Çin üç yıldır devam eden karantina tedbirlerinin bir ögesi olan yurtdışı seyahat kısıtlamalarını kaldırarak sınırlarını açtı. Bu tutum Çin’in “sıfır vaka” politikasını terk ederek, ABD ve Avrupa ülkelerinde yaygın olan “COVID ile birlikte yaşamak” politikasını benimsemesi anlamına geliyor. Diğer bir deyişle Çin de “ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” kervanına katıldı.
ÇİN’İN KARANTİNA TEDBİRLERİ BAŞINDAN BERİ TEPKİ UYANDIRMIŞTI
Pandeminin ilk günleriydi. Çin daha Ocak
2000’de COVID 19 salgınını kontrol altına alabilmek için bulaşıcı ve salgın
hastalıklarla mücadelede bilinen en eski ve en etkili tedbiri yürürlüğe koyuyordu:
“karantina”.
Karantina tedbiri iki ögeden
oluşuyor: hastaların tespit edilerek izole edilmesi ve temaslıların
(şüphelilerin) karantina altına alınmaları. Çin bu amaçla salgının merkezi
Wuhan ve çevresinde 56 milyon insanı etkileyen tedbirler alıyordu.
Şehirlere giriş ve çıkışlar
yasaklanıyor, ulaşım hizmetleri durduruluyor, okullar ve üretimleri yaşamsal
olmayan işyerleri kapatılıyor, Çin yeni yılı etkinlikleri askıya alınıyor.
İnsanlar evlerinde kalmaya teşvik ediliyordu.
Çin’in aldığı karantina tedbirleri
“kapitalist” dünyada şok etkisi yaratmıştı. Çünkü tarihteki deneyimlerden de
bilindiği gibi karantina demek, üretim ve ticaretin dolayısıyla “sermaye
birikiminin” sekteye uğraması anlamına geliyordu.
Çin’in uygulamaya koyduğu tedbirlerin
kapitalist dünyada benimsenmesinin önüne geçmek amacıyla başta ABD olmak üzere
birçok kapitalist merkezde “besleme” akademisyenler sahaya indirildi ve
karantina tedbirlerine karşı “her ne pahasına olursa olsun üretim (ve ticaret) sürmeli”
sloganıyla bir savaş açıldı.
EZBER BOZAN BİLİM İNSANLARI
Bu bağlamda ilk olarak, Çin’de
karantina tedbirlerinin alınmasından yalnızca “beş gün” sonra, 27 Ocak 2020
tarihinde sermayenin en etkili seslerinden The New York Times gazetesinde
Michigan Üniversitesi’nden Tıp Tarihi profesörü Howard Markel tarafından kaleme
alınan “Will
the Largest Quarantine in History Just Make Things Worse? - The dirty history
behind isolating the sick” başlıklı bir yazı yayınlandı.
Markel yazısında yüzlerce yıldır
etkinliği bilinen ve sayısız örneklerle kanıtlanmış olan karantina tedbirlerini
sorguluyor, Çin’in aldığı tedbirlerin hastalığın kontrol altına alınmasını
sağlamayacağını, aksine salgının yayılmasına katkıda bulunabileceğini
savunuyordu. Hani post – modern tabirle “ezber bozuyordu” diyebiliriz.
Markel Çin yetkililerinin kendilerini
“karantina tedbirleri almasaydık vaka sayısı çok daha fazla olacaktı” diye
savunabileceklerini, fakat bunun “negatif” bir iddia olduğunu ve
kanıtlanmasının asla mümkün olmadığını söylüyordu.
Karantina yasasının ilk kez 1370
yılında Venedik’te yürürlüğe konduğunu belirten Markel, veba salgınını kontrol
altına almak için ticari gemilerin 40 gün açıkta bekletildiğini, fakat bu
tedbirin salgının kontrol altına alınmasında ne kadar “etkili” olduğunun asla
araştırılmadığını ve sonraki salgınlarda yinelendiğini iddia etti.
Tarihte karantina tedbirleri
kullanılarak azınlıklara ve yoksullara “ayrımcılık” yapıldığını savunan Markel,
2009 yılında Meksika’da H1N1 grip salgınında alınan karantina tedbirlerinin
yeni vakaları önlemesine rağmen, “sosyal ve ekonomik maliyeti” nedeniyle 18 gün
sonra terk edildiğini savundu.
ÇİN’DE KARANTİNA TEDBİRLERİ BÜYÜK BİR BAŞARI ELDE ETTİ
Çin karantina tedbirleri sayesinde
birkaç ay içinde vaka sayılarını günde 100’ün indirdi ve Nisan ortalarından
itibaren COVID 19 nedeniyle ölümler durduruldu. Oysa “ezber bozan” ve karantina
tedbirleri almamakta ısrar eden ülkelerde vaka ve ölümler zaman zaman “pikler”
yaparak günümüze kadar çok yüksek rakamlarda seyretti.
Karantina tedbirlerine başından beri
karşı çıkan ileri kapitalist ülkelere baktığımızda, 330 milyon nüfuslu ABD’de
bugüne kadar her 3 kişiden birinin enfekte olduğunu ve ezici çoğunluğu
emekçiler olmak üzere 1 milyon 121 binden fazla insanın yaşamını yitirdiğini
görüyoruz. Yine Fransa’da nüfusun yarısından fazlası, Almanya’da yarısına
yakını enfekte oldular.
Ölümlerde de karantina tedbirleri
almamakta ısrar eden ülkeler başı çekti. Ölümlerde bir milyonda 3.349 ölümle ileri
kapitalist ülkeler arasında ilk sırayı alan ABD’yi, 3.227 ölümle Brezilya,
2.485 ölümle Fransa ve 1.943 ölümle Almanya izledi. Çok sayıda bilimsel
araştırma ölenlerin tamamına yakın bir çoğunluğunun toplumların yoksul ve
emekçi kesimlerinden olduğunu ortaya koydu.
Salgının başından itibaren veri
paylaşmamakta ısrar eden Türkiye’deki gerçek vaka ve ölüm sayılarını maalesef
bilmiyoruz ve muhtemelen asla öğrenemeyeceğiz. Zaman zaman yarım – yamalak da
olsa uygulanan karantina tedbirleri sayesinde muhtemelen durumumuz ABD veya
Brezilya’da olduğu kadar kötü değil fakat açıklanan rakamların “kat kat”
üzerinde olduğu da hemen herkes tarafından paylaşılan bir öngörü.
ÇİN KARANTİNA TEDBİRLERİNİ NEDEN TERK ETTİ?
Çin’de uygulanan karantina
tedbirleri, sosyal ve ekonomik tedbirlerle desteklenmediği için özellikle
emekçi kesimler arasında büyük hoşnutsuzluk yaratıyordu. Kapanma dönemlerinde
emekçiler, özellikle gündelik kazançlarla yaşamlarını sürdüren kesimler
hastalıktan korunuyor fakat “açlıktan” ölüme mahkum ediliyorlardı.
Türkiye’de de yarım – yamalak
“kapanma” dönemlerinde benzer bir durum yaşanmıştı. Hükumet işverenlerin,
özellikle büyük burjuvazinin kapanma kaynaklı bütün kayıplarını cömertçe
karşılarken, emekçilerin büyük bir bölümü Çin’de olduğu gibi kaderlerine terk
edildi. Uzaktan çalışma gibi teşviklerden emekçilerin yalnızca sosyoekonomik
bakımdan en üst katmanı yararlanabildi.
Daha önceki kitlesel kapanmalarda çok
zor zamanlar yaşayan Çinli emekçiler, geçtiğimiz aylarda vaka sayılarının
artması üzerine Çin yetkililerinin yine sosyal ve ekonomik tedbirler almaksızın
kapanmaya gitmesine isyan ettiler ve birçok kentte yaygın eylemler başladı.
Kuşkusuz bu eylemler “uzaktan” bakıldığında karantina tedbirlerine karşı
yapılıyor gibi görünüyordu, fakat Çinli emekçiler aslında karantina
tedbirlerine değil, bu tedbirlerin sosyal ve ekonomik tedbirlerle
desteklenmemesine karşı çıkıyorlardı.
Sonunda eylemlerin önünü alamayan Çin
hükumeti Aralık 2022’de başta Şanghay olmak üzere birçok ilde karantina
tedbirlerini kaldırdı ve Guangzhou'nun Kanton Kulesi'nden ışıklarla
"Herkes öncelikli olarak kendi sağlığından sorumludur" mesajı yayınlanarak
artık “her koyun kendi bacağından” politikasına geçildiği ilan edildi.
Çin’in karantina tedbirlerini
kaldırmasının “insan” maliyetini, “COVID ile birlikte yaşamak” politikasının
benimsenmesinin kaç Çinli emekçinin yaşamına mal olacağını da asla
öğrenemeyeceğiz, çünkü Çin yeni politikasının bir parçası olarak veri bildirim
sistemini de değiştirdi ve COVID 19 nedenli ölümlerin takibini olanaksız hale
getirdi
PANDEMİ SÜRÜYOR
Pandemi bulaşıcı ve salgın
hastalıklarla mücadelede yüzlerce yıllık birikimin ürünü olan bilimsel
tedbirler alınmadığı, alınan tedbirler gerektiği gibi uygulanmadığı için zaman
zaman pikler yaparak ve yeni varyantlar üreterek devam ediyor. Aşının en
iyi uygulandığı ülkelerde dahi özellikle hatırlatma dozları bakımından yeterli
düzeye erişemediğini biliyoruz. Fakat daha da korkunç olanı aşı uygulamasının
başlaması üzerinden 2 yıl geçmiş olmasına rağmen hala yeryüzünde tek doz aşı
olamamış milyonlar olması.
Sermayenin salgın nedeniyle sermaye
birikimi ve artık değer sömürüsü sekteye uğramadıkça pandemiye karşı etkili
tedbirler alınmasını istemediğini biliyoruz. Emek cephesi ise son örneğini
Çin’de gördüğümüz gibi tam bir “teslimiyet” içinde ve sermayenin hükumetlerin
kapanma tedbirini sosyal ve ekonomik tedbirlerle desteklemesine izin
vermeyeceklerini bildikleri için kapanmaya sermaye gibi karşı duruyor.
Elbette bunda emekçilere önderlik,
öncülük etmeleri beklenen sol siyasi yapıların, sendikaların, meslek örgütlerinin
ve diğer emek örgütlerinin de emekçileri sermaye karşısında
bilinçlendirememelerinin, örgütleyip mücadeleye sevk edememelerinin de büyük
payı var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder