“Çanakkale” dendiğinde birçok insanın aklına Kaz dağları, oksijen, temiz hava ve sağlık gelir. İnsanlar Çanakkale’nin havasının, suyunun temiz olduğuna, Çanakkale’de yaşamanın bir şans olduğuna inanır. Oysa geçtiğimiz hafta Çanakkale Çalıştayı’nda yapılan sunumlar, gerçeklerin çok farklı olduğunu gösterdi.
ÇANAKKALE ÇALIŞTAYI
Çanakkale Kent Konseyleri, Kepez Kent
Konseyi önderliğinde 14 – 15 Ekim 2021 tarihlerinde Çanakkale Çalıştayı
düzenledi. Çalıştay’da Eğitim, Turizm, Çevre ve Tarım konuları ele alındı. Çoğu
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi öğretim üyelerinden akademisyenler konuları
çeşitli yönleriyle değerlendirdiler ve Çanakkale için bu alanlarda yapılması
gerekenleri tartıştılar.
Bu yazıda Çalıştay’da Prof. Dr. Şükran
Özdilek, Prof. Dr. Hasan Göksel Özdilek, Dr. Akif Akalın, Doç. Dr. Mustafa
Yücel ve Dr. Özgür Emek İnanmaz’ın katıldığı “Doğal Çevrenin Korunması”
başlıklı paneldeki tartışmalardan bir bölümünü aktaracağız.
ÇANAKKALE, BİLDİĞİNİZ ÇANAKKALE DEĞİL
Çoğumuz Çanakkale’yi “oksijen deposu”
biliriz. Öyleydi de. Fakat bu Çanakkale’nin doğası “talan” edilmeden önceydi.
Çanakkale de Türkiye’de özellikle son 20 yılda azgınlaşan doğa talanından
payını aldı ve havası, suyu, toprağı hızla kirlendi.
Çanakkaleliler dahil kimse geçtiğimiz
bahar aylarında Çanakkale boğazını kaplayan kalın müsilaj tabakasını
gördüğünde, gözlerine inanmak istemedi. Şimdi o müsilaj tabakası gözlerden ırak,
fakat kaybolmadığını, sadece boğazın derinliklerine indiğini biliyoruz.
Bir yandan madenler, diğer yandan
rüzgar enerji santralleri Çanakkale’nin ormanlarını yok ediyor. Çanakkaleliler İzmir
yolunda giden kamyonlarda her yıl daha fazla tomruk taşındığını görüyorlar.
Yağma belki “yerden” görülemiyor fakat gökyüzünden çekilen fotoğraflarda apaçık
görülüyor.
Elbette doğanın fütursuzca talan
edilmesinin Çanakkalelilerin “sağlığı” açısından önemli sonuçları var.
ÇANAKKALE’DE ÇEVRE KALİTESİ VE SAĞLIK PROBLEMLERİ
Bu başlık panelistlerden Prof. Dr.
Hasan Göksel Özdilek’in 2019 yılında yayınladığı “Türkiye’de Çevre Kirliliği ve
Sağlık İlişkisi” başlıklı kitabın ikinci bölümünden.
Özdilek kitabında Çan 18 Mart Termik
Santrali’nin neden olduğu hava kirliliğinin “sağlık sonuçlarını” irdeliyor.
Buna göre 18 Mart Termik Santrali’nin faaliyete geçmesinden sonra kente sinüzit,
farenjit, tonsillit, bronşit, larenjit, zatürre vakalarında dramatik bir artış
belirlenmiş ve bu artış istatistiksel olarak anlamlı bulunmuş.
Özdilek Çanakkale’deki solunum
sistemi hastalıklarındaki artışın tek başına termik santrallere
bağlanamayacağını, örneğin trafikten kaynaklanan kirliliğin de önemli rol
oynadığını belirtiyor.
SAĞLIK BAKANLIĞI İSTATİSTİKLERİNDE ÇANAKKALE
Sağlık Bakanlığı tarafından 2021
yılında yayınlanan “Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2019” isimli çalışmanın “Mortalite”
başlıklı ikinci bölümünde, “Ana Tanı Gruplarına ve Cinsiyete Göre Ölüm
Nedenlerinin Dağılımı” veriliyor. Buna göre ülkemizde ölüm nedenlerinin ilk üç
sırasını dolaşım sistemi hastalıkları (yüzde 36,76), kanserler (yüzde 18,39) ve
solunum sistemi hastalıkları (yüzde 12,94) paylaşıyor.
Sağlık Bakanlığı verilerine göre Çanakkale
Türkiye’de dolaşım sistemi hastalıkları, kanserler ve solunum sistemi
hastalıkları nedenleriyle ölümlerin en yüksek hızda görüldüğü iller arasında.
ŞAŞIRDIK MI?
Muhtemelen başta Çanakkaleliler olmak
üzere Çalıştay’a katılanların çoğu bu tablo karşısında şaşırmıştır. Hele son
yıllarda İstanbul gibi metropollerden “kaçarak”, daha sağlıklı bir yaşam
umuduyla Çanakkale’ye göç edenler hayal kırıklığına uğramıştır.
Oysa sadece Çanakkale haritası
üzerindeki mevcut ve planlanan termik santraller, bu tablonun bizi şaşırtmaması
gerektiğini göstermeye yeter de artar bile.
Gerçekten, ne bekliyoruz? Çanakkale’nin
her köşesi termik santrallerle dolacak, bu santrallerde kömür yakılacak,
santrallerin bacalarından Çanakkale semalarına günde 24 saat başta kükürt
dioksit olmak üzere sağlığımıza zararlı birçok madde boca edilecek ve Çanakkale’nin
havası, suyu temiz kalacak…
HİÇBİR ZAMAN GEÇ DEĞİL
Evet, bugün Çanakkale maalesef
Türkiye’nin doğası en çok talan edilen illeri arasında ilk sıralarda yer alıyor
ve bunun sağlığımız üzerine olumsuz sonuçlarını araştırmaların ortaya koyduğu
gibi hastalıklardaki artışlarda ve vakitsiz ölümlerde somut olarak görüyoruz.
Ancak bu gidişi durdurmak ve geriye
döndürmek için hiçbir zaman geç değil. Doğa müthiş bir kendi kendisini onarma
potansiyeline sahip. Örneğin panelistlerden Mustafa Yücel, gerekli tedbirlerin
alınması halinde Marmara denizinin uzun bir süre alsa da kendi kendisini
onarabileceğini söylüyor.
Hiçbir zaman geç değil. Yeter ki doğa
talanına son verilsin ve tercihler sermayenin değil, toplumun çıkarlarına göre
yapılsın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder