Translate

17 Ocak 2023 Salı

Pandemi zengini nasıl daha zenginleştirdi?

 


Bugüne kadar yazılarımızda son on yıllarda patlak veren salgınların etiyolojisinde kapitalizmin (sermaye birikiminin) rolü üzerinde durduk. Kapitalizmin COVID-19’un ortaya çıkması ve yayılmasında rolü büyük. Fakat aynı zamanda COVID-19 da kapitalist sömürünün artmasına ve derinleşmesine hizmet ediyor. Geçtiğimiz gün yayınlanan Oxfam Raporu (Survival of the Richest) dikkatimizi pandeminin çok tartışılmayan bu yönüne çekiyor: pandeminin sermaye birikimine katkısı.

 

PANDEMİDE KAYNAKLAR SERMAYEYE AKITILDI

 

COVID-19 çeşitli yolaklar üzerinden kapitalist sömürüyü büyütüyor ve derinleştiriyor. Bunların başında toplumsal zenginliklerin COVID-19 bahane edilerek devlet eliyle yoksullardan varsıllara aktarılması geliyor.

 

Oxfam Raporu pandemi başladığından beri dünyada biriken servetin üçte ikisinin, dünyanın en zengin yüzde birlik dilimine gittiğini belirtiyor. Bu “kendiliğinden” olmadı, aksine hükumetler yaratılan zenginliğin toplumun en varsıl yüzde birlik dilimine akması için bilinçli bir çaba içinde oldular.

 

Birçok ülkede (Türkiye dahil) COVID-19’un ekonomik etkileriyle mücadele adı altında uygulanan faizleri düşürme ve parasal gevşeme gibi politikaların zenginlerin mülk ve hisse senetlerinin değerinin artmasına yol açtığı ifade ediliyor.

 

Şüphesiz pandeminin sermaye birikim sürecindeki yerini daha iyi anlayabilmek için pandemi öncesine de bakmak lazım. Pandemi, dünyada dolar milyarderlerinin hem sayılarının hem de servetlerinin iki kat arttığı 2010 – 2020 döneminin ardından geldi. Yani pandemi zenginin daha zenginleşip, yoksulun daha yoksullaştığı süreci çok hızlandırdı.

 

BİR TAŞLA İKİ KUŞ

 

Walmart sermayenin servetine servet katmak için COVID-19’u nasıl kullandığına ilişkin çarpıcı bir örnek oluşturuyor. Pandemi başlar başlamaz bin 200 işçisini işten çıkartan Walmart, hissedarlarına 10 milyar dolar dağıttı. Böylece bir taşla iki kuş vurdu. Bir yandan yatırımcılarını zenginleştirirken, diğer yandan bilançosunda “zarar” göstererek şirketin ABD hükumetinin mali yardımlarından (hibe) yararlanmasını sağladı.

 

Böylece ABD hükumeti, ABD vatandaşlarından topladığı vergileri Walmart hissedarlarına “yasal” yoldan aktarmış oldu. Pandemi olmasaydı büyük sermaye gruplarına bu kadar kısa sürede bu denli büyük bir kaynak aktarımı, en azından denetim mekanizmalarının göreli daha iyi çalıştığı ABD gibi ülkelerde mümkün olamazdı.  

 

PANDEMİNİN DİĞER ETKİLERİ

 

Pandemi sürecinde küçük işletmeler batarken, büyük işletmelerin batan işletmelerin “boşalttığı” ticari alanı hızla doldurduğunu gördük. Sermayeleri ürünlerini dağıtabilmek için mobil ekipler kurmaya yetmeyen işletmeler pazardan çekilirken (ABD’de sadece 2020’de 100 bin küçük işletme kapandı), büyük sermaye grupları iki yıl içinde pazara tamamen egemen oldu. Pandemi olmasaydı bu süreç bu kadar hızla gelişemezdi.

 

Sermaye COVID-19 sayesinde birçok emek ve çevre düşmanı uygulamasına mazeret veya bahane buldu. Her biri sermayenin kazançlarına kazanç katan bu uygulamalar, pandemi koşulları bahane edilerek “hoşgörü” ile karşılandı. Bunların başında “emeğin ucuzlatılması” geliyor.

 

Birçok şirket pandemi sürecinde artan enflasyona rağmen işçilerin ücretlerini arttırmazken, bazı şirketler ücretlerde kesintilere dahi gittiler. İşçilerin işlerini yitirme korkusuyla ses çıkartmamasından cesaret alan şirketler, işçileri daha az ücret karşılığında daha fazla çalışmak zorunda bıraktılar. Böylesi açık bir “emek yağması”, pandemi koşullarında mümkün olabildi.

 

TÜRKİYE?

 

Maalesef elimizde Türkiye’ye ilişkin böyle somut veriler yok, fakat yukarıda sayılanların hepsi pandemi sürecinde Türkiye’de de gerçekleşti ve gerçekleşmeye devam ediyor. Bunun en açık delili yine Oxfam Raporu’nu haberleştiren BBC sayfalarında görülüyor.

 

BBC Türkçe Haberler, Türkiye’de en zengin 13 dolar milyarderinin servetinin (38,9 milyar dolar), Türkiye nüfusunun yarısının servetinin toplamını (38,5 milyar dolar) aştığını bildiriyor. Yine haberde Türkiye’nin en zengin yüzde birlik diliminin (850 bin kişi veya yaklaşık 250 bin aile) servetinin, en alttaki yüzde 90’ın (76,5 milyon kişi veya yaklaşık 22 milyon aile) servetinin 1,4 katı olduğu ifade ediliyor.

 

Elbette bütün bu gelişmelerin asla gözden kaçırılmaması gereken arka planı dünya ölçeğinde emeğin bilinç ve örgütlülük düzeyinin kapitalizmin tarihi boyunca eşine rastlanmadık ölçüde düşük düzeylere inmiş olmasıdır. Önderlikten yoksun ve sermaye karşısında on dokuzuncu yüzyıldaki “ilkel” tepkileri dahi gösteremeyen emekçilerin varlığı karşısında daha da cesaretlenen sermaye, sömürüsünü arttırmasına katkıda bulunan pandeminin durdurulması için kılını dahi kıpırdatmamaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder