Translate

30 Ekim 2025 Perşembe

Parayı veren düdüğü çalar mı?

 


Taylan Kara, “Devrimci ve İşçi Olmayan DİSK: Çeviride Kaybedilen Devrimci ve İşçi Sözcükleri” başlıklı yazısında, DİSK'in bazı rapor ve kitaplarını Sosyal Demokrat Parti (SDP) ile ilişkili “Friedrich Ebert Vakfı” (FEV) ile birlikte yayınladığını belirterek, “DİSK... gelirinin % 98 – 99'unun Alman Devleti tarafından karşılanan bir vakıfla işbirliği yaparak 'işçi mücadelesi' vermektedir” diyor. Vakfa adını veren Friedrich Ebert'in de, “Rosa Luxemburg'un infaz emrini” veren kişi olduğunu hatırlatıyor. Bu iddialar ciddiye alınmalı ve tartışılmalıdır.


Kara, daha önce kaleme aldığı “Rosa Luksemburg'un Katilinin Sponsorluğu'nda Rosa Luksemburg'u Anmak” başlıklı bir yazısında da, FEV'den 2001 - 2010 yılları arasında 2.5 milyon Euro'dan fazla “destek” alan “Bianet.org” adlı haber sitesinde, Rosa Luxemburg’u öven ve saygıyla anan birçok haber ve yazı olduğunu ifade etmektedir.


Geçtiğimiz aylarda yayınladığımız “Taylan Kara: Solun uzak durduğu bir düşünür” başlıklı bir yazımızda, Kara'nın “Türkiye'de solun uzak durduğu, görmezden geldiği ve 'sükut suikastı' ile yok etmeye çalıştığı düşünürlerin önde gelenlerinden olduğunu... yıllardır sol üzerine yazmasına ve solu kıyasıya eleştirmesine rağmen, sol kesimden Taylan Kara'nın yazılarına ilişkin iyi ya da kötü tek bir yazı, polemik veya eleştiri” gelmediğini ifade etmiştik.


Bu kez durum biraz farklı. Taylan Kara'nın, “Devrimci ve İşçi Olmayan DİSK: Çeviride Kaybedilen Devrimci ve İşçi Sözcükleri” başlıklı yazısında iki iddia yer alıyordu: (1) DİSK'in adının İngilizce çevirisinde “devrimci” ve “işçi” sözcüklerinin “kaybolduğu”, ve (2) DİSK'in, gelirinin % 98 – 99'unu Alman Devleti'nin karşıladığı bir vakıfla işbirliği yaparak, 'işçi mücadelesi' vermesi.


Taylan Kara'yı sosyal medyada eleştirenler iddiaların ilkine yoğunlaşırken, ikincisini görmezden gelmeyi tercih ettiler. Biz de bu yazımızda Taylan Kara'nın ikinci iddiası üzerinde durmak istiyoruz.


FRIEDRICH EBERT VAKFI (FEV)


FEV, Almanya'da iktidar koalisyonu ortağı Sosyal Demokrat Parti (SDP) ve 5.6 milyon işçiyi temsil eden 8 sendikanın üyesi olduğu işçi konfederasyonu Deutscher Gerwerkschaftsbund (DGB) ile yakından ilişkili, Almanya devleti tarafından fonlanan bir vakıftır. 2019 itibariyle Almanya dışında, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 108 ülkede faaliyet göstermektedir. Almanya'nın federal ve eyalet bütçelerinden fonlanan Vakfın bütçesi 184 milyon Euro'dur. (214 milyon ABD doları).


FEV, Alman devleti tarafından fonlanan “politik” vakıfların ilki olup, Almanya'nın ilk Cumhurbaşkanı Friedrich Ebert'in isteği üzerine 1925 yılında kurulmuştur. FEV ve daha sonra kurulan diğer politik vakıflar, kağıt üzerinde “özerk” kurumlar gibi görünmelerine rağmen, Almanya devleti bu vakıfları dış politikasında “araç” olarak kullanmaktadır.


1995 yılında Almanya Cumhurbaşkanı Herzog, FES'in 70. yıl dönümünde yaptığı konuşmasında, bu vakıfların birer dış politika aracı olduklarını itiraf etmiş, “vakıfların demokratik ve hukukun üstünlüğüne dayalı yapıların geliştirilmesine bağlılığı, onları Alman dış politikasının en etkili ve kanıtlanmış araçlarından biri haline getirdi” demiştir.


Mair'e göre “Alman politik vakıflarının uluslararası faaliyetlerinin tarihi, Alman kalkınma politikasıyla aynı aşamalardan geçmiştir. Vakıfların uluslararası faaliyetleri, 1961'de BMZ'nin (Federal Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanlığı) kurulmasıyla başlamıştır. FEV, 1957'de Latin Amerika'daki anti-komünist sendikalar örgütüyle (ORIT) işbirliği yapmıştır. Bu faaliyetlerin itici gücü SPD parti üyelerinden ve sendikalardan gelmiştir”.


Siecker de, Almanya Federal Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanlığı'nın 1962 yılından itibaren, “gelişmekte olan ülkelerde eğitim ve toplumsal yapıların geliştirilmesi ile ilgili projeler için FEV'e düzenli olarak kamu fonları sağla[dığını]” ifade etmektedir.


Dünya İşçi Sendikaları Federayonu (World Federation of Trade Unions - WFTU) danışmanlarından hukukçu Giakoumelos, Theory and Praxis'te (Teori ve Pratik) yayınlanan “Friedrich Ebert Vakfı (FES): Reformizmin Hizmetkarı” başlıklı makalesinde, Vakfın amaçlarına ulaşmak için özellikle “genç sendikacıların eğitimine” önem verdiğini belirtiyor:


Vakıf, faaliyet gösterdiği ülkelerde işçi hareketlerini sermayenin hizmetine sokabilmek için ilk olarak “tarihi yeniden yazıyor”. Tarih yazılırken sınıf mücadelesinin dönüm noktaları tahrif ediliyor, kimi gerçekler yok sayılırken, kimi tarihsel figürlere iftiralar atılıyor. Giakoumelos'un bu sözleri, son yıllarda “yeniden” bir “DİSK Tarihi” yazma çabalarını anımsatıyor.


Vakıf satın aldığı akademisyenlere, sahte ideolojik analizleri için büyük paralar döküyor. Bu akademisyenlerin “eğitimci” olarak katıldıkları etkinliklerde genç işçilere, işçi sınıfı değerleri adı altında burjuva değerler aşılanıyor. Akademisyenler “emek ilişkilerinin modernizasyonundan ve rekabet gücünden bahsettiklerinde, işgücünün fiyatının düşürülmesini, yani daha ucuz işgücünü, kapitalistlerin aşırı kârlarını teşvik edecek düşük ücretli işçileri kastediyorlar”.


Ali Nobil Ahmed, Almanya'nın “devlet destekli” vakıflarının, Almanya'nın “dış politikasına” uygun davrandıklarını ifade ediyor. Örneğin Almanya'nın Gazze politikasının Almanya Anayasası'na aykırı olmasına rağmen, devlet destekli vakıfların bu politikayı eleştirmediklerini ve Gazze'deki soykırımı görmezden geldiklerini belirtiyor.


FEV Tunus ofisindeki çalışanların, Filistin'le dayanışma ifade eden bir sosyal medya paylaşımlarını kaldırmak zorunda kaldıklarını ve bu durumun yerel ortakların faaliyetlerinden çekilmesine yol açtığını aktaran Ahmed, Vakfın Filistin'le dayanışmayı “ırkçı ve antisemitik” gördüğünü söylüyor.


Taylan Kara'nın DİSK'i işbirliği yapmakla suçladığı bu Vakıf, Türkiye'de 1988'den beri FEV Derneği Türkiye Temsilciliği aracılığı ile faaliyet göstermektedir. Temsilcilik “yalnızca Ankara ve İstanbul’da değil, Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde atölyeler, seminerler, paneller ve uluslararası konferanslar düzenlemektedir. FEV’in partnerleri arasında özellikle sivil toplum örgütleri, üniversiteler, araştırma kuruluşları, sendikalar, meslek birlikleri, dernekler, meclis ve bakanlıklar, yerel yönetimler, medya temsilcileri ve uluslararası organizasyonlar bulunmaktadır”.


Vakfın “partnerlerinden”, yani Türkiye'de “işbirliği” yaparak “desteklediği” kurumlardan biri de DİSK'tir. FEV’in Türkiye ofislerinin çalışmalarının maddi kaynağı Berlin’de bulunan vakıf merkezi tarafından sağlanmaktadır.


Vakfın Türkiye'deki faaliyetleri arasında işçi sınıfına yönelik olanlar özellikle dikkat çekicidir. Vakıf işçi sınıfına yönelik faaliyetlerini DİSK ve 2014 yılında akademisyen, araştırmacı ve sendika uzmanları tarafından kurulan Emek Çalışmaları Topluluğu (EÇT) üzerinden yürütmektedir. DİSK üzerinden “eğitim etkinlikleri” düzenleyerek, sendikal hareket, işçi hakları ve örgütlenme konusunda eğitimler vermektedir.


Vakıf Türkiye'nin “Anayasa değişikliği” tartışmalarına büyük ilgi göstermiştir. 1 Nisan 2012'de, partnerlerinden biri olan Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) ile birlikte düzenlediği “Yeni Anayasa Yolunda” konferans dizisinin açılış konuşmasını yapan Vakıf Türkiye temsilcisi Michael Maier, “Önümüzdeki yeni Anayasa Türkiye'de özgür, şeffaf ve demokratik bir şekilde hazırlanmış ilk Anayasa olacak” demişti.


Giakoumelos'a göre Vakıf, bu kirli geleneğin mirasçısıdır ve günümüzde sendikal hareketler içinde sermaye adına bir “Truva atı” gibi faaliyet göstermektedir. FEV, dünyada emperyalizmin jandarmalığını yapan NATO'yu ve Avrupa emperyalizminin simgesi Avrupa Birliği'ni desteklediğini gizlememektedir. NATO Genel Sekreteri'nin 17 Ocak 1997'de Bonn'da Vakıf merkezindeki konuşması, Vakıf yöneticilerince ayakta alkışlanmıştır.


Yayınlarında emekçileri, küreselleşmenin, piyasaların uluslararasılaşmasının ve emperyalist yayılmacılığın emekçilerin yararına olduğuna ikna etmeye çelışan Vakıf, faaliyet gösterdiği ülkelerde Alman tekellerin halka ilişkiler çalışmalarını üstleniyor.


Vakfın ana sloganı olan “toplumsal uzlaşı”, toplumun iki ana sınıfı olan sermaye sınıfı ile işçi sınıfının uzlaşısını ifade ediyor. İşçi liderlerinin zihninde gerçekte çıkarları taban tabana zıt olan bu sınıfların uzlaşabilecekleri gibi bir yanılsama oluşturmaya çabalıyor.


DİSK'in FEV işbirliği ile yaptığı çalışmalar arasında şunlar öne çıkmaktadır:

Sendika Okulu - Eğitim/Atölye Çalışmaları

Türkiye İşçi Sınıfının Gerçeği (2018)

Türkiye İşçi Sınıfının Görünümü (2020)

Türkiye İşçi Sınıfının Görünümü (2021)

İkinci Yılında Salgının İşçilere Etkileri (2022)


Bugüne kadar FEV ve EÇT ile birlikte üç kez Sendika Okulu gerçekleştiren DİSK, 2025 – 2026 Güz Dönemi'nde dördüncü Sendika Okulu için çağrı yapmaktadır. Duyuruda, amacın sendika uzmanlarını, emek çalışmalarıyla ilgilenen öğrencileri ve toplumsal mücadele içinde yer alan gençleri bir araya getirerek, sendikal çalışmanın teorik temelleri ile pratik işleyişini öğrenmek veya mevcut bilgisini derinleştirmek isteyen herkese bilgi ve deneyim aktarımı sağlamak olduğu ifade ediliyor. Program, karşılıklı bilgi ve deneyim alışverişini teşvik etmeyi ve uzmanların birikimlerini katılımcılarla doğrudan paylaşabilecekleri bir ortam yaratmayı hedefliyor. Sendika Okulu üç ay kadar sürecek bir seminerler serisinden oluşuyor.


FRIEDRICH EBERT KİMDİR?


Bir terzinin oğlu ve kendisi de işçi olan Ebert, Almanya Sosyal Demokrat Partisi'nin (SPD) “devrimci” olduğu yıllarda, bu parti içinde sınıfının hakları için mücadele ediyordu. Ancak 1914'te, Emperyalistler-arası 1. Savaş'ta, Alman Reich'ının savaş kredileri ve bütçeleri lehine oy kullanarak, işçi sınıfı saflarından sermaye saflarına geçti.


Rusya'daki Ekim Devrimi'nden etkilenen işçilerin 4 Kasım 1918'de ayaklanması üzerine Alman sermayesi, devrim tehdidi karşısında Friedrich Ebert'i başbakanlığa (Şansölye) getirdi. Almanya'da işçi sınıfının devrim tehdidini bertaraf eden SDP, kısa bir süre sonra Adolf Hitler'in iktidara gelmesinin yolunu açtı.


Friedrich Ebert 15 Ocak 1919'da, eski yoldaşları, şimdi siyasi rakipleri olan komünist liderler Karl Leibknecht ve Rosa Luksemburg'u öldürttükten sonra, 11 Şubat 1919'da Weimar Cumhuriyeti'nin başına (Cumhurbaşkanlığına) getirilen, işçi sınıfına düşmanlığıyla tanınmış bir sosyal demokrat Alman politikacıdır.


Ebert'in kariyerinde nasıl yükseldiğinin detaylarını Ahmet Kardam'dan öğreniyoruz: Almanya'nın yenilgisinden sonra Başbakan (Şansölye) olan Sosyal Demokrat Parti (SDP) başkanı Friedrich Ebert, 29 Aralık 1918'de SPD yöneticilerinden Gustav Noske'yi, Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg'un liderliğindeki Spartakistleri ezmek için Savunma Bakanlığı'na getirir.


Noske sağcı emekli askerlerden oluşan gönüllü milisleri (Freikorps) göreve çağırır. İçişleri Bakanlığı provokasyon amacıyla 3 Ocak 1919'da Berlin polis şefi Emil Eichon mesnetsiz suçlamalarla istifaya çağırılınca, Devrimci İşyeri Temsilcileri ve Karl Liebknecht ile Rosa Luxemburg'un önderlik ettiği Almanya Komünist Partisi, Berlinlileri 5 Ocak'ta protesto mitingine çağırırır. Çok sayıda büyük fabrikada grevler ve devlet dairelerinde işgaller başlar.


Freikorps 10 Ocak'ta grevci işçilere karşı saldırıya geçer ve kısa sürede Alman devrimi ezilir. Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg'un başına 100 bin Mark ödül konur. Freikorps, 15 Ocak 1919'da devrimci liderleri yakalar. Ebert'in emriyle önce Liebknecht kurşuna dizilir, ardından Luxemburg kafası dipçikle parçalanarak öldürülür. Luxemburg'un ölüsü dört buçuk ay sonra Berlin'deki Landwehr kanalında bulunur.


İnfazı gerçekleştiren Freikorps komutanı Waldemar Pabst, 1962’de Der Spiegel’e verdiği röportajda ve Gustav Noske'nin Wolfram Wette tarafından yazılan biyografisinde, Gustav Noske ve Friedrich Ebert'in infazları onayladığını söylemiştir. İşte Türkiye'de DİSK'i kendisine “partner” seçen ve DİSK ile birlikte birçok etkinlik düzenleyen FEV böyle kötü şöhrete sahip bir vakıftır.


BOZACININ ŞAHİDİ


Türkiye'de FEV'in “partneri” olan ve FEV ile birlikte etkinlikler düzenleyen SODEV'in internet sayfalarında Karl Liebknecht ve Rosa Luksemburg'un katili Friedrich Ebert, Karl Marx ve Friedrich Engels ile birlikte “Sosyal Demokrat Kuramcı Önderler” arasında sıralanmakta ve Ebert hakkında şunlar yazılmaktadır:


“Birinci Dünya Savaşı döneminde başında bulunduğu Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin lideri olarak savaş bütçesini onaylamaktan yana parti kararı aldırması, anlaşmazlıklara ve daha sonra Alman Bağımsız Sosyal Demokrat Partisi’ni oluşturacak Eduard Bernstein, Karl Kautsky, Karl Liebeknecht, Rosa Luxemburg gibi pasifizmden yana entelektüellerin partiden ayrılmasına neden oldu”.


Emperyalistler-arası Birinci Savaş'ta kendi burjuvalarının yanında yer almak yerine “emperyalist savaşı iç savaşa çevirip”, Almanya'da işçilerin sınıf kardeşleriyle değil, kendi burjuvalarıyla savaşmaları gerektiğini savunan Karl Liebeknecht ve Rosa Luxemburg'u “pasifizmden yana” diye niteleyen SODEV, FEV'in Türkiye'de işçi sınıfının bilincini bulandırmasına hizmet etmektedir.


TÜRKİYE'DE SARI SENDİKACILIK


Literatürde, işçi sendikası olmasına rağmen, işçi sınıfının mücadelesini yolundan çıkartan ve sermayeye hizmet eden sendikalara “sarı sendika” denmektedir. Her ne kadar deyim 1899 yılında Fransa'da ortaya çıkıp, dünyaya yayılmışsa da, sermaye özellikle ABD'de sanayi devrimi sonrasında, işçi sınıfının mücadelesini bastırmak için çok sayıda sendika kurmuş veya kurdurtmuş veya sendikacıları satın alarak “işbirliğine” zorlamıştır.


Türkiye'de sarı sendikaların tarihi Osmanlı'ya uzanır. Dimitır Şişmanov'a göre Osmanlı'da ilk işçi örgütü (Ameleperver Cemiyeti) 1871'de kurulmuş ve ilk grev 1872'de İstanbul Tershanesinde örgütlenmiş, fakat 2. Abdülhamit bu mücadeleleri sert bir şekilde ezmiştir. 1908 Devrimi sonrası işçi sınıfı yeniden örgütlenmiştir. Kemal Sülker, bu kez sermayenin grevleri önlemek ve işçi hareketini yozlaştırmak amacıyla işçi sendikalarına “sızdığını” ifade etmektedir. İlk sızma 1908’de Rumeli Şimendöfer işçilerinin greviyle başlamıştır. İttihat ve Terakki Partisi grevleri önlemek için sendikaya “adamlarını sokmuş”, sendikacıları elde etmeye çalışmıştır.


İşçi sınıfı da sermayenin işçi sendikalarını ele geçirme girişimlerini boşa düşürmek için tedbirler almıştır. Örneğin 1920 yılında kurulan Beynelmilel İşçiler İttihadı'nın amaçlarından biri, sendikaların “yönetim kurullarından işçi düşmanlarını, reformistleri ve kapitalistlerin çıkarlarının bütün organlarını uzaklaştırmak”tır.


Cumhuriyet Halk Partisi de (CHP), 1947 yılında işçilerin kurduğu “bağımsız” sendikaları kapatarak, İstanbul, Ankara ve Zonguldak’ta kendi adamlarına sendikalar kurdurtmuştur. CHP İstanbul İl Örgütü’nde bir “Sendika Bürosu” kurulmuş ve bütün masrafları CHP tarafından karşılanarak “sarı sendikalar” örgütlenmiştir. CHP’li sendikalar “İşçi Sendikaları Birliği” çatısı altında toplanmışlardır. CHP’nin bu girişimine karşı Demokrat Parti de (DP) “sarı sendikalar” kurdurtarak, kurulan sendikaları “Hür İşçi Sendikaları Birliği” çatısı altında toplamıştır.


CHP yanlısı Birlik, Çalışma Bakanlığı’ndan 12 Temmuz 1947’de 1.000 TL ve 17 Ocak 1948’de 2.000 TL almıştır. Çalışma Bakanlığı “yandaş” sendikalara ve spor kulüplerine Mart 1947 – Kasım 1949 arasında 19.600 TL bağışta bulunmuştur. Kemal Sülker’e göre bu yardımlar, Yasa’daki sendikaların amacını sınırlandırmaya yönelik etkilerin yer yapabilmesine de yarıyordu. Ancak işçiler devlet eliyle ve parasıyla kurdurtulan bu sendikalara rağbet etmediler.


DİSK: SARI SENDİKACILIĞA YANIT


İşçilerin 1950’li yıllarda örgütlenirken, bu “deneyimlerden” dersler çıkarttıklarını ve “akçeli” konularda çok daha duyarlı olunduğunu ve sendikaların işçilerden aldıkları aidatlar dışındaki mali kaynaklardan uzak durduklarını görüyoruz. Örneğin Türk-İş'in ilk Genel Sekreteri Şaban Yıldız, 1952 yılında Türk-İş'in, kuruluş hazırlıkları yapılırken, iktidardaki Demokrat Parti'nin teklif ettiği 5 bin lirayı, kasasında hiç parası olmadığı halde reddettiğini belirtiyor.


Ancak izleyen yıllarda bir “sarı sendika” haline gelen Türk-İş, 1962 yılından sonra ABD hükumetinden beslenen Amerikan İktisadi İşbirliği Teşkilatı (AID) tarafından yapılan eğitim fonu ve teknik yardımları kabul etmeye başlamıştır. Alpaslan Işıklı'nın hesaplamalarına göre Türk-İş 1970'e kadar AID'den 13,4 milyon lira yardım almıştır. 1961 – 1971 arasında Türkiye'den 600 sendikacı ve sendika görevlisi, bütün giderleri AID tarafından karşılanarak, ABD'ye eğitim için götürülmüştür. 1965 – 1966 yıllarında Türk-İş İcra, Denetim ve Onur Kurullarının bütün üyeleri ABD'ye gitmiştir.


Türkiye'nin ikinci büyük işçi konfederasyonu olan DİSK'in de, kuruluşundan itibaren işçi aidatları dışındaki mali yardımlar konusunda çok duyarlı olduğunu biliyoruz. DİSK'in kuruluş kararının alındığı 15 Ocak 1967 tarihinde yapılan toplantıda kabul edilen ortak bildiride, Türk-İş Konfederasyonu'nun “bir işçi örgütü olmaktan çıktığını”, “Amerikan hükümetinin para yardımları ile ayakta dur”duğunu ifade eden DİSK, Türk-İş, AID'den (USAID – United States Agency for International Development – ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı) doğrudan doğruya yardım alarak, Amerikan politikasına uygun bir yola girmiştir” diyordu.


Fethi Naci, “DİSK'in Kuruluşunu Selamlarken” başlıklı yazısında, “Türk-İş Amerikan doları, Amerikan uzmanı, işveren teşekkürü ve komprador iktidarı himayesiyle yürütmek istemektedir işçi sınıfının ekonomik mücadelesini. 1963 – 1965 arasında AID'den, OECD'den, ICFTU'dan aldığı paralar 5 milyon lirayı geçmektedir... DİSK'in güveneceği ne Amerikan doları vardır, ne de işveren teşekkürü” diyordu.


Yine DİSK'in, “Türk-İş Üyeliğinden Ayrılma Hakkında Rapor”unda “Niçin Türk-İş'ten ayrılmak istiyoruz?” başlığı altında sıraladığı 15 gerekçenin 7.si “Türk-İş milli bir kuruluş olmaktan çıkmış, Amerikan yardımlarıyla ayakta duran bir kuruluş olmuştur” şeklindedir.


ANT dergisinin DİSK'in kurulduğu günlerde DİSK kurucularına yönelttiği “Türk-İş'in Amerikan doları ile beslenen maddi gücüne karşılık DİSK'in maddi imkanları nelerdir?” sorusunu, DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler şöyle yanıtlıyordu: “DİSK'in gücü, DİSK'e bağlı işçilerin bilincidir. DİSK'in kasasına işçi parası dışında hiçbir 'yabancı yardımı' girmeyecektir”.


Aziz Çelik, 1967 yılında DİSK kurulduğunda, Türk-İş Başkanı Demirsoy'un DİSK’i yok etmek için ABD’nin devlete yakın sendikalarından mali yardım istediğini söylüyor. AFL-CIO’ya yazılan bir mektupta şu ifadeler yer alıyor: “Eminim, Türkiye’de kaldığınız süre içinde DİSK’e ilişkin bazı çalışmalar yaptınız ve bizim DİSK ve üye sendikalarını çökertmek için kullandığımız tekniklerin tamamiyle farkındasınız. Bizim taktiklerimizden biri DİSK’in sendikalarına rakip sendikalar kurmaktır. Bunlardan biri Kauçuk-İş’tir. Bu sendika kısıtlı kaynaklarına karşın DİSK’e karşı en önde mücadele ediyor ve muhtemel bütün yardımları hak ediyor”.


Türk-İş, DİSK’in kurucu sendikalarından Lastik-İş’e rakip olarak Kauçuk-İş’i 24 Şubat 1967 tarihinde lastik işkolunda faaliyet göstermek üzere kurdurtuyor.


Çelik'e göre: “Demirsoy, AFL-CIO’dan bir uzmana yazdığı mektupta Kauçuk-İş’in olabilecek her yardımı hak ettiğini yinelemekte ve konuyu AFL-CIO Başkanı Meany’ye iletmesini ve Kauçuk-İş’e yardım edilmesini talep etmektedir. Demirsoy’un bu mektubundan sonra Kauçuk-İş yönetimi, 9 Ekim 1967 Kirsch’e bir mektup yazarak Lastik-İş’e karşı yardım istemiştir: Kauçuk-İş, oldukça güçlü Lastik-İş’e karşı kuruldu ve aşırı solcu ve sermaye düşmanı Lastik-İş’e karşı amansız bir mücadele yürütüyor. Bu mücadelenin amacı aynı zamanda DİSK’i baltalamaktır. Kauçuk İş’in acil yardıma ihtiyacı var. DİSK’in yarısının ve Lastik-İş’in tamamının silindiğini görmek istiyorsanız Kauçuk-İş’e yeterli yardım yapılmalı (…) Yardım gecikirse tarihi fırsatı kaçırırız ve DİSK ile Lastik-İş yenilmez bir güç olur.”


DİSK ise 1967 yılında, ilk yayını olan “Türk-İş Çıkmazı” başlıklı broşüründe, DİSK'in “Yardım Alma” koşullarını şöyle sıralıyordu:

“DİSK, hiç bir işçi sendikasının devletten, hele yabancı bir devletten yardım almasını kesin olarak reddeder. İşçi sendikalarına yapılacak yardım şu nitelikte olabilir:

      1. Yardımı bir işçi örgütü yapabilir.

      2. Yapılan yardım eğitim ve teknik yardım şeklinde olabilir.

      3. Yardımı yapanın, yardımı alana kendi şartlarını dayatmaması lazımdır.

      4. Yapılan yardım miktarının, yardım alan teşkilatın bütçesinde ağır basmaması, yani yardım kesilince o işçi örgütünün kendi normal çalışmalarını aksatmadan devam ettirebilmesi zorunludur”.


DİSK 12 Eylül 1980 faşist darbesiyle kapatılana kadar bu tutumunu titizlikle korumuştur. DİSK'in 1975 yılında gerçekleştirilen 5. Kongresi'ne sunulan Çalışma Raporu'nda şu ifadeler yer almaktadır:

“... Amerikan hükumeti gelişmekte olan ülkelere yaptığı yardımın belli bir yüzdesini AFL-CIO'ya vermekte ve AFL-CIO da bu paralarla gelişmekte olan ülkelerin sendikalarına yardım yapıyormuş maskesi altında türlü oyunlar çevirmektedir... Asya'da Amerika – Asya Hür Çalışma Enstitüsü (AAFLI) ve benzeri biçimde kurulan bu kurumların yönetim kurullarında AFL-CIO temsilcilerinin yanı sıra büyük çokuluslu Amerikan firmalarının temsilcileri oturmaktadır... AAFLI Türkiye'ye sızmasını bilmiş ve Türk-İş ile bir yardım anlaşması yapmıştır”.


1980 öncesi DİSK'in “dış” yardımlar konusundaki tutumuna bir örnek, DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk'ün savunmasında görülüyor. Baştürk, DİSK'in her zaman yasalara uyduğuna örnek olarak, “DİSK - I İddianamesinin 361. sayfasında bir DİSK Yürütme Kurulu kararında Şili Sendikal örgütünün maddi yardım talebinin mevzuatın müsait olmaması nedeniyle karşılanamayacağı belirtilmiştir” diyor.


DİSK'İN SARARMA SÜRECİ


DİSK'in kuruluşunda (1967) kabul edilen Anatüzük'ün 45. maddesi, “DİSK, tüzel kişi olarak siyasi partilerden veya onlara bağlı örgütlerden herhangi bir suretle maddi yardım kabul edemez, maddi yardımda bulunamaz, onların teşkilatı içinde yer alamaz” ifadesiyle çok açık bir şekilde hiçbir siyasi partiden ve siyasi partilere bağlı örgütlerden kesinlikle maddi yardım alın(a)mayacağını belirtiyor. 30 Haziran 1978 tarihinde yayınlanan “DİSK Anatüzüğü” de, 40. Maddesinde, 1967 yılında kabul edilen Anatüzüğün 45. maddesini “aynen” yineliyor.


12 Eylül 1980'de ABD güdümlü faşist darbe ile kapısına kilit vurulan DİSK, 11 yıl sonra 16 Temmuz 1991 tarihinde Askeri Yargıtay tarafından aklanmış ve İstanbul 2 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesinin “kapatma” kararı ortadan kalkmıştır.


DİSK 7 Aralık 1991'de Olağanüstü Tüzük Kongresi'ni toplamıştır. 1993 yılında yayınlanan “Tüzük ve Yönetmelikler” başlıklı broşürde, 7 Aralık 1991'de düzenlenen Tüzük'te DİSK'in 1967 yılında Anatüzük'te yer alan ve 1978 yılında tüzük değişikliği yaparken “aynen” koruduğu, “DİSK, tüzel kişi olarak siyasi partilerden veya onlara bağlı örgütlerden herhangi bir suretle maddi yardım kabul edemez, maddi yardımda bulunamaz, onların teşkilatı içinde yer alamaz” maddesinin yinelenmediği görülüyor.


Bunun yerine 7 Aralık 1991 tarihinde kabul edilen “yeni” Tüzük'te, Madde: 28'de Konfederasyonun gelirleri şöyle sıralanıyor:

“a) Uyelik ödentisi,

b) Mal varlığı gelirleri,

c) Uluslararası örgütlerden sağlanan yardımlar,

d) Sosyal ve kültürel etkinlik gelirleri,

e) Yönetim Kurulu tarafından kabulü uygun görülen, gerçek ve tüzel kişilerden, Konfederasyonun üyesi bulunduğu uluslararası örgütlerden sağlanan bağışlar”.


DİSK 4 - 7 Ağustos 1994 tarihlerinde toplanan 9. Genel Kurul'unda bu “yeni” Tüzük'te değişiklikler yapmış, fakat Konfederasyon gelirlerini düzenleyen maddede herhangi bir değişikliğe gitmemiştir. Daha sonra 10. 11. ve 17. Genel Kurullarında yapılan Tüzük değişikliklerinde “yeni” Tüzüğün gelirler kısmı korunurken, bazı genişlemeler yapılmıştır.

“Yeni” DİSK, 7 Aralık 1991 tarihinde kabul ettiği “yeni” Tüzük sayesinde Alman Devleti tarafından fonlanan Friedrich Ebert Vakfı'ndan yardım alabiliyor ve Taylan Kara'nın ironik bir şekilde ifade ettiği gibi bu yardımlarla “işçi mücadelesi” veriyor.


HAFIZALARA KAZINMASI GEREKEN BİR FOTOĞRAF


Aşağıdaki fotoğraf Sosyal Demokrat Parti lideri ve Cumhurbaşkanı Friedrich Ebert'in infaz emrini verdiği Rosa Luksemburg'a ait. Friedrich Ebert Stiftung (Vakfı) tarafından düzenlenen veya finanse edilen bir etkinliğe katılacak olanların, bu fotoğrafı hafızalarına kazımaları gerekir.  





Akif Akalın

Zafer Anayurt




YARARLANILAN KAYNAKLAR


Ahmed, A. N. (2024). Handsomely Funded to Ignore Genocide. Jacobin. https://jacobin.com/2024/11/germany-stiftungen-genocide-gaza-censorship. (Erişim: 17 Ekim 2025).

Akalın, A. (2025). Taylan Kara: Solun uzak durduğu bir düşünür. https://toplumcutip.blogspot.com/2025/05/taylan-kara-solun-uzak-durdugu-bir.html. (Erişim: 22 Ekim 2025).

Akbulut, E. ve Tunçay, M. (2016). Beynelmilel İşçiler İttihadı. İstanbul: İletişim Y.

Aydınlık Gazetesi. (2025). DİSK etki ajanlığı faaliyetine ortak olamaz. 10 Mart 2025. https://www.aydinlik.com.tr/haber/disk-etki-ajanligi-faaliyetine-ortak-olamaz-514006. (Erişim: 16 Ekim 2025).

Baştürk, A. (1986). Yargı Önünde Savunma. İstanbul: Çağdaş Y.

Brown, Tom. (1942). Trade Unionism or Syndicalism. London: Freedom Press.

Çelik, A.(2018). DİSK’in Kuruluş ve Varoluş Yılları (1966-1970). Çalışma ve Toplum, 2: 617 – 664.

Çelik, A. (2022). DİSK Tarihi. Cilt 1. İstanbul: DİSK Y.

Deutscher Gerwerkschaftsbund. https://www.dgb.de/en/. (Erişim: 20 Ekim 2025)

DİSK. (1967). Türk-İş Çıkmazı. DİSK Yayınları No:1. İstanbul: İstanbul Matbaası.

DİSK. (1967). DİSK Kuruluş Bildirisi, Anatüzüğü. İstanbul: İstanbul Matbaası.

DİSK. (1978). DİSK Anatüzüğü. DİSK Yayınları, No: 27. İstanbul: Murat Matbaası.

DİSK. (1993). Tüzük ve Yönetmelikler. DİSK Yayınları, No: 3. İstanbul: Eray Matbaacılık.

DİSK. (1994). Tüzük. DİSK Yayınları, No: 11. İstanbul: DİSK Basın-Yayın ve Halkla İlişkiler Dairesi.

DİSK. (1998). Tüzük. DİSK Yayınları, No: 24. İstanbul: DİSK Basın Ajansı.

Giakoumelos, C. (2020). https://www.theoryandpraxis.eu/friedrich-ebert-foundation-fes-servant-of-reformism/. (Erişim: 16 Ekim 2025).

Kara, T. (2020). Edebiyatla Ahmaklaştırma Felsefeyle Çökertme. Cilt: 3. İstanbul: Bulut Y.

Kara, T. (2023). Rosa Luksemburg'un Katilinin Sponsorluğunda Rosa Luxemburg'u Anmak!. https://www.taylankara.com/post/rosa-luxemburg-un-katilinin-sponsorlu%C4%9Funda-rosa-luxemburg-u-anmak. (Erişim 13 Ekim 2025).

Kara, T. (2025). “Devrimci ve İşçi Olmayan” DİSK: Çeviride Kaybedilen “Devrimci” ve “İşçi” Sözcükleri. https://www.taylankara.com/post/devri-mci-ve-i-%C5%9F%C3%A7i-olmayan-di-sk-%C3%A7eviride-kaybedilen-devrimci-ve-i-%C5%9F%C3%A7i?fbclid=IwY2xjawNJkrNleHRuA2FlbQIxMABicmlkETFxUm54T0FxcFNrM0xLM3oxAR7iWbC7N1DTF8u6lnSoL_xQ4VPgmbMLb-TPXTti8YPtypqsvHG8gZwYiI_Wzg_aem_DRUQ3K2T7RQUAnw52FXNHA (Erişim: 1 Ekim 2025).

Kardam, A. (2020). Karanlıktan Aydınlığa Mustafa Suphi. İstanbul: İletişim Yayınları.

Koç, C. ve Koç, Y. (2008). DİSK Tarihi: Efsane mi, Gerçek mi?. Ankara: Epos Yayınları.

Koç, Y. (1978). Sarı Sendikalar İşçileri Nasıl Satar? Ankara: Tek Eğitim Büro‐İş Sendikası Y. No: 4.

Koç, Y. (1998). 100 Soruda Türkiye'de İşçi Sınıfı ve Sendikacılık Hareketi. İstanbul: Gerçek Y.

Laschitza, A. (2010). Rosa Luxemburg Her Şeye İnat, Tutkuyla Yaşamak. İstanbul: Yordam Kitap.

Lenin, V. I. (1992). Sosyalizm ve Savaş. (Çev: N. Solukçu). Ankara: Sol Yayınları.

Mair, S. (2000). “Germany’s Stiftungen and Democracy Assistance: Comparative Advantages, new Challenges”. Burnell, P. (ed) Democracy Assistance içinde. London: Frank Cass. Sayfa: 128 - 149.

Naci, F. (1967). DİSK'in Kuruluşunu Selamlarken. Ant Dergisi, Sayı: 7, Sayfa: 7.

Sieker, M. (2019). The Role of the German Political Foundations in International Relations: Transnational Actors in Public Diplomacy. Baden-Baden: Nomos. https://doi.org/10.5771/9783845287904-291.

SODEV (2019). Sosyal Demokrat Kuramcı ve Önderler. https://sodev.org.tr/sosyal-demokrat-kuramci-ve-onderler/. (Erişim: 20 Ekim 2025).

Sözmen, M. F. (2019). 100. yılında Spartakist Ayaklanma ve Rosa Luxemburg’un katli. Evrensel Gazetesi. 13 Ocak 2019.

Sülker, K. (1973). 100 Soruda Türkiye'de İşçi Hareketleri. İkinci Baskı. İstanbul: Gerçek Y.

Wette, W. (1987). Gustav Noske: Eine Politische Biographie. Dusseldorf: Droste Verlag.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder