Translate

13 Temmuz 2021 Salı

Yeni varyantlara karşı tek çare aşı mı?

 


Salgın bir buçuk yılını geride bıraktı. Çin’de ortaya çıkan hastalık, önce yakın komşularına, daha sonra Avrupa’ya ve oradan bütün dünyaya yayılarak “pandemi” halini aldı.

 

Pandemi sürecinin her aşamasında sorunun farklı yönleri tartışıldı. Tartışmalar ilk günlerde virüsün nasıl tespit edilebileceğine, hastalıktan nasıl korunulabileceğine, sonraları hastaların nasıl tedavi edilebileceğine ve son aylarda aşılara odaklandı. Bugünlerde de “yeni varyantlar” konusu tartışılıyor.

 

TARTIŞMANIN TARAFLARI

 

Kuşkusuz ortada bir “tartışma” varsa, tartışmanın “tarafları” da vardır. Dikkatli okur bu tartışmalarda, tartışmanın konusu ne olursa olsun, her zaman “iki tarafın” belirginleştiğini görecektir. Tartışmalarda bir taraf “toplum yararını” gözetirken, diğer taraf “sermayenin çıkarını” korumaya çalışmaktadır.

 

Bu noktada bir yanlış anlaşılmaya meydan vermemek için yukarıdaki cümle ile ne anlatmak istediğimizi biraz daha açalım. Elbette sermayenin çıkarlarını korumaya çalışanlar da, toplum yararını gözetenler gibi pandeminin sona ermesini istiyorlar, fakat pandemiye karşı mücadelede alınacak tedbirlerin sermaye çevrelerinin çıkarlarına zarar vermesini istemiyorlar.  

 

Oysa sermayenin çıkarları ile toplumsal fayda arasında “uzlaşmaz” bir çelişki vardır ve birinin yararına olan, kaçınılmaz olarak diğerine zarar verecektir.    

 

KAPANMA TARTIŞMASI

 

Virüsün toplum içinde yayılmasını önlemek veya sınırlandırmak için, toplumun yararını gözeten bilim insanları “devletin”, sermayenin çıkarlarını koruyan bilim insanları ise “bireylerin” sorumluluk alması gerektiğini savundular.

 

Toplumcu bilim insanları “devletin” olabildiğince çok insana test yapmasını, testleri pozitif çıkanları toplumdan izole etmesini, temaslı ve şüphelileri karantinaya almasını önerirken, sermaye yanlısı bilim insanları “bireylerin” kendilerini maske – mesafe – temizlik formülüyle koruması gerektiğini savundular.

 

Aslında sermaye yanlısı bilim insanları da önerdikleri “maske – mesafe – temizlik” formülünün salgınla mücadelede yeterli olmayacağını, toplumsal hareketliliğin azaltılması gerektiğini biliyorlardı. Fakat toplumcu bilim insanlarının “kapanma” önerisi üretimin durmasına, dolayısıyla sermaye birikiminin sekteye uğramasına neden olacağı için, sermaye yanlısı bilim insanları kapanma verine, 65 yaş üzeri ve 18 yaş altı nüfusu ve üretimin etkilenmeyeceği zamanlarda (hafta sonları, tatiller, gece saatleri) herkesi “eve kapatma” tedbirini savundular.

 

Oysa salgının ilk aylarından itibaren “kapanma” tedbiri uygulanan ülkelerde salgın çok kısa sürede kontrol altına alınabilmişti. Eğer toplumcu bilim insanlarının önerdiği gibi kapanma tedbiri uygulanabilse, sürveyans ve filyasyon çalışmaları etkili biçimde yürütülebilseydi, salgın ülkemizde de çoktan kontrol altına alınmış olacak ve on binlerce insanımızı yitirmeyecektik. Ancak toplumun salgından en çok zarar gören kesimleri, çalışanlar ve geçimlerini emek güçlerini satarak sağlayanlar bilinçsiz ve örgütsüz olduklarından, ekonominin insan sağlığından daha önemli olduğuna kolayca ikna edilebildiler.

 

PATENT TARTIŞMASI

 

Virüse karşı etkili aşıların geliştirilmesiyle birlikte toplumcu bilim insanları aşılardan beklenen faydanın (toplum bağışıklığı) elde edilebilmesi için herkesin “en kısa sürede” aşılanması, bunun için de aşılar üzerinde patentin kaldırılarak, aşı üretiminin arttırılması gerektiğini savundular. Sermaye yanlısı bilim insanları ise, sermayenin çıkarlarına aykırı olan aşı üzerindeki patentin kaldırılması önerisine şiddetle karşı çıktılar.

 

Bu süreçte ülkeler güçlerini birleştirerek, bulunan etkili aşıları ortaklaşa üretip, Dünya Sağlık Örgütü eliyle bütün dünyada uygulayabilseydi, bugün yaşadığımız “yeni varyantlar” sorunuyla karşılaşmadan salgını kontrol altına alabilecektik. Ancak aşı üretiminin amacı toplumsal fayda değil, kâr sağlamak olduğundan bu öneri tartışılamadı bile.

 

Bu koşullar altında “aç – kapa” tedbirlerine paralel olarak, doğası gereği dalgalar halinde yeni ataklar yapan virüs, her seferinde toplum içinde enfekte edebileceği yeni insanlar bulabildiğinden, “yeni varyantlar” üretebildi ve şimdi elimizdeki aşıların yeni varyantlara etkili olup, olmayacağını tartışıyoruz.

 

TEK ÇARE AŞI MI?

 

Bulaşıcı ve salgın hastalıklarla mücadelede aşı elbette en etkili silahlardan biridir, fakat asla “tek çare” değildir. Aşıyı topluma “tek çare” olarak sunmak bilimsel değil, ideolojik ve politik bir tutumdur.

 

Bugün “yeni varyantlara karşı tek çare aşı” diyen bilim insanları, sermayenin çıkarlarına zarar verebilecek diğer çareleri “gizleyerek” sermayeye hizmet ederken, toplum sağlığını riske atıyorlar.

 

Bugün sırf turizm sekteye uğramasın, turizme yatırım yapan sermaye çevreleri zarar görmesin diye, “yeni varyantın” kasıp kavurduğu, günde 25 bin vakanın görüldüğü ve 700’den fazla insanın yaşamını yitirdiği Rusya’dan gelen turistlerin yeni varyantı ülkemize getirmelerini önlemek için hiçbir tedbir önermeden, yeni varyanta karşı tek çarenin aşı olduğunu söylemek bilim insanlığı değil, “sermaye militanlığıdır”.

 

Değerli okurlarımız, lütfen iki dakikanızı ayırıp, https://www.worldometers.info/coronavirus/#countries web sayfasına bir göz atın. Eğer iki dakikanızı ayırabilirseniz bu web sayfasındaki grafiklerde Nisan sonunda “inişe” geçen vaka sayılarının ve ölümlerin Haziran sonundan itibaren “artmaya” başladığını göreceksiniz. Yani salgının, sizi kandırmaya çalıştıkları gibi bittiği veya hız kestiği yok. Aksine yeni bir dalga yükselmeye başlıyor ve bunu önlemenin “tek çaresi” aşı değil.

 

SALGIN NASIL KONTROL ALTINA ALINIR?

 

Eğer gerçekten salgını kontrol altına almak ve normal yaşama geri dönmek istiyorsak, daha fazla insan ölmesin, çocuklar okullarından uzak kalmasın istiyorsak, salgınla mücadelede yürütülen tartışmaların “taraflarının” ayırdına varmalıyız.

 

Dün “maske – mesafe – temizlik” şampiyonluğu yapanların, aşıda patenti savunanların, bugün yeni varyantlara karşı “tek çare aşı” diyenlerin aslında bilim kisvesi altında kimlerin çıkarlarını savunduğunu görmeli ve toplumcu bilim insanlarına kulak vermeyi öğrenmeliyiz.

 

Özellikle salgından maddi ve manevi olarak en çok zarar görenler, hastalanan ve ölenler, yani çalışan kesimler, geçimlerini emek güçlerini satarak sağlayanlar artık salgınla mücadeleye “el koymalı”, salgınla mücadelede sermayenin çıkarlarını değil, toplumun faydasını gözeten önerilerin yaşama geçirilmesi için çaba göstermelidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder