Taylan Kara Türkiye'de solun uzak durduğu, görmezden geldiği ve "sükut suikastı" ile yok etmeye çalıştığı düşünürlerin önde gelenlerindendir. Yıllardır sol üzerine yazmasına ve solu kıyasıya eleştirmesine rağmen, sol kesimden Taylan Kara'nın yazılarına ilişkin iyi ya da kötü tek bir yazı, polemik veya eleştiri göremezsiniz. Sol örgütler tabanlarının (veya daha doğru bir terimle müritlerinin) Taylan Kara'nın yazılarından "haberdar olmalarını" çok istemezler.
Daha önce Taylan Kara'nın "Edebiyatla Ahmaklaştırma Felsefeyle Çökertme" başlıklı dizisinin ilk dört cildini okumuş, düşüncelerimi "Genetiği değiştirilmiş sol" (26 Ekim 2021) ve "Egemen ideoloji egemenlerin ideolojisidir" (14 Mayıs 2022) başlıklı yazılarımla paylaşmıştım. Kara bu dizinin 5. cildini 2023 sonunda yayınladı, fakat kendi çalışmalarımdan başımı kaldıramadığım için kitabı yeni okuyabildim.
Beşinci cilt de diğer ciltler gibi hem tek başına okunabilecek, hem de diğer dört ciltle birlikte bir bütün oluşturan bir kitap. Taylan Kara 5. cildi yazmaktaki amacının, kitlelerin (emekçilerin) "ahmaklıktan çıkıp büyük kavrayışa ulaşma süresini kısaltmak", bu kavrayış yolunda bir yol işareti olmak olduğunu yazmış.
Kara 5. ciltte de daha önceki ciltlerde ele aldığı konulara atıflar yapıyor ve bu konuları daha da derinleştiriyor. Bunlardan en önemlisi günümüzde solun "sınıf" siyasetinden uzaklaşarak "kimlik" siyasetini benimsemesi. Kara'ya göre tekelci sermaye, çağımızın temel çelişkisi olan "emek - sermaye çelişkisini" gizlemek için, emekçilerin önüne "kimlik siyaseti" koymakta ve "sosyal bilimler laboratuvarlarında seri üretime geçen mikrokimlik endüstrisi" bu siyasetin ideolojilerini ürettirmekte. Kitabın ana eksenini, ilk bakışta günümüzde oldukça yaygın "komplo kuramlarından" biri gibi görünen, fakat canlı örneklerle sergilendiğinde gerçekliğinin soğukluğuyla ürperdiğiniz bu iddia oluşturuyor.
Taylan Kara'ya göre günümüzde sol içinde "tabulaştırılmış" olan LGBT tartışmalarında, insanlar ya eşcinselliği bir hastalık veya sapkınlık olarak gören gerici ideolojilere, ya da biyolojiyi yok sayarak cinsiyeti toplumsal kurgu olarak tanımlayan liberal ideolojiye mahkum edilmekte, insanlara bu konuda sınıf mücadelesi penceresinden bakan ve cinsiyet temelli eşitsizliklerde cinsiyete değil, eşitsizliklere odaklanan ve cinsiyetleri değil eşitsizlikleri ortadan kaldırmaya yönelen toplumcu bir seçenek sunulmuyor.
Kara solun son kırk yıldır benimsediği (mikro)kimlik siyasetinin amacının, insanların "sınıf kimliğini" görünmez kılmak olduğunu, sermayenin insanların sınıfsal kimliklerini unutturarak, kendilerini cinsiyetleriyle, dinleriyle, milliyetleriyle, cinsel tercihleriyle tanımlamalarını istediğini söylüyor. Kara'ya göre "LGBT ideolojisi 21. yüzyıldaki en rafine antimarksist ideolojilerin başında" gelmesine rağmen, kendilerini sosyalist veya Marksist olarak tanımlayanların önemli bir bölümü bu ideolojiye sempati besliyor, eleştirenler dahi "eleştirilerini mırıldanarak yapıyorlar".
Kuşkusuz kitabın bütün bölümleri çok önemli tezler sunuyor, fakat en önemli bölümün "Dünyanın Solsuzlaştırılması" başlıklı bölüm olduğunu düşünüyorum. Kara bu bölümde günümüzde toplumların, fakat özellikle "solun" solsuzlaştırıldığını öne sürüyor. Gerçekten de 1980'li yıllarda başlayan "solu solsuzlaştırma" süreci, ancak 1871 Paris Komünü yenilgisiyle kıyaslanabilecek, fakat sonuçları bakımından Komün yenilgisinden çok daha ağır olan "sosyalizmin çözülmesi" ikliminde gerçekleşti.
Sol bu süreçte ana ekseni olan emek - sermaye çelişkisi eksenini yitirince, bütün değerleri alt üst oldu. Sol içinde "merkezi planlama" gözden düşerken, "piyasacı" akımlar türeyerek "sosyal piyasa ekonomisini" savunmaya başladılar. Bugün yeryüzünde kendilerini "sosyalist" olarak tanımlayan ve iktidarlarında Komünist Partilerin olduğu ülkelerin, ekonomik sorunlarını ekonomilerini daha fazla "liberalleştirerek" çözmeye çalıştıklarına tanık oluyoruz.
Solsuzlaştırma ve soysuzlaştırmanın atbaşı gittiği bu süreçte sol giderek "liberalleşirken", işçi sınıfının ideolojisi olmaktan uzaklaşıyor. Buna paralel olarak işçiler ve emekçiler de artık sınıf siyasetini bırakarak yerine "kimlik siyaseti" ikame eden soldan uzaklaşıyorlar. 20. yüzyılda sermayenin yaka silktiği sosyalist ve komünist partiler, 21. yüzyılda eski retoriklerini kısmen korusalar da, sermayenin hizmetine girerek "düzen" partileri haline geliyorlar.
Türkiye'de düzene eklemlenen ve siyasi olarak CHP'nin kuyruğuna takılan sol, muhtemelen Taylan Kara'nın bu kitabını da sessizlik suikastı ile karşılayacak, yok sayacak. Oysa CHP'nin son aylarda düzenlediği mitinglerde kendilerini "solcu" veya "sosyalist" olarak tanımlayan binlerce gencin bir elleriyle "zafer", diğer elleriyle "bozkurt" işareti yapmaları, tescilli faşist Ümit Özdağ'ın yanında olduğunu haykırmaları, Taylan Kara'nın iddialarında ne kadar haklı olduğunu gösteriyor.
Akif Akalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder