Bugüne kadar yazılarımızda son on yıllarda patlak veren salgınların etiyolojisinde kapitalizmin (sermaye birikiminin) rolü üzerinde durduk. Kapitalizmin COVID-19’un ortaya çıkması ve yayılmasında rolü büyük. Fakat aynı zamanda COVID-19 da kapitalist sömürünün artmasına ve derinleşmesine hizmet ediyor. Geçtiğimiz gün yayınlanan Oxfam Raporu (Survival of the Richest) dikkatimizi pandeminin çok tartışılmayan bu yönüne çekiyor: pandeminin sermaye birikimine katkısı.
PANDEMİDE KAYNAKLAR SERMAYEYE AKITILDI
COVID-19 çeşitli yolaklar üzerinden
kapitalist sömürüyü büyütüyor ve derinleştiriyor. Bunların başında toplumsal
zenginliklerin COVID-19 bahane edilerek devlet eliyle yoksullardan varsıllara
aktarılması geliyor.
Oxfam Raporu pandemi başladığından
beri dünyada biriken servetin üçte ikisinin, dünyanın en zengin yüzde birlik
dilimine gittiğini belirtiyor. Bu “kendiliğinden” olmadı, aksine hükumetler
yaratılan zenginliğin toplumun en varsıl yüzde birlik dilimine akması için
bilinçli bir çaba içinde oldular.
Birçok ülkede (Türkiye dahil)
COVID-19’un ekonomik etkileriyle mücadele adı altında uygulanan faizleri
düşürme ve parasal gevşeme gibi politikaların zenginlerin mülk ve hisse
senetlerinin değerinin artmasına yol açtığı ifade ediliyor.
Şüphesiz pandeminin sermaye birikim
sürecindeki yerini daha iyi anlayabilmek için pandemi öncesine de bakmak lazım.
Pandemi, dünyada dolar milyarderlerinin hem sayılarının hem de servetlerinin
iki kat arttığı 2010 – 2020 döneminin ardından geldi. Yani pandemi zenginin daha
zenginleşip, yoksulun daha yoksullaştığı süreci çok hızlandırdı.
BİR TAŞLA İKİ KUŞ
Walmart sermayenin servetine servet
katmak için COVID-19’u nasıl kullandığına ilişkin çarpıcı bir örnek
oluşturuyor. Pandemi başlar başlamaz bin 200 işçisini işten çıkartan Walmart,
hissedarlarına 10 milyar dolar dağıttı. Böylece bir taşla iki kuş vurdu. Bir
yandan yatırımcılarını zenginleştirirken, diğer yandan bilançosunda “zarar”
göstererek şirketin ABD hükumetinin mali yardımlarından (hibe) yararlanmasını
sağladı.
Böylece ABD hükumeti, ABD
vatandaşlarından topladığı vergileri Walmart hissedarlarına “yasal” yoldan
aktarmış oldu. Pandemi olmasaydı büyük sermaye gruplarına bu kadar kısa sürede
bu denli büyük bir kaynak aktarımı, en azından denetim mekanizmalarının göreli
daha iyi çalıştığı ABD gibi ülkelerde mümkün olamazdı.
PANDEMİNİN DİĞER ETKİLERİ
Pandemi sürecinde küçük işletmeler
batarken, büyük işletmelerin batan işletmelerin “boşalttığı” ticari alanı hızla
doldurduğunu gördük. Sermayeleri ürünlerini dağıtabilmek için mobil ekipler
kurmaya yetmeyen işletmeler pazardan çekilirken (ABD’de sadece 2020’de 100 bin
küçük işletme kapandı), büyük sermaye grupları iki yıl içinde pazara tamamen
egemen oldu. Pandemi olmasaydı bu süreç bu kadar hızla gelişemezdi.
Sermaye COVID-19 sayesinde birçok
emek ve çevre düşmanı uygulamasına mazeret veya bahane buldu. Her biri
sermayenin kazançlarına kazanç katan bu uygulamalar, pandemi koşulları bahane
edilerek “hoşgörü” ile karşılandı. Bunların başında “emeğin ucuzlatılması” geliyor.
Birçok şirket pandemi sürecinde artan
enflasyona rağmen işçilerin ücretlerini arttırmazken, bazı şirketler ücretlerde
kesintilere dahi gittiler. İşçilerin işlerini yitirme korkusuyla ses
çıkartmamasından cesaret alan şirketler, işçileri daha az ücret karşılığında
daha fazla çalışmak zorunda bıraktılar. Böylesi açık bir “emek yağması”,
pandemi koşullarında mümkün olabildi.
TÜRKİYE?
Maalesef elimizde Türkiye’ye ilişkin
böyle somut veriler yok, fakat yukarıda sayılanların hepsi pandemi sürecinde
Türkiye’de de gerçekleşti ve gerçekleşmeye devam ediyor. Bunun en açık delili
yine Oxfam Raporu’nu haberleştiren BBC sayfalarında görülüyor.
BBC Türkçe Haberler, Türkiye’de en
zengin 13 dolar milyarderinin servetinin (38,9 milyar dolar), Türkiye nüfusunun
yarısının servetinin toplamını (38,5 milyar dolar) aştığını bildiriyor. Yine
haberde Türkiye’nin en zengin yüzde birlik diliminin (850 bin kişi veya
yaklaşık 250 bin aile) servetinin, en alttaki yüzde 90’ın (76,5 milyon kişi
veya yaklaşık 22 milyon aile) servetinin 1,4 katı olduğu ifade ediliyor.
Elbette bütün bu gelişmelerin asla
gözden kaçırılmaması gereken arka planı dünya ölçeğinde emeğin bilinç ve
örgütlülük düzeyinin kapitalizmin tarihi boyunca eşine rastlanmadık ölçüde
düşük düzeylere inmiş olmasıdır. Önderlikten yoksun ve sermaye karşısında on
dokuzuncu yüzyıldaki “ilkel” tepkileri dahi gösteremeyen emekçilerin varlığı
karşısında daha da cesaretlenen sermaye, sömürüsünü arttırmasına katkıda
bulunan pandeminin durdurulması için kılını dahi kıpırdatmamaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder