhatap bulamadıysak, onlar da bulamıyor.
Denizler elden gidecekmiş. Kime
söyleyelim? Halka mı söyleyelim? Aslında çok mantıklı görünüyor, denizler
halkın ortak “mülkü” değil mi? O halde en doğrusu sahibine söylemek değil mi?
Peki, bilim insanları bir yolunu
bulup kaygılarını halka anlatsa ne olur? Halkın elinde bu gidişe dur
diyebileceği, denizleri kurtarabilecek bir “güç” yok ki. Halk mı gidip atıkları
arıtmak için tesisler kuracak? Halk mı derin deniz drenajını durduracak? Ayşe
teyze mi, Hasan amca mı?
Peki, “güç” kimin elinde, denizlerimizi
kim kurtarabilir? Hükumet mi?
Belki bir başka ülkede yaşıyor
olsaydık, hakikaten denizlerimizi kurtaracak gücü elinde tutan hükumeti ikna
ederek sorunu çözebilirdik. Heyhat! Burası Türkiye. Denizlerimiz elden gitmiş,
gitmemiş hükumetin zerre umurunda mı?
Değerli okurlarımız, bizim gerçek
sorunumuz ne COVID 19, ne de musilaj sorunudur. Bizim gerçek sorunumuz,
sorunlara sahip çıkacak ve çözmek için çaba gösterecek bir “muhatap” bulabilme
sorunudur. Eğer derdimizi anlatacak bir muhatap bulabilsek, çözülemeyecek
hiçbir sorunumuz yok.
Fakat yukarıda da belirttiğimiz gibi
Türkiye muhatabını 12 Eylül 1980’de yitirdi ve hala bulamadı.
Tarihte benzer bir durumu yine
yaşamıştık ve o zaman şair, “yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini” diye
haykırmıştı. Günümüzden tam 100 yıl önce Türkiye bahtı kara maderini kurtarmayı
başarmıştı. Kim bilir, bakarsınız yine başarır. Çıkmamış candan umut kesilmez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder