Dünkü
konuşmasında Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) yöneticilerinden Dr. Michael Ryan, Temmuz
ayında yaşanan açılmayı “ahlaki yoksunluk ve epidemiyolojik salaklık” olarak
niteledi.
“Ahlaksızlık” bir dereceye kadar fakat “salaklık” (stupidity) terimi hiç de DSÖ gibi bir Birleşmiş Milletler örgütünün üst düzey yöneticisinin ağzından duymaya alışkın olmadığımız bir sözcük. Neler oluyor?
ÇARESİZLİK
Dünya Sağlık
Örgütü liderini, COVID 19 yasaklarını kaldıran ülkeler için “ahlaki yoksunluk”
ve “epidemiyolojik salaklık” terimlerini kullanmak zorunda bırakan olgu
“çaresizliktir”.
Bugünlerde
yaşanan açılmayla, şimdiye kadar elde edilen bütün kazanımların yitirilerek,
sonbaharda yeni bir dalgayla karşı karşıya kalınacağını çok iyi bilen Ryan,
Temmuz başından itibaren açılmaya başlayan ülkelerin bu tutumunu tanımlayacak
başka sözcükler bulamamıştır: ahlaksızlık ve salaklık.
Ryan, vaka
sayısının Amerika kıtasında hala bir milyon ve Avrupa’da yarım milyonlarda
olduğunu belirterek, açılan ülkelerde vaka sayılarının aşıya rağmen ikiye
katlandığını belirtiyor. Salgın henüz bitmedi diyor. Yapmayın diyor, etmeyin
diyor.
Fakat çaresiz.
Sesini duyuramıyor, elinden bir şey gelmiyor. Muhtemelen bir Birleşmiş
Milletler örgütü yöneticisi olarak “salaklık” terimini kullanırsa, medyanın
ilgisini çekebileceğini ve böylece insanlara düşüncelerini ulaştırabileceğini
umuyor.
TEK BAŞINA AŞI ÇÖZÜM DEĞİL
Okurlarımız daha
COVID 19’a karşı etkili bir aşı bulunmadan önce aşının “tek başına” çözüm olamayacağını,
ancak “halk sağlığı tedbirleri” ile birlikte uygulandığında salgınla mücadeleye
anlamlı bir katkıda bulunabileceğini belirttiğimizi anımsayacaklar. Bugün bu
ifadeyle ne demek istediğimizi İsrail örneği çok iyi açıklıyor.
İsrail dünya
üzerinde nüfusunu COVID 19’a karşı bilinen en etkili aşı ile en yüksek oranda
aşılamayı başarmış bir ülke. Nüfusunun yüzde 60’ından fazlasına en az bir doz
Biontech aşısı yapıldı. Buna rağmen şimdi Delta varyantı nedeniyle günlük vaka
sayısı 400 civarına ulaştı. İsrail vakaların yarısına yakınının Biontech aşısı
yaptırmış insanlar olduğunu söylüyor.
Demek ki neymiş?
Aşı “tek başına” çözüm değilmiş.
Fakat bunu ille
de yaşayıp, görmek gerekmiyordu ki. Tıp fakültesinde öğrenciyken Halk Sağlığı
derslerinde haylazlık yapmayıp hocalarına kulak veren bütün hekimler bu gerçeği
biliyorlardı.
KİM AHLAKSIZ, KİM SALAK
Bu süreçte
“ahlaksızlar”, salgınla mücadeleyi sermayenin gereksinimleri doğrultusunda
yönlendiren sözde bilim insanlarıdır. Bu satılmış bilim insanları salgınla
mücadeleyi, binlerce yıldır bilinen ve başarıyla uygulanan “halk sağlığı
tedbirleri” yerine, sermayenin “her ne pahasına olursa olsun çarklar dönecek” talebini
dikkate alarak yönlendirmişlerdir.
Defalarca
yazdık, bir kez daha yazalım. Çin COVID 19 salgınını geçtiğimiz yıl sadece
“halk sağlığı tedbirleri” ile yendi. Daha sonra ürettiği aşılarla bu başarısını
perçinledi. Her şey bir yana, salt bu gerçek önümüzde dururken hala “halk
sağlığı tedbirleri” konusunda ısrarcı olmayan sözde bilim insanları “ahlaksız”
değil de nedir?
“Salaklar”
terimi maalesef çok daha geniş toplum kesimlerine hitap ediyor. Salgının hala
sermayenin çıkarları doğrultusunda, “aç – kapa, aç – kapa” stratejisiyle
yönetilmesine ses çıkartmayan, başarısızlığı her yeni dalgayla bir kez daha
kanıtlanmış bu stratejiye müdahale etmeyen herkese, hepimize hitap ediyor.
Çarşamba günü
122 “gerçek” bilim insanı da, Lancet dergisinde yayınlanan makalelerinde Ryan’ı
desteklercesine İngiltere’nin “açılma politikasını”, “tehlikeli ve ahlaksız bir
deneyim” olarak nitelediler.
BASİRET BAĞLANMASI
Dilimizde
“basiret bağlanması” diye bir deyim vardır. Bu deyim, kişinin gerçeğe
odaklanamamasını ve kavrama yeteneğinin azalmasını ifade eder. Bugün başta
emekçiler olmak üzere toplumların COVID 19 pandemisinden gerçekten zarar gören
bütün kesimleri, sözcüğün tam anlamıyla bir basiret bağlanması yaşıyorlar.
Her şey bir
yana, salgınla mücadelenin ilk günden beri sermayenin çıkarları doğrultusunda
yönetilmesine ses çıkartmayan sendikaların tutumu başka türlü açıklanabilir mi?
Çin örneğinin de kanıtladığı gibi salgının durdurulabilmesi için etkin “halk
sağlığı tedbirleri” uygulanması gerekiyor. Hükumetler sermayenin çıkarlarına
halel gelmesin diye bundan kaçınıyorlar. Peki işçi sendikaları, “emekten yana”
olduklarını iddia eden siyasi partiler ne yapıyor?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder